1995
yılından bu yana amacı ülkenin ücra köşeleri de dahil yer yere filmleri taşımak
ve insanları hem yerli hem yabancı filmlerle tanıştırırken hem de dünya
ülkelerine yerli yapımları tanıtmak olan festival bu yıl 17. yolculuğuna çıkıyor.
repo! the genetic opera (2008)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 11/26/2011 10:01:00 ÖS
etiket: alexa vega, anthony head, darren lynn bousman, film, paris hilton, paul sorvino, repo the genetic opera
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Darren Lynn Bousman
Senaryo:
Darren Smith, Terrance Zdunich
Oyuncular:
Paul Sorvino, Anthony Head, Alexa Vega, Paris Hilton
Tür:
Korku | Komedi | Müzikal | Bilim-kurgu
Yıl:
2008
Süre:
98 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
4 ödül
IMDb
puanı: 6.4/10
Metascore:
32/100
Çok
da ileriki yıllar değil aslında, 2050lerden bahsediyoruz. Salgın bir hastalık
sebebiyle tüm dünyada insanlar ölümle yüz yüze, organlarını kullanamıyorlar. Böyle
bir ortamda kurtarıcı olarak görülen bir şirket çıkagelir. GeneCo adlı bu
tıp/bio-teknoloji şirketi, reklamlarıyla kendisini insanlara duyurmaya
başlıyor. Kişilerin ameliyatla hasarlı organlarını değiştirmesine yönelik bu
şirket, her geçen gün daha çok ameliyat yaparak kendini kuvvetlendirirken bir
süre sonra sözleşme karşılığında da operasyon yapma yoluna gidiyor. Bir süre
sonra tüm halk taksitle bozuk organlarını değiştirmeye başlıyor ve ölümler
ortadan kalkıyor. Ama ne yazık ki taksitlerini ödeyemeyenler için garip bir
öneri getiriliyor. Eğer sözleşmeli olarak organ nakli gerçekleştirmişseniz ve
taksitinizi ödemiyorsanız Repo Man adındaki kişi gelip nakil edilen organı
sizden geri alıyor ve doğal olarak ölüyorsunuz. Bu durumun
yasallaştırılmasından sonra da Repo Man legal katil oluyor.
bulutlar beyazdır
Sonsuza
doğru, bir parmak hareketi daha, tam ileriyi gösteren, bakışlardan kaçmak bu,
bardağın üzerinde tutunmaya çalışan bir buhar yığını, aşağılara doğru süzülen…
Kanatlar
açıldığında dikleşen tüyler gibi, beyaz, yere düşmekten korkan bir beden,
kanayan diz kapakları, yırtık paçalar ve çamur yağmurdan sonra…
Göğe
bakan gözler, oysa maviyle boyardık küçükken bulutları, gri olurlar dökülmeden
toprağa…
Kaçarken
geçmişimizden sahip olduğumuz kimliklere isimler takılır ve yataklardan alevler
yükselir tavanlara doğru, yangın ilk perdelerden başlar…
Masanın
üzerinde yavaşça ilerleyen kahve yaklaştıkça saman kağıtlara, ona çevrilen
gözlerdeki donukluk, zamanın durmasıdır bu, çaresizliğimizden yorganlar yapılır
sıcak tutsun diye, odayı aydınlatan mum alevinden çok içimize çektiğimiz
sigaranın izmaritidir, bular kırmızıya duvarları…
Kapı
eşiğinde duran ayakta insanlar belirir derinlerde, küpeler incidendir, soluk alışlar
hızlı…
Kokular
kalır gece yattığımızda aklımızda, yastığı ters yüz ederiz, uykuya dalmak için
son dakikalarda, buram buram…
Vitrininin
ardındaki yaşamlar süre gelir sokakların uçlarında, kaldırım taşlarını mesken
tutmuş yağmur damlaları vardır, renkler bir de, gözyaşlarından yapılma…
İsimler
silindikçe hafızalardan bitmeye başlayan anılar…
Kalemin
ucundan çıkma hikayelerdir bunlar, gece gelir, güneşe yenik, gelgitler vurur
kumlara, diplerde başlar mutluluklar, tepelerde biter…
16. uluslararası ankara tiyatro festivali
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 11/17/2011 09:06:00 ÖS
etiket: 16. uluslararası ankara tiyatro festivali, etkinlik, festival, festival-fuar, tiyatro, tiyatro festivali
yorum:
Hiç yorum yok
Bu yıl 18-28 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek olan festival çok renkli geçeceğe benziyor. Bilet fiyatlarının biraz yüksek olduğunu düşünmekteyim, sonuçta “yaşanılır bir dünya için sanat” sloganı yazılıyorsa ve normalde Devlet Tiyatrolarındaki oyunlar beş lira civarında oluyorsa, festival için biraz abartı kaçmış gibi duruyor. Yine de koltuk doluluğu bir hayli fazla.
İyi
vakit geçirmek için güzel bir fırsat.
Festival
programı, yerler, saatler ve bilet fiyatları ise şöyle:
en iyi 50 uyarlama film
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 11/16/2011 06:46:00 ÖS
etiket: en iyi 50 uyarlama film, en iyi filmler, liste
yorum:
Hiç yorum yok
Kitaptan
uyarlama filmlerdeki genel kanı duyguların tam olarak verilemediği ve kitaptaki
bölümlerin kesilerek film içinde yer almaması yönünde. Hal böyle olunca kitabı
okuyanların filmden zevk alması biraz güçleşiyor. Tabii apayrı iki dünyadan
bahsediyoruz. Ama kitabı okuduktan sonra filmi izleyince eğer istediğimizi
bulursak yahut bizim hayal dünyamızda yarattığımız karakterlere ve ortama
benzer bir görsellik fark ettiğimizde izlediğimiz filmden muhteşem bir zevk
alırız. Bu listenin konusu da en iyi uyarlamalar. Total Film seçmiş, biz de
yayımlamak istedik. Sıralama çok önemli değil bu durumlarda, buradaki amaç
izlemediğiniz bir film varsa bunun hakkında bir fikir sahibi olmak.
İşte
bahsi geçen filmler:
what's eating gilbert grape (1993)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 11/11/2011 08:22:00 ÖS
etiket: film, johnny depp, juliette lewis, lasse hallström, leonardo dicaprio, peter hedges, whats eating gilbert grape
yorum:
1 yorum
Yönetmen:
Lasse Hallström
Senaryo:
Peter Hedges(roman)
Oyuncular:
Johnny Depp, Leonardo DiCaprio, Juliette Lewis
Tür:
Dram | Romantik
Yıl:
1993
Süre:
118 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
Oscar adaylığı, 5 ödül, 1 adaylık
IMDb
Puanı: 7.8/10
Samimi
olduğu kadar duygu yüklü olan film, intihar ederek hayata veda eden bir eşin
ardından depresyona girerek oturduğu koltuğa çakılı kalmış şekilde yaşayıp obez
olan bir annenin, dış görünüşü pek önem veren şımarık bir kız kardeşin, evin
işlerini üstlenmiş ve bu uğurda neredeyse evde kalma yaşına ilerleyen bir diğer
kız kardeşin ve on sekiz yaş gününe az bir süre kalmış zihinsel özürlü bir
erkek kardeşin tüm sorumluluğunu üstlenen Gilbert’ı konu edinir.
Aynı
annelerinin koltuğa çakılı kalması gibi onlar da yılın bir döneminde
kampçıların uğradığı küçük bir kasabaya çakılıp kalmışlardır.
my own private idaho (1991)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 11/08/2011 08:31:00 ÖS
etiket: film, gus van sant, james russo, keanu reeves, river phoenix, william shakespeare
yorum:
5 yorum
Yönetmen:
Gus Van Sant
Senaryo:
William Shakespeare (oyun), Gus Van Sant
Oyuncular:
River Phoenix, Keanu Reeves, James Russo
Tür:
Dram | Romantik
Yıl:
1991
Süre:
104 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce, İtalyanca
Ödül:
11 ödül, 4 adaylık
IMDb
Puanı: 7.0/10
Metascore:
77/100
Kendinizi
bir yerlere ait hissetmediğiniz anlar olur zaman zaman ve amacınızın peşinden
koşturduğunuz sürece yaşamaya devam edersiniz. Bu koşuşturmacada en
yakınlarınız ya da sevdiğiniz insanlar bile sizi yarı yolda bırakabilir ki bu
önünüze çıkan engellere göre size en büyük acıyı veren olur. Güvendiğiniz insanlar
ve arkanıza bile bakmayacaklarınız, hepsi ama hepsi aynı kefeye sığmaya çalışan
ama her zaman sizin gözünüzde farklı değerler biçtiğiniz varlıklar.
My
Own Private Idaho’da da buna benzer bir konu işleniyor aslında. İki başkaraktere
sahip film Mike ve Scott üzerinden sunuluyor seyirciye lakin her ne kadar iki
başkarakter bulunsa da filmde asıl karakter Mike oluveriyor daha ilk sahnede.
patika
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 11/08/2011 12:13:00 ÖÖ
etiket: rüyalar, yazılar
yorum:
Hiç yorum yok
Kayalıklara
çarpan denizin yüzü duyulan uzaklardan, kar yağmaya başlaması için benim uykuya
dalmam gerekli. Yavaşça sırtımı koyduğumda yatağa, gözlerim daha da ağır
şekilde kapanıyor, uzadıkça uzuyor saniyeler.
Armoni
yükseliyor, sesler patır patır düşüyor yerlere, kırmızılar süslüyor asfaltları,
sokaklarda kaldırım taşları ve uçuşuyor havada, kargalar yedikleri solucanları
kusuyorlar bebeklerinin ağızlarına, toprağın altında bir kıpırdanış,
olmayacaklar da olmamalı madem ve makaslar girdikçe etin içine, iç çekişlere
karışan gözyaşları süzülen yanaklardan, öpülüyor, sesler geliyor dışarıdan, çoktan kar başladı ve uğulduyor gök.
Uzaklara
bakan pencerenin önünde duruyorum, dışarıda bir pembe, içeride iki ton açığı,
soluk alışlar ortadan kayboluyor, ses yok gibi, kulaklarım duyuyor hâlbuki. Yalın
ayak daha önce görmediğim bir patikadan iniyorum, üşüyorum aynı zamanda,
üzerimde ince bir hırka. Donmuş yeşilliklere basan ayağımın altında ezilenlere
acımıyorum oysa, içim hafifliyor.
Düşmemek
için atlamıyorum da oradan buradan, ayaklarım yere değiyor, soğuk.
Balkonda
beni izleyen birinin olmasını isterdim arkamı döndüğümde, yavaşça süzülüyorum
aşağılara doğru. Sahilin kumlarını ısıtan deniz suyunu görüyorum, biraz
ilerisinde tutan karı ve beyazlığı asfalt üstlerindeki kırmızılığa inat. Bir taraf
beyaz, bir taraf gri, bulutlar görülmüyor, kar taneleri var bir de değmemeye
çalışarak birbirine uçuşup duruyorlar.
el espinazo del diablo (2001)
The
Devil’s Backbone
Yönetmen:
Guillermo del Toro
Senaryo:
Guillermo del Toro, Antonio Trashorras, David Muñoz
Oyuncular:
Marisa Paredes, Eduardo Noriega, Federico Luppi, Fernando Tielve
Tür:
Fantastik | Korku | Gizem | Gerilim
Yıl:
2001
Süre:
106 dak.
Ülke:
İspanya, Meksika
Dil:
İspanyolca
Ödül:
6 ödül, 7 adaylık
IMDb
Puanı: 7.6/10
Metascore:
77/100
İspanya’da
iç savaşın süre geldiği yıllar, yetimhanede bir çocuğun öldürüldüğü gece
bahçeye düşen ve patlamayıp çakılan bir bomba sahnesiyle başlıyor film. Babası cephede
ölmüş ama bunu bilmeyen Carlos isimli çocuğun da bu yetimhaneye getirilmesiyle
devam ediyor. Carlos çizgi romanları okumaktan ve bulduğu garip eşyaları,
salyangozları küçük kutusunda biriktiren bir çocuk. Getirildiği yetimhane de
ise bir süreliğine kalacağını düşünüyor. Yetimhanenin müdürü bir ayağı olmayan
Carmen isimli bir bayan, yetimhanenin doktoru ise yaşlı bir adam. Doktor yetimhaneye
para getiren, henüz omurgası oluşmamış ceninleri içindeki rom ve değişik
baharatlarla saklı tuttuğu bir içecek hazırlıyor ve bunu kasabada satıyor. Bu içeceğin
değişik sorunlara iyi geldiği söyleniyor, film de ismini bu içecekten alıyor
bir nevi.
frequency (2000)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 11/05/2011 11:46:00 ÖS
etiket: dennis quaid, elizabeth mitchell, film, frequency, gregory hoblit, jim caviezel, shawn doyle, toby emmerich
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Gregory Hoblit
Senaryo:
Toby Emmerich
Oyuncular:
Dennis Quaid, Jim Caviezel, Shawn Doyle, Elizabeth Mitchell
Tür:
Suç | Dram | Bilim-Kurgu
Yıl:
2000
Süre:
118 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
Golden Globe adaylığı, 2 ödül, 6 adaylık
IMDb
Puanı: 7.3/10
Metascore:
67/100
Polis
memuru olan John 30 yıl önce babasını kaybetmiştir, evin içinde eşyaları
kurcalarken eski zamanlarda kullanılan bir çağrı cihazı benzeri alete eli
dokunur ve radyonun frekansını değiştirir gibi kurcalarken garip bir şey
meydana gelir. 30 yıl önce ölen babası geçmişte bu aleti kullanırken bir anda
gelecekteki oğluyla konuşmaya başlarlar.
fear and loathing in las vegas (1998)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 11/05/2011 10:44:00 ÖS
etiket: benicio del toro, cameron diaz, fear and the loathing in las vegas, film, hunter s. thompson, johnny depp, terry gilliam
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Terry Gilliam
Senaryo:
Hunter S. Thompson (kitap), Terry Gilliam, Tony Grisoni, Tod Davies, Alex Cox
Oyuncular:
Johnny Depp, Benicio Del Toro, Tobey Maguire, Cameron Diaz, Christina Ricci
Tür:
Macera | Dram
Yıl:
1998
Süre:
118 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül: 1 ödül, 1 adaylık
IMDb Puanı: 7.6/10
Metascore: 41/100
Bu
film bir acayip.
Panik
atak benzeri halüsinasyonlar, şizofreni tripleri, buğulu bakışlar, dumanlı kafalar,
iki kaçığın yol maceraları ve başarılı bir kötü film. Kıyak konuşmalarıyla
insanı delirten hatta uyuşturucuyu özendiren bir yapım, e zaten film süresince
içilen sigara sayısı bile bunu destekler nitelikte, tabii benim dediğim bir
karalama değil, yanlış anlaşılmasın. Lakin uyuşturucuyu kötülemek gibi bir amaç
gütmediği kesin.
the loved ones (2009)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 11/04/2011 11:27:00 ÖS
etiket: film, robin mcleavy, sean byrne, victoria thaine, xavier samuel
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Sean Byrne
Senaryo:
Sean Byrne
Oyuncular:
Xavier Samuel, Robin McLeavy, Victoria Thaine
Tür:
Dram | Korku | Gerilim
Yıl:
2009
Süre:
84 dak.
Ülke:
Avustralya
Dil:
İngilizce
Ödül:
2 ödül
IMDb
Puanı: 6.8/10
Aslına
bakılırsa piyasada pek çok benzeri bulunan bir film olmasıyla beraber yine de
kendini izletmeyi başarabilen filmler kategorisine sokabiliriz bu filmi. İşkence
severler her ne kadar denildiği gibi çokça benzeri bulunsa da seveceğini
düşünüyorum.
Konu
ise kısaca şöyle, ilgiye muhtaç bir kız, daha doğrusu hoşlandığı çocuk
tarafından sevilmeyi bekleyen bir kız ve kızının bu durumunu gören ve onun
mutlu olmasını isteyen bir baba mevcut bu filmde. Hoşlandığı çocuğu bir şekilde
kaçırır ve evinde küçük bir partiyle eğlenmeye çalışır. Psikolojisi öyle
bozuktur ki bu aile bireylerinin eğlence bir süre sonra işkenceye dönüşür.
christiane f. - wir kinder vom bahnhof zoo (1981)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 11/03/2011 08:26:00 ÖS
etiket: eroin, film, herman weigel, horst rieck, jens kuphal, kai hermann, natja brunckhorst, thomas haustein, uli edel
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Uli Edel
Senaryo:
Kai Hermann(kitap), Horst Rieck(kitap), Uli Edel, Herman Weigel
Oyuncular:
Natja Brunckhorst, Thomas Haustein, Jens Kuphal
Tür:
Biyografi | Dram
Yıl:
1981
Süre:
138 dak.
Dil:
Almanca
Ülke:
Batı Almanya
Ödül:
2 ödül
IMDb
puanı: 7.6/10
Okudunuz
mu ya da hatırlar mısınız bilemiyorum, ilkokul son sınıflarda ya da lisede herkesin
elinde gezdirdiği bir kitap vardı: Eroin. Hatta bu kitabı edebiyat öğretmenleri
ya da büyükler, okuyalar eroinin ya da bu belaya benzer diğer uyuşturucuların
insan hayatına ne gibi zararlar getirdiğini öğrenmek ve hiçbir zaman denemek
olsa bile başlanılmaması gerektiğini göstermek için diğer kişilere/öğrencilere
önerirdi. İşte o kitaptan uyarlama olan bu film de kitap gibi aynı etkiyi
gösterdiği söyleniyor, sinemaya aktarım konusunda başarılı sayılıyor. Kitabı okumadım
ama bu kişilere benzer oyuncuları bulup filmde oynatmaları konusunda
söylenenlere katılıyorum.
2011 yazının en iyi 11 filmi
Soğukları
iliklerimizde hissettiğimiz şu günlerde belki de düşlediğimiz yeniden yaz
sıcağında sokaklarda dolaşmak ya da buz gibi denizin içinde ferahlamak. Azıcık güneş
çıktığında bile kendimizi dışarıya atıyorsak en azından yazın özlemini
çekiyoruzdur. Neyse, konumuz yaz sıcakları değil, kışa yaklaşırken 2011in
yazında bizleri sinema salonlarına sürükleyen ya da en azından
kiralayıp/indirip evde izlediğimiz filmler. Film School Rejects de boş durmamış
2011 yazındaki en iyi 11 filmi belirlemiş. Bazılarını şu an izliyoruz bizler
lakin yine de ne izlesem ki bu yılın filmlerinden sorusuna bir öneri
niteliğinde. İşte o sıralama:
the last house on the left (2009)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 10/21/2011 06:31:00 ÖS
etiket: adam alleca, carl ellsworth, dennis iliadis, film, garret dillahunt, monica potter, the last house on the left, tony goldwyn, wes craven
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Dennis Iliadis
Senaryo:
Adam Alleca, Carl Ellsworth, Wes Craven(ilk versiyon)
Oyuncular:
Garret Dillahunt, Monica Potter, Tony Goldwyn
Tür:
Dram | Korku | Gerilim
Yıl:
2009
Süre:
110 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
1 ödül, 1 adaylık
IMDb
puanı: 6.6/10
Metascore:
42/100
Öncelikle
belirtmek isterim ki 72 yapımı orijinal versiyonunu izlemedim, ilk yapım IMDb
üzerinden 5.9 puana layık görülmüş. Şöyle bir şey de söylersek istisnaların
dışında olarak yeniden bir çekim olarak hem de korku-gerilim türünde yer alan
bir filmin 6.6 puan alması iyi bir başarı kabul edilebilir en azından puanına
bakarak ilk elemeyi yapan izleyiciler için. Gerilim ve korkudan beklenen eğer
filmin izlenirken başınızı çevirmenize sebep vermesi ve de arada bir “hih”
deyip yerinizden hafif hoplatmasıysa evet bunu kısmen de olsa başarıyor bu
film. Her ne kadar çok ahım şahım bir konusu olmasa da izledim zamanım boşa
gitmedi diyebiliyorsunuz. Tabii bu söylenenler tamamıyla göreceli kavramlar,
filmi çok klişe de bulabilirsiniz, hele hele ilk çekimi izlediyseniz, olmamış
bile diyebilirsiniz. Takdir size kalmış.
sayfa 53
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 10/14/2011 11:32:00 ÖS
etiket: aydınlığa adanmış yazılar, yazılar
yorum:
4 yorum
İncir
aslında güzel bir meyvedir.
Sapkınlığımızın
mükâfatı cehennemse bu dünya, biz acizlerin anlaşılmak için kıvrandığı anlamak
istemeyenlerin karşısında, haritada bir nokta bile etmeyen bizler,
yakıştırmalarda bulunduğumuz bu boşlukta aslı dünyada, sonunu hiçbir zaman
göremeyeceğimiz kara asfalt kaplı otobanlarda ömrümüz el verdiği kadar yürümeye
cesaret ediyoruz.
Gece
çoktan gündüz karşısında galip…
Destenin
içinde sahiplerini bilmediğimiz ellerle bir bahisten öte geçemiyoruz oysa. Yürürken
burnumuza gelen acı kömür kokusundan, yanımızda en azından birer eldiven
getirmeyi akıl edecek kadar beynimiz çalışıyor. Halimize gülen varlıkların
oluşu kaçınılmaz hâlbuki. Aksini iddia ettikçe günaha giriyoruz.
Yutkunurken
boğazımızdan geçen mantarın bıraktığı acıdan anlıyoruz azıcık üşüttüğümüzü
yahut birlikte olmamak için boğaz acımızı bahane ediyoruz. Düşüşümüzün sebebi
kaldırımlar değil, birileri ayağımızı kaydırmıyor, aksine biz düşmemek için
tutunduğumuz kişilerin ayaklarına dolaşıyoruz.
Sayfa
52, “…mutlak bir dehşet ifadesi!” ya da “…altı yaşında babasının serbest
bırakılması için mahkemelerde ricada bulunurmuş.” ya da “…sahipliği yapar.” ya
da “…Pru’yu ırgalamıyordu açıkçası.” ya da “…gülerek-”…
Kendi
sayfamıza geldiğimizde üç noktayı koymadan önce uzunca düşünüyoruz, ardına
yerleştireceğimiz birkaç kelime bulmak zorlaşıyor, 53. Sayfaya atlamak yerine
kapağımızı kapatıyoruz.
Geceleri
çok da fark etmiyor yaprakların rengi, ışık olmayınca bulutların ardına
saklanan aya suç bulamıyoruz, gözlerimizi kapatsak kayboluyor birden nasılsa,
gölgemiz uzadıkça uzuyor yanımızdan geçen farla, sonrasında sağımızdan kıvrılıp
yok oluyor. Arkamıza bakmaya cesaret edemiyoruz.
Bir
alışveriş mağazasının tuvaleti kapılarını açtığında bizlere, cennete girmiş
gibi seviniyoruz hoş kokulardan, sifonu çekene kadar tedirgin oluşumuz
arkamızda bırakacağımız ışıktan ama biz hala gecenin altında, tepelere kurulu
yollardayız. Solumuzdan arabalar geçtikçe sesi duyuyor, varlığımızı
hatırlıyoruz. Yutkunsak aslında, şimdiye kadar çektiğimiz acıların yanında
ufacık bir çentik gibi kalacak. Kafamızı duvara dayadığımız an karşımızda
oturanın surat ifadesindeki değişimi görememek görmekten daha utanç veriyor
belki. Eller bazen gözlerin önüne çekilen barikat olabiliyor.
Rüzgârın
uğultusu çıkarken dalların arasından ve geldikçe kömür kokusu burnumuza, hep o
kullandığımız çoğul kavramlar uçuveriyor, aslında sadece bir kişiyiz,
anlattıklarımızı kime anlatıyoruz, kime anlatmaya çalışıyoruz ki, biz çoktan
tek başımıza kalmışız. Fayda da etmiyor kendimizle konuşmak, aynanın karşısına
geçip aksimize yumruk atanlarız.
Düşmemizin
sebebi de kelebekler, her zaman birilerinin yakamızdan tutup insanlara
yukarılardan bakmamızı sağlayan altıncı katlara bizi geri çekeceğini
düşünüyoruz, kendimize yediremesek de kelebek değiliz, düşeriz. Geçmişi gösterdiğimiz
parmak ucumuzun önündeki arkamızda, bizi tutacaklar yok, birilerinin halimize
güldüğüne adımız gibi eminiz, oysa onlar arkamızdan ağlamak için bekliyorlar.
Kafamızı
pencereden çıkarmak için hava çok soğuk ya da içinde bulunduğumuz otomobil çok
hızlı ilerliyor. Saymakta güçlük çektiğimiz trafik lambalarının boyunlarının
eğikliğini bize acımalarına yormamak gerek, kesikli yol çizgilerini düz bir
çizgiye indirgeyenler onlar. Nereye gittiğimizi de sormadık henüz kendimize,
yollar nasıl olsa hiç bitmiyor.
Ayağımızın
altında ezilen meyvelerin yumuşak hissi bizi kendimize getiren, biz dayansak da
esen uğultuya tutunamayıp kendini yere bırakanlar var. Ortada ne bir ışık ne de
biz, sadece kendimiz ve ayağımızın altında asfalt. Gelmişiz, oturmuşuz
birilerinin karşısına kendimizi anlatmaya çalışıyoruz. Aynanın karşısına geçip
kendimize bakabildiğimizde tüm sorunun ortadan kalkacağına da inanmak
istiyoruz. Biz sadece düşlerin üzerimizi örtmesini beklerken aklımıza bir de
toprak karışıyor, kalkmak istediğimizde kalkamıyoruz yattığımız yerden hâlbuki
toprak çok güzel kokar yağmurda. Denemekten yorulmayan bedenimiz, sifonu
çekmesini de biliyor, sayfayı çevirmesini de.
Sayfa
53, incir aslında güzel bir meyvedir.
Fotoğraf buradan alınmıştır.
self medicated (2005)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 10/12/2011 11:33:00 ÖS
etiket: diane venora, film, michael bowen, monty lapica, self medicated
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Monty Lapica
Senaryo:
Monty Lapica
Oyuncular:
Monty Lapica, Diane Venora, Michael Bowen
Tür:
Biyografi | Dram
Yıl:
2005
Süre:
107 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
25 ödül, 1 adaylık
IMDb
Puanı: 6.5/10
Metascore:
51/100
Babasının
ölümüyle hayatı başka diyarlara sürüklenmeye başlayan 17 yaşındaki Andrew,
annesiyle birlikte yaşayan, zeki bir çocuktur. Bir dönem karnesinde A’lar ile
ailesini sevindirmiştir bile. Lakin babasının ölümü onu bunalıma sokmuş ve
babasının ölümünü kabullenmeyen genç için hayat ot, içki, uyuşturucunun verdiği
hazdan fazlası değildir.
Kocasının
ölümüyle kullandığı depresyon haplarının haddi hesabı olmayan anne karakteri
ise aslıda çocuğundan çok da farksız değildir. Aralarındaki tek fark, anne
karakteri kullandığı hapları legal yollarla, yeşil reçete ile alırken çocuk ise
illegal yolları tercih eder. Her geçen gün hayatları daha da kötüye giden aile,
her deneme de aralarındaki bağın daha da zayıfladığını görür.
river's edge (1986)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 10/09/2011 08:50:00 ÖS
etiket: crispin glover, dennis hopper, film, ione skye, keanu reeves, neal jimenez, river's edge, tim hunter
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Tim Hunter
Senaryo:
Neal Jimenez
Oyuncular:
Crispin Glover, Keanu Reeves, Ione Skye, Dennis Hopper
Tür:
Suç | Dram
Yıl:
1986
Süre:
99 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
3 ödül, 5 adaylık
IMDb
puanı: 7.0/10
Geri
plana atılmış iyi bir film olma özelliği taşıyan River’s Edge, bir grup lise
öğrencisinin başından geçen bir cinayeti ve bu durum karşısındaki
davranışlarını inceliyor. Grup içinden birinin kız arkadaşını öldürüp bunu
diğer arkadaşlarına söylemesiyle başlayan olay, kişilerin bu duruma nasıl
yaklaştığını ve bundan sonraki davranışlarını çözümleyerek devam ediyor.
Aslında
film cinayetten ve cinayetin işlenmesinden çok kişiler üzerindeki etkilerine
değiniyor. Film cinayet etrafında bile ilerlemiyor. Bu sebeple oyuncuların
performansları ve filmdeki diyaloglar gerçekten iyi. Bundan sonrasında ise
arkadaşlık kavramını çokça izliyoruz.
asla yeniden çekilmemesi gereken 30 film
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 10/08/2011 02:56:00 ÖS
etiket: citizen kane, evil bong, liste, mulholland drive, pink flamingos, reservoir dogs, taxi driver
yorum:
1 yorum
İzlediğimiz
bir filmden sonra acaba bu filmi tekrar çekseler nasıl olur diye merak ederiz
ya ve bazen de yeniden çekim bir film izlediğimizde orijinalinin yerini
tutmadığını görürüz yahut yeniden çekim versiyonunu daha çok beğeniriz. İşte
Total Film de kendi çapında bir liste oluşturmuş, konu ise yeniden çekilmemesi
gereken filmler. Listede bu konuya ait 30 film bulabilirsiniz. Listenin
altındaki linkten ise neden bu filmlerin yeniden çekilmemesi gerektiğini
okuyabilirsiniz.
İşte
bahsi geçen 30 film:
gummo (1997)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 10/05/2011 07:21:00 ÖS
etiket: film, harmony korine, jacob sewell, lara tosh, nick sutton
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Harmony Korine
Senaryo:
Harmony Korine
Oyuncular:
Nick Sutton, Jacob Sewell, Lara Tosh
Tür:
Dram
Yıl:
1997
Süre:
89 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
4 ödül ve 2 adaylık
IMDb
Puanı: 6.1/10
Pembe
tavşankulağı takmış, tuvalette akordeon çalan yarı çıplak bir çocuk, meme
uçlarına bant yapıştırıp çekmeyle memelerini büyütmeye çalışan iki kız,
sokaklardan topladıkları kedileri suda boğan ya da tabancalarıyla öldürüp kilo
başına Çin restoranlarına satan ve kazandıkları parayla özürlü kardeşini satan
adama gidip özürlü bireyle ilişkiye giren iki genç, tornadonun etkisiyle
mahvolmuş bir kasaba ve bu yıkımdan sonra normal insan yaşantısı formundan
yavaş yavaş uzaklaşan insanlar, akıllara zarar, sinir bozucu, farklı bir film.
Dünya Çeviri Günü kutlu olsun: Ölüm Pornosu'nun çevirmenine 3 yıla kadar hapis isteniyor!
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/30/2011 01:48:00 ÖS
etiket: araştırma, chuck palahniuk, dosya, funda uncu, ölüm pornosu
yorum:
Hiç yorum yok
İstanbul Basın Savcılığı Chuck Palahnıuk’un ‘Ölüm Pornosu’
isimli kitabıyla ilgili bir soruşturma başlatmış, kitabı T.C. Başbakanlık
Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu Başkanlığı’na göndermişti. Soruşturma
sonrası Türkçeye tercümesini yapan Funda Uncu ile kitabı yayınlayan Ayrıntı
Yayıncılık’ın sahibi Hasan Basri Çıplak hakkında 6 aydan 3 yıla kadar hapis
istemiyle dava açıldı. Davanın "30 Eylül Çeviri Dünya Çeviri Günü"ne
denk gelmesi hayli ironik!
İstanbul Cumhuriyet Savcısı İsmail Onaran’ın hazırladığı iddianamede, kitapta cinsel organlara kadar detaylara yer verildiği ve bu anlatımların kitabın birkaç yerinde değil tamamına yakın bölümde bulunduğunu belirtildi.
Kitap üzerinde yaş uyarısının bulunmadığını ve bu nedenle
küçük yaştaki çocukların ulaşabileceğinin dikkate alınarak, kitabın T.C.
Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu Başkanlığı’na
gönderildiği vurgulandı.
İddianamede kurul tarafından yapılan incelemenin sonucu da
yer aldı. İnceleme sonrasında söz konusu kitapta birçok gayri ahlaki ve edebi
olmayan anlatımların bulunduğu ifade edildi. Kitabın asıl ağırlığının
cinselliğe yöneltilmiş olduğu ve bu nedenle toplumun ahlak yapısı ile
bağdaşmadığı bu hali ile de müstehcen bulunduğu belirtildi. İddianamede, yine
Muzır Kurul raporundaki ifadelerle, ülkelerin ahlak anlayışlarının birbirinden
farklılık gösterdiğinin bir gerçek olduğu, kitabın hiçbir uyarı yapılmadan
satışa sunulduğu ve çocuklara ulaşmasını engelleyecek hiçbir önlem alınmadığı
dolayısıyla suçun oluşumu için yeterli olduğu vurgulandı. Muzır Kurul'un
yetişkinler için hazırlanmış bir kitap için traji-komik raporu ilgili haberi ve
raporun tümünü bu haberimizde görebilirsiniz: İşte Ölüm Pornosu Raporunun Tamamı!
Yayınevi sahibi Hasan Basri Çıplak alınan ifadesinde suçlamaları kabul etmediğini belirtti. Çıplak, yazarın dünyaca ünlü bir kişi olduğunu, eserde pornografinin değil kadının bir meta olarak kullanılmasının eleştirildiği, yayın evlerinde bu yazarın basılan onuncu kitabı olduğunu belirtti. Kitabın tercümanı Funda Uncu ise alınan ifadesinde kendisinin çevirmenlik yaptığını Ayrıntı Yayınevi’nde yazarın sekiz adet kitabını çevirdiğini eserin kendisinin tercüme ettiğini görevinin kendisine teslim edilen eserin aslına sadık kalarak tercüme etmek olduğunu ve mesleğini icra ettiğini belirtti.
kaynak: sabitfikir.com
this is england (2006)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/27/2011 10:00:00 ÖÖ
etiket: film, jo hartley, shane meadows, stephen graham, this is england, thomas turgoose
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Shane Meadows
Senaryo:
Shane Meadows
Oyuncular:
Thomas Turgoose, Stephen Graham, Jo Hartley
Tür:
Suç | Dram
Yıl:
2006
Süre:
101 dak.
Dil:
İngilizce
Ülke:
Birleşik Krallık
Ödül:
BAFTA Film Award, 8 ödül ve 14 farklı adaylık.
IMDb
puanı: 7.8/10
Metasore:
86/100
Faşizmi
anlatan diğer filmlere nazaran farklı üslubuyla duruşunu belli eden bir film
This is England. Çünkü faşizmi anlatırken bunda kötü bir hal varmış gibi
anlatmıyor aksine insanlar faşizmin arkasına saklandıklarında elde
edeceklerini, duygularını, kendilerini motive ediş şekillerini inceliyor. Üstelik
bahsi geçen insanlar gerçekten yaşadıkları vatanı bu kadar çok seviyor mu, bu
yüzden mi yabancılardan nefret ediyorlar yoksa kendilerindeki savaşma
arzusundan mı bu nefret doğuyor, bu nefret insanoğlunda nasıl bu derece ileri
seviyede olabilir gibi soruları da sormaktan çekinmiyor. Üstelik filmin
başlarında avlanmaya gittiklerindeki yakma yıkma arzuları ve bundan zevk
almaları bunu düşünmemize de sebep oluyor.
2010un en iyi 10 korku filmi
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/26/2011 01:45:00 ÖS
etiket: [REC], black swan, devil, hatchet 2, let me in, liste, nightmare on elm street, piranha, splice, the crazies, the last exorcism
yorum:
1 yorum
2010
yapımı korku filmlerine değinen Film School Rejects ekibi izlenilen filmlere
ayrı yorumlar getirirken en iyi 10 filmi de sıralamış. Listede gördüğümüz ve
ilkten “bu korku filmi mi?” diye tepki verdiğimiz Black Swan için ise
muhtemelen böyle tepkilerin geleceğinden ötürü korku filminin aslında ne demek
olduğunu açıklamış ve bu yüzden bu filme de korku filmi diyebiliriz demiş. Belki
gerilim demek daha doğru olur, neyse.
İşte
bahsi geçen 10 film:
en iyi gençlik filmleri (2000-09)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/26/2011 12:54:00 ÖS
etiket: donnie darko, elephant, en iyi filmler, en iyi gençlik filmleri, ghost world, igby goes down, juno, liste, superbad
yorum:
Hiç yorum yok
Listenin
konusu bu kez gençler. Argo konuşmaları, rekabetçi davranışları, ergen
tavırlarıyla beyaz perdeyi süsleyen bireyler.
Film
School Rejects seçkisiyle 2000lerin başlarındaki en iyi gençlik filmleri:
la fille sur le pont (1999)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/23/2011 11:52:00 ÖS
etiket: daniel auteuil, film, la fille sur le pont, patrice leconte, the girl on the bridge, vanessa paradis
yorum:
Hiç yorum yok
The
Girl on the Bridge.
Yönetmen:
Patrice Leconte
Senaryo:
Serge Frydman
Oyuncular:
Vanessa Paradis, Daniel Auteuil
Tür:
Komedi | Dram | Romantik
Yıl:
1999
Süre:
90 dak.
Ülke:
Fransa
Dil:
Fransızca, İtalyanca, azıcık Türkçe
Ödül:
Golden Globe adaylığı, 5 ödül, 15 farklı adaylık
IMDb
Puanı: 7.5/10
Metascore:
75/100
22
yaşına 2 ay kalmış Adèle’in yaşamındaki birkaç ayının anlatıldığı söyleşi
benzeri konuşmayla başlar filmimiz. Şanstan bahseder ve kötü talihin hiç
yakasını bırakmadığını ifade eder, ağlar da. Onun istediği sevmek ve
sevilmektir sadece. Ama başarısız olunan ilişkileri onu sona doğru sürüklemiş
kendisini en sonunda bir köprüde bulmuştur. Ama anlatıldığına göre köprüler bu
hayattan kurtulmak için uğrak yerlerden biridir. İnsanın ölümle yaşam arasında
gelip gidişi belki de suyun suokluğunu düşünmesiyle ortaya çıkar. Hâlbuki tek
yapması gereken ellerini bırakıp gözlerini yummasıdır. Üstelik insanoğlu önüne
sunulanlardan ders de çıkarmalıdır ve bu Adéle için pek de mümkün sayılmaz. Sürekli
yeni bir ilişki dener, onu sevebilecek, Bay Doğru’yu arar durur. “Gerçek
mutluluğu hiçbir zaman yakalayamadım.” der.
en iyi 50 bağımsız film
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/21/2011 04:38:00 ÖS
etiket: easy rider, en iyi bağımsız filmler, en iyi filmler, liste, memento, night of the living dead, reservoir dogs, sex lies and videotape
yorum:
1 yorum
Total
Film’den Simon Kinnear’ın hazırladığı bir listeyle karşınızdayız. Bir süre önce
en iyi 15 miramax filmi’nden bahsetmiştik. Listeyi hazırlayan Film School Rejects’ti.
Bu kez ise Total Film’in özgün seçkisiyle en iyi bağımsız filmlere göz
atıyoruz. Tabii her ne kadar kendini kanıtlamış bir site/dergi olsa da listede
kişisel görüş kokusu almamak güç. O sebeple sıralamadan çok izlenecek filmler
için bir örnek niteliğinde olduğunu düşünerek paylaşmaya karar verdik.
İşte
bahsi geçen 50 bağımsız film:
50.
Living in Oblivion (1995)
49.
Roger Dodger (2002)
48.
Piranha (1978)
47.
American Splendor (2003)
46.
Napoleon Dynamite (2004)
45.
Primer (2004)
44.
Safe (1995)
43.
Killer of Sheep (1977)
42.
Juno (2007)
41.
The Station Agent (2003)
40.
Gummo (1997)
39.
My Own Private Idaho (1991)
38.
Happiness (1998)
37.
Secretary (2002)
36.
Swingers (1996)
35.
Winter’s Bone (2010)
34.
Spanking The Monkey (1994)
33.
Kids (1995)
32.
Slacker (1991)
31.
Lone Star (1996)
30.
Pink Flamingos (1972)
29.
Stranger Than Paradise (1984)
28.
Pi (1998)
27.
THX-1138 (1971)
26.
The Passion of the Christ (2004)
25.
She’s Gotta Have It (1986)
24.
Lost in Translation (2003)
23.
The Last Seduction (1994)
22.
Grosse Pointe Blank (1997)
21.
El Mariachi (1992)
20.
A Woman Under The Influence (1974)
19.
Sideways (2004)
18.
The Evil Dead (1981)
17.
Rushmore (1998)
16.
Clerks (1994)
15.
Being John Malkovich (1999)
14.
The Texas Chainsaw Massacre (1974)
13.
The Usual Suspects (1995)
12.
Hallowe’en (1978)
11.
Donnie Darko (2001)
10.
Blood Simple (1984)
9.
The Blair Witch Project (1999)
8.
The Terminator (1984)
7.
Mean Streets (1973)
6.
Eraserhead (1977)
5.
Memento (2000)
4.
sex, lies and videotape (1989)
3.
Easy Rider (1969)
2.
Night Of The Living Dead (1968)
1.
Reservoir Dogs (1992)
benim hüzünlü orospularım | gabriel garcía márquez
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/18/2011 08:32:00 ÖS
etiket: benim hüzünlü orospularım, can yayınları, gabriel garcía márquez, inci kurt, kitap
yorum:
Hiç yorum yok
Dünya
üzerinde çok seneler geçirmiş, gezmiş, tozmuş, eğlenmiş, yemiş, içmiş ve doksan
yaşına gelince kendine şöyle körpe bir bakire hediye etmek istemiş birini hayal
edin. Sizce nasıl olur? Asıl soruya gelelim; peki bu vatandaş bu on dörtlük
bakire kıza âşık olursa neler olur? Bunu nasıl karşılarsınız, sapıkça mı? Olmaz
mı böyle bir şey, yoksa komik mi olur? Akla pek yatkın değil mi yoksa?
Elimizde
tuttuğumuz kitap 1982 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Gabriel García Márquez’e ait.
Başkarakterimiz,
parasını vermediği sürece bir kadınla beraber olmamış bir gazeteci, zamanın
tutsağı olmuş ve nice yaşlar geçirmiş biri. Yalnızlığını işte bahsi geçen
kadınlarla tamamlamaya çalışan biri aynı zamanda. 90 yaş da çoğu kişiye nasip
olmayan bir rakam ve karakterimiz de buna özel bir hediye vermek ister kendine,
90 yaşa uygun bir hediye. Tanıdık bir genelev patroniçesini arar ve el değmemiş
birini ister yeni yaşının şerefine. Kadın da bu yaşlı adamın dileğini
kırmayarak on dördünde el değmemiş bir kızı karşına çıkarır. Lakin yaşlı
amcamızın bu yaşına kadar hissetmediği duygular ölüme bu kadar yaklaşmışken
düşüverir yüreğine. Küçük bayanı seyretmekten başka bir şey yapamaz, kıyamaz
belki, belki de buna aşk deniyordur onun mısralarında. Kendi kaderine boyun
eğmeye mahkûm ihtiyar delikanlımız, bu zamana kadar tatmadığı duyguların
minnettarlığını yaşamaktadır böylelikle.
big fish (2003)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/18/2011 03:40:00 ÖS
etiket: albert finney, big fish, billy crudup, daniel wallace, ewan mcgregor, film, helena bonham carter, tim burton
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Tim Burton
Senaryo:
Daniel Wallace(roman), John August
Oyuncular:
Ewan McGregor, Albert Finney, Billy Crudup, Helena Bonham Carter
Tür:
Macera | Dram | Fantastik
Yıl:
2003
Süre:
125 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
Oscar adaylığı ve 32 farklı adaylık
IMDb
Puanı: 8.0/10
Top
250: #225
Metascore:
58/100
Adamın
biri o kadar çok öykü anlatır ki kendi de öykü olur, öyküler ondan sonra da
anlatılır böylece ölümsüz olur.
Tim
Burton’ın Big Fish’i tam anlamıyla ılık, sevecen, şaşırtıcı, renkli, dopdolu
ama tek kelimeyle ifade edilecek olsa sanırım bunu karşılayan sıfat “masalsı”
olurdu.
İçinde
birkaç film çıkacak düzeyde konu barındırmasıyla da anlatılacak öykünün
doyuruculuğu seyirciyi tatmin ediyor.
reprise (2006)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/17/2011 10:00:00 ÖÖ
etiket: anders danielsen lie, espen klouman-høiner, film, joachim trier, reprise, viktoria winge
yorum:
2 yorum
Yönetmen:
Joachim Trier
Senaryo:
Joachim Trier
Oyuncular:
Anders Danielsen Lie, Espen Klouman-Høiner, Viktoria Winge
Tür:
Dram
Yıl:
2006
Süre:
105 dak.
Ülke:
Norveç
Dil:
Norveççe
Ödül:
12 ödül, 5 adaylık
IMDb
puanı: 7.3/10
Metascore:
79/100
Başarısızlıklardan
yılmadan ilerlemeyi bilen, düştüğünde ağlamadan kalkabilen ve yeniden düşmekten
de korkmayan iki yakın arkadaş, yazar olmayı kafaya koyduklarında ellerindeki
taslakları yayınevlerine gönderirler. Erik olumsuz cevap alırken, Phillip ise
bir anda yazar olur.
Kitabı
basıldıktan sonra psikolojisindeki bozuklukları kaldıramayan Phillip hastaneye
yatırılır. Bu süre zarfında sevgilisi Kari’nin ziyarete gitmesi Phillip için
iyi olmayacağı söylenir. Denildiğine göre Kari, Phillip üzerindeki bu psikozu
olumsuz yönde etkiler.
Fransız Filmlerinden Nefret Edenler İçin On Bir Fransız Filmi
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/16/2011 05:08:00 ÖS
etiket: 8 femmes, amelie, araştırma, dosya, en iyi filmler, fransız filmleri, hihg tension, ils, irriversible, la haine, le pacts des loups, leon, liste, maelstrom, tell no one, that obscure object of desire
yorum:
4 yorum
Aşağıda okuyacağınız yazı Film School Rejects adlı siteden alıntıdır. Bizlerin Amerikan filmlerini yakından takip etmemiz ve dili "ingilizce" olmayan ya da Amerikan yapımı olmayan filmlere karşı ön yargımız olduğunu düşündüğüm için yayımlamak istedim. Fransız filmlerine karşı olan görüş ise Amerikanlardan pek de farksız değil.
İyi okumalar...
düşüş | albert camus
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/15/2011 02:29:00 ÖS
etiket: albert camus, can yayınları, düşüş, kitap
yorum:
Hiç yorum yok
Saygın
bir avukat ve burjuva ortamına söylenen bir küfür, Amsterdam’da bir barda
otururken hatırlanmaya çalışılan bir geçmiş, belirsizliklere dönüşen
kesinlikler, başarı gibi lanse edilen başarısızlıklar…
Taşın
altına koymamız gereken ellerimiz ve kendimizi okuduğumuz bir roman; 1957 Nobel
Edebiyat sahibi Albert Camus’nün Düşüş’ü.
Parisli,
işinde başarılı, elit yaşamları adalet önünde savunan, çapkın kişiliği de
azımsanmayacak bir kişi o. Elitliği, soyluluğu, başarıyı, çaresizliği
sorgulamayan bir düşen, aynı bizler gibi. Ahlak anlayışını sivri bir dille
alaya alan bir kitap.
Kitap,
“Size hizmetlerimi sunabilir miyim, bayım, canınızı sıkmadan? Korkarım ki bu
kuruluşun kaderini elinde tutan saygıdeğer gorille anlaşmayı bilmiyorsunuz.” diye
başlar ve “Artık çok geç, her zaman hep geç olacak. Çok şükür ki öyle!” diye
biter.
Ya
doğruluğuna kesinlikle inandığımız duygu ve düşüncelerimiz, kendimizi tatmin
etmemizdeki ikiyüzlülüğümüzse?
“Aynı
zamanda hem kadınları, hem adaleti sevmeyi başarıyordum ki çok kolay bir iş
değildir bu.” diyen bir avukatın yabancıya anlattığı hikâyede kendimizden bir
yansımayı görmemek imkansız gibi. Üstelik bunu özgün bir edebi anlatıyla
yaparken.
Can
Yayınları’ndan çıkan bu 108 sayfalık kitabı Fransızca aslından çeviren ise
Hüseyin Demirhan.
20.
yüzyılın kuşkusuz en etkileyici yazarların biri olan Albert Camus şöyle diyor
romanında; “Bazen, yalan söyleye, doğru söyleyenden daha aydınlatıcıdır. Gerçek,
tıpkı ışık gibi insanın gözünü köreltir.”
Ve
şöyle der Jean-Paul Sartre kitap için; “Belki de Camus’nün en güzel ve en az
anlaşılan romanı.”
İyi
okumalar.
Kitabın idefix sayfası için tıklayın.