sayfa 53


İncir aslında güzel bir meyvedir.
Sapkınlığımızın mükâfatı cehennemse bu dünya, biz acizlerin anlaşılmak için kıvrandığı anlamak istemeyenlerin karşısında, haritada bir nokta bile etmeyen bizler, yakıştırmalarda bulunduğumuz bu boşlukta aslı dünyada, sonunu hiçbir zaman göremeyeceğimiz kara asfalt kaplı otobanlarda ömrümüz el verdiği kadar yürümeye cesaret ediyoruz.
Gece çoktan gündüz karşısında galip…
Destenin içinde sahiplerini bilmediğimiz ellerle bir bahisten öte geçemiyoruz oysa. Yürürken burnumuza gelen acı kömür kokusundan, yanımızda en azından birer eldiven getirmeyi akıl edecek kadar beynimiz çalışıyor. Halimize gülen varlıkların oluşu kaçınılmaz hâlbuki. Aksini iddia ettikçe günaha giriyoruz.
Yutkunurken boğazımızdan geçen mantarın bıraktığı acıdan anlıyoruz azıcık üşüttüğümüzü yahut birlikte olmamak için boğaz acımızı bahane ediyoruz. Düşüşümüzün sebebi kaldırımlar değil, birileri ayağımızı kaydırmıyor, aksine biz düşmemek için tutunduğumuz kişilerin ayaklarına dolaşıyoruz.
Sayfa 52, “…mutlak bir dehşet ifadesi!” ya da “…altı yaşında babasının serbest bırakılması için mahkemelerde ricada bulunurmuş.” ya da “…sahipliği yapar.” ya da “…Pru’yu ırgalamıyordu açıkçası.” ya da “…gülerek-”…
Kendi sayfamıza geldiğimizde üç noktayı koymadan önce uzunca düşünüyoruz, ardına yerleştireceğimiz birkaç kelime bulmak zorlaşıyor, 53. Sayfaya atlamak yerine kapağımızı kapatıyoruz.
Geceleri çok da fark etmiyor yaprakların rengi, ışık olmayınca bulutların ardına saklanan aya suç bulamıyoruz, gözlerimizi kapatsak kayboluyor birden nasılsa, gölgemiz uzadıkça uzuyor yanımızdan geçen farla, sonrasında sağımızdan kıvrılıp yok oluyor. Arkamıza bakmaya cesaret edemiyoruz.
Bir alışveriş mağazasının tuvaleti kapılarını açtığında bizlere, cennete girmiş gibi seviniyoruz hoş kokulardan, sifonu çekene kadar tedirgin oluşumuz arkamızda bırakacağımız ışıktan ama biz hala gecenin altında, tepelere kurulu yollardayız. Solumuzdan arabalar geçtikçe sesi duyuyor, varlığımızı hatırlıyoruz. Yutkunsak aslında, şimdiye kadar çektiğimiz acıların yanında ufacık bir çentik gibi kalacak. Kafamızı duvara dayadığımız an karşımızda oturanın surat ifadesindeki değişimi görememek görmekten daha utanç veriyor belki. Eller bazen gözlerin önüne çekilen barikat olabiliyor.
Rüzgârın uğultusu çıkarken dalların arasından ve geldikçe kömür kokusu burnumuza, hep o kullandığımız çoğul kavramlar uçuveriyor, aslında sadece bir kişiyiz, anlattıklarımızı kime anlatıyoruz, kime anlatmaya çalışıyoruz ki, biz çoktan tek başımıza kalmışız. Fayda da etmiyor kendimizle konuşmak, aynanın karşısına geçip aksimize yumruk atanlarız.
Düşmemizin sebebi de kelebekler, her zaman birilerinin yakamızdan tutup insanlara yukarılardan bakmamızı sağlayan altıncı katlara bizi geri çekeceğini düşünüyoruz, kendimize yediremesek de kelebek değiliz, düşeriz. Geçmişi gösterdiğimiz parmak ucumuzun önündeki arkamızda, bizi tutacaklar yok, birilerinin halimize güldüğüne adımız gibi eminiz, oysa onlar arkamızdan ağlamak için bekliyorlar.
Kafamızı pencereden çıkarmak için hava çok soğuk ya da içinde bulunduğumuz otomobil çok hızlı ilerliyor. Saymakta güçlük çektiğimiz trafik lambalarının boyunlarının eğikliğini bize acımalarına yormamak gerek, kesikli yol çizgilerini düz bir çizgiye indirgeyenler onlar. Nereye gittiğimizi de sormadık henüz kendimize, yollar nasıl olsa hiç bitmiyor.
Ayağımızın altında ezilen meyvelerin yumuşak hissi bizi kendimize getiren, biz dayansak da esen uğultuya tutunamayıp kendini yere bırakanlar var. Ortada ne bir ışık ne de biz, sadece kendimiz ve ayağımızın altında asfalt. Gelmişiz, oturmuşuz birilerinin karşısına kendimizi anlatmaya çalışıyoruz. Aynanın karşısına geçip kendimize bakabildiğimizde tüm sorunun ortadan kalkacağına da inanmak istiyoruz. Biz sadece düşlerin üzerimizi örtmesini beklerken aklımıza bir de toprak karışıyor, kalkmak istediğimizde kalkamıyoruz yattığımız yerden hâlbuki toprak çok güzel kokar yağmurda. Denemekten yorulmayan bedenimiz, sifonu çekmesini de biliyor, sayfayı çevirmesini de.
Sayfa 53, incir aslında güzel bir meyvedir.


Fotoğraf buradan alınmıştır.
paylaş:

4 yorum:

  1. bir zamanlar anadoluda filmini getirdi aklımaç filme de aşık olmuştum yazıya da. elline sağlık can parçası.

    YanıtlaSil
  2. ben o filmi henüz izlemedim ama böyle deyince meraklanmadım desem yalan sallamış olurum :)

    YanıtlaSil
  3. izlemelisin kesinlikle çok başarılı buldum ben :)

    YanıtlaSil
  4. izlerim tabii, adam ilk saatin falan durağan olmasına "sıkılan sinemadan çıksın merak edenler izlesin devamını" benzeri yorum yapmıştı ya da ben uyduruyorum.

    YanıtlaSil