Yönetmen:
Tim Burton
Senaryo:
Daniel Wallace(roman), John August
Oyuncular:
Ewan McGregor, Albert Finney, Billy Crudup, Helena Bonham Carter
Tür:
Macera | Dram | Fantastik
Yıl:
2003
Süre:
125 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
Oscar adaylığı ve 32 farklı adaylık
IMDb
Puanı: 8.0/10
Top
250: #225
Metascore:
58/100
Adamın
biri o kadar çok öykü anlatır ki kendi de öykü olur, öyküler ondan sonra da
anlatılır böylece ölümsüz olur.
Tim
Burton’ın Big Fish’i tam anlamıyla ılık, sevecen, şaşırtıcı, renkli, dopdolu
ama tek kelimeyle ifade edilecek olsa sanırım bunu karşılayan sıfat “masalsı”
olurdu.
İçinde
birkaç film çıkacak düzeyde konu barındırmasıyla da anlatılacak öykünün
doyuruculuğu seyirciyi tatmin ediyor.
Kısaca
konu ise Will ve babası Ed arasında geçmişten beri var olan soğukluk giderek
artmış ve aralarındaki bağ kopma düzeyine gelmiştir. Babasının hayal
dünyalarında yaşadığını ifade eden Will, anlattığı masallarda hayatın çok güzel
süregeldiğini söylerken gerçek hayatta aralarındaki ilişkiyi daha da
kaybettiğini belirtir. Ve bir gün ölüm döşeğine yatmış olan babasının haberini
alır. Eşi Josephine ile birlikte anne ve babasının yanına giderler. Ve masallar
anlatılmaya başlanır.
Will
babasının hatıralarını ve anlattıklarını inceleye koyulur. Ed ise masallarını
anlatacak birini Josephine’i bulduğu için sevinçlidir ve o masallarla harikalar
diyarının kapısından girmiş oluruz.
Bundan
sonrasında ise bir devin hikâyesini, ormanın içine saklanmış küçük bir
kasabayı, sirkte çarpan bir kalbi, savaş zamanlarını izleriz.
Ed
daha küçücükken mahallenin kuytu bir köşesinde bir cadının yaşadığını anlatır
bizlere, camdan gözleri olan bir cadıdır bu ve eğer camdan gözlere bakarsanız nasıl
öleceğiniz görürsünüz. Aslında daha o zamandan beri Ed nasıl öleceğini biliyor
ve ıssız ormanda geçen yolculuk esnasında ölüme ramak kala bunu hatırlamasıyla
da güzel bir sekans izlememize sebep oluyor.
Ormanın içinde bulunan kasabayı keşfeden ünlü bir şairin yıllardır üzerinde çalıştığı şiir ise bizlere şunu gösterebilir. Belki de biz elde edilemeyen güzellikler için hayal kurarız ve bunlar üzerine dili kullanırız. Eğer sahip olduğumuzdan daha güzeli yoksa küçük bir mısra ile o güzelliği anlatmaktan ileri gidemeyiz.
Tim
Burton bu filminde ilk görüşte aşkı şöyle tanımlıyor; onu gördüğünüzde zaman
bir anda durur, ona bakakalırsınız ve bu anın hiç bitmemesini dilersiniz ve bir
anda kendine geldiğinizde geride kalmış zaman normale dönmek için olduğundan
daha hızlı akar ve o çoktan gitmiş olur.
Bu
sahnenin bir sirkte yaşandığını düşünün, havaya savrulan patlamış mısırları,
heyecanlı insanları, gösteri yapanları ve şen şakraklığı.
Ve
ardından Ed ne kadar koşsa da gördüğü güzel bayan çoktan gitmiş, zaman normale
dönmüş olacak. Sonrasında ise âşık gencimiz kızın hakkında bilgi alabilmek için
sirkte çalışmaya başlıyor. Hiçbir maaş almadan her ay kızın hakkında bir bilgi
alabilmek için yapıyor bunu. Ve aylar geçiyor, üç yıl tamamlanınca sonunda kızın
adını öğreniyor. Ne yazık ki kız başkasının sevgilisi oluvermiş ve bundan
sonraki olaylar bizi ekrana yapışmamızı sağlıyor.
Josephine
ile Ed arasındaki şu diyalog ise din tartışmaları üzerinde düşünmemizi söyler
gibi:
Ed:
Josephine, bilmem bilir misin, Kongo’da Afrika papağanları sadece Fransızca konuşur.
Josephine:
Gerçekten mi?
Ed:
Onlara İngilizce öğretmek olanaksızdır. Ama ormanda dolaşanlar onların çok iyi Fransızca
konuştuklarını duyarlar. O papağanlar her konuda konuşurlar. Politika, sinema,
moda… din hariç her konuda.
Josephine:
Neden din hariç?
Ed:
Din hakkında konuşmak kabalıktır. Kimi inciteceğin belli olmaz.
Will
annesine yazılmış mektupları bulduğunda aslında babasının anlattığı hikâyelerin
doğru olduğunu sadece babasının hayal gücüyle bu gerçeklere biraz renk ve mübalağa
kattığını anlar.
Sona
gelindiğinde ise babası anlattığı masalı devam ettirmesini söyler ona. Her ne
kadar babası kadar büyük bir hayal dünyasına sahip olmasa da onun için mutlu
bir son yazar benliğinde.
Cenaze
gününde ise tüm o abartılmış kahramanları görür bir bir ve babasının ne kadar
muhteşem bir insan olduğunu geç de olsa kavrar. Irmakta yüzen büyük bir balığa
dönüşmüştür babası. Çünkü büyük balık olmak için ilk önce büyük anlamak
gerekir.
Ve
işte o tek görüşte aşk sahnesi:
http://www.imdb.com/title/tt0319061/
0 YORUM:
Yorum Gönder