Dünya
üzerinde çok seneler geçirmiş, gezmiş, tozmuş, eğlenmiş, yemiş, içmiş ve doksan
yaşına gelince kendine şöyle körpe bir bakire hediye etmek istemiş birini hayal
edin. Sizce nasıl olur? Asıl soruya gelelim; peki bu vatandaş bu on dörtlük
bakire kıza âşık olursa neler olur? Bunu nasıl karşılarsınız, sapıkça mı? Olmaz
mı böyle bir şey, yoksa komik mi olur? Akla pek yatkın değil mi yoksa?
Elimizde
tuttuğumuz kitap 1982 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Gabriel García Márquez’e ait.
Başkarakterimiz,
parasını vermediği sürece bir kadınla beraber olmamış bir gazeteci, zamanın
tutsağı olmuş ve nice yaşlar geçirmiş biri. Yalnızlığını işte bahsi geçen
kadınlarla tamamlamaya çalışan biri aynı zamanda. 90 yaş da çoğu kişiye nasip
olmayan bir rakam ve karakterimiz de buna özel bir hediye vermek ister kendine,
90 yaşa uygun bir hediye. Tanıdık bir genelev patroniçesini arar ve el değmemiş
birini ister yeni yaşının şerefine. Kadın da bu yaşlı adamın dileğini
kırmayarak on dördünde el değmemiş bir kızı karşına çıkarır. Lakin yaşlı
amcamızın bu yaşına kadar hissetmediği duygular ölüme bu kadar yaklaşmışken
düşüverir yüreğine. Küçük bayanı seyretmekten başka bir şey yapamaz, kıyamaz
belki, belki de buna aşk deniyordur onun mısralarında. Kendi kaderine boyun
eğmeye mahkûm ihtiyar delikanlımız, bu zamana kadar tatmadığı duyguların
minnettarlığını yaşamaktadır böylelikle.