Pablo'nun selamı


çift gövdeli bir çitlembik ağacının kalbinden gidiliyor taşa oyulmuş merdivenleri takip ederek belki eski bir ejderhanın inine. hazinesi aranmış belli ki taşla kaplı kuyulardan.

şu paranoyalardan kurtulsam her şey oluverecekmiş gibi ama onlarsız sanki hiçbir şeyin anlamı mı kalmıyor bu arada ne. köyün üzerine tünemiş bir baykuş gibi yükselen tepeden, ahalisindeki iç içe bölünmüşlüğü, dedikoduyu, sanki zoraki yardımlaşmalarını, koca evren için belki de minicik çıkarımlarının altında yatan korkularını gördükçe ister istemez hissizleşiyor ve tekrar tekrar garip bir umutsuzluğa kapılıyorum. uçsuz bucaksız bir evren dans ediyor önümde, bense göndireği paslanmış, çatısı çam iğneleriyle, camları örümcek ağlarıyla kaplanmış bir ilkokul gibi terk edilmiş hissediyorum.
hata bende olacak ki diyorum boynunu az ilerisinde duran ikizlere doğru hafif yana eğmiş heybetli göbeğiyle sarımsaklı dağı pastel boyalar gibi akıp dans ederken, koca evrenin benimle iletişime geçmesine ket koyar gibi bir güvensizlik içinde uzanıyorum keçi pisliklerinin ve yaprak bitlerinin, karıncaların ve hatta kırkayakların, çiyanların üzerine. ısırıyorlar küçük ve kırmızı kırmızı fakat diğer yanda gökyüzünden ve ovalardan ve ormanların uçlarından süzülüp geliyor üstüme büsbütün ışıkları bir şenliğin. tam zamanında bir kırlangıç uçup geçiyor tepemden. bu beynimin bana oynadığı bir oyun mu yoksa gerçekten benimle iletişime geçmeye çalışan başka bir ben veya benden öte, beni de kapsayan ve uzun uzadıya bir çok yönden tarifi yapılabilecek kapılarda mıyım? belkide ben de dans ederek karşılık vermeliyim, kollarım ve bacaklarımdaki kızarıklara rağmen karşıki tepelerin ve ağaçların kafa sallayışlarına. şimdi diyorum uyanma zamanıdır. şu uğuldayan rüzgara açıp kanatlarını süzülmek zamanı ovacığın üstüne.
paylaş:

Tekne

Tarihsiz bir hayat güncesi,
kalabalık okyanus tekne-sesi
Gündüzsüz martılar hırçın,
geceler köpüklü yalnız
bir başına dalga değil
Sebebi,
Biraz tekirdağ bazen efes,
genelde Kavaklıdere.
Paslı demir kokusu ve ispirto
eksik kalmaz asla
çamurla yıllandırılmış
yosun kokusu, keskin.
Balıkçının hırgür sesi
hınzır dumanı üflemekten
çatallı ve yoksul.
Ölüm fermanını doldurdu çoktan.
Balıkçı mı? Belkide değil,
lakin çetin ceviz, sakalı sararmış beyaz
Tepesinde 20 yıllık hikaye
Anıyla dolu, yeşil beresi.
Dedesi gazi babası çulsuz
Bir motor sesi, sonsuz tuzlu su
ve hiç bitmeyen rüzgar sahibi.
Kanun sever yeterki çalınsın,
iki tek atar sıkı sıkı.
Üstüne harmandalı çakmaz belki ama
ufaktan bir türkü tüttürür, ciğeri kadar.
Asker kaçağı değildir ama
Sevmez savaşı,  silahı
Ağda dans eden balığı sevdiği kadar.

****

Gençliği kalabalıktır,
teknesi kıskanmasın diye anlatmaz.
Soyulmuş kabarmış tahtalarına nazaran
temizdir kalbi teknenin.
İnat hikayesidir bu okyanus güncesi
dedim ya tarihsiz.
Çok kimseler şahit olmuştur
bu ihtiyarın hızlı gözlerine
lakin şimdilerde
yalnız
günbatımında
ufku takip eder.
Heyecanlı değildir,
bazı hayatlar bitmez
vakitsiz donar.
Kendisine batmış güneşi
başkalarının gündüzünde aramaz.
Korkak değildir,
geçmişten medet umacak kadar.
Hayalperestliği çoktan bitti,
"Şu tekneyi elden geçirsek yeter."

****

Şimdilerde sessizdir teknesi,
denizi,  havası, toprağı.
Sahilde bırakır bazen benliğini
günlerce.
Bıraktığı yerde bulur sonra,
kimsecikler dokunmaz dolanmaz burlarda.
Onunda olmuştur ay izini izleyerek
geceyi bölüştüğü,
kırmızı bir ruj ve narin bir tenle.
Sahilde hep yalnız ve güçsüz dolaşmadı
bu çatlamış ve pençemsi ayaklar.
Kimi zaman ayak izlerinden,
hayal yazdıkları olurdu.
Nefes sıcaklığı lodos soğuğunda dinlendirilir
bir parça gülümseme ile servis edilirdi.
Teknesi sonbahar yağmurunda
sarı yapraklara ev sahibi.
Zamanın hatırlanmaması gereken karanlığında
tanımsız bir mum ışığı aydınlatmıştı bütün galaksiyi
.
Sonsuz kere sonsuz gün öncesinden
biraz daha eski günlerde.

***

Sahilde boş bir teneke yuvarlandı,
bir kez daha,
martılar tekne sesine uyanmıştı.
paylaş: