Kayalıklara
çarpan denizin yüzü duyulan uzaklardan, kar yağmaya başlaması için benim uykuya
dalmam gerekli. Yavaşça sırtımı koyduğumda yatağa, gözlerim daha da ağır
şekilde kapanıyor, uzadıkça uzuyor saniyeler.
Armoni
yükseliyor, sesler patır patır düşüyor yerlere, kırmızılar süslüyor asfaltları,
sokaklarda kaldırım taşları ve uçuşuyor havada, kargalar yedikleri solucanları
kusuyorlar bebeklerinin ağızlarına, toprağın altında bir kıpırdanış,
olmayacaklar da olmamalı madem ve makaslar girdikçe etin içine, iç çekişlere
karışan gözyaşları süzülen yanaklardan, öpülüyor, sesler geliyor dışarıdan, çoktan kar başladı ve uğulduyor gök.
Uzaklara
bakan pencerenin önünde duruyorum, dışarıda bir pembe, içeride iki ton açığı,
soluk alışlar ortadan kayboluyor, ses yok gibi, kulaklarım duyuyor hâlbuki. Yalın
ayak daha önce görmediğim bir patikadan iniyorum, üşüyorum aynı zamanda,
üzerimde ince bir hırka. Donmuş yeşilliklere basan ayağımın altında ezilenlere
acımıyorum oysa, içim hafifliyor.
Düşmemek
için atlamıyorum da oradan buradan, ayaklarım yere değiyor, soğuk.
Balkonda
beni izleyen birinin olmasını isterdim arkamı döndüğümde, yavaşça süzülüyorum
aşağılara doğru. Sahilin kumlarını ısıtan deniz suyunu görüyorum, biraz
ilerisinde tutan karı ve beyazlığı asfalt üstlerindeki kırmızılığa inat. Bir taraf
beyaz, bir taraf gri, bulutlar görülmüyor, kar taneleri var bir de değmemeye
çalışarak birbirine uçuşup duruyorlar.
0 YORUM:
Yorum Gönder