gezici festival 2011


1995 yılından bu yana amacı ülkenin ücra köşeleri de dahil yer yere filmleri taşımak ve insanları hem yerli hem yabancı filmlerle tanıştırırken hem de dünya ülkelerine yerli yapımları tanıtmak olan festival bu yıl 17. yolculuğuna çıkıyor.
paylaş:

repo! the genetic opera (2008)


Yönetmen: Darren Lynn Bousman
Senaryo: Darren Smith, Terrance Zdunich
Oyuncular: Paul Sorvino, Anthony Head, Alexa Vega, Paris Hilton
Tür: Korku | Komedi | Müzikal | Bilim-kurgu
Yıl: 2008
Süre: 98 dak.
Ülke: ABD
Dil: İngilizce
Ödül: 4 ödül
IMDb puanı: 6.4/10
Metascore: 32/100

Çok da ileriki yıllar değil aslında, 2050lerden bahsediyoruz. Salgın bir hastalık sebebiyle tüm dünyada insanlar ölümle yüz yüze, organlarını kullanamıyorlar. Böyle bir ortamda kurtarıcı olarak görülen bir şirket çıkagelir. GeneCo adlı bu tıp/bio-teknoloji şirketi, reklamlarıyla kendisini insanlara duyurmaya başlıyor. Kişilerin ameliyatla hasarlı organlarını değiştirmesine yönelik bu şirket, her geçen gün daha çok ameliyat yaparak kendini kuvvetlendirirken bir süre sonra sözleşme karşılığında da operasyon yapma yoluna gidiyor. Bir süre sonra tüm halk taksitle bozuk organlarını değiştirmeye başlıyor ve ölümler ortadan kalkıyor. Ama ne yazık ki taksitlerini ödeyemeyenler için garip bir öneri getiriliyor. Eğer sözleşmeli olarak organ nakli gerçekleştirmişseniz ve taksitinizi ödemiyorsanız Repo Man adındaki kişi gelip nakil edilen organı sizden geri alıyor ve doğal olarak ölüyorsunuz. Bu durumun yasallaştırılmasından sonra da Repo Man legal katil oluyor.
paylaş:

bulutlar beyazdır


Sonsuza doğru, bir parmak hareketi daha, tam ileriyi gösteren, bakışlardan kaçmak bu, bardağın üzerinde tutunmaya çalışan bir buhar yığını, aşağılara doğru süzülen…
Kanatlar açıldığında dikleşen tüyler gibi, beyaz, yere düşmekten korkan bir beden, kanayan diz kapakları, yırtık paçalar ve çamur yağmurdan sonra…
Göğe bakan gözler, oysa maviyle boyardık küçükken bulutları, gri olurlar dökülmeden toprağa…
Kaçarken geçmişimizden sahip olduğumuz kimliklere isimler takılır ve yataklardan alevler yükselir tavanlara doğru, yangın ilk perdelerden başlar…
Masanın üzerinde yavaşça ilerleyen kahve yaklaştıkça saman kağıtlara, ona çevrilen gözlerdeki donukluk, zamanın durmasıdır bu, çaresizliğimizden yorganlar yapılır sıcak tutsun diye, odayı aydınlatan mum alevinden çok içimize çektiğimiz sigaranın izmaritidir, bular kırmızıya duvarları…
Kapı eşiğinde duran ayakta insanlar belirir derinlerde, küpeler incidendir, soluk alışlar hızlı…
Kokular kalır gece yattığımızda aklımızda, yastığı ters yüz ederiz, uykuya dalmak için son dakikalarda, buram buram…
Vitrininin ardındaki yaşamlar süre gelir sokakların uçlarında, kaldırım taşlarını mesken tutmuş yağmur damlaları vardır, renkler bir de, gözyaşlarından yapılma…
İsimler silindikçe hafızalardan bitmeye başlayan anılar…
Kalemin ucundan çıkma hikayelerdir bunlar, gece gelir, güneşe yenik, gelgitler vurur kumlara, diplerde başlar mutluluklar, tepelerde biter…

paylaş:

16. uluslararası ankara tiyatro festivali


Bu yıl 18-28 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek olan festival çok renkli geçeceğe benziyor. Bilet fiyatlarının biraz yüksek olduğunu düşünmekteyim, sonuçta “yaşanılır bir dünya için sanat” sloganı yazılıyorsa ve normalde Devlet Tiyatrolarındaki oyunlar beş lira civarında oluyorsa, festival için biraz abartı kaçmış gibi duruyor. Yine de koltuk doluluğu bir hayli fazla.
İyi vakit geçirmek için güzel bir fırsat.
Festival programı, yerler, saatler ve bilet fiyatları ise şöyle: 
paylaş:

en iyi 50 uyarlama film


Kitaptan uyarlama filmlerdeki genel kanı duyguların tam olarak verilemediği ve kitaptaki bölümlerin kesilerek film içinde yer almaması yönünde. Hal böyle olunca kitabı okuyanların filmden zevk alması biraz güçleşiyor. Tabii apayrı iki dünyadan bahsediyoruz. Ama kitabı okuduktan sonra filmi izleyince eğer istediğimizi bulursak yahut bizim hayal dünyamızda yarattığımız karakterlere ve ortama benzer bir görsellik fark ettiğimizde izlediğimiz filmden muhteşem bir zevk alırız. Bu listenin konusu da en iyi uyarlamalar. Total Film seçmiş, biz de yayımlamak istedik. Sıralama çok önemli değil bu durumlarda, buradaki amaç izlemediğiniz bir film varsa bunun hakkında bir fikir sahibi olmak.
İşte bahsi geçen filmler:
paylaş:

what's eating gilbert grape (1993)


Yönetmen: Lasse Hallström
Senaryo: Peter Hedges(roman)
Oyuncular: Johnny Depp, Leonardo DiCaprio, Juliette Lewis
Tür: Dram | Romantik
Yıl: 1993
Süre: 118 dak.
Ülke: ABD
Dil: İngilizce
Ödül: Oscar adaylığı, 5 ödül, 1 adaylık
IMDb Puanı: 7.8/10


Samimi olduğu kadar duygu yüklü olan film, intihar ederek hayata veda eden bir eşin ardından depresyona girerek oturduğu koltuğa çakılı kalmış şekilde yaşayıp obez olan bir annenin, dış görünüşü pek önem veren şımarık bir kız kardeşin, evin işlerini üstlenmiş ve bu uğurda neredeyse evde kalma yaşına ilerleyen bir diğer kız kardeşin ve on sekiz yaş gününe az bir süre kalmış zihinsel özürlü bir erkek kardeşin tüm sorumluluğunu üstlenen Gilbert’ı konu edinir.
Aynı annelerinin koltuğa çakılı kalması gibi onlar da yılın bir döneminde kampçıların uğradığı küçük bir kasabaya çakılıp kalmışlardır.
paylaş:

my own private idaho (1991)


Yönetmen: Gus Van Sant
Senaryo: William Shakespeare (oyun), Gus Van Sant
Oyuncular: River Phoenix, Keanu Reeves, James Russo
Tür: Dram | Romantik
Yıl: 1991
Süre: 104 dak.
Ülke: ABD
Dil: İngilizce, İtalyanca
Ödül: 11 ödül, 4 adaylık
IMDb Puanı: 7.0/10
Metascore: 77/100

Kendinizi bir yerlere ait hissetmediğiniz anlar olur zaman zaman ve amacınızın peşinden koşturduğunuz sürece yaşamaya devam edersiniz. Bu koşuşturmacada en yakınlarınız ya da sevdiğiniz insanlar bile sizi yarı yolda bırakabilir ki bu önünüze çıkan engellere göre size en büyük acıyı veren olur. Güvendiğiniz insanlar ve arkanıza bile bakmayacaklarınız, hepsi ama hepsi aynı kefeye sığmaya çalışan ama her zaman sizin gözünüzde farklı değerler biçtiğiniz varlıklar.
My Own Private Idaho’da da buna benzer bir konu işleniyor aslında. İki başkaraktere sahip film Mike ve Scott üzerinden sunuluyor seyirciye lakin her ne kadar iki başkarakter bulunsa da filmde asıl karakter Mike oluveriyor daha ilk sahnede. 
paylaş:

patika


Kayalıklara çarpan denizin yüzü duyulan uzaklardan, kar yağmaya başlaması için benim uykuya dalmam gerekli. Yavaşça sırtımı koyduğumda yatağa, gözlerim daha da ağır şekilde kapanıyor, uzadıkça uzuyor saniyeler.
Armoni yükseliyor, sesler patır patır düşüyor yerlere, kırmızılar süslüyor asfaltları, sokaklarda kaldırım taşları ve uçuşuyor havada, kargalar yedikleri solucanları kusuyorlar bebeklerinin ağızlarına, toprağın altında bir kıpırdanış, olmayacaklar da olmamalı madem ve makaslar girdikçe etin içine, iç çekişlere karışan gözyaşları süzülen yanaklardan, öpülüyor, sesler geliyor dışarıdan, çoktan kar başladı ve uğulduyor gök.
Uzaklara bakan pencerenin önünde duruyorum, dışarıda bir pembe, içeride iki ton açığı, soluk alışlar ortadan kayboluyor, ses yok gibi, kulaklarım duyuyor hâlbuki. Yalın ayak daha önce görmediğim bir patikadan iniyorum, üşüyorum aynı zamanda, üzerimde ince bir hırka. Donmuş yeşilliklere basan ayağımın altında ezilenlere acımıyorum oysa, içim hafifliyor.
Düşmemek için atlamıyorum da oradan buradan, ayaklarım yere değiyor, soğuk.
Balkonda beni izleyen birinin olmasını isterdim arkamı döndüğümde, yavaşça süzülüyorum aşağılara doğru. Sahilin kumlarını ısıtan deniz suyunu görüyorum, biraz ilerisinde tutan karı ve beyazlığı asfalt üstlerindeki kırmızılığa inat. Bir taraf beyaz, bir taraf gri, bulutlar görülmüyor, kar taneleri var bir de değmemeye çalışarak birbirine uçuşup duruyorlar.
paylaş:

el espinazo del diablo (2001)


The Devil’s Backbone

Yönetmen: Guillermo del Toro
Senaryo: Guillermo del Toro, Antonio Trashorras, David Muñoz
Oyuncular: Marisa Paredes, Eduardo Noriega, Federico Luppi, Fernando Tielve
Tür: Fantastik | Korku | Gizem | Gerilim
Yıl: 2001
Süre: 106 dak.
Ülke: İspanya, Meksika
Dil: İspanyolca
Ödül: 6 ödül, 7 adaylık
IMDb Puanı: 7.6/10
Metascore: 77/100

İspanya’da iç savaşın süre geldiği yıllar, yetimhanede bir çocuğun öldürüldüğü gece bahçeye düşen ve patlamayıp çakılan bir bomba sahnesiyle başlıyor film. Babası cephede ölmüş ama bunu bilmeyen Carlos isimli çocuğun da bu yetimhaneye getirilmesiyle devam ediyor. Carlos çizgi romanları okumaktan ve bulduğu garip eşyaları, salyangozları küçük kutusunda biriktiren bir çocuk. Getirildiği yetimhane de ise bir süreliğine kalacağını düşünüyor. Yetimhanenin müdürü bir ayağı olmayan Carmen isimli bir bayan, yetimhanenin doktoru ise yaşlı bir adam. Doktor yetimhaneye para getiren, henüz omurgası oluşmamış ceninleri içindeki rom ve değişik baharatlarla saklı tuttuğu bir içecek hazırlıyor ve bunu kasabada satıyor. Bu içeceğin değişik sorunlara iyi geldiği söyleniyor, film de ismini bu içecekten alıyor bir nevi.
paylaş:

frequency (2000)


Yönetmen: Gregory Hoblit
Senaryo: Toby Emmerich
Oyuncular: Dennis Quaid, Jim Caviezel, Shawn Doyle, Elizabeth Mitchell
Tür: Suç | Dram | Bilim-Kurgu
Yıl: 2000
Süre: 118 dak.
Ülke: ABD
Dil: İngilizce
Ödül: Golden Globe adaylığı, 2 ödül, 6 adaylık
IMDb Puanı: 7.3/10
Metascore: 67/100


Polis memuru olan John 30 yıl önce babasını kaybetmiştir, evin içinde eşyaları kurcalarken eski zamanlarda kullanılan bir çağrı cihazı benzeri alete eli dokunur ve radyonun frekansını değiştirir gibi kurcalarken garip bir şey meydana gelir. 30 yıl önce ölen babası geçmişte bu aleti kullanırken bir anda gelecekteki oğluyla konuşmaya başlarlar.
paylaş:

fear and loathing in las vegas (1998)


Yönetmen: Terry Gilliam
Senaryo: Hunter S. Thompson (kitap), Terry Gilliam, Tony Grisoni, Tod Davies, Alex Cox
Oyuncular: Johnny Depp, Benicio Del Toro, Tobey Maguire, Cameron Diaz, Christina Ricci
Tür: Macera | Dram
Yıl: 1998
Süre: 118 dak.
Ülke: ABD
Dil: İngilizce
Ödül: 1 ödül, 1 adaylık
IMDb Puanı: 7.6/10
Metascore: 41/100

Bu film bir acayip.
Panik atak benzeri halüsinasyonlar, şizofreni tripleri, buğulu bakışlar, dumanlı kafalar, iki kaçığın yol maceraları ve başarılı bir kötü film. Kıyak konuşmalarıyla insanı delirten hatta uyuşturucuyu özendiren bir yapım, e zaten film süresince içilen sigara sayısı bile bunu destekler nitelikte, tabii benim dediğim bir karalama değil, yanlış anlaşılmasın. Lakin uyuşturucuyu kötülemek gibi bir amaç gütmediği kesin.
paylaş:

the loved ones (2009)


Yönetmen: Sean Byrne
Senaryo: Sean Byrne
Oyuncular: Xavier Samuel, Robin McLeavy, Victoria Thaine
Tür: Dram | Korku | Gerilim
Yıl: 2009
Süre: 84 dak.
Ülke: Avustralya
Dil: İngilizce
Ödül: 2 ödül
IMDb Puanı: 6.8/10

Aslına bakılırsa piyasada pek çok benzeri bulunan bir film olmasıyla beraber yine de kendini izletmeyi başarabilen filmler kategorisine sokabiliriz bu filmi. İşkence severler her ne kadar denildiği gibi çokça benzeri bulunsa da seveceğini düşünüyorum.
Konu ise kısaca şöyle, ilgiye muhtaç bir kız, daha doğrusu hoşlandığı çocuk tarafından sevilmeyi bekleyen bir kız ve kızının bu durumunu gören ve onun mutlu olmasını isteyen bir baba mevcut bu filmde. Hoşlandığı çocuğu bir şekilde kaçırır ve evinde küçük bir partiyle eğlenmeye çalışır. Psikolojisi öyle bozuktur ki bu aile bireylerinin eğlence bir süre sonra işkenceye dönüşür. 
paylaş:

christiane f. - wir kinder vom bahnhof zoo (1981)


Yönetmen: Uli Edel
Senaryo: Kai Hermann(kitap), Horst Rieck(kitap), Uli Edel, Herman Weigel
Oyuncular: Natja Brunckhorst, Thomas Haustein, Jens Kuphal
Tür: Biyografi | Dram
Yıl: 1981
Süre: 138 dak.
Dil: Almanca
Ülke: Batı Almanya
Ödül: 2 ödül
IMDb puanı: 7.6/10

Okudunuz mu ya da hatırlar mısınız bilemiyorum, ilkokul son sınıflarda ya da lisede herkesin elinde gezdirdiği bir kitap vardı: Eroin. Hatta bu kitabı edebiyat öğretmenleri ya da büyükler, okuyalar eroinin ya da bu belaya benzer diğer uyuşturucuların insan hayatına ne gibi zararlar getirdiğini öğrenmek ve hiçbir zaman denemek olsa bile başlanılmaması gerektiğini göstermek için diğer kişilere/öğrencilere önerirdi. İşte o kitaptan uyarlama olan bu film de kitap gibi aynı etkiyi gösterdiği söyleniyor, sinemaya aktarım konusunda başarılı sayılıyor. Kitabı okumadım ama bu kişilere benzer oyuncuları bulup filmde oynatmaları konusunda söylenenlere katılıyorum.
paylaş: