Sonsuza
doğru, bir parmak hareketi daha, tam ileriyi gösteren, bakışlardan kaçmak bu,
bardağın üzerinde tutunmaya çalışan bir buhar yığını, aşağılara doğru süzülen…
Kanatlar
açıldığında dikleşen tüyler gibi, beyaz, yere düşmekten korkan bir beden,
kanayan diz kapakları, yırtık paçalar ve çamur yağmurdan sonra…
Göğe
bakan gözler, oysa maviyle boyardık küçükken bulutları, gri olurlar dökülmeden
toprağa…
Kaçarken
geçmişimizden sahip olduğumuz kimliklere isimler takılır ve yataklardan alevler
yükselir tavanlara doğru, yangın ilk perdelerden başlar…
Masanın
üzerinde yavaşça ilerleyen kahve yaklaştıkça saman kağıtlara, ona çevrilen
gözlerdeki donukluk, zamanın durmasıdır bu, çaresizliğimizden yorganlar yapılır
sıcak tutsun diye, odayı aydınlatan mum alevinden çok içimize çektiğimiz
sigaranın izmaritidir, bular kırmızıya duvarları…
Kapı
eşiğinde duran ayakta insanlar belirir derinlerde, küpeler incidendir, soluk alışlar
hızlı…
Kokular
kalır gece yattığımızda aklımızda, yastığı ters yüz ederiz, uykuya dalmak için
son dakikalarda, buram buram…
Vitrininin
ardındaki yaşamlar süre gelir sokakların uçlarında, kaldırım taşlarını mesken
tutmuş yağmur damlaları vardır, renkler bir de, gözyaşlarından yapılma…
İsimler
silindikçe hafızalardan bitmeye başlayan anılar…
Kalemin
ucundan çıkma hikayelerdir bunlar, gece gelir, güneşe yenik, gelgitler vurur
kumlara, diplerde başlar mutluluklar, tepelerde biter…
0 YORUM:
Yorum Gönder