Soğukları
iliklerimizde hissettiğimiz şu günlerde belki de düşlediğimiz yeniden yaz
sıcağında sokaklarda dolaşmak ya da buz gibi denizin içinde ferahlamak. Azıcık güneş
çıktığında bile kendimizi dışarıya atıyorsak en azından yazın özlemini
çekiyoruzdur. Neyse, konumuz yaz sıcakları değil, kışa yaklaşırken 2011in
yazında bizleri sinema salonlarına sürükleyen ya da en azından
kiralayıp/indirip evde izlediğimiz filmler. Film School Rejects de boş durmamış
2011 yazındaki en iyi 11 filmi belirlemiş. Bazılarını şu an izliyoruz bizler
lakin yine de ne izlesem ki bu yılın filmlerinden sorusuna bir öneri
niteliğinde. İşte o sıralama:
the last house on the left (2009)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 10/21/2011 06:31:00 ÖS
etiket: adam alleca, carl ellsworth, dennis iliadis, film, garret dillahunt, monica potter, the last house on the left, tony goldwyn, wes craven
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Dennis Iliadis
Senaryo:
Adam Alleca, Carl Ellsworth, Wes Craven(ilk versiyon)
Oyuncular:
Garret Dillahunt, Monica Potter, Tony Goldwyn
Tür:
Dram | Korku | Gerilim
Yıl:
2009
Süre:
110 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
1 ödül, 1 adaylık
IMDb
puanı: 6.6/10
Metascore:
42/100
Öncelikle
belirtmek isterim ki 72 yapımı orijinal versiyonunu izlemedim, ilk yapım IMDb
üzerinden 5.9 puana layık görülmüş. Şöyle bir şey de söylersek istisnaların
dışında olarak yeniden bir çekim olarak hem de korku-gerilim türünde yer alan
bir filmin 6.6 puan alması iyi bir başarı kabul edilebilir en azından puanına
bakarak ilk elemeyi yapan izleyiciler için. Gerilim ve korkudan beklenen eğer
filmin izlenirken başınızı çevirmenize sebep vermesi ve de arada bir “hih”
deyip yerinizden hafif hoplatmasıysa evet bunu kısmen de olsa başarıyor bu
film. Her ne kadar çok ahım şahım bir konusu olmasa da izledim zamanım boşa
gitmedi diyebiliyorsunuz. Tabii bu söylenenler tamamıyla göreceli kavramlar,
filmi çok klişe de bulabilirsiniz, hele hele ilk çekimi izlediyseniz, olmamış
bile diyebilirsiniz. Takdir size kalmış.
sayfa 53
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 10/14/2011 11:32:00 ÖS
etiket: aydınlığa adanmış yazılar, yazılar
yorum:
4 yorum
İncir
aslında güzel bir meyvedir.
Sapkınlığımızın
mükâfatı cehennemse bu dünya, biz acizlerin anlaşılmak için kıvrandığı anlamak
istemeyenlerin karşısında, haritada bir nokta bile etmeyen bizler,
yakıştırmalarda bulunduğumuz bu boşlukta aslı dünyada, sonunu hiçbir zaman
göremeyeceğimiz kara asfalt kaplı otobanlarda ömrümüz el verdiği kadar yürümeye
cesaret ediyoruz.
Gece
çoktan gündüz karşısında galip…
Destenin
içinde sahiplerini bilmediğimiz ellerle bir bahisten öte geçemiyoruz oysa. Yürürken
burnumuza gelen acı kömür kokusundan, yanımızda en azından birer eldiven
getirmeyi akıl edecek kadar beynimiz çalışıyor. Halimize gülen varlıkların
oluşu kaçınılmaz hâlbuki. Aksini iddia ettikçe günaha giriyoruz.
Yutkunurken
boğazımızdan geçen mantarın bıraktığı acıdan anlıyoruz azıcık üşüttüğümüzü
yahut birlikte olmamak için boğaz acımızı bahane ediyoruz. Düşüşümüzün sebebi
kaldırımlar değil, birileri ayağımızı kaydırmıyor, aksine biz düşmemek için
tutunduğumuz kişilerin ayaklarına dolaşıyoruz.
Sayfa
52, “…mutlak bir dehşet ifadesi!” ya da “…altı yaşında babasının serbest
bırakılması için mahkemelerde ricada bulunurmuş.” ya da “…sahipliği yapar.” ya
da “…Pru’yu ırgalamıyordu açıkçası.” ya da “…gülerek-”…
Kendi
sayfamıza geldiğimizde üç noktayı koymadan önce uzunca düşünüyoruz, ardına
yerleştireceğimiz birkaç kelime bulmak zorlaşıyor, 53. Sayfaya atlamak yerine
kapağımızı kapatıyoruz.
Geceleri
çok da fark etmiyor yaprakların rengi, ışık olmayınca bulutların ardına
saklanan aya suç bulamıyoruz, gözlerimizi kapatsak kayboluyor birden nasılsa,
gölgemiz uzadıkça uzuyor yanımızdan geçen farla, sonrasında sağımızdan kıvrılıp
yok oluyor. Arkamıza bakmaya cesaret edemiyoruz.
Bir
alışveriş mağazasının tuvaleti kapılarını açtığında bizlere, cennete girmiş
gibi seviniyoruz hoş kokulardan, sifonu çekene kadar tedirgin oluşumuz
arkamızda bırakacağımız ışıktan ama biz hala gecenin altında, tepelere kurulu
yollardayız. Solumuzdan arabalar geçtikçe sesi duyuyor, varlığımızı
hatırlıyoruz. Yutkunsak aslında, şimdiye kadar çektiğimiz acıların yanında
ufacık bir çentik gibi kalacak. Kafamızı duvara dayadığımız an karşımızda
oturanın surat ifadesindeki değişimi görememek görmekten daha utanç veriyor
belki. Eller bazen gözlerin önüne çekilen barikat olabiliyor.
Rüzgârın
uğultusu çıkarken dalların arasından ve geldikçe kömür kokusu burnumuza, hep o
kullandığımız çoğul kavramlar uçuveriyor, aslında sadece bir kişiyiz,
anlattıklarımızı kime anlatıyoruz, kime anlatmaya çalışıyoruz ki, biz çoktan
tek başımıza kalmışız. Fayda da etmiyor kendimizle konuşmak, aynanın karşısına
geçip aksimize yumruk atanlarız.
Düşmemizin
sebebi de kelebekler, her zaman birilerinin yakamızdan tutup insanlara
yukarılardan bakmamızı sağlayan altıncı katlara bizi geri çekeceğini
düşünüyoruz, kendimize yediremesek de kelebek değiliz, düşeriz. Geçmişi gösterdiğimiz
parmak ucumuzun önündeki arkamızda, bizi tutacaklar yok, birilerinin halimize
güldüğüne adımız gibi eminiz, oysa onlar arkamızdan ağlamak için bekliyorlar.
Kafamızı
pencereden çıkarmak için hava çok soğuk ya da içinde bulunduğumuz otomobil çok
hızlı ilerliyor. Saymakta güçlük çektiğimiz trafik lambalarının boyunlarının
eğikliğini bize acımalarına yormamak gerek, kesikli yol çizgilerini düz bir
çizgiye indirgeyenler onlar. Nereye gittiğimizi de sormadık henüz kendimize,
yollar nasıl olsa hiç bitmiyor.
Ayağımızın
altında ezilen meyvelerin yumuşak hissi bizi kendimize getiren, biz dayansak da
esen uğultuya tutunamayıp kendini yere bırakanlar var. Ortada ne bir ışık ne de
biz, sadece kendimiz ve ayağımızın altında asfalt. Gelmişiz, oturmuşuz
birilerinin karşısına kendimizi anlatmaya çalışıyoruz. Aynanın karşısına geçip
kendimize bakabildiğimizde tüm sorunun ortadan kalkacağına da inanmak
istiyoruz. Biz sadece düşlerin üzerimizi örtmesini beklerken aklımıza bir de
toprak karışıyor, kalkmak istediğimizde kalkamıyoruz yattığımız yerden hâlbuki
toprak çok güzel kokar yağmurda. Denemekten yorulmayan bedenimiz, sifonu
çekmesini de biliyor, sayfayı çevirmesini de.
Sayfa
53, incir aslında güzel bir meyvedir.
Fotoğraf buradan alınmıştır.
self medicated (2005)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 10/12/2011 11:33:00 ÖS
etiket: diane venora, film, michael bowen, monty lapica, self medicated
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Monty Lapica
Senaryo:
Monty Lapica
Oyuncular:
Monty Lapica, Diane Venora, Michael Bowen
Tür:
Biyografi | Dram
Yıl:
2005
Süre:
107 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
25 ödül, 1 adaylık
IMDb
Puanı: 6.5/10
Metascore:
51/100
Babasının
ölümüyle hayatı başka diyarlara sürüklenmeye başlayan 17 yaşındaki Andrew,
annesiyle birlikte yaşayan, zeki bir çocuktur. Bir dönem karnesinde A’lar ile
ailesini sevindirmiştir bile. Lakin babasının ölümü onu bunalıma sokmuş ve
babasının ölümünü kabullenmeyen genç için hayat ot, içki, uyuşturucunun verdiği
hazdan fazlası değildir.
Kocasının
ölümüyle kullandığı depresyon haplarının haddi hesabı olmayan anne karakteri
ise aslıda çocuğundan çok da farksız değildir. Aralarındaki tek fark, anne
karakteri kullandığı hapları legal yollarla, yeşil reçete ile alırken çocuk ise
illegal yolları tercih eder. Her geçen gün hayatları daha da kötüye giden aile,
her deneme de aralarındaki bağın daha da zayıfladığını görür.
river's edge (1986)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 10/09/2011 08:50:00 ÖS
etiket: crispin glover, dennis hopper, film, ione skye, keanu reeves, neal jimenez, river's edge, tim hunter
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Tim Hunter
Senaryo:
Neal Jimenez
Oyuncular:
Crispin Glover, Keanu Reeves, Ione Skye, Dennis Hopper
Tür:
Suç | Dram
Yıl:
1986
Süre:
99 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
3 ödül, 5 adaylık
IMDb
puanı: 7.0/10
Geri
plana atılmış iyi bir film olma özelliği taşıyan River’s Edge, bir grup lise
öğrencisinin başından geçen bir cinayeti ve bu durum karşısındaki
davranışlarını inceliyor. Grup içinden birinin kız arkadaşını öldürüp bunu
diğer arkadaşlarına söylemesiyle başlayan olay, kişilerin bu duruma nasıl
yaklaştığını ve bundan sonraki davranışlarını çözümleyerek devam ediyor.
Aslında
film cinayetten ve cinayetin işlenmesinden çok kişiler üzerindeki etkilerine
değiniyor. Film cinayet etrafında bile ilerlemiyor. Bu sebeple oyuncuların
performansları ve filmdeki diyaloglar gerçekten iyi. Bundan sonrasında ise
arkadaşlık kavramını çokça izliyoruz.
asla yeniden çekilmemesi gereken 30 film
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 10/08/2011 02:56:00 ÖS
etiket: citizen kane, evil bong, liste, mulholland drive, pink flamingos, reservoir dogs, taxi driver
yorum:
1 yorum
İzlediğimiz
bir filmden sonra acaba bu filmi tekrar çekseler nasıl olur diye merak ederiz
ya ve bazen de yeniden çekim bir film izlediğimizde orijinalinin yerini
tutmadığını görürüz yahut yeniden çekim versiyonunu daha çok beğeniriz. İşte
Total Film de kendi çapında bir liste oluşturmuş, konu ise yeniden çekilmemesi
gereken filmler. Listede bu konuya ait 30 film bulabilirsiniz. Listenin
altındaki linkten ise neden bu filmlerin yeniden çekilmemesi gerektiğini
okuyabilirsiniz.
İşte
bahsi geçen 30 film:
gummo (1997)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 10/05/2011 07:21:00 ÖS
etiket: film, harmony korine, jacob sewell, lara tosh, nick sutton
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Harmony Korine
Senaryo:
Harmony Korine
Oyuncular:
Nick Sutton, Jacob Sewell, Lara Tosh
Tür:
Dram
Yıl:
1997
Süre:
89 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
4 ödül ve 2 adaylık
IMDb
Puanı: 6.1/10
Pembe
tavşankulağı takmış, tuvalette akordeon çalan yarı çıplak bir çocuk, meme
uçlarına bant yapıştırıp çekmeyle memelerini büyütmeye çalışan iki kız,
sokaklardan topladıkları kedileri suda boğan ya da tabancalarıyla öldürüp kilo
başına Çin restoranlarına satan ve kazandıkları parayla özürlü kardeşini satan
adama gidip özürlü bireyle ilişkiye giren iki genç, tornadonun etkisiyle
mahvolmuş bir kasaba ve bu yıkımdan sonra normal insan yaşantısı formundan
yavaş yavaş uzaklaşan insanlar, akıllara zarar, sinir bozucu, farklı bir film.
Dünya Çeviri Günü kutlu olsun: Ölüm Pornosu'nun çevirmenine 3 yıla kadar hapis isteniyor!
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/30/2011 01:48:00 ÖS
etiket: araştırma, chuck palahniuk, dosya, funda uncu, ölüm pornosu
yorum:
Hiç yorum yok
İstanbul Basın Savcılığı Chuck Palahnıuk’un ‘Ölüm Pornosu’
isimli kitabıyla ilgili bir soruşturma başlatmış, kitabı T.C. Başbakanlık
Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu Başkanlığı’na göndermişti. Soruşturma
sonrası Türkçeye tercümesini yapan Funda Uncu ile kitabı yayınlayan Ayrıntı
Yayıncılık’ın sahibi Hasan Basri Çıplak hakkında 6 aydan 3 yıla kadar hapis
istemiyle dava açıldı. Davanın "30 Eylül Çeviri Dünya Çeviri Günü"ne
denk gelmesi hayli ironik!
İstanbul Cumhuriyet Savcısı İsmail Onaran’ın hazırladığı iddianamede, kitapta cinsel organlara kadar detaylara yer verildiği ve bu anlatımların kitabın birkaç yerinde değil tamamına yakın bölümde bulunduğunu belirtildi.
Kitap üzerinde yaş uyarısının bulunmadığını ve bu nedenle
küçük yaştaki çocukların ulaşabileceğinin dikkate alınarak, kitabın T.C.
Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu Başkanlığı’na
gönderildiği vurgulandı.
İddianamede kurul tarafından yapılan incelemenin sonucu da
yer aldı. İnceleme sonrasında söz konusu kitapta birçok gayri ahlaki ve edebi
olmayan anlatımların bulunduğu ifade edildi. Kitabın asıl ağırlığının
cinselliğe yöneltilmiş olduğu ve bu nedenle toplumun ahlak yapısı ile
bağdaşmadığı bu hali ile de müstehcen bulunduğu belirtildi. İddianamede, yine
Muzır Kurul raporundaki ifadelerle, ülkelerin ahlak anlayışlarının birbirinden
farklılık gösterdiğinin bir gerçek olduğu, kitabın hiçbir uyarı yapılmadan
satışa sunulduğu ve çocuklara ulaşmasını engelleyecek hiçbir önlem alınmadığı
dolayısıyla suçun oluşumu için yeterli olduğu vurgulandı. Muzır Kurul'un
yetişkinler için hazırlanmış bir kitap için traji-komik raporu ilgili haberi ve
raporun tümünü bu haberimizde görebilirsiniz: İşte Ölüm Pornosu Raporunun Tamamı!
Yayınevi sahibi Hasan Basri Çıplak alınan ifadesinde suçlamaları kabul etmediğini belirtti. Çıplak, yazarın dünyaca ünlü bir kişi olduğunu, eserde pornografinin değil kadının bir meta olarak kullanılmasının eleştirildiği, yayın evlerinde bu yazarın basılan onuncu kitabı olduğunu belirtti. Kitabın tercümanı Funda Uncu ise alınan ifadesinde kendisinin çevirmenlik yaptığını Ayrıntı Yayınevi’nde yazarın sekiz adet kitabını çevirdiğini eserin kendisinin tercüme ettiğini görevinin kendisine teslim edilen eserin aslına sadık kalarak tercüme etmek olduğunu ve mesleğini icra ettiğini belirtti.
kaynak: sabitfikir.com
this is england (2006)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/27/2011 10:00:00 ÖÖ
etiket: film, jo hartley, shane meadows, stephen graham, this is england, thomas turgoose
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Shane Meadows
Senaryo:
Shane Meadows
Oyuncular:
Thomas Turgoose, Stephen Graham, Jo Hartley
Tür:
Suç | Dram
Yıl:
2006
Süre:
101 dak.
Dil:
İngilizce
Ülke:
Birleşik Krallık
Ödül:
BAFTA Film Award, 8 ödül ve 14 farklı adaylık.
IMDb
puanı: 7.8/10
Metasore:
86/100
Faşizmi
anlatan diğer filmlere nazaran farklı üslubuyla duruşunu belli eden bir film
This is England. Çünkü faşizmi anlatırken bunda kötü bir hal varmış gibi
anlatmıyor aksine insanlar faşizmin arkasına saklandıklarında elde
edeceklerini, duygularını, kendilerini motive ediş şekillerini inceliyor. Üstelik
bahsi geçen insanlar gerçekten yaşadıkları vatanı bu kadar çok seviyor mu, bu
yüzden mi yabancılardan nefret ediyorlar yoksa kendilerindeki savaşma
arzusundan mı bu nefret doğuyor, bu nefret insanoğlunda nasıl bu derece ileri
seviyede olabilir gibi soruları da sormaktan çekinmiyor. Üstelik filmin
başlarında avlanmaya gittiklerindeki yakma yıkma arzuları ve bundan zevk
almaları bunu düşünmemize de sebep oluyor.
2010un en iyi 10 korku filmi
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/26/2011 01:45:00 ÖS
etiket: [REC], black swan, devil, hatchet 2, let me in, liste, nightmare on elm street, piranha, splice, the crazies, the last exorcism
yorum:
1 yorum
2010
yapımı korku filmlerine değinen Film School Rejects ekibi izlenilen filmlere
ayrı yorumlar getirirken en iyi 10 filmi de sıralamış. Listede gördüğümüz ve
ilkten “bu korku filmi mi?” diye tepki verdiğimiz Black Swan için ise
muhtemelen böyle tepkilerin geleceğinden ötürü korku filminin aslında ne demek
olduğunu açıklamış ve bu yüzden bu filme de korku filmi diyebiliriz demiş. Belki
gerilim demek daha doğru olur, neyse.
İşte
bahsi geçen 10 film:
en iyi gençlik filmleri (2000-09)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/26/2011 12:54:00 ÖS
etiket: donnie darko, elephant, en iyi filmler, en iyi gençlik filmleri, ghost world, igby goes down, juno, liste, superbad
yorum:
Hiç yorum yok
Listenin
konusu bu kez gençler. Argo konuşmaları, rekabetçi davranışları, ergen
tavırlarıyla beyaz perdeyi süsleyen bireyler.
Film
School Rejects seçkisiyle 2000lerin başlarındaki en iyi gençlik filmleri:
la fille sur le pont (1999)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/23/2011 11:52:00 ÖS
etiket: daniel auteuil, film, la fille sur le pont, patrice leconte, the girl on the bridge, vanessa paradis
yorum:
Hiç yorum yok
The
Girl on the Bridge.
Yönetmen:
Patrice Leconte
Senaryo:
Serge Frydman
Oyuncular:
Vanessa Paradis, Daniel Auteuil
Tür:
Komedi | Dram | Romantik
Yıl:
1999
Süre:
90 dak.
Ülke:
Fransa
Dil:
Fransızca, İtalyanca, azıcık Türkçe
Ödül:
Golden Globe adaylığı, 5 ödül, 15 farklı adaylık
IMDb
Puanı: 7.5/10
Metascore:
75/100
22
yaşına 2 ay kalmış Adèle’in yaşamındaki birkaç ayının anlatıldığı söyleşi
benzeri konuşmayla başlar filmimiz. Şanstan bahseder ve kötü talihin hiç
yakasını bırakmadığını ifade eder, ağlar da. Onun istediği sevmek ve
sevilmektir sadece. Ama başarısız olunan ilişkileri onu sona doğru sürüklemiş
kendisini en sonunda bir köprüde bulmuştur. Ama anlatıldığına göre köprüler bu
hayattan kurtulmak için uğrak yerlerden biridir. İnsanın ölümle yaşam arasında
gelip gidişi belki de suyun suokluğunu düşünmesiyle ortaya çıkar. Hâlbuki tek
yapması gereken ellerini bırakıp gözlerini yummasıdır. Üstelik insanoğlu önüne
sunulanlardan ders de çıkarmalıdır ve bu Adéle için pek de mümkün sayılmaz. Sürekli
yeni bir ilişki dener, onu sevebilecek, Bay Doğru’yu arar durur. “Gerçek
mutluluğu hiçbir zaman yakalayamadım.” der.
en iyi 50 bağımsız film
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/21/2011 04:38:00 ÖS
etiket: easy rider, en iyi bağımsız filmler, en iyi filmler, liste, memento, night of the living dead, reservoir dogs, sex lies and videotape
yorum:
1 yorum
Total
Film’den Simon Kinnear’ın hazırladığı bir listeyle karşınızdayız. Bir süre önce
en iyi 15 miramax filmi’nden bahsetmiştik. Listeyi hazırlayan Film School Rejects’ti.
Bu kez ise Total Film’in özgün seçkisiyle en iyi bağımsız filmlere göz
atıyoruz. Tabii her ne kadar kendini kanıtlamış bir site/dergi olsa da listede
kişisel görüş kokusu almamak güç. O sebeple sıralamadan çok izlenecek filmler
için bir örnek niteliğinde olduğunu düşünerek paylaşmaya karar verdik.
İşte
bahsi geçen 50 bağımsız film:
50.
Living in Oblivion (1995)
49.
Roger Dodger (2002)
48.
Piranha (1978)
47.
American Splendor (2003)
46.
Napoleon Dynamite (2004)
45.
Primer (2004)
44.
Safe (1995)
43.
Killer of Sheep (1977)
42.
Juno (2007)
41.
The Station Agent (2003)
40.
Gummo (1997)
39.
My Own Private Idaho (1991)
38.
Happiness (1998)
37.
Secretary (2002)
36.
Swingers (1996)
35.
Winter’s Bone (2010)
34.
Spanking The Monkey (1994)
33.
Kids (1995)
32.
Slacker (1991)
31.
Lone Star (1996)
30.
Pink Flamingos (1972)
29.
Stranger Than Paradise (1984)
28.
Pi (1998)
27.
THX-1138 (1971)
26.
The Passion of the Christ (2004)
25.
She’s Gotta Have It (1986)
24.
Lost in Translation (2003)
23.
The Last Seduction (1994)
22.
Grosse Pointe Blank (1997)
21.
El Mariachi (1992)
20.
A Woman Under The Influence (1974)
19.
Sideways (2004)
18.
The Evil Dead (1981)
17.
Rushmore (1998)
16.
Clerks (1994)
15.
Being John Malkovich (1999)
14.
The Texas Chainsaw Massacre (1974)
13.
The Usual Suspects (1995)
12.
Hallowe’en (1978)
11.
Donnie Darko (2001)
10.
Blood Simple (1984)
9.
The Blair Witch Project (1999)
8.
The Terminator (1984)
7.
Mean Streets (1973)
6.
Eraserhead (1977)
5.
Memento (2000)
4.
sex, lies and videotape (1989)
3.
Easy Rider (1969)
2.
Night Of The Living Dead (1968)
1.
Reservoir Dogs (1992)
benim hüzünlü orospularım | gabriel garcía márquez
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/18/2011 08:32:00 ÖS
etiket: benim hüzünlü orospularım, can yayınları, gabriel garcía márquez, inci kurt, kitap
yorum:
Hiç yorum yok
Dünya
üzerinde çok seneler geçirmiş, gezmiş, tozmuş, eğlenmiş, yemiş, içmiş ve doksan
yaşına gelince kendine şöyle körpe bir bakire hediye etmek istemiş birini hayal
edin. Sizce nasıl olur? Asıl soruya gelelim; peki bu vatandaş bu on dörtlük
bakire kıza âşık olursa neler olur? Bunu nasıl karşılarsınız, sapıkça mı? Olmaz
mı böyle bir şey, yoksa komik mi olur? Akla pek yatkın değil mi yoksa?
Elimizde
tuttuğumuz kitap 1982 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Gabriel García Márquez’e ait.
Başkarakterimiz,
parasını vermediği sürece bir kadınla beraber olmamış bir gazeteci, zamanın
tutsağı olmuş ve nice yaşlar geçirmiş biri. Yalnızlığını işte bahsi geçen
kadınlarla tamamlamaya çalışan biri aynı zamanda. 90 yaş da çoğu kişiye nasip
olmayan bir rakam ve karakterimiz de buna özel bir hediye vermek ister kendine,
90 yaşa uygun bir hediye. Tanıdık bir genelev patroniçesini arar ve el değmemiş
birini ister yeni yaşının şerefine. Kadın da bu yaşlı adamın dileğini
kırmayarak on dördünde el değmemiş bir kızı karşına çıkarır. Lakin yaşlı
amcamızın bu yaşına kadar hissetmediği duygular ölüme bu kadar yaklaşmışken
düşüverir yüreğine. Küçük bayanı seyretmekten başka bir şey yapamaz, kıyamaz
belki, belki de buna aşk deniyordur onun mısralarında. Kendi kaderine boyun
eğmeye mahkûm ihtiyar delikanlımız, bu zamana kadar tatmadığı duyguların
minnettarlığını yaşamaktadır böylelikle.
big fish (2003)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/18/2011 03:40:00 ÖS
etiket: albert finney, big fish, billy crudup, daniel wallace, ewan mcgregor, film, helena bonham carter, tim burton
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Tim Burton
Senaryo:
Daniel Wallace(roman), John August
Oyuncular:
Ewan McGregor, Albert Finney, Billy Crudup, Helena Bonham Carter
Tür:
Macera | Dram | Fantastik
Yıl:
2003
Süre:
125 dak.
Ülke:
ABD
Dil:
İngilizce
Ödül:
Oscar adaylığı ve 32 farklı adaylık
IMDb
Puanı: 8.0/10
Top
250: #225
Metascore:
58/100
Adamın
biri o kadar çok öykü anlatır ki kendi de öykü olur, öyküler ondan sonra da
anlatılır böylece ölümsüz olur.
Tim
Burton’ın Big Fish’i tam anlamıyla ılık, sevecen, şaşırtıcı, renkli, dopdolu
ama tek kelimeyle ifade edilecek olsa sanırım bunu karşılayan sıfat “masalsı”
olurdu.
İçinde
birkaç film çıkacak düzeyde konu barındırmasıyla da anlatılacak öykünün
doyuruculuğu seyirciyi tatmin ediyor.
reprise (2006)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/17/2011 10:00:00 ÖÖ
etiket: anders danielsen lie, espen klouman-høiner, film, joachim trier, reprise, viktoria winge
yorum:
2 yorum
Yönetmen:
Joachim Trier
Senaryo:
Joachim Trier
Oyuncular:
Anders Danielsen Lie, Espen Klouman-Høiner, Viktoria Winge
Tür:
Dram
Yıl:
2006
Süre:
105 dak.
Ülke:
Norveç
Dil:
Norveççe
Ödül:
12 ödül, 5 adaylık
IMDb
puanı: 7.3/10
Metascore:
79/100
Başarısızlıklardan
yılmadan ilerlemeyi bilen, düştüğünde ağlamadan kalkabilen ve yeniden düşmekten
de korkmayan iki yakın arkadaş, yazar olmayı kafaya koyduklarında ellerindeki
taslakları yayınevlerine gönderirler. Erik olumsuz cevap alırken, Phillip ise
bir anda yazar olur.
Kitabı
basıldıktan sonra psikolojisindeki bozuklukları kaldıramayan Phillip hastaneye
yatırılır. Bu süre zarfında sevgilisi Kari’nin ziyarete gitmesi Phillip için
iyi olmayacağı söylenir. Denildiğine göre Kari, Phillip üzerindeki bu psikozu
olumsuz yönde etkiler.
Fransız Filmlerinden Nefret Edenler İçin On Bir Fransız Filmi
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/16/2011 05:08:00 ÖS
etiket: 8 femmes, amelie, araştırma, dosya, en iyi filmler, fransız filmleri, hihg tension, ils, irriversible, la haine, le pacts des loups, leon, liste, maelstrom, tell no one, that obscure object of desire
yorum:
4 yorum
Aşağıda okuyacağınız yazı Film School Rejects adlı siteden alıntıdır. Bizlerin Amerikan filmlerini yakından takip etmemiz ve dili "ingilizce" olmayan ya da Amerikan yapımı olmayan filmlere karşı ön yargımız olduğunu düşündüğüm için yayımlamak istedim. Fransız filmlerine karşı olan görüş ise Amerikanlardan pek de farksız değil.
İyi okumalar...
düşüş | albert camus
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/15/2011 02:29:00 ÖS
etiket: albert camus, can yayınları, düşüş, kitap
yorum:
Hiç yorum yok
Saygın
bir avukat ve burjuva ortamına söylenen bir küfür, Amsterdam’da bir barda
otururken hatırlanmaya çalışılan bir geçmiş, belirsizliklere dönüşen
kesinlikler, başarı gibi lanse edilen başarısızlıklar…
Taşın
altına koymamız gereken ellerimiz ve kendimizi okuduğumuz bir roman; 1957 Nobel
Edebiyat sahibi Albert Camus’nün Düşüş’ü.
Parisli,
işinde başarılı, elit yaşamları adalet önünde savunan, çapkın kişiliği de
azımsanmayacak bir kişi o. Elitliği, soyluluğu, başarıyı, çaresizliği
sorgulamayan bir düşen, aynı bizler gibi. Ahlak anlayışını sivri bir dille
alaya alan bir kitap.
Kitap,
“Size hizmetlerimi sunabilir miyim, bayım, canınızı sıkmadan? Korkarım ki bu
kuruluşun kaderini elinde tutan saygıdeğer gorille anlaşmayı bilmiyorsunuz.” diye
başlar ve “Artık çok geç, her zaman hep geç olacak. Çok şükür ki öyle!” diye
biter.
Ya
doğruluğuna kesinlikle inandığımız duygu ve düşüncelerimiz, kendimizi tatmin
etmemizdeki ikiyüzlülüğümüzse?
“Aynı
zamanda hem kadınları, hem adaleti sevmeyi başarıyordum ki çok kolay bir iş
değildir bu.” diyen bir avukatın yabancıya anlattığı hikâyede kendimizden bir
yansımayı görmemek imkansız gibi. Üstelik bunu özgün bir edebi anlatıyla
yaparken.
Can
Yayınları’ndan çıkan bu 108 sayfalık kitabı Fransızca aslından çeviren ise
Hüseyin Demirhan.
20.
yüzyılın kuşkusuz en etkileyici yazarların biri olan Albert Camus şöyle diyor
romanında; “Bazen, yalan söyleye, doğru söyleyenden daha aydınlatıcıdır. Gerçek,
tıpkı ışık gibi insanın gözünü köreltir.”
Ve
şöyle der Jean-Paul Sartre kitap için; “Belki de Camus’nün en güzel ve en az
anlaşılan romanı.”
İyi
okumalar.
Kitabın idefix sayfası için tıklayın.
en iyi 100 film (2000-09)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/15/2011 10:00:00 ÖÖ
etiket: 2000lerin en iyi filmleri, en iyi 100 film, en iyi filmler, liste
yorum:
3 yorum
2000-2009 yılları arasındaki başka bir sıralamayla karşınızdayız. Mevzu filmler
olunca bir de işin içine sıralama/sıraya sokma girince doğal olarak göreceli
kavramlar meydana geliyor.
İşte o listelerden diğeri:
tüm zamanların en iyi 100 komedi filmi
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/14/2011 06:53:00 ÖS
etiket: best comedy of all time, en iyi komedi filmleri, komedi filmleri, liste
yorum:
Hiç yorum yok
“Amerikan
Film Enstitüsü’nün ya da film hocasının söylediklerini unut! Sıkıcı insanlar! En
sevdiğin komedi filmini oylamanı istedik ve tüm zamanların en iyi 100
komedisini belirledik.(Liste filmleri izleyen ve adı geçen yaşlıları pek
takmayanlar tarafından hazırlandı)”
Böyle
diyerek ne başardıklarını halka arz eden bir listeyle karşınızdayız bu kez. Oy sayısı
1 milyon 37 bin. Oylama işlemi şu şekilde yapılmış; “vote” tuşuna basıldığında
karşınıza gelen iki filmin hangisinin daha komik olduğu soruluyor. Eğer filmleri
izlememişseniz sayfayı yenilemeniz yeterli oluyor. Yani karşılıklı “o diğerinden
daha komik” mantığıyla çalışan ve oylardaki yüzdelikler karşılaştırılarak bir
derecelendirme yapılıyor.
Listenin
ilk 10u şu şekilde ve aşağıdaki linkten listenin tamamına ulaşabilirsiniz,
oylama işleminin bittiği yazıyor lakin oylama kısmı halen aktif ama sonuçlara
etki etmiyor olsa gerek.
FSR: 2010'un en iyi yabancı filmleri
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/14/2011 04:51:00 ÖS
etiket: en iyi filmler, film school rejects, liste
yorum:
Hiç yorum yok
Listeyi
hazırlayan FilmSchoolRejects(FSR) olduğu için her ne kadar 2010 yılının en iyi
yabancı filmleri olarak geçse de aldanmayın. Çünkü liste 2010da Amerika'da gösterime giren ve FSR'deki bu yazıyı hazırlayan kişinin izleyip beğendiği filmler. Filmler güzele benzediği için yayımlamak istedim. Filmlerin yanında yapım ülkeleri ve IMDb puanları(an itibari ile, muhtemelen değişeceklerdir) mevcut ve bazı filmler aşağıda da belirtildiği gibi 2009 yapımı.
Liste
şu şekilde:
tıkanma | chuck palahniuk
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/12/2011 06:50:00 ÖS
etiket: ayrıntı yayınları, choke, chuck palahniuk, funda uncu, kitap, tıkanma, yasaklanan kitaplar, yeraltı edebiyatı
yorum:
Hiç yorum yok
Choke.
Hasta
annesinin tedavi masraflarını karşılamak için tıp eğitimini yarıda bırakmış ve
geçimini elit/pahalı restoranlarda boğulma taklidi yapıp kurtaran kişiyi bir
kahramana çevirerek onun duygularını kendini sahiplenmeye doğru sürükleyip
belirli aralıklarla ona para gönderilmesiyle sağlayan bir anti-kahramanla karşı
karşıyayız bu kez. Üstelik kendinden de nefret ediyor ve anlatıcı olduğu kitaba
“Eğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin.” Diyerek başlıyor. Biz bu uyarıyı
dikkate almayıp kitaba başlarsak eğer Chuck Palahniuk sonsuz hayal dünyasının
kapılarını sonuna kadar aralamış oluyor ve biz arkamızda bıraktıklarımızı
unutarak bambaşka bir dünyaya adımımızı atmış oluyoruz ta ki kitap bitene
kadar.
“Gerçek şu
ki, dul bir anne tarafından yetiştirilen her erkek çocuk evli olarak doğmuş
sayılır. Bilmiyorum ama bence annesi ölene dek bir erkeğin hayatındaki diğer
kadınların hepsi metres olmaktan öteye gidemez.” Diyerek tanımlıyor kendini, annesiyle
arasındaki bağ da bu yolda devamlılığını sağlıyor.
Kendisi
bir seks bağımlısı ve bunun bir rahatsızlık olduğunun farkında ama kendini
durduramıyor. Bunda karşı cinsin de etkisi azımsanmayacak ölçüde tabii; baştan
çıkarmalar, karşı cinsin kahramanımızdan daha azgın olması, vs.
i spit on your grave (2010)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/10/2011 11:49:00 ÖS
etiket: film, i spit on your grave, mezarına tüküreceğim, sarah butler, steven r. monroe
yorum:
2 yorum
Yönetmen:
Steven R. Monroe
Senaryo:
Meir Zarchi(78 yapımlı orijinalinden), Stuart Morse
Oyuncular:
Sarah Butler, Jeff Branson, Andrew Howard
Tür:
Suç | Korku | Gerilim
Yıl:
2010
Süre:
108 dak.
Dil:
İngilizce
Ülke:
ABD
IMDb
puanı: 6.3/10
Metascore:
27/100
1978
yapımı filmin aynı isimli yeniden çekimi olan filmde Jennifer adındaki yazarın
yeni romanı için sessiz, sakin bir kulübeyi kiralayıp oraya yerleşmesiyle
gelişen olayları anlatır. Kızımız tek başına geldiği ve üç dört ay kalmayı planladığı
kulübede arzuladığı hayatı yaşamaya başlar ve romanına devam eder. Sabah koşularını
yapıp akşamları da gölün yanındaki kulübesinin sundurmasında şarabını
yudumlayarak kafasını toplar.
Ne
var ki daha kulübeye gelmeden önce kaybolup yol sormak için durduğu benzin
istasyonundaki bir grup genç tarafından hayatı zindana döner. Kulübeye girmeyi
başaran gençler Jennifer için korkulu bir gece yaşatırlar.
yukarılara doğru
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/10/2011 04:05:00 ÖS
etiket: aydınlığa adanmış yazılar, yazılar
yorum:
Hiç yorum yok
İkinci
yarımı kaybediyorum sokaklarda, sokaklar çok üşüyor, ay yukarılarda, kendi
gölgesine sığınır olmuş. İnsanlar yavaş yavaş akıyor sokaktan, ışıklar bir
kırmızı oluyor, bir sarı, bir yeşil. Bir yerlerden müzik sesleri geliyor, sıcak
metal üzerinde kızaran et sesleri, dumanlar…
Hafifliyoruz,
yer ayaklarımızın altından kayıveriyor. Parmak uçlarımızda yürüme başlıyoruz,
yer çekimi azalıyor. Kravatlarımız havaya doğru kalkıyor, etek giymişler
telaşlı. Uçmamak için kendimizi aşağıya çekiyoruz.
Herkes
düşünceli, korkmuş, hissettirmiyor. Alınlarında yatay çizikler, derinleşiyor.
Kalplerinden
pompalanan kanın sıcaklığı ısıtmaz olunca bedenlerini, sırf ısınmak için başka
çareler düşünür oluyorlar bazen ve susadıkları için değil günlük sıvı
ihtiyaçlarını karşılamak için içiyorlar suları, havalanıyorlar.
Herkes
hep beraber, usul usul gecenin içine doğru yükseliyor, gece yukarıda, ayın
hemen sol yanında. Karın yağdığı yer orası ve durmadan güneş ışığı geçiyor
saçaklardan.
Işık
huzmeleri balerinin ayağının altında dönerek suratımıza vurmaya başlıyor,
merkez kaç kuvvetine dayanamayıp savrulan peri tozları gibi yüzümüzü yaladıkça
anlamsızlaşmaya başlıyor bu hayat, geceye çıkmamız şart oluyor.
Sabahlardan
usanmış insanoğlunun kavgası bu kendiyle, yoksa soluklansa iki adım öteden
bırakıverecek kendini sokaklara. O da herkes gibi olacak, kırmızıya bulayacak
etrafı, sonra uçmaya başlayacak.
Büyük
bir senfoni bu karanlığın içinde, duymak için gözleri kapamak ve dinlemek
yeterli oluyor. Hareketlenen ellerin arasından yere düşen bir dünya misali,
ayaklarımız yere değmediği zaman özgürlüğün tadına varıyoruz, denizdeyken de tam tersi oluyor; ayağımız basmayınca boğuluveriyoruz, güzel şey, uçmak,
yukarılara düşmek adeta.
Ayakkabı
bağına takılmalar yok artık, sonsuzluğa doğru açılan kapının ardında uyuyanları
keşfetmek, ışıkların içinde gecenin gizemine şahit olmak var, düşmek yok artık.
Mekanik
hareketlerle dışarıya doğru açılan kolların bitiminde var olan parmakların
ucunda süzülen bir hayat, kıvrımlarında dudakların, boyundan aşağıya süzüldükçe
durmuş şah damarının üzerinde soluklanırken fark ediyor aslında her şeyin
çoktan bittiğini, havada o da, yerden yüksek, sonsuzlukta, soğudukça bedeni
üzerine sarmak için battaniyeye gerek duymadan hatta üzerindekileri çıkararak
çıplaklığın ayıp olmadığı bir dünyaya doğru herkesle beraber emin adımlarla
usul usul yol alıyor, gecenin tam içine, yukarılara…
Bazen
yerlere gazete kâğıtları sermek gerekir, sokaklara asfalt dökmek, kirpiklere
rimel sürmek. Bazen yorulmak gerekir, bıkmak, ağlamak gerekir. Bazen de gitmek
gerekir, arkana bile bakmadan, sokaklara doğru, geceye doğru koşmak gerekir,
ölmek gerekir bazen de.
(görsel buradan alınmıştır)
(görsel buradan alınmıştır)
kaçaklar ve mülteciler | chuck palahniuk
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/10/2011 01:00:00 ÖS
etiket: ayrıntı yayınları, chuck palahniuk, kitap, yeraltı edebiyatı
yorum:
Hiç yorum yok
Fugitives and Refugees.
Okuduğumuz
kitapların yazarları ya da şairlerini kimi zaman bizler bir şehirle
özdeşleştiririz kimi zamanda kendileri anlatır kendi şehirlerini bizlere. Çocukken
oyunlar oynadığı, komşularından tutundan da sokaktan geçen satıcılara kadar her
ayrıntıyı o şehirlerde yaşayanlar, orada büyüyenler kadar hiç kimse bilemez
doğrusu.
Turistik
bir gezi yapmak için seçilen şehirler için de rehber kitaplar imdadımıza
yetişen ilk materyaller olur. Müzeler, nerede ne yenir ne içilir, görülmesi
gereken mekanlar ve bol bol fotoğraf çekilebilecek doğal güzellikler.
Kaçaklar
ve Mülteciler’de anlatılan şehir ise Portland, yazar yeraltı edebiyatından
tanıdığımız, Dövüş Kulübü, Gösteri Peygamberi, Tıkanma, Ölüm Pornosu gibi
kitaplara imzasını atmış ve son dönemde şüpheli yazarlar arasında görülen Chuck
Palahniuk. Sevgili Chuck, Portland’ı en ücra köşelerden başlayarak anlatmış.
Nerede
yemek yenmeli konusuna değinerek görmemiz gereken mekanların isimlerini,
menülerini, telefon numaralarını, adreslerini hatta menüdeki bazı yemeklerin
hazırlanışını dahi kaleme almış. Hangi müzeye gidilmeli, ayrıntıları, internet
siteleri, hayvanat bahçeleri, seks mekanları, alışveriş merkezleri, bahçeler,
içmek için uygun mekanlar, … hepsini bu kitapta bulabiliriz. Aynı zamanda
paranormal durumlara da değiniyor yazar bu kitabında. Hayaletli olduğu söylenen
ve görmediğimiz varlıkların fink attığı mekanlar hakkında da bilgiler veriyor
bizlere.
Kaybolmak
yabancı bir yerde çok da sorun olmasa gerek lakin bu kitap ile Portland
sokaklarında kaybolmak bile sıkıcı olamaz.
Yolumuz
bu şehri düşmese de eğlenmek ve mekanların tasvirlerine hayran kalmak, daha
doğrusu keşfetmek için çok hoş bir kitap. Portland yolcuları için ise
kaçırılmaması gereken bir yol arkadaşı.
147 sayfadan oluşan ve Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan kitabın çevirmeni Esra Arışan.
the texas chainsaw massacre (1974)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/10/2011 10:00:00 ÖÖ
etiket: edwin neal, film, gunnar hansen, marilyn burns, the texas chainsaw massacre, tobe hooper
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Tobe Hooper
Senaryo:
Kim Henkel, Tobe Hooper
Oyuncular:
Marilyn Burns, Edwin Neal, Gunnar Hansen, Allen Danziger
Tür:
Korku | Gizem | Gerilim
Yıl:
1974
Süre:
83 dk.
Dil:
İngilizce
Ülke:
ABD
Ödül:
1 ödül
IMDb
puanı: 7.5/10
Film
başlangıcında şöyle bir yazı akar aşağıdan yukarıya doğru:
“
İzlemek üzere olduğunuz film, beş gencin ama özellikle Sally Hardesty ve sakat
kardeşi Franklinin başına gelen bir trajedidir. Onların genç olmaları olayı
daha da trajik hale getirir. Ama çok çok daha uzun hayatlar yaşamış olsalardı
bile o gün gördükleri dehşeti ve çılgınlığı ne görebilirlerdi ne de bunu görmek
isterlerdi. Sakin bir yaz öğleden sonrası onlar için bir kabusa dönüşür. O günün
olayları Amerikan tarihindeki en tuhaf suçlardan birinin keşfine neden oldu. Teksas
Elektrikli Testere Katliamı.”
en iyi 15 miramax filmi
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/09/2011 01:49:00 ÖS
etiket: en iyi filmler, en iyi miramax filmleri, liste, miramax
yorum:
Hiç yorum yok
1979
yılında Weinstein kardeşler tarafından kurulan ve ismini anne ve babalarının adlarından
(Miriam ve Max) alan, bağımsız filmlere imzası atan bir film şirketidir
Miramax. İlk işleri 80li ve 90lı yıllarda yabancı filmlerin ve bağımsız
filmlerin dağıtımını üstlenmek olsa da sonrasında büyüyen Pazar payıyla
adlarını her kesime duyurmayı başarırlar ve ardından yapımcılığa başlarlar.
Tarantino ve Kevin Smith gibi yönetmenler ilk kez Miramax ile tanınmışlardır.
93 yılında ise şirketi Disney satın almıştır. 90lı yıllardaki popüler filmlere
yönelmesi ve devleşen stüdyo kavramlarıyla Oscar törenlerinde boy boy
fotoğraflarının çıkmasına sebep olmuştur. Bu başarılarla 2000li yıllarda
bağımsız filmlerden iyice uzaklaşmış ve bilinen stüdyolara dönüşmüştür. Sonrasında
Weinstein kardeşler şirketten ayrılmış ve nihayetinde Disney son bir hamleyle
Miramax’ı kapatmıştır.
Palahniuk: Tanrı bile bir cehennem yaratacak kadar kindar olamaz, belki Türkler...
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/07/2011 01:34:00 ÖS
etiket: araştırma, chuck palahniuk, dosya
yorum:
1 yorum
Türkiye’de Ölüm Pornosu adlı kitabı Çocukları Muzır
Neşriyattan Koruma Kurulu tarafından “halkın ar ve hayâ duygularını incitici”
ve müstehcen bulunan ve yargılanmaya devam edenChuck Palahniuk’un “Damned” isimli yeni kitabı
yayımlandı. The Guardian’ın yazarla yeni kitap üzerine yaptığı röportajda
Türkiye’deki dava da soruldu.
99 francs (2007)
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/04/2011 09:51:00 ÖS
etiket: 99F, film, frédéric beigbeder, jan kounen, jean dujardin
yorum:
Hiç yorum yok
Yönetmen:
Jan Kounen
Senaryo:
Frédéric Beigbeder(roman), Nicolas Charlet, Bruno Lavaine
Oyuncular:
Jean Dujardin, Jocelyn Quivrin
Tür:
Komedi | Dram
Yıl:
2007
Süre:
100 dak.
Dil:
Fransızca
Ülke:
Fransa
Ödül:
2 ödül, 1 adaylık
IMDb
puanı: 7.1/10
99F.
Karşımızda
bir tür tüketim/üretim çılgınlığından bahseden bir film duruyor. Kullandığı araç
ise reklamlar. Hani şu televizyon izlerken çıkan ve kanal değiştirmemize sebep
olan, yolculuk yaparken yol kenarlarındaki panolarda gördüklerimiz. Reklamcılar
ve onların hayatlarına da değinmeden, çektikleri sıkıntıları ve hayattan nasıl
ve ne derece keyif aldıklarından bahseden bir film. Bir kitap uyarlaması. Kitabını
okumadığım için yorum yapmak yanlış olacaktır lakin yorumlara göre gayet
başarılı. Tabii kitabın yerini tutmaz diyenler de mevcut.
en iyi 100 slasher filmi
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/04/2011 12:00:00 ÖÖ
etiket: 100 greatest slasher movies, en iyi filmler, en iyi slasher filmleri, liste
yorum:
Hiç yorum yok
Öykü,
sinematografi, özgünlük, oyunculuk gibi kriterler göz önünde bulundurularak
hazırlanmış liste, kan ihtiyacımızı gidermek için birebir. Elektrikli testerelerin
sesini duyar gibiyiz. Tabii etlerin kesilirken çıkardığı sesi bastıran çığlık
seslerini de unutmamak gerek.
Liste
2009 senesinde hazırlanmış. Yani listenin sıralamasını eleştirenlerin yanında “Nerede
bu X Film?” diyenler olacaktık. Evet, nerede bu filmler!
İşte
o liste:
1. Halloween (1978, John Carpenter) (Jamie
Lee Curtis, Donald Pleasence)
2. The Texas Chainsaw Massacre (1974, Tobe
Hooper) (Edwin Neil, Gunnar Hansen)
3. A Nightmare on Elm Street (1984, Wes
Craven) (Robert Englund, Amanda Wyss)
4. Deep Red (Profondo Rosso) (1975, Dario
Argento) (David Hemmings, Daria Nicolodi)
5. Blood and Black Lace (1964, Mario Bava)
(Cameron Mitchell, Eva Bartok)
6. Friday the 13th (1980, Sean S. Cunningham)
(Kevin Bacon, Betsy Palmer)
7. Saw (2004, James Wan) (Leigh Whannell,
Cary Elwes, Danny Glover)
8. Tenebre (1982, Dario Argento) (Anthony
Franciosa, Christian Borromeo)
9. Scream (1996, Wes Craven) (David Arquette,
Drew Barrymore, Neve Campbell)
10.
Black Christmas (1974, Bob Clark) (Olivia Hussey, Margot Kidder)
11.
The Bird with the Crystal Plumage (1970, Dario Argento) (Tony Musante, Suzy
Kendall)
12.
Behind the Mask: The Rise of Leslie Vernon (2007, Scott Glosserman) (Robert
Englund)
13.
The Strange Vice of Mrs. Wardh (1871, Sergio Martino) (George Hilton, Edwige
Fenech)
14.
Deliria (Stagefright) (1987, Michele Soavi) (David Brandon, Barbara Cupisti)
15.
Case of the Scorpion's Tail (1971, Sergio Martino) (George Hilton, Anita
Strindberg)
16.
Haute Tension (2003, Alexandre Aja) (Cécile De France, Maïwenn Le Besco)
17.
The Devil's Rejects (2005, Rob Zombie) (Sid Haig, Bill Moseley)
18.
Twitch of the Death Nerve (1971, Mario Bava) (Claudine Auger, Luigi Pistilli)
19.
Final Destination (2000, James Wong) (Devon Sawa, Ali Larter)
20.
Saw II (2005, Darren Lynn Bousman) (Tobin Bell, Shawnee Smith)
21.
Severence (2006, Christopher Smith) (Toby Stephens, Claudie Blakley)
22.
Candyman (1992, Bernard Rose) (Virginia Madsen, Tony Todd, Vanessa Williams)
23.
The Stepfather (1987, Joseph Ruben) (Terry O'Quinn, Jill Schoelen)
24.
The Hills Have Eyes (1977, Wes Craven) (Susan Lanier, Robert Houston)
25.
Them (Ils) (2006, David Moreau) (Olivia Bonamy, Michaël Cohen)
26.
Torso (1973, Sergio Martino) (Suzy Kendall, Tina Aumont, Luc Merenda)
27.
When a Stranger Calls (1979, Fred Walton) (Charles Durning, Carol Kan)
28.
Cold Prey (2006, Roar Uthaug) (Ingrid Bolsø Berdal, Rolf Kristian Larsen)
29.
Wolf Creek (2005, Greg Mclean) (John Jarratt, Cassandra Magrath)
30.
Halloween II (1981, Rick Rosenthal) (Jamie Lee Curtis, Donald Pleasence)
31.
Child's Play (1988, Tom Holland) (Catherine Hicks, Chris Sarandon)
32.
Alice, Sweet Alice (Communion) (1976, Alfred Sole) (Linda Miller, Mildred
Clinton)
33.
The Bloodstained Shadow (1978, Antonio Bido) (Lino Capolicchio, Stefania
Casini)
34.
Saw III (2006, Darren Lynn Bousman) (Tobin Bell, Shawnee Smith)
35.
Evil Dead Trap (Shiryo no wana) (1988, Toshiharu Ikeda) (Miyuki Ono, Aya
Katsuragi)
36.
New Nightmare (1994, Wes Craven) (Robert Englund, Heather Langenkamp)
37.
Maniac (1980, William Lustig) (Joe Spinell, Caroline Munro)
38.
A Nightmare on Elm Street 3: Dream Warriors (1987, Chuck Russell) (Robert
Englund)
39.
The New York Ripper (1982, Lucio Fulci) (Jack Hedley, Almanta Suska)
40.
Hatchet for the Honeymoon (1970, Mario Bava) (Stephen Forsyth, Dagmar
Lassander)
41.
Massacre At Central High (1976, Rene Daalder) (Derrel Maury, Robert Carradine)
42.
Saw IV (2007, Darren Lynn Bousman) (Tobin Bell, Costas Mandylor)
43.
The Burning (1981, Tony Maylam) (Brian Matthews, Leah Ayres, Holly Hunter)
44.
All the Boys Love Mandy Lane (2006, Jonathan Levine) (Amber Heard, Anson Mount)
45.
Just Before Dawn (1981, Jeff Lieberman) (George Kennedy, Mike Kellin)
46.
Scream 2 (1997, Wes Craven) (Jada Pinkett Smith, Omar Epps)
47.
The Last House on the Left (1972, Wes Craven) (Sandra Peabody, Lucy Grantham)
48.
April Fool's Day (1986, Fred Walton) (Jay Baker, Pat Barlow, Deborah Foreman)
49.
Hatchet (2007, Adam Green) (Joel Moore, Tamara Feldman, Kane Hodder)
50.
Alone in the Dark (1982, Jack Sholder) (Jack Palance, Donald Pleasence, Martin
Landau)
51.
Freddy vs. Jason (2003, Ronny Yu) (Robert Englund, Ken Kirzinger, Jason Ritter)
52.
Saw V (2008, David Hackl) (Tobin Bell, Costas Mandylor)
53.
Cry Wolf (2005, Jeff Wadlow) (Julian Morris, Lindy Booth, Jared Padalecki)
54.
Tourist Trap (1979, David Schmoeller) (Chuck Connors, Tanya Roberts)
55.
Motel Hell (1980, Kevin Connor) (Rory Calhoun, Paul Linke)
56.
The Funhouse (1981, Tobe Hooper) (Elizabeth Berridge, Shawn Carson)
57.
Sleepaway Camp (1983, Robert Hiltzik) (Felissa Rose, Jonathan Tiersten)
58.
Hellbent (2004, Paul Etheredge) (Dylan Fergus, Bryan Kirkwood)
59.
My Bloody Valentine (1981, George Mihalka) (Paul Kelman, Lori Hallier)
60.
The Last House on the Left (2009, Dennis Iliadis) (Garret Dillahunt, Michael
Bowen)
61.
Hostel (2005, Eli Roth) (Jay Hernandez, Derek Richardson)
62.
The Prowler (1981, Joseph Zito) (Vicky Dawson, Christopher Goutman)
63.
The House on Sorority Row (1983, Mark Rosman) (Kate McNeil, Eileen Davidson)
64.
Halloween 4: The Return of Michael Myers (1988, Dwight H. Little) (George P.
Wilbur)
65.
Terror Train (1980, Roger Spottiswoode) (Ben Johnson, Jamie Lee Curtis)
66.
Silent Night, Deadly Night (1984, Charles E. Sellier Jr.) (Toni Nero, Lilyan
Chauvin)
67.
I Know What You Did Last Summer (1997, J. Gillespie) (Jennifer Love Hewitt,
Sarah M. Gellar)
68.
Toolbox Murders (2003, Tobe Hooper) (Angela Bettis, Brent Roam)
69.
Creep (2004, Christopher Smith) (Franka Potente, Vas Blackwood)
70.
Watch Me When I Kill (1977, Antonio Bido) (Corrado Pani, Paola Tedesco)
71.
Satan's Little Helper (2004, Jeff Lieberman) (Alexander Brickel, Katheryn
Winnick)
72.
House of Wax (2005, Jaume Collet-Serra) (Elisha Cuthbert, Chad Michael Murray)
73.
Sleepaway Camp II: Unhappy Campers (1988, Michael A. Simpson) (Pamela
Springsteen)
74.
Nightmare (1981, Romano Scavolini) (Baird Stafford, Sharon Smith)
75.
The Initiation (1984, Larry Stewart) (Vera Miles, Daphne Zuniga)
76.
Cabin Fever (2002, Eli Roth) (Rider Strong, Jordan Ladd)
77.
Reeker (2005, Dave Payne) (Devon Gummersall, Derek Richardson, Tina Illman)
78.
Violent Midnight (1963, Richard Hilliard) (Lee Philips, Dick Van Patten)
79.
Happy Birthday to Me (1980, J. Lee Thompson) (Melissa Sue Anderson, Glenn Ford)
80.
Hell Night (1981, Tom DeSimone) (Linda Blair, Vincent Van Patten)
81.
Friday the 13th Part VI: Jason Lives (1986, Tom McLoughlin) (Thom Mathews,
Jennifer Cooke)
82.
Prom Night (1980, Paul Lynch) (Jamie Lee Curtis, Leslie Nielsen, Casey Stevens)
83.
Bloody Birthday (1981, Ed Hunt) (Susan Strasberg, José Ferrer)
84.
A Nightmare on Elm Street 4: The Dream Master (1988, Renny Harlin) (Robert
Englund)
85.
Eyes of a Stranger (1981, Ken Wiederhorn) (Jennifer Jason Leigh, Lauren Tewes)
86.
Urban Legend (1998, Jamie Blanks) (Jared Leto, Alicia Witt, Tara Reid)
87.
Slaughterhouse (1987, Rick Roessler) (Joe B. Barton, Don Barrett)
88.
Mother's Day (1980, Charles Kaufman) (Nancy Hendrickson, Deborah Luce)
89.
Slumber Party Massacre (1982, Amy Holden Jones) (Michelle Michaels, Robin
Stille)
90.
Curtains (1983, Richard Ciupka) (John Vernon, Samantha Eggar)
91.
Don't Look In The Basement (The Forgotten) (1973, S.F. Brownrigg) (Bill McGhee)
92.
Malevolence (2004, Stevan Mena) (Samantha Dark, R. Brandon Johnson)
93.
Chopping Mall (1986, Jim Wynorski) (Kelli Maroney, Tony O'Dell)
94.
Cherry Falls (2000, Geoffrey Wright) (Brittany Murphy, Jay Mohr)
95.
Leatherface: The Texas Chainsaw Massacre III (1990, Jeff Burr) (Viggo
Mortensen)
96.
The Mutilator (1985, Buddy Cooper) (Matt Mitler, Ruth Martinez)
97.
Madman (1982, Joe Giannone) (Gaylen Ross, Tony Fish)
98.
Halloween: The Curse of Michael Myers (1995, Joe Chappelle) (Donald Pleasence)
99.
Lisa, Lisa (Axe) (1977, Frederick R. Friedel) (Leslie Lee, Jack Canon)
100.
I Still Know What You Did Last Summer (1998, Danny Cannon) (Jennifer Love
Hewitt)
Kaynak için tıklayın.