Yönetmen:
Jan Kounen
Senaryo:
Frédéric Beigbeder(roman), Nicolas Charlet, Bruno Lavaine
Oyuncular:
Jean Dujardin, Jocelyn Quivrin
Tür:
Komedi | Dram
Yıl:
2007
Süre:
100 dak.
Dil:
Fransızca
Ülke:
Fransa
Ödül:
2 ödül, 1 adaylık
IMDb
puanı: 7.1/10
99F.
Karşımızda
bir tür tüketim/üretim çılgınlığından bahseden bir film duruyor. Kullandığı araç
ise reklamlar. Hani şu televizyon izlerken çıkan ve kanal değiştirmemize sebep
olan, yolculuk yaparken yol kenarlarındaki panolarda gördüklerimiz. Reklamcılar
ve onların hayatlarına da değinmeden, çektikleri sıkıntıları ve hayattan nasıl
ve ne derece keyif aldıklarından bahseden bir film. Bir kitap uyarlaması. Kitabını
okumadığım için yorum yapmak yanlış olacaktır lakin yorumlara göre gayet
başarılı. Tabii kitabın yerini tutmaz diyenler de mevcut.
Film,
bir sonla başlıyor, intiharı seçmiş bir bireyi görüyoruz gökdelenin tepesinde
ve bize her şeyin satılık olduğunu söylüyor. Aşk, sanat, dünya ve bizler, her
şey satılık. Reklamcı olduğundan bahsediyor, gökyüzünü hep mavi, kadınları da
daima güzel olarak gösteren biri o. Dediğine göre güzelleştirmiyor aksine her
şeyin içine ediyor. Ve düşüş başlıyor. Yarısına kadar gelindiğinde bizler
kanalı değiştiriyoruz. Böylelikle filmimiz başlamış oluyor.
Filmde
aslında reklamların aslında ürünü satmak için abartılı tümcelerin
kullanmasından ve pazarlama anlayışının aslında bu olmaması gerektiğinden bahsediyor.
Aslında reklamlarda çıkan şu yoğurdun tadı hiç de güzel değil ve insanı
zekileştirmiyor, satın alan kişiler de akıllı değiller. Onun haricinde filmde
klişe demeyelim de ona benzer bir unsur daha söz konusu. Reklamcıların şu tüm
kıyafetlerinize ben karar veririm, sizin giydiğiniz kıyafetler bana iki ay
öncesinden gelir, modayı ben yaratırım, ben kırmızı dersem kırmızı yılın rengi
olur, falan filan takıntısı. İğreti durmasa da gereksiz olmuş gibi.
Filmin
sonunda ise reklam giderlerinin yüzde onluk kısmının dünyadaki açlık
felaketinin büyük bölümünü ortadan kaldıracağının söylenmesi ve reklamlara
yatırılan paraların fazlalığından bahsedilmesi, filmin ilk başladığı andan son
sahnesine kadar ki verdiği mesajın biraz dışına çıkıyor, o mesajdan biraz
uzaklaşıyor gibi geldi bana. Kaliteli ve doğru reklam yapmak mı sorun, yoksa
reklamlara bu kadar fazla para dökmemek mi gerek ya da bunlar gibi bir şeyler
mi? Neyse. Konumuz film.
Güzel
bir film, hatta bazı yanlarının Fight Club’ı andırdığı bile oluyor. Tabii yanına
pek yaklaşmıyor ama anımsatması iyi olmuş.
Dinamik
olarak devam etmesi izleyici sıkmıyor. Eğlenceli sahnelerle çevrili. Örneğin üzerinde
gülücük olan hapları içtikten sonraki araba yolculuğu gayet başarılı
diyebilirim. Kafa olmuş gençlerin kendilerini bir atari oyununda zannetmeleri
ve yolda bonus toplar gibi ilerlemeleri, arkasına takılan polislerden kaçma
çabaları, filme iyi yansıtılmış. Bir diğer örnek de filmde çekilen reklamlardan
biri olabilir. Yoğurt markası için çekilen reklamın yerine gösterime sokulan
alternatif reklam örneğin. Dudakların kulağa yaklaşmasına sebebiyet
verebiliyor.
Yapılan
yorumlardan reklamcılık işindeki insanları çoğu yönüyle yansıttığını
söyleyebilirim.
Yolculuk
esnasında Türkçe dublajlı halini, bazı bölümlerinin kesilip atıldığını fark ederek
izlediğim halde diyebilirim ki çarpıcı ve farklı bir film. İzleyin, vakit kaybı
olarak görmeyeceğinize eminim.
0 YORUM:
Yorum Gönder