Açın,
açın sonuna kadar, duymak için neden kendimizi zorlayalım, fonda kimsenin
sevmediği benim bayıldığım bir müzik var, ezgisine bulaşmak istiyorum, adeta
süzülmek geliyor içimden yumuşacık çizikler atmak bedenime. Nerede benim
tuvallerim, fırçalarım, boyalarım. Kırmızıyı sürmek istiyorum dünyanın eşiğine,
mavi gecenin ölümüne şahit oluncaya kadar siyahlarla karalamak istiyorum tüm
yüzleri. Kokuşmaktan çürümüş birisi olarak da görülmek istemem, istediğim bu
benim çünkü sizi pek de alakadar etmez öyleyse.
Ana
rahmine yeniden düşmek istiyorum, suların içinde, boğulmadan, dinlemeden,
düşünmeden, yaşayıp gitmek…
Azıcık
çikolata, üç-dört kilo kadar, her üzüntü için bir tablet, biraz süt, ak kaşık
olmak istiyorum. Hey siz! Defolun şimdi!
Beni
küçümseyenler diz çöksünler önümde, yapmak istediğim cezalandırmak değil aksine
ödüllendirmek onları. Onlar olmasalardı bir gün bile yaşayamazdım. İçimdeki kini
büyüttükçe büyüdü bu beden, kana bulaştı, köpekdişleri dökülmeden dışarıya
çıkmayı öğrendi, sokaklara ve doyumsuz bedenlerde kayarkenki soluklanışları
öğrendi. İçini sonsuzluğa doğru boşaltırken söylenecek tüm sözcükleri onlar
öğretti, içimdeki beni onlar besledi.
Biraz
tiner, biraz yağ, düz olmasından çok, kullanılmış çuval ve inip kalkışlarında
fırçanın hatırlanan anlara inat ellerin boyaya bulaşması, kırmızı kırmızı
boyalara, her sıkışta parmak aralarından çıkan çamur misali ve kokusuyla kafa
yapan.
Biraz
daha müzik biraz daha resim, fotoğraflar çekilmemiş olsa, kâğıt üzerinde
yaşanan hikâyelerimizden bıkkınlığımız ve duruşlar, nefes alışlar, vadiler,
ırmaklar, bol bol temiz hava, bol gıda, vitaminler ve yeşillik her yerde
bitişlerinde masmavi bir deniz, uçsuz bucaksız gökyüzü, derelerde yüzen kuğular
ve balıkçılar, ellerinde oltalar, her salladıklarında bir gitara takılıyor,
kurtarılması gereken varlıklar, düşlerimizde kurcaladığımız burnumuz tek
derdimiz, azıcık uzun, düz, yazılar kıvrım kıvrım ve ürpertilerinde gecenin
okunan şiirlerden bahsetmek, iç çekişler, avuç içine alınan saç yumağı, kendine
çekme, göğe bakan bir baş, şaha kalkmış, ovalleşen bir bel, serin sulara dalmak
gibi bir eylem bu, eller birbirinin üzerine, bacaklar hiç olmadığı kadar uzun,
yüzümüz kollarımızın arasında, uçuyoruz, kanatlarımız çıkınca düşmediğimizin
farkına varıyoruz, iyi de olurum kötüde, hangi tarafı seçeceğim bana kalmış,
yarın da ölürüm dün de, dünler ölüm için güzel bir zaman dilimi, geçmişte
yaşama isteği ve geleceği işaret parmağıyla göstermeler, dile dokunan dondurma,
evet, tek istediğim bu, diller yalamak içindir, konuşmak için değil, bitmeyen
sayfalar, saman kokusu geliyor bir yerlerden, unutulmayacak kadar çoklar, dev
gibiler, cüceler de var, tümü, elma yiyenler, kovalananlar, ölenler bile, hepsi
arka sokağa sıkışmışlar, beni bekliyorlar, ben çıkmadan gitmeyecekler, ikram
olarak bir kilo baklava, üstelik hepsine, pelerinim nerede, kapı arkasında bir
kuzu, zaman hiç olmadığı kadar hızlı, ben ayarlıyorum, kimin yaşaması
gerektiğine ben karar veriyorum, ne yiyeceğime, kaç kilo alacağıma, kimin
bedenine gireceğime, kimliğime, altımdakine, üstümdekine, sağım, solum sobe,
çıkıyorlar yavaş yavaş, bisikletlerde bir kız, kızlarda bir bisiklet, ormanda,
yalnız, bir şeyler mırıldanıyor, anlamıyorum, balon tutanlar bile var, ama
yukarılara çıkmıyorlar, renkleri belli oluyor, zifiri karanlık, karanlığın
rengi yok, tavşanlar, konuşuyorlar, kibritler de çakıyor, üstelik onlar
çakmakları çakmaya gelmişler, ölüler yürüyor, yavaşlar, onların zamanı bizimkinden
yavaş, bizim bedenimiz onlardan yaşlı, yanaklardan da süzülüyor, vücutlarımız
ıslak, kaygan, yapışkan ve sıcak, tamam bu kadar yeter, defolun şimdi!
Tümü
kalemimin ucunda, öldürüyorum ölüyorlar, sonra diriltiyorum, oyuncak olup
çıkıyorlar, eğleniyorum, onları kırmıyorum ki, o kadar da korkunç değilim, hem
öyle olsa da size ne? Burası benim dünyam!
Yaşımı
küçülte de bilirim büyüte de, aklımı da, beynimi de, bedenimi de.
Hey
siz! Defolun şimdi!
Ben
yazdım, ben çizdim, sorumlusu benim, istersem çıkartırım sizi, ölümünüz bir
kelimeden ibaret, farkında değilsiniz. Yaparım, bilirsiniz!
Getirin
bana tüm kitapları, açın en olur olmadık sayfaları, yıkanmak istiyorum. Tüm aralıklarına
paragrafların, bedenimi akıtmak istiyorum, eriyip bitinceye kadar, size de
yaşadığınız yere de, bu dünyaya da tahammül edemiyorum. Ya bunu
gerçekleştirirsem, o beni, kendi yazdığım, sonunu, kaderini kendi çizdiğim
dünyaya hapsedebilirsem? Kendi edebiyatımı kendim oluşturabilirsem? Ya edebiyat dediğim
benliğim, kişiliğim, hayatım, kendi kalemimin ucundaysa?
Suçu
bana atamazsınız, sizi yok edersem de, seversem de, sizden nefret edersem de.
Edebiyat,
tahammül edemediğim şu dünyanın yeniden tasarımıysa?
Hey
siz! Defolun şimdi!