Dogma 2: The Idiots
Yönetmen:
Lars von Trier (her ne kadar jenerikte yazmasa da)
Senaryo:
Lars von Trier
Oyuncular:
Bodil Jørgensen, Jens Albinus, Anne Louise Hassing
Tür:
Komedi | Dram
Yıl:
1998
Süre:
117 dk.
Ülke:
Danimarka, İsveç, Fransa, Hollanda, İtalya
Dil:
Danca
Ödül:
5 ödül, 4 adaylık
IMDb
puanı: 6.8/10
Metascore:
47/100
Dogma
’95 akımının ikinci filmi olan Idioterne aynı zamanda Lars von Trier’in Altın
Kalp Üçlemesinin de ikinci filmi. Filmde anlatılan ise bir grup insanın geri zekâlı
rolü yaparak düzene karşı durma isteği. Bu grupta doktordan tutun da sanat
öğretmenine kadar önemli insanlar mevcut. Bu kişiler dışarıdaki tekdüze, modern
hayatın dayattığı kuralları kırmak için zihinsel özürlü, onların tabiriyle geri zekalı rolü yaparlar. Bu şekilde kendileriyle övünür ve insanların bu gibi
kişilere de nasıl baktıklarını bizlere çok da güzel gösterirler. Yine bir gün
yemek yerken özürlü taklidi yapan başkarakterlerden biri yan masadaki bir
bayanın elini tutar ve bırakmaz.
Olayın biraz alev alması sonucu dışarı
çıkarılan kişiler hem oyunlarını gerçekleştirmiş olurlar hem de yemek için para
bırakmamış. Karen adındaki bu bayan olayın bir oyundan ibaret olduğunu, aslında
bu kişilerin herhangi bir özrünün olmadığını taksiye binince kavrar. Bir süre
sonra da hayatında seveceği en iyi insanların arasında bulur kendini.
Bahsi
geçen kişiler oyundaki geri zekâlıklarıyla övünürler, en iyi geri zekalı
olduğunu savunurlar. Fakat bir süre sonra içlerinden olmayan, mesleği onlar
gibi hatırı sayılır meslek olmayan Karen oyuna kendini adapte etmesiyle en iyi
geri zekâlı olduğunu kanıtlar. Çünkü bu kişiler tanımadıkları insanların içinde
çok da güzel bu oyunu sürdürebilirken, aile yakınları, kardeşleri, öğrencileri,
patronları, eşleri yanında bu oyunu sürdüremezler. Denerler ama beceremezler. Karen’ın
da yeteneği bu noktada keşfedilir. Yani filmin en sonunda. Zaten filmin
başından beri içine kapanık olan başkarakterimizin hayatını bize göstermeyen,
öncesinde ne olmuş, neden bu kadar durgun ve kendini bu gibi kişilere bu kadar
bağladığı filmin en sonundaki çarpıcı görüntülerle ortaya çıkar.
İçindeki
geri zekalıyı bulmaya çalışan grubu ve oynadıkları oyunu anlatan filmimiz de
bir süre sonra bunun gereksizliğiyle baş başa kalır. Çünkü delilik ya da geri zekâlılık
aslında hayatın gerçeğidir.
Ve
Karen haricindeki bu grup için rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: zengin
yaşantılarından deliliğe maalesef firar ederek sığınabilmiş lakin geriye dönmek
istediklerinde delilikleriyle dönememiş, döndüklerinde burjuvaziye kelepçeli
kollarıyla bir başına kalmış bir topluluk.
Biraz
da Dogma ’95 ten bahsetmek gerekirse,
13
mart 1995 de Lars von Trier ve Thomas Vinterberg tarafından yazılan manifesto
bir nevi Hollywood karşıtı film çekme olarak da görülebilir. Birkaç kuralı
vardır ki bu film ikinci film olmasına rağmen daha bunda bile Trier kendi
koydukları bazı kuralları kırmıştır. Bu da bize aslında hiçbir kuralın sinemada
korunamayacağını gösterir. Bu kurallar ise,
1.
Yönetmenin ismi jenerikte geçmemeli.
2.
Film 35 mm formatında çekilmeli.
3.
Tür filmi olmamalı.
4.
Çekimler stüdyoda değil doğal mekanlarda gerçekleşmeli.
5.
Filmde gerçeklik söz konusu olmalı, cinayet sahnesi, top tüfek, aksiyon
olmamalı.
6.
Film sesli çekilmeli, sekans içinde olmadığı sürece müzik eklenmemeli, dublaj
olmamalı.
7.
El kamerasıyla çekilmeli, kamera sabit olmamalı.
8.
Filtre kullanılmamalı, optik oyunları prim vermemeli.
9.
Film renkli çekilmeli ve doğal ışık haricinde ışıklandırma yapılmamalı.
10.
Film şimdiki zamanda ve belirli bir yerde geçmeli.
Fakat
The Idiots’ta müziğin kullanılmasıyla bazı kurallar ihlal edilmiştir.
Filmde
bir sahnede kameraman yansımada görülür lakin görüntü akmaya devam eder. Fakat ben
bunun Trier’in bir hatası olduğunu düşünmüyorum. Eminim ki orada kameramanın
görülmesini bile o istemiştir. Aynı zamanda film yönetmenin en iyi yapımı
olarak da değerlendiriliyor ve deniliyor ki Trier maalesef her yönetmen, şair
ya da yazar gibi en iyisini yaptı, bundan sonrasında teknik açıdan daha
iyilerine imza atsa bile böyle bir yapımı yapamayacak ve yaptığı filmler hem
geri planda kalacak.
Filmin
bir sahnesinde toplu seks çekilmiş. Bunu porno olarak yorumlayanlar hatta sırf “sex
sales” mantığıyla çekilmiş olduğunu yorumlayanlar bile var. Bunlara sadece “saçmalamayın”
diyebiliyorum. Ayrıca söylentilere göre yönetmen bu sahneler çekilirken kendisi
de çıplakmış. Tabii söylentidir, bilemeyeceğim.
Aslında
bu sahneden bence çıkarılması gereken en güzel sonuç seks eğitimi. Bu sahneyle
aslında film bize seks eğitimi almamış bireylerin daha duru, sade ve anlamlı
bir seks yaşantısının olmayacağını aksine, seks eğitimi almış ya da seksin ne
demek olduğunu bilen bireylerin yaptığından daha kontrolsüz ve sert
olabileceğini yüzümüze tokat gibi patlatıyor. Masumluk her zaman beklenildiği
gibi gerçekleşmiyor, bu da bir gerçek tabii.
Aynı
zamanda filmdeki aşk sahnesi mükemmeldi. İnsanın içinde kelebeklerin uçmasına
sebep oluyor diyebilirim. Gerçek aşkın aslında bu olduğunu da bize gösteriyor
ve aynı karakterlerin dışarıdan bir etki sonucunda ayrılmalarını işleyen sahne
ise bir o kadar yürek burkucu.
Geri
zekâlıları anlatan filmi yönetmenin de geri zekalı bir kişi olarak çektiği
yönünde sağlam yorumlar var. Kameranın bir an olsun durmayışı, oradan oraya
odaklanması, titremesi bunu destekler yönde. Bu yüzden ve içeriğindeki açık
sahneler ve konu ve başka şeyler yüzünden çoğu kişinin çok seveceği bir film
olmasa da Idioterne bence muhteşem bir film, iyi bir dram örneği.
İzleyin
derim.
Aynı zamanda diğer "Altın Kalp Üçlemesi" filmlerini buraya tıklayarak görebilirsiniz.
0 YORUM:
Yorum Gönder