Lime
lime doğranmış domatesin üzerine serpiştirilen bir tutam nane, biraz fesleğen
ve sarımsak, üzerinde gezdirilen zeytinyağı, biraz tuz.
Sol
cebimde bir kaset, kasetin içinde sesler, görüntüler, yatak odaları ve
bedenler. Odalar çıplak, beyaz boyalı ve sokak lambaları.
Dışarıda
kar yağıyor, yaz ayı, insanlar rüzgâra yenik, şemsiyeler rengârenk açılmışlar göğe
doğru, birileri susuyor.
Masanın
üzerinde bir kitap, kül tablası, dumanı tüten izmarit, küller… Masanın üzerinde
bir el, kalem tutuyor ve altında bir kâğıt. Yazdıkça yazıyor.
Koltuğun
üzerinde yarı çıplak bir vücut, uyuyor belli, göğsü inip inip kalkıyor, biz
bilmezdik kalp ritmini, bize öğretmediler ve hıçkırmaların yastık altlarına
gizlendiğini.
Karışık
birkaç paragraf uzadıkça uzuyor saniyeler içinde, anlamsızlaştıkça hayat
yazılanlara kulp takmak zorlaşıyor doğrusu, cevaplar hep anlamsız olunca ve
anlatılanlar.
Gözlerinde
rimeller azalmış, birazı yanaklarda, kirpikler olmadığı kadar kısa, günler
bitmek bilmezken, susanlar var kuytu köşelerde ve sokaklar.
Koltuğun
önünde bir masa, koltukta uyuyan bir beden, yarı-çıplak, masada bir tabak,
tabağın içinde salata, üzerinde zeytinyağı gezdirilmiş, tuzlu ve nar ekşili.
Masanın
üzerinde bir el, kalem tutmuş, anlaşılmaya çabalanan sözcükleri karalıyor bir
güzel, ışıkların altında sadece o, sokaklarda lambalar var bir de. Göğüs inip
inip kalkıyor.
Balkondan
aşağıya bırakma hissi bedeni, beyinde bir yerlerde fareler, peynirler. Kemiriliyor.
Düşünceler zaten yok olmuş, düşler, suskunluklar, çareler ve pişmanlıklar. Suçluluk
kitabının yazarı ortada…
Caddelerde
lambalar, kırmızı, sarı ve yeşil. Sokak lambaları acıyı anlar gibi başlarını
eğmişler.
Koltukta
oturan bir beden masaya ellerini koymuş bir şeyler karalıyor, masada bir kâğıt,
kül tablası, çatal ve salata.
Koltuğun
kenarına kıvrılmış bir beden uyuyor muhakkak, bize öyle olduğunu hiç
öğretmediler, göğsü inip inip kalkıyor.
Dışarıda
bir karmaşa, tufan belki.
Sol
cebimde bir kaset, kasette görüntüler. Oturmuşum bir koltuğa, bir şeylerin
kokusunu alıyorum, sarımsak mı bu?
Sigara
sönmeye meyilli ben ölmeye. Yanımda yarı-çıplak bir beden, göğsü titriyor.
İki
el masanın üstünde, sabit, bir el çatalı alıyor, ellerim sabit, kafamda fareler
ve peynir, kemiriliyor, titreyen bir göğüs, inip inip kalkıyor, bir uzuv, iki
lop, bir çatal, göğse giriyor, ellerim sabit, bir el var, bastırıyor, kalbe inen
bir çatal, can çekişmeler, hıçkırıklar yastığın altında, bir el yastığın
üstünde, bir kafa yastığın altında, ellerim masanın üstünde.
Artık
uyumuyor fakat bu bize öğretilmemişti.
Ellerim
masanın üstünde.
''dışarda kar yağıyor, yaz ayı''... tezatlarda isteyerek boğulmak, isteyerek nefessiz kalış..bir de ritmik bilinmezliklere serzeniş...
YanıtlaSilhayat tezatlıklardan ibaret değilse bile bedenler öyle değil mi? yaşarken boğulmadığımız tek yer ana rahmi olsa gerek...
YanıtlaSil