William
S. Burroughs’un The Soft Machine özgün adıyla basılan kitabının Türkiye’de Sel
Yayıncılık tarafından basılan kitabı olan Yumuşak Makine, cut-up(kes yapıştır)
tekniği denilen özel bir yöntemle hazırlanmış ve Nova Üçlemesi olarak bilinen
üçlemenin ilk kitabı. Cut-up tekniğinden bahsetmek gerekirse, elinizde bir ses
kaydı odlunu varsayın. Sonra elinizdeki kasetin bandını çıkarıp yüzlerce
parçaya bölün, sonra karıştırıp bu parçaları birbirine ekleyin ve teybe takıp
dinleyin. İşte teknik özetle bu. Nova Üçlemesi ise cut-up tekniğiyle yazılmış
üç kitaptan oluşuyor. İlk kitap olan Yumuşak Makineden sonra yine Sel
Yayıncılık tarafından basılmış Patlamış Bilet ve Nova Ekspres’i diğer iki
kitabın adları.
Yumuşak
Makine bu yönüyle aslında bir anti-edebiyat örneği. Çünkü yazılış tekniği
bakımından, cümlelerin birbiriyle uyumlu olmayışı, konu bütünlüğünün
sağlanamayışı kitabın edebi değerinden bahsetmek için pek bir şey ifade
etmiyor. Ne var ki aynı bir yapboz gibi dağılmış milyonlarca parçayı bir araya
getirmek için insan beyninin zorlanmasına sebep oluyor. Üzerinde derin
düşünceler yorulmasına ve kitap üzerinde uzunca oyalanılmasına yol açıyor.
Bunun
yanında içeriğindeki uyuşturucu bağımlılığı, eşcinsellik etmenleri, anal
ilişkiler, erkek erkeğe yapılan seks, “am, göt, yarak, bel, atmık, sik”
kelimeleri, kitaba karşı bazı tepkilerin doğmasına sebep olmuş.
Kitabın
arka kapağına bakıldığında T.C. Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma
Kurulu’nun bir uyarısını görüyoruz.
Şimdi
bu uyarıyı tane tane incelersek,
İlk
cümlede şöyle deniyor; “İnceleme bölümünde de belirtildiği gibi yazar hiçbir
değer sistemini ele almayan, disiplinsiz anti sosyal bir seks bağımlısı tipi
ile şahsileştirdiği ‘Yumuşak Makine’ isimli kitapta bir konu bütünlüğü
olmadığı, gelişigüzel kaleme alınarak anlatım bütünlüğüne de riayet edilmediği,
genelde argo ve amiyane tabirlerle kopuk anlatım tarzının benimsendiği,
özellikle erkek erkeğe cinsel ilişkilerin zaman ve yer tasvirleriyle ar ve hayâ
duygularını rencide edecek ölçüde anlatıldığı, zaman zaman tarihi mitolojik
unsurların yaşam tarzlarından örnekler vererek kişisel ve objektif olmayan
gerçek dışı yorumlarda bulunduğu anlaşılmaktadır.”
Öncelikle
“disiplinsiz anti sosyal bir seks bağımlısı tipi” ne demektir diye sorarlar,
acaba biri bana gelip de “disiplinli sosyal bir seks bağımlısı”nın nasıl
olunacağını ya da örnekleri varsa bunları gösterebileceğini söyleyebilir mi? Yazar
kitabında ister sosyal bir kişiden bahseder, ister seks bağımlısından, ister
eroinmandan isterse eşcinselden. Ne zamandan beridir özgür düşünce sistemi
değişti ve ne zamandır kişiler yazdıkları kitaplardan dolayı yargılanır
oldular?
“konu
bütünlüğü, gelişigüzel yazılış ve anlatım bütünlüğü” mevzusuna değinecek
olursak, uyarının ilk cümlesiyle başlamak gerekirse yine inceleme bölümde de belirtildiği
gibi yazar bu kitabı cut-up tekniğiyle kaleme almıştır. Doğal olarak bir konu
ve anlatım bütünlüğünden bahsetmek biraz komik kaçıyor. Lakin kitabın tamamı
ele alındığında çok da güzel denebilir ki Beat Kuşağı halkının yaşam
tarzlarından, eğlencelerinden, küfürlerinden ve hallerinden kesitler sunuyor bu
kitap. Yalın bir konu oldu mu bu, oldu. Demek ki elimizde bir konu mevcut, e
yazar bunu ister özene bezene kaleme alır isterse sağ eliyle sol kulağını
kafasının arkasından tutarak kaleme alır.
“argo
ve amiyane tabirler” tartışması, bana bu biraz da ta eskileri anımsatıyor. Hani
sırf şiirin birinde “nasır” sözcüğü geçiyor diye bahsi geçen şiirin aslında bir
şiir olmadığının kabul gördüğü dönemleri.
Ve hemen ardından da Can Yücel ve meşhur sözü akla gelir: “Bizim
memlekette göte göt denir.”
“erkek
erkeğe cinsel ilişki” konusu ise sanırım hala eşcinsellik kavramının ne düzeyde
olduğunu gösterir derecede. Burası Türkiye diye bazıları hala memlekette
eşcinsellerin yaşamadığını ve hak iddiasında bulunamayacaklarını düşünüyor.
“ar
ve hayâ duygularının rencide edilmedi” mevzusu ise tam bir katliam. Ben kitabı
okudum, artık bir ahlaksızım ve çok rencide edildim. O kadar ileri ki bu
rencide edilişimin derecesi hali hazırda etrafıma saldırmayı ve türlü
arsızlıklar düşünüyorum. Memleketin yerel kanallarında sabahtan akşama kadar
kadın programları yapılıyor, birilerini başlarıyla evlensinler diye uğraşıp
duran evlendirme programları yapılıyor, magazin kanallarında kimin selülitleri
azmış, kim kiminle nerede basılmış gibi haberler gösteriliyor… ama benim hiç ar
ve hayâ duygularım rencide olmuyor lakin kendi isteğimle gidip aldığım ve
severek okuduğum bir kitap beni rencide ediyor. Bu nasıl bir olaydır? Bu ne
perhiz, bu ne lahana turşusu derler adama.
“kişisel
ve objektif olmayan gerçek dışı yorumlarda bulunulduğu” o nasıl bir
tanımlamadır yahu? Gören der adam burada bilimsel makale yayımlamış ama her şey
fasa-füso. Mantığa aykırı bir bildirge. Yazar kendi özgür irade ve düşüncesiyle
bir kitap oluşturuyor ve bu “kişisel, objektif olmayan, gerçek dışı” gibi
sıfatlarla eleştiriliyor. Çok garip.
Ve
uyarının ikinci cümlesi: “Mezkûr kitabın bu haliyle edebi eser niteliği
taşımadığı, okuyucu haznesine ilave katkısının olmayacağı, kriminolojik açıdan
da kitapta, insanın bayağı, adi, zayıf yönlerinin işlenmesinin okuyucu üzerinde
suça izin verici tavırları geliştirmektedir.”
Bir
kitaba edebi eser değildir demek ne demektir? Bence en önemli edebi eserlerden
biri, yukarıda objektiflikten bahseden kurul bu kez bencilciliği oynuyor ve kitap
hakkında “edebi eser değildir” ibaresini kullanıyor. Evet değildir, kitap “deneysel
edebiyat” ya da “anti-edebiyat” örneğidir. Oldu sanırım. Kitapta insanın
bayağı, adi ve zayıf yönleri işleniyormuş. Beat Kuşağı halkına akıldığında
zaten kendilerini toplumdan soyutlamış ve “değer” bakımından da kendilerini en
alt düzeylerde gösteren kişileri görürüz. Bu insanların zaten kendilerinden
bulunmaz hint kumaşı olarak bahsedeceklerini hangi akıl, hangi beyin düşünebilir.
Bayağı ve adi yönlerden kasıt eğer uyuşturucu bağımlılığı ve eşcinsellikse, bu
gibi kavramların hiç de insanı küçük düşürecek düzeyde, basit, bayağı ve adi
gösterecek yönler olduğu düşünülemez.
Ve
bu kitap insanı suçlu yapabilirmiş. Zaten bu Beat Kuşağı sakinleri, yeraltı
edebiyatçıları olmasalar yurtta ve dünyada barış sağlanacak. Tek sorumluları bu
adi, bayağı, pislik, bağımlı insanlar. Hep bunları okuyoruz diye bu durumdayız
biz şu an. Yoksa daima Şeker Portakalı’nı okusak, bunların hiçbiri başımıza
gelmeyecek. Yahu suçlulara soralım bakalım kaçı okumuş bu Yumuşak Makine adlı kitabı
ya da diğerlerini. Ayrıca burada sesli olarak güldüm.
Ve
siz kimsiniz ki benim okuma hakkımı elimden alıyorsunuz, siz kimsiniz ki benim
çocuğumu ya da başka çocukları korumaya kalkıyorsunuz, hem de kitaplardan. Bırakın
ben kendi çocuğumu kendim korurum. Kim size bu hakkı verdi? Neyse.
Ve
son olarak kitaptan bahsetmek gerekirse, anlaşılması zor, ayıp, ahlak bozan,
suça teşvik eden, kaka bir kitaptır kendisi. Mutlaka okunması ve okutulması gerekir.
Aynı kaderi paylaşan bir diğer kitap için, Ölüm Pornosu.
0 YORUM:
Yorum Gönder