And The Hippos Were Boiled In Their Tanks.
İki
yazar bir gece barda biralarını yudumlamakla meşguldürler. Haber programını
bitiren spikerin sesini duyarlar: “…ve hipopotamlar tanklarında haşlandılar. İyi
geceler.” Bu belki de Amerikalıların küstah espri anlayışının bir göstergesidir
ve yazdıkları kitabı adı bir anda meydana gelmiştir. Aslında anlatılan olay ise hayvanat bahçesinde/sirkte çıkan yangında hayvanların telef olduğunu ve çoğu hayvanın yanarak öldüğünü anlatmaktır.
Beat
Kuşağı’nın öncü isimleri olan William S. Burroughs ve Jack Kerouac’ın beraber
kaleme aldıkları kitabın Will Dennison bölümlerini William S. Burroughs yazarken,
Mike Ryko kısımlarını da Jack Kerouac yazmıştır. Ta 1944te yazılan ve 2008
yılında basılan kitapta bir cinayetin öncesi, olay anı ve sonrasından
bahsedilir. Üstelik bu önemli iki yazar da bir şekilde bu cinayette rol
oynarlar. Denildiğine göre kitabın başkarakteri olan Lucien Carr’ın 2005
yılındaki ölümünden sonra, onun isteği üzerine uygun bir şekilde William S.
Burroughs’un ve Jack Kerouac’ın vasiyet icracıları tarafından 2008 yılında
çekmecesinden çıkarılan kitap, aslında İkinci Dünya Savaşı sonlarına doğru New
York yaşantısını, bu önemli iki yazarın henüz tanınmamış olduğu dönemlerdeki
hayatlarını ve odağına Beat hareketinin başlangıcındaki olaylardan biri olan
Columbia cinayetini oturtarak anlatıyor.
O dönemde bahsi geçen bu iki yazar
tanınmıyordu çünkü daha ortada ne Çıplak Şölen(Naked Lunch) ne de Yolda(On the
Road) vardı. Yani kitabı bir tür belgesel olarak bile değerlendirebiliriz.
Tasvirler
de yine döneminin özelliklerinden kesitler sunan ayrıntılar eşliğinde gözler
önüne sunuluyor: New York sıcağı, kanlı bir Lucky Strike paketi, vs.
Yine
kitabı bir suç romanı olarak değerlendirmek biraz yanlış kanımca. Çünkü kitapta
bu işlenen suçun öncesi, olayın gelişme aşaması ve sonrası üzerinde daha çok
durulmuş.
Kitap
hakkında ilgi çekici bir diğer özellik iki yazarının olması. Yani iki farklı
ağızdan çıkan sözlerin uyumu bu ilginin haklı sebeplerinden. Geçişlerin de iyi
olması kitabın bu şekilde yazılmasındaki etkinin başarısı körükler nitelikte.
Kitaptan
en çok akılda kalan cümle ise sanırım: “Sonrasında kapılar çarpıldı, gürültüler
oldu, döşemeler gıcırdadı; sanki 32 numaralı daire Cehennemin Kerhanesi’di.”
Sel
Yayıncılık’tan çıkan kitabın çevirmeni ise Dost Körpe. Kitabın bu kadar akıcı
olmasında belki de onun başarısı en üst düzeyde. 128 sayfada biten kitabın devamında
da bir sonsöz bölümü eklenmiş. Bu bölümle de cinayetin işlenişi, o dönemde
yazarlarımızın durumları, arkadaşlığı ve çevreleri, kimlerin bu cinayeti kaleme
almak istedikleri hakkında bilgiler yer almakta.
Bütününde
147 sayfadan meydana gelen kitapta anlatılan cinayeti, ilişkileri geçelim, aslında
Beat’çilerin özündeki “dost” kavramını anlamak için de güzel bir kitap
elimizdeki.
0 YORUM:
Yorum Gönder