filth için yeni fragman


Trainspotting ve Porno’nun yazarı Irvine Welsh’in aynı isimli kitabından uyarlanan Filth için geçtiğimiz günlerde yayınlanan tanıtımafişinden sonra yeni bir fragman yayınlandı.

Filmin başrol oyuncusu en son Trance’da gördüğümüz James McAvoy muhteşem bir oyunculuk sergileyecek gibi. Film Eylül sonu Ekim başı sinemalarda gösterilmeye başlayacak.

paylaş:

oldboy için yeni afiş

Güney Kore sinemasının kült yapımı Oldeuboi’nin yeniden çekimi olan Oldboy, yılın en çok beklenen ve merak edilen filmi şüphesiz. Ekim ayının sonlarına doğru ABD’de gösterime girecek olan filmin yönetmen koltuğunda Spike Lee oturuyor.
Filmin afişi Neil Kellerhouse tarafından tasarlanmış ve başlık kısmı filmde babanın kızına yazdığı mektuplardaki karakterlerden esinlenilerek oluşturulmuş, aynı zamanda Josh Brolin’in gerçek el yazısı.
Oldboy etkileyici aynı zamanda tahrik edici bir film. Filmde Josh Brolin reklam müdürünü canlandırıyor ve kendisi amansız bir şekilde ortada hiçbir şey yokken kaçırılıp 20 yıl boyunca hücre hapsinde tutuluyor. Açıklama yapılmadan serbest bırakıldığında saplantılı bir şekilde ona bu akla gelmeyen tuhaf cezayı kim verdiğini bulmak için çabalar.


paylaş:

Filth için tanıtım afişi


Filth, James McAvoy'un şimdiye dek görülmemiş yönünü ortaya çıkarıyor. Kendisini en son Trainspotting'in yönetmeni olan DannyBoyle'un yeni filmi Trance'da görmüştük. Filth de Trainspotting'in yazarı Irvine Welsh'in bir kitabı. Aynı isimle sinemaya uyarlanan Filth'in yönetmen koltuğunda Jon S. Baird var.

Tartışılmaz yılın en çok konuşulan filmlerinden biri olacak film 27 Eylülde İngilterede görücüye çıkıyor. 

paylaş:

silent house (2011)

Yönetmen: Chris Kentis, Laura Lau
Senaryo: Gustavo Hernández (La casa muda), Laura Lau
Oyuncular: Elizabeth Olsen, Adam Trese, Eric Sheffer Stevens
Tür: Drama | Korku | Gerilim
Yıl: 2011
Süre: 86 dakika
Ülke: ABD
Dil: İngilizce | Fransızca
Sessiz Ev (2011) on IMDb

Amerikalıların yeniden çekim korku filmlerine alıştık artık. Yeni ürün ortaya koyamamalarını, kendilerine benzer yüzleri göremeyince rağbet edilmemesinden dolayı kara dönüştüren yapımcılar yine farklı bir çalışmayla beyazperdede. 2010 Uruguay yapımı La Casa Muda adlı filmin yeniden çekimi olan film, aslında orijinalinde de olduğu gibi klişelerle dolu korku sinemasına yeni bir heyecan getirebilme çalışmasının bir meyvesi.
Artık alışılagelmiş korku öğelerinden farklı bir yöntem geliştirmeyi deneyen yapımcılar seyirci karşısında tutunabilme çabası güdüyorlar. Ses efektleri ve oradan buradan fırlayan korkunç karakterle izleyiciyi korkutmanın yanında denenmemiş öğeleri kullanarak farkını ortaya koymaya çalışan bir ürün aynı zamanda bu film.
Elle tutulan bir kamera ve gerçek zamanlı çekimiyle neticede korku sineması tarihinde bir farklılık yaratmayı da başarıyor. Başrol oyuncusunu görerek hiçbir kesinti olmaksızın süregelen görüntü ile filmin başarısı haliyle oyunculukla paralel. Ne kadar iyi bir performans sergilenirse dur durak bilmeksizin gördüğümüz oyuncu sayesinde filmin başarısı da o kadar iyi olacak.
Ne var ki oyuncu sayısı az da olsa, başrol oyuncusu görevini iyi bir şekilde sırtlansa da diğer karakterlerin saçma sapan oyunculukları filmi aşağılara doğru sürüklüyor.
Filmin kendini kendi içine hapsetmesi de mekan sınırlamasından dolayı geçirilen sürede oradan oraya gereksiz bir keşfi izlememize neden oluyor. Bu da doğal olarak bir sıkılma duygusunun oluşmasını meydana getiriyor.
Konumuz ise basit. Okuluna bir süre ara vermiş bir kız ve babası, yanlarına amcayı da alıp, evlerini restore etmek ve devamında evi satmak için yolculuğa çıkarlar. Bir süre sonra evde tuhaf ve merak edilen biri ya da bir şey çıkarak ev halkını terörize eder.
Tabii konu bu şekilde kalsaydı film iyice işin içinden çıkılmayan bir hal alabilirdi, neyse ki bir anda yön değiştiren konu her ne kadar sonu tahmin edilen bir yapıya bürünse de filmi daha izlenir kılıyor. Öyle, şok olmayı da beklemeyin.

paylaş:

fast & furious 6 (2013)

Yönetmen: Justin Lin
Senaryo: Chris Morgan, Gary Scott Thompson
Oyuncular: Vin Diesel, Paul Walker, Dwayne Johnson
Tür: Aksiyon | Suç | Gerilim
Yıl: 2013
Süre: 130 dakika
Ülke: ABD
Dil: İngilizce | Rusça
Hizli ve Öfkeli 6 (2013) on IMDb

İçinde aksiyon olan neredeyse her şeyi seven insan ırkı sinemada da bunu gösterip hızlı ve aksiyon dolu filmlere harcadığı paralar sayesinde biraz da başarılı olan filmlerin devamlarının çekilmesini sağlıyor. Fast and Furious da bunlardan biri. Kanunsuz olan da insana heyecan verdiğinden, biraz da görsel şölen ile keyifli dakikalar geçirmek için yerinde bir tercih. Kimsenin zaten sanat açısından bir beklentisi de yok bu filmden. Basit mantık hataları yapmasın yeter, herkes fizik kurallarını hiçe sayıp şansa bırakmış olan biteni neticede.
Filmin 6.sı eski oyuncularını bir araya getirmesiyle de izleyici kesimini memnun ediyor, film de bu konuyla açılıyor aslında. Hepsi birer suçlu, bolca da paraya sahipler, huzuru bulan da var, parasını çatır çatır harcayan da. Tabii kanun önünde de defteri temiz bir insan olabilmek var işin ucunda ve daha da önemlisi, eski bir dost/sevgili.
Hobbs teklifini sunuyor, bizimkilerin yapacakları iş ise Owen adındaki vatandaşın yakalanmasında yardımcılık etmek.


Dar sokaklarda modifiye ettikleri araçlarıyla yolun asfaltını çözen yarışçıları izlediğimiz film zaten çoktan suç kapısını çalmıştı. Gelişmiş silahlar ile hızın yanına öfkeyi de koyan senaristler/yönetmen, bu filmde çıtayı daha da yükseltmiş ve biz izleyicilere uçakları, tankları vs. de gösteriyor. Doğal olarak da kendi konusundan mantıklı bir şekilde sapan bir serinin devam filmini izliyoruz. Ortada bir yarış söz konusu değilken, yerinde sekmek yerine yenilikçi davranıp, konudan çok da uzaklaşmadan bir adım öteye basıyor film.
Filmin kendine has bir karizması mevcut. Oyuncuların kostümleri, tavırları, mekanlar filmin içeriğiyle örtüşüyor. Zaten oyunculuk aramamak lazım ve diyebiliriz ki yeterince başarılılar her ne kadar P. Walker’ın ruhsuzluğu hissedilse bile.
Müzikler konusunda da pek bir şey söylemeye gerek yok, aksiyon dolu bir filmde kalp atışlarını hızlandıracak müziklerle, vakit geçirmek için gidilen bir film için yeterince başarılı seçimler yapılmış.


paylaş:

direniş oyunu: turkish riot

Roundgames.com adlı oyun sitesindeki bir oyun Turkish Riot. Direniş’e özel olarak hazırlanmış ve basit bir yapısı var. Online olarak oynanıyor ve kural çok basit. Siz bir direnişçisiniz ve olaylardan insanları haberdar etmek için Twitter’dan tweet atmalısınız. Bu yüzden belirli bir süreniz var, birkaç saniye kadar, bu süre içerisinden size karşı olan polisler mevcut ve sizi yakalayıp sopalamak istiyorlar. Aynı anda kaçmak da zorundasınız. Kaçarken tweet atamadığınız için o belirli süreyi durarak geçirmelisiniz. Her tweet sayılıyor ve puan olarak ekleniyor. Bir süre sonra polisler de fazlalaşıyor.

Oynamak için buraya tıklayın.
paylaş:

erken kaybedenler | emrah serbes

Bir zamanlar biz de çocuktuk, ölümün ne demek olduğunu evcil hayvanımız ya da çok sevdiğimiz bir yakınımız öldüğünde anlıyorduk. Bir de ölmeyen yaşlı babaannelerimiz/anneannelerimiz vardı, çok da zekiydik, paçalarımızdan zeka akıyordu.
Küçük yaşımızda büyük işlere kalkışıyor ve bu işlerin ucu hep aşka dokunuyordu. Acılarımız o küçük bedenimize birkaç beden büyük gelse de çocuktuk, söz verilince konuşmaya mahkum beklerdik, ilgi çekmek için ağlardık belki ama hep büyük olmak için uğraşırdık. Netice de biz büyüdüğümüzde dünyanın daha kolay yaşanılabilir bir yer olduğunu sanırdık.
Ağabeyimizin kız arkadaşına da aşık olurduk, sokağımızın delikanlısının kız kardeşine de. Kimi zaman dayak yerdik kimi zaman gerçekler vurulursa tokat gibi suratımıza. Bazen de kuvvetlenirdi aile ilişkileri, biz erkek olmanın ne demek olduğunu örnek aldığımız o ağabeylerden öğrenirdik.
Futbol bizim için vazgeçilmezdi. Mahalle aralarında yaptığımız maçlarda kan ter içinde kalırdık. Keşke bi’ sevdiğimiz kız olsaydı da terimizi silip içtiğimiz soğuk suyun çok zararlı olduğunu söyleseydi. Hava atardık, kimimiz gol atardı, kimimiz gol yerdi. Ayar vermeye çalıştığımız o kızlar gönlümüze girdiğinde halimiz duman olurdu.
Yaşadığımız ülkede devlet büyüklerini pek sevmezdik, bize göre halimizden hiç anlamıyorlardı. Korkaktık mesela ve bizim soyadımızın Korkmaz olmasına izin veriyorlardı. Saçmaydı bu işler. Elimize imkan verseler terörist bile olurduk.
Komşularımız vardı mesela, üst katta ne işler çevirdiklerin bir haber ortamlarına girerdik. Küçük olduğumuz için bizi severlerdi. Tatlıydık çünkü. Her işe burnumuzu sokar ortamı şenlendirirdik. Boyumuzdan büyük işlerdi bunlar. Yoksa üst komşumuz cidden terörist miydi, neydi?
Haliyle derslerimiz de çok iyi olmazdı. Tatil güzeldi ama yılın dokuz ayı okulda geçerdi. Çok bilmiş anne-babamız özel ders alırdı çalışkan olalım diye. İnadına özel dersi veren ablamız çok güzel olurdu. Zekiydik aslında dedik ya, öğrettiklerini başarsak bir daha onu nasıl görürdük.
Erkektik biz, kızlar çok güzeldi. Kendilerine aşık ediyorlardı bizi, çok sevsek de onları ne acı çektirdiler bizlere, affetmeyeceğiz onları. Onlar ne kadar iddia etseler de onları anlamadığımızı, onlar bizi hiç anlamazlardı.
Ve aradan yıllar ve bir sürü hayat geçtikten sonra büyüdük. Elimizde bir kitap tutuyoruz. Okudukça hüzünleniyor bir o kadar da gülüyoruz. Kendimizi buluyoruz her çevrilen sayfada. Adam ne yazmış be diyoruz.


paylaş:

Død snø (2009)

Dead Snow
Yönetmen: Tommy Wirkola
Senaryo: Tommy Wirkola, Stig Frode Henriksen
Oyuncular: Vegar Hoel, Charlotte Frogner, Jeppe Beck Laursen
Tür: Komedi | Korku
Yıl: 2009
Süre: 91 dakika
Ülke: Norveç
Dil: Norveççe
Død snø (2009) on IMDb

Bir grup tıp öğrencisi paskalya tatillerini geçirmek için Sara adındaki kızımızın dağ evine doğru yola çıkarlar. O sırada dağlarda kayak yapan kızımız gruba sonradan dahil olmayı planlar. İlk gecede gore/teen slasher türünün vazgeçilmez adamı gelip bulunulan ortamın hiç de tekin yerler olmadığını acilen buradan ayrılmaları gerektiğini öğütler. Dediğine göre o bölge Rusya ve İngiltere arasındaki bağlantıyı kesmek için Nazilerin bulunduğu ve sivil halka terör estirdikleri bir yer. Yerli halkın altınlarını yürüten bu Naziler sonrasında halkın dayanışmasını karşısında görürler ve canlarına okunur.
Amcamız içkisini içip ortamı yeterince gerdikten sonra oradan uzaklaşır ve stresi bir yana bırakıp hayatı yaşamaya can atan gençlerimiz eski eğlenceli hallerine geri dönerler. Bu esnada Sara hala ortalıkta yoktur. Bir süre sonra onu aramaya karar verirler. Tabii iş göründüğü gibi eğlenceli gitmez ve buldukları bir kutunun mutlak etkisiyle hayatları kan ve et parçalarına doğru sürüklenmeye başlar.
Klasikleşmiş bir sahne olan ilk sevişen çiftin nalları ilk dikmesi yaşanadursun Nazi zombiler ortalığın tozunu attırırlar.


Bu Nazi zombiler alışılanın aksine karda olmalarına rağmen yeterince rahat hareket edebilmekte, koşabilmekte, ısırmak da neymiş der gibi yumruklarını ve silahlarını kullanabilmektedir. Nazi olmalarından mıdır nedir ırklarını başka kanlarla birleşmesini istemediklerinden ısırdıkları vatandaşlar da zombiye dönüşme gibi bir halt meydana gelmemektedir. Saf kanları korunur.
Korku-komedi etkilerinin sürdüğü film için tam bir şey söylemek de mümkün değil. O kadar vahşetin önünde komik gibi duran sahneler bile insanı güldüremeyebiliyor. Basit konusunun yanında zevkli işleyişiyle adından söz ettirmeyi başarıyor.
Hollywood’un eski ürünleri yeniden elden geçirme döneminin sıkıcılığında yeterince başarılı sayılabilecek yapısıyla türü sevenler için izlenmesi gereken bir film.
Ayrıca ikinci filmin de geleceğinin haberini vermiş olalım.

paylaş:

sigmund freud: lay lay lom galiba sana göre sevmeler

Uğur Saraç grafik tasarımcısı, projelerini ve ürünlerini buradan görmek mümkün. The Best of Celebrities adını verdiği bir projesinde Türk Pop’unun dile dolanan sözlerini ünlü düşünürlerin/kişilerin yaşam/görüş tarzlarıyla bütünleştirmiş. Ortaya şu ürünler çıkmış. (Koltukname aracılığı ile)












paylaş:

1. gazdanadam festivali

7 Temmuz günü Kadıköy'de düzenlenecek olan 1. Gazdanadam Festivali'nin ayrıntıları belli oldu. Festivalde çok sayıda sanatçı ve aydın sahne alacak, medyanın ortak manifestosu okunacak.
1. Gazdanadam Festivali'nin dün yapılan düzenleme komitesi toplantısıyla beraber içeriği de netleşmiş oldu. Gazdanadam Festivali için Kadıköy Rıhtım’da çok geniş bir sahne kurulacak. Saat 17.30’dan itibaren başlayacak etkinlikler, hem alanda kurulan dev ekranlarla yansıtılacak, hem de Cem TV, Halk TV ve Ulusal Kanal’dan canlı olarak yayınlanacak. TOMA ve büyük gaz kapsülü maketlerinin bulunacağı alanda, çeşitli yayınevlerinin, öğrenci kulüplerinin, basın kuruluşlarının standları açılacak. Alana üç koldan büyük yürüyüş kollarıyla girilmesi bekleniyor. Festivalin düzenleyicilerinden soL gazetesinin okurları da saat 17.00’den itibaren Bahariye Caddesi ve Boğa heykelinin bulunduğu Kadıköy Altıyol civarında buluşma çağrısı yaptı. Bu bölgede küçük bir sahne kurularak alana doğru yürüyüş başlamadan önce şiir-müzik dinletileri ve çeşitli sanatsal etkinlikler yapılacak.
soL, Yurt, Birgün, Aydınlık ve Cumhuriyet gazeteleri ile Odatv, Ulusal Kanal, Cem TV, Halk Tv, Cem Radyo ve Yön Radyo’nün girişimiyle yapılan festivalde Bulutsuzluk Özlemi, Kurtalan Ekspres, Boğaziçi Caz Korosu, Çapulcular Korosu, Hakan Vreskala, Güvenç Dağüstün, Renan Bilek, Cem Adrian, Yaşar Kurt, Orhan Aydın, Gülsen Tuncer, Sattas, FÖTR Blues Band ve Eflatun sahne alacak. Programda, Barbaros Şansal’ın hazırladığı Çapulcu Defilesi de sergilenecek. Festival sahne programı kapsamında şair-yazar Ataol Behramoğlu, 3. Köprü Yerine Yaşam Platformu temsilcisi Prof. Dr. Zerrin Bayraktar birer konuşma yapacak. Bu iki konuşmanın yanı sıra, bütün medya kuruluşlarının temsilcilerinin sahne katılımcıları selamlayacağı bölümde Odatv’den gazeteci Barış Terkoğlu direnen medya adına hazırlanan ortak deklarasyonu okuyacak.
Dün yapılan toplantıda Festivalin ortak sloganları da belirlendi. Alanda dağıtılacak dövizlerde Hükümet İstifa, Özgür Basın Özgür Türkiye, Bağımsızlık, Kardeşlik, Eşitlik, Özgürlük ifadeleri kullanılacak. Alanda, “Hükümet İstifa”, “Kahrolsun AKP Diktatörlüğü”, “Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam”, “Faşizme Karşı Omuz Omuza”, “Ne ABD, Ne AB Tam Bağımsız Türkiye”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği”, “Türk Kürt Kardeştir ABD Kalleştir”, “Haydarpaşa Halkındır Satılamaz” gibi sloganlar atılacak.
İstanbul'un pek çok yerinde düzenlenen forumlarda 1. Gazdanadam Festivali'ne katılım kararı alındı. Taraftar grupları da festivale katılacak. Özellikle Beşiktaş Çarşı grubu ve Fenerbahçe taraftar gruplarının Festival'e yoğun katılımı bekleniyor.

(soL - Haber Merkezi)
paylaş:

pokemonları tim burton çizseydi

Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi olan Vaughn Pinpin halen devam eden bir projenin sahibi. Pokemon karakterlerini Tim Burton çizse ortaya nasıl ürünler çıkardı sorusunun cevabı olan proje oldukça ilgi çekici. Kendisine ait Tumblr sitesini buradan takip edebilirsiniz.











paylaş:

CerModern Açık Hava Film Günleri

8-12 Temmuz 2013 tarihleri arasında Açık Hava Film Günleriyle sinemaseverleri ağırlamaya hazırlanan CerModern’de program şu şekilde, Ankaralılar kaçırmasın.
8 Temmuz  – Jin
9 Temmuz – Gözetleme Kulesi
10 Temmuz – Devir
11 Temmuz – Mutlu Aile Defteri
12 Temmuz – Kelebeğin Rüyası
Gösterim saati 21:00 ve etkinlik ücretsiz.
Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

paylaş:

sineklerin tanrısı | sir william gerald golding

Zor denilen zamanlarda her biri on üçünü henüz geçmemiş toplasan bir avuç çocuk, vurulan uçaklarının ıssız mı ıssız bir adaya düşmesiyle olduğundan daha da zor zamanlar geçirmeye başlar. Her ne kadar o çok da sevmedikleri büyükler bulundukları adada yok diye sevinseler de yaşayabilmek ve daha bir düzen içinde hayatlarını sürdürebilmeleri için büyüklerin becerebildiği gibi bir hayat tarzını benimsemeleri gerektiğinin farkına varırlar.
En başlarda demokratik olarak kendilerine yol gösterecek birini lider olarak seçerler, iş bölümü yapıp karınlarını da avlanarak doyururlar. Başlarını sokacak bir yer olsun diye barınak yaparlar, en sevdikleri iş olan oyun oynamayı da bolca görev edinirler.
Tabii bir süre sonra liderlik için hırs doğar, hırs beraberinde korkuyu getirir. Sorgulama yetisini kazanan çocuklar doğru ile yanlışı ayıt eder. Bir süre sonra da ortamda ne bir demokrasi ne de kurulu bir düzen kalır. Bir nevi kabile hayatına geçen çocuklar git gide vahşileşir.
William Golding’in distopik diyebileceğimiz yapısıyla modern çağın sağlıksız toplum anlayışını ustaca anlattığı kitabı iki sinema filmiyle de beyazperdede vücut bulmuş. Mina Urgan çevirisiyle kitap Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkıyor.
Kütüphanenizin iyi bir yerinde bulunması gereken kitap, aynı zamanda ölmeden önce okunması gereken kitaplar arasında.

paylaş:

on departure

Eoin Duffy’nin üzgün ve bir o kadar da hipnotik tasarımlı hikayesi, kullanılan şekillerin doğru yolla düzenlenmesiyle ilişkilendirilebilir. Bu sebeple izlenmesi gerektiğini düşündüğümüz bir animasyon.
Ortalama, ömrünüzden 5 dakikayı çalacak. 
Daha çok kısa film izlemek için vaktiniz varsa tıklayın.

paylaş:

trance (2013)

Yönetmen: Danny Boyle
Senaryo: Joe Ahearne, John Hodge
Oyuncular: James McAvoy, Vincent Cassel, Rosario Dawson
Tür: Suç | Drama | Gizem | Gerilim
Yıl: 2013
Süre: 101 dakika
Ülke: Birleşik Krallık
Dil: İngilizce, Fransızca
Trans (2013) on IMDb 

Ünlü bir müzayedede görevli olan Simon, olası bir soygun durumunda en doğru şekilde nasıl davranılacağının eğitimini iyi almış bir görevlidir. Milyon dolarlık tablolar, antika vazolar ve değerli eşyalar açık artırma yolu ile satışa sunulur ve müzayededen sorumlu kişiler yılların verdiği deneyimle gerekli tedbiri alırlar. Ona göre eleman yetiştirirler, değişen teknolojiyi kullanılar. Bununla birlikte aynı gribal enfeksiyonda virüslerin savunma mekanizmasına karşın evrimleşmesi gibi soygunu gerçekleştirenler de evrilerek her yeni olayda farklı bir yöntem geliştirirler. Bunlardan birinde önemli bir tablonun kaçırılması planlanır, her şey olması gerektiği gibi işlerken iyi eğitim almış görevliler olması gerektiği gibi kargaşa halinde tabloyu hızlı bir şekilde ortamdan uzaklaştırma çabasındadırlar. Lakin durum hiç de tahmin edilen gibi süregelmez ve soyguncular tabloyu ele geçirirler. Aldıkları eğitimde hiçbir eşya ne kadar değerli olursa olsun insan hayatından daha değerli olamaz mottosunu beyinlerine kazıyan Simon, bu düşünceden bir an sapar ve tabloyu korumak ister. Başına aldığı darbeyle de yaptığının pek de mantıklı bir eylem olmadığını görürüz. Ve sonunda tablo, o muhteşem savuma sisteminin bulunduğu mekanın göbeğinden kötü adamların eline geçmiştir. Bu böyle zannedilir, ta ki çantanın içine bakılıncaya dek. Simon o durumda tabloyu çerçevesinden kesip çıkarmış ve bir yere saklamıştır ama başına aldığı darbenin etkisiyle hiçbir şey hatırlamaz. Bu hafıza olayını çözmek için de eski bir usul olan hipno-terapi devreye girer. Film çoktan başlamış ve biz Danny Boyle’un dünyasına geçiş yapmış oluruz.


Yılın merakla beklenen yapımlarından biri olan Trance şayet bundan bir on yıl önce çekilip beyazperdede izlenme imkanı bulsaydı şu anki başarısından fazlaca konuşulacak ve şu anda olduğundan daha fazla sevilecekti. Fakat yönetmenin istediği pek de gerçekleşmedi ve izleyiciler ikiye bölündü. Bir tarafta yalın anlatımı ve anlatımında kamera oyunlarındansa kendi imajını sinemaya yansıtmış bir yönetmenin filmini sevenler diğer yanda günümüze gelene kadar hipnoz olayı ile ilgili filmlerin zaten çoktan çekildiği haliyle şu anda hipnoz ile pek de bir bağıntı oluşturamayan az da olsa Danny Boyle’dan fazlasını bekleyen izleyici var.
Olayı yer ve benzerliklere yorup İngilizlerin Inception’ı olarak tasvir edenler bile var. Inception kadar iyi mi bilemiyoruz ama çok da günümüze uymasa da izlenmesi gereken bir film olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hem Vincent Cassel’i ihtiva ediyor.

paylaş:

en iyi post-rock albümleri ve grupları | 2012


Post-rock Facebook Grubu 2012 yılında piyasaya sürülmüş 229 yeni albüm ve 84 yeni grup arasından en iyileri seçmiş. Üyelerinden 11.118 kişi en iyi albüm, 10.371 kişi en yeni grup kategorisinde oylamaya katılmış. İşte onların seçimiyle sonuçlar:
En iyi albüm:
1. Godspeed You! Black Emperor - 'Allelujah! Don't Bend! Ascend!
2. Sigur Rós - Valtari
3. Caspian - Waking Season
4. If These Trees Could Talk - Red Forest
5. Mono - For My Parents
6. Ciènega - Viva Bocashi
7. Hammock - Departure Songs
8. Pg.lost - Key
9. O - Black Sea Of Trees
10. Colaris - Renewal
11. Leech - If We Get There One Day, Would You Please Open The Gates
12. Mogwai - A Wrenched Virile Lore
13. WangWen - 0.7
14. Collapse Under The Empire - Fragments Of A Prayer
15. Across the Waves - War Ends, Misery Stays
16. By Million Wires - Letters to the Absent
17. Ef - Delusions of Grandeur
18. Joy Wants Eternity - The Fog Is Rising
19. This Patch Of Sky - Newly Risen, How Brightly You Shine
20. Swans - The Seer
21. Tan Frio el Verano - Primavera
22. Powder! Go Away - We Don't Know When It Has Begun, But We Know That It Will Never End
23. Balmorhea - Stranger
24. Frames - In Via
25. Blueneck - Epilogue
26. Lights Out Asia - Hy-Brasil
27. Pray for Sound - Monophonic
28. Lost In Kiev - Motions
29. Toe - The Future Is Now
30. Cloudkicker - Fade
31. The End of the Ocean - In Excelsis
32. Toundra - III
33. Anoice - The Black Rain
34. Ana Never - Small Years
35. Sparrow - Rainbow Mountain
36. Time Columns - Mana
37. Kepzelt Varos - Helium
38. Lowercase Noises - Passage
39. Te - 音の中の「痙攣的」な美は,観念を超え肉体に訪れる野生の戦慄
40. The Pirate Ship Quintet - Rope For No-Hopers
41. The American Dollar - Ambient Three
42. Niño Koi - La Pequeña Muerte
43. 417.3 - 2
44. The Echelon Effect - Field Recordings
45. Withyouathome - Our Lives Are All Very Forgettable Events In The Universe
46. La Mar - La Mar
47. The Calm Blue Sea - Arrivals & Departures
48. Rest - In Returning
49. Arktika - Symmetry
50. What The Blood Revealed - Harbour Of Devils

En yeni grup:
1. Ciènega
2. Pray for Sound
3. If Anything Happens to the Cat
4. As Mountains
5. Toc. Sin
6. Lost in Kiev
7. Waves
8. Naomi
9. Slow Static
10. tide/edit
Kaynak: Post-rock
paylaş:

son 20 yılın en iyi 30 siyah beyaz filmi



  Total film tarafından hazırlanan bu liste, son 20 yılda vizyona girmiş olan siyah beyaz filmlerin en iyi 30 tanesini belirlemiş. Hatırlatmadan geçmeyelim, listede Christopher Nolan’ın Memento filmi de yer almakta. Bunun sebebi filmdeki birkaç geçişin hatırlanacağı üzere siyah beyaz olmasıydı. Fakat filmin tamamının bu listeyle ne alakası var diye düşünülebilir. Bunun sebebi ise filmin önemli anlarının çoğunda geçişlerin ve flashback’lerin siyah beyaz olmasıydı. Fazla uzatmadan sizleri son 20 yılın en iyi 30 siyah beyaz filmiyle tanıştıralım:


30. Pleasantville (1998)
Yönetmen:  Gary Ross

29. Memento (2001)
Yönetmen: Christopher Nolan

28. Antichrist (2009)
Yönetmen: Lars von Trier

27. Kisses (2008)
Yönetmen: Lance Daly

26. 24 7: Twenty-Four Seven (1997)
Yönetmen: Shane  Meadows

25. Go Fish (1994)
Yönetmen: Rose Troche

24. A Midwinter's Tale (1995)
Yönetmen: Kenneth Branagh

23. Dead Man (1995)
Yönetmen: Jim Jarmusch

22. The Good German (2006)
Yönetmen: Steven Soderbergh

21. The Addiction (1995)
Yönetmen: Abel Ferrara

20. Somers Town (2008)
Yönetmen: Shane Meadows

19. Frances Ha (2012)
Yönetmen: Noah Baumbach

18. Man Bites Dog (1992)
Yönetmen: Rêmy Belvaux, Andre Bonzel, Benoit Poelvoorde

17. Turin Horse (2011)
Yönetmen: Bela Tarr, Agnes Hranitzky

16. Samurai Fiction (1998)
Yönetmen: Hiroyuki Nakano

15. Frankenweenie (2012)
Yönetmen: Tim Burton

14. Control (2007)
Yönetmen: Anton Corbijn

13. Ed Wood (1994)
Yönetmen: Tim Burton

12. Good Night And Good Luck (2005)
Yönetmen: George Clooney

11. Pi (1998)
Yönetmen: Darren Aronofsky

10. La Haine (1995)
Yönetmen: Mathieu Kassovitz

9. Persepolis (2007)
Yönetmen: Vincent Paronnaud, Marjane Satrapi

8. A Field In England (2013)
Yönetmen: Ben Wheatley

7. Much Ado About Nothing (2012)
Yönetmen: Joss Whedon

6. Sin City (2005)
Yönetmen: Frank Miller, Robert Rodriguez, Quentin Tarantino

5. American History X (1998)
Yönetmen: Tony Kaye

4. The White Ribbon (2009)
Yönetmen: Micheal Haneke

3. The Artist (2011)
Yönetmen: Michel Hazanavicius

2. Clerks. (1994)
Yönetmen: Kevin Smith

1. Schindler's List (1993)
Yönetmen: Steven Spielberg


paylaş: