Bir zamanlar biz de çocuktuk, ölümün ne demek olduğunu
evcil hayvanımız ya da çok sevdiğimiz bir yakınımız öldüğünde anlıyorduk. Bir de
ölmeyen yaşlı babaannelerimiz/anneannelerimiz vardı, çok da zekiydik,
paçalarımızdan zeka akıyordu.
Küçük yaşımızda büyük işlere kalkışıyor ve bu işlerin
ucu hep aşka dokunuyordu. Acılarımız o küçük bedenimize birkaç beden büyük
gelse de çocuktuk, söz verilince konuşmaya mahkum beklerdik, ilgi çekmek için
ağlardık belki ama hep büyük olmak için uğraşırdık. Netice de biz büyüdüğümüzde
dünyanın daha kolay yaşanılabilir bir yer olduğunu sanırdık.
Ağabeyimizin kız arkadaşına da aşık olurduk,
sokağımızın delikanlısının kız kardeşine de. Kimi zaman dayak yerdik kimi zaman
gerçekler vurulursa tokat gibi suratımıza. Bazen de kuvvetlenirdi aile
ilişkileri, biz erkek olmanın ne demek olduğunu örnek aldığımız o ağabeylerden
öğrenirdik.
Futbol bizim için vazgeçilmezdi. Mahalle aralarında
yaptığımız maçlarda kan ter içinde kalırdık. Keşke bi’ sevdiğimiz kız olsaydı
da terimizi silip içtiğimiz soğuk suyun çok zararlı olduğunu söyleseydi. Hava atardık,
kimimiz gol atardı, kimimiz gol yerdi. Ayar vermeye çalıştığımız o kızlar
gönlümüze girdiğinde halimiz duman olurdu.
Yaşadığımız ülkede devlet büyüklerini pek sevmezdik,
bize göre halimizden hiç anlamıyorlardı. Korkaktık mesela ve bizim soyadımızın
Korkmaz olmasına izin veriyorlardı. Saçmaydı bu işler. Elimize imkan verseler
terörist bile olurduk.
Komşularımız vardı mesela, üst katta ne işler
çevirdiklerin bir haber ortamlarına girerdik. Küçük olduğumuz için bizi
severlerdi. Tatlıydık çünkü. Her işe burnumuzu sokar ortamı şenlendirirdik. Boyumuzdan
büyük işlerdi bunlar. Yoksa üst komşumuz cidden terörist miydi, neydi?
Haliyle derslerimiz de çok iyi olmazdı. Tatil güzeldi
ama yılın dokuz ayı okulda geçerdi. Çok bilmiş anne-babamız özel ders alırdı
çalışkan olalım diye. İnadına özel dersi veren ablamız çok güzel olurdu. Zekiydik
aslında dedik ya, öğrettiklerini başarsak bir daha onu nasıl görürdük.
Erkektik biz, kızlar çok güzeldi. Kendilerine aşık
ediyorlardı bizi, çok sevsek de onları ne acı çektirdiler bizlere,
affetmeyeceğiz onları. Onlar ne kadar iddia etseler de onları anlamadığımızı,
onlar bizi hiç anlamazlardı.
Ve aradan yıllar ve bir sürü hayat geçtikten sonra
büyüdük. Elimizde bir kitap tutuyoruz. Okudukça hüzünleniyor bir o kadar da
gülüyoruz. Kendimizi buluyoruz her çevrilen sayfada. Adam ne yazmış be diyoruz.