J.
R. R. Tolkien denince akla muhakkak The Lord Of The Rings (Yüzüklerin Efendisi)
gelir. Kitabı okunmamış olsa da filmi muhakkak çoğu kişi tarafından defalarca
izlenmiştir. En iyi üçlemeler, en iyi uyarlamalar arasında rahatlıkla
söylenebilecek yapıdadır aynı zamanda. Belirtmeliyim ki ben de filmleri
defalarca izleyip kitapları henüz okumayanlardanım.
Aslında
okumaya karar verdiğimde yaptığım internet taramalarından sonra aslında tüm
hikayenin Silmarillion ile başladığını sonrasında Hobbit ile devam ettiğini
keşfettim. Bu sebeple eğer bu hayran kaldığım Orta Dünya macerasına adım atmam
gerekiyorsa ilk önce Silmarillion’u yalayıp yutmam kanısına vardım. Ardından elime
aldığım kitaba daldım ve bitene kadar kendimi okumaktan alamadım.
Yapılan
yorumlarda kitabı tamamlayamayanların yahut ilk birkaç sayfasında bırakanlar da
yok değil. Bunun sebebi ortak bir görüşten doğuyor aslında. Kitabın uzun olması
ve kitaptaki karakterlerin çokluğu ve isimler. Bana göre kitabın okunmasında
çok sıkıntı yok, güzel diliyle akıp gidiyor ve eğer fantastik kurgu ilginizi
çekiyorsa zaten bundan çok da söz etmek doğru değil fakat isimler konusunda
çoğunluğun dediğine hak veriyorum. Çünkü ilk iki cümlesinde bile dört adet özel
isim geçiyor. Ama bu ilerleyen sayfalara
doğru kitabın okuyanı içine çekmesiyle ortadan kalkıveriyor. Bu yüzden gözü
korkutmamak gerek.
Tolkien’in
hem ilk hem de son kitabı olarak görülen Silmarillion’da yazarın mükemmeliyetçi
halini görmek çok da güç değil. Başladığı kitabı savaş sırasında bile tuttuğu
müsveddelere işleyerek hiç acele etmeden yazmaya devam etmiş, tam da istediği
kıvama gelmeden yayımlamak istememiş. Fakat hayata veda ettiğinde bile kitabın
sonu hala tamamlanmış durumda değilmiş ve sonrasında oğlu tarafından tamamlanıp
okuyucuların eline ulaştırılmış. Bu sebeple Tolkien’in en gözde eseri de
diyebiliriz kitap için.
Yüzüklerin
Efendisi’nde okuduğumuz/izlediğimiz her şeyin arka planı olarak da görülebilir
kitapta anlatılanlar ve her şeyin başlangıcı. Müzikle yaratılan bir evren ve
sonrasında bilindik Orta Dünya’nın oluşması, güç yüzükleri, Elfler, karanlık…
tümünün en başı kitapta tek tek anlatılıyor.
İthaki
Yayınları’ndan çıkan ve Berna Akkıyal’ın çevirdiği kitap dört bölümden
oluşuyor. Kitabın ilk 44 sayfasında bir önsöz içeriyor ve kitap hakkında genel
bir bilgi, baskıya özel hazırlanan bir giriş ve de Tolkien’in Milton Waldman’a
yazdığı 1951 tarihli bir mektup yer alıyor. 45. sayfada ilk bölüm olan
Ainulindalë başlıyor. Bu bölümde evrenin yaratılışından bahsediliyor. Kitaba adını
veren ve en uzun bölüm olan Quenta Silmarillion 81. sayfada başlıyor ve 528. sayfaya
kadar sürüyor. Bu bölümde ise Orta dünya’nın yaratılışından, Silmarillerin var edilişinden
bahsediliyor. Savaşlar çıkıyor, ölümler gerçekleşiyor, karanlık doğuyor. Üçüncü
bölüm olan Akallabêth ise 529. sayfadan başlıyor. Bu bölümde Númenor’un Çöküşü’nden
ve insanların dünyaya gelişinden bahsediliyor. Son bölüm olan ve 579. sayfadan
başlayan Güç Yüzüklerine ve Üçüncü Çağ’a Dair adlı bölümde adından da
anlaşılacağı üzere güç yüzüklerinden bahsediliyor.
621.
sayfada sona eren kitapta bundan sonra ise 4 sayfalık bir aile ağacı ve 1
sayfadan oluşan Elfler’e dair tablo yer alıyor. Kitap bununla da bitmiyor. Kitapta
birçok özel ismin varlığından söz edilmişti ve bunların çoğu Elf dilinde olduğu
için okunmasında zorluk çekilmesin ve doğru telafuz edilsin diye 4 sayfadan
oluşan bir Telafuz Üzerine Notlar bölümü konulmuş. Bu kısımdan sonra ise 47
sayfadan oluşan bir isim indeksi mevcut. Daha sonra ise 11 sayfadan oluşan
Quenya ve Sindarin İsimlerindeki Öğeler bölümü var. Ve son olarak Beleriand ve
Kuzey Toprakları Haritası yer alıyor. Aslında Silmarillion için 691 sayfalık
Orta Dünya ansiklopedisi demek en doğrusu.
Anlatılanlardan
dolayı çoğu okur tarafından kutsal kitap olarak görülen Silmarillion hayatımda
okuduğum en iyi kitaplar sorulduğu takdirde aklıma ilk gelenler arasındadır
diyebilirim kolaylıkla. İçeriği o kadar yoğun ki kolaylıkla anlatılan her hikâyeden
farklı birer kitap yazılabilirdi. Hayal gücünün ne derecede bir sınırının
olduğunu keşfetmek isteyenler için de muhteşem bir örnek niteliğinde.
Birçok
hikaye anlatmasına karşın bazıları var ki öyle akılda kalıyor ve insanı buhrana
sokuyor ki örneğin bir aşk hikayesi olan Beren ve Luthien. Hatırlar mısınız
Yüzüklerin Efendisi’nde Aragorn gece ateşin başında bir şeyler mırıldanıyordu
ve Frudo sorduğunda bir Elf kızı ve insanoğlunun aşından bahsediyordu. İşte o
aşk hikâyesi Silmarillion’da genişçe işlenmiş. Hatta bu hikâye için Tolkien’in
eşine duyduyu aşkı anlatmak için yazıldığını söylüyorlar ve mezar taşının
üzerinde “of Beren and Luthien” yazıyormuş.
Bir
ömrü içinde barındıran kitap çoğu kişinin gözünü korkutsa da okuyan kişilerin
çoğunun en iyi kitaplar arasında rahatlıkla gösterebileceği cinsten. Ayrıca kitaplıkta
da çok güzel duruyor.
Kitabın
idefix sayfasına buradan ulaşabilir ve fiyat hakkında bilgi edinebilirsiniz.
İyi
okumalar.
bence de kitap diliyle insanı içine çekiyor ama hem uzunluğundan hem de özel isimlerin çok olmasından oldukça konsatrasyon istiyor...Yüzüklerin efendisini izlemedim ancak kitabını okuduktan sonra izlemeyi düşünüyorum bu arada hobbiti de okumalıyım ki seriyi tamamlayabileyim...
YanıtlaSiltabii ki, uzun ama akıcı da. arkadaki sözlüğü kullanmadım ben, daha doğrusu ilk 10 sayfada denedim, baktım pek olmayacak, zamanla karakterler oturdu zaten.
YanıtlaSil