Zor denilen zamanlarda her biri on üçünü henüz geçmemiş
toplasan bir avuç çocuk, vurulan uçaklarının ıssız mı ıssız bir adaya düşmesiyle
olduğundan daha da zor zamanlar geçirmeye başlar. Her ne kadar o çok da
sevmedikleri büyükler bulundukları adada yok diye sevinseler de yaşayabilmek ve
daha bir düzen içinde hayatlarını sürdürebilmeleri için büyüklerin
becerebildiği gibi bir hayat tarzını benimsemeleri gerektiğinin farkına varırlar.
En başlarda demokratik olarak kendilerine yol
gösterecek birini lider olarak seçerler, iş bölümü yapıp karınlarını da
avlanarak doyururlar. Başlarını sokacak bir yer olsun diye barınak yaparlar, en
sevdikleri iş olan oyun oynamayı da bolca görev edinirler.
Tabii bir süre sonra liderlik için hırs doğar, hırs
beraberinde korkuyu getirir. Sorgulama yetisini kazanan çocuklar doğru ile
yanlışı ayıt eder. Bir süre sonra da ortamda ne bir demokrasi ne de
kurulu bir düzen kalır. Bir nevi kabile hayatına geçen çocuklar git gide
vahşileşir.
William Golding’in distopik diyebileceğimiz yapısıyla
modern çağın sağlıksız toplum anlayışını ustaca anlattığı kitabı iki sinema
filmiyle de beyazperdede vücut bulmuş. Mina Urgan çevirisiyle kitap Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkıyor.
Kütüphanenizin iyi bir yerinde bulunması gereken kitap, aynı zamanda ölmeden önce okunması gereken kitaplar arasında.