orhan pamuk | nobel'den de öte


“Türk Ordusunun yaptığı Ermeni ve Kürt kıyımıyla ilgili açıklamaları günümüz Türkiye’sinde siyasi tepkilerin alevlenmesine neden oldu. Buna rağmen ifade özgürlüğü sembolüne dönüşen Pamuk ayrıca sık sık ülkesindeki azınlık sorunlarına da değiniyor: ‘Eski bir konu.’ Pamuk çoğulluğu talep ediyor. ‘1852 de Fransız yazar Teophile Gautier İstanbul sokaklarında Türkçe, Rumca, Ermenice, İtalyanca, Fransızca ve İngilizce konuşulduğunu gözlemledi.’ ‘İstanbul’un Türkçeleşmesi’ diyor, ‘şiddet yoluyla gerçekleşti ve devlet, şehirde tüm bu dillerin varlığını ortadan kaldıran etnik bir temizlik yaptı. Çocukken sokakta yüksek sesle Ermenice veya Rumca konuşan insanların susturulduğunu hatırlıyorum. ‘Hey vatandaş, Türkçe konuş!’ derlerdi. Ve dört bir yanda aynı mesajı veren afişler asılıydı.”


Neredeyse tüm kitaplarında İstanbul geçen bir yazar Orhan Pamuk. Nobel Edebiyat Ödülü kazandığında meydana gelen tartışmalarda bolca adından söz edildi. Aşırı sağcılar tarafından tehdit edilirken evreni yaratmaya devam etmek için mizaha tutunuyor.
Cihangir’de yaşamını sürdüren Orhan Pamuk tehditlerden sonra devletin sağladığı korumalarla gezmeye başladı. “Her ne kadar ben koruma istemesem de bana onları devlet sağlıyor. Konuyu ne abartmak ne de dramatize etmek istiyorum.” diyor Pamuk. “Hiçbir zaman saklanmadım, herkes nerede yaşadığımı biliyor.”
Tehditler sonucunda çıkan basında ‘sürgün haberleri’ne de şu cevabı veriyor: “Buradayım, gayet sağlıklı ve hayattayım; gördüğünüz gibi saklanmıyorum. Tüm bu söylentiler nereden çıkıyor? Arkadaşımı, Ermeni gazeteci Hrant Dink’i öldürdüler, o zaman ciddi bir milliyetçi ve ırkçı atmosfer vardı. Ben bir sonraki kurban olarak gösteriliyordum. Polisle konuştuktan sonra birkaç haftalığına kendimi daha güvende hissetmek ve kitabım üzerinde daha rahat çalışmak için New York’a, ders verdiğim Columbia Üniversitesi’ne gitmemin daha uygun olduğunu düşündüm. Yılın bir kısmını New York’ta geçiriyorum ama bunun tek nedeni işim. Önemli olan o şiddet ortamının yok oluşunun ardından dönmemdir. ‘Pamuk sürgünde’ başlığını atmak isteyen gazeteciler var ve doğru olmasa da bunu yapıyorlar.”
Kendisiyle ilgili olarak, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki davada bir silah gibi kullanıldığını düşünüyor. “Bazı yayın organları bu işe uygun entelektüel birinin varlığını arzuluyorlardı ama doğrusunu söylemek gerekirse o kişi ben değilim. Yalnız, söylediğim hiçbir şeyden pişmanlık duymadığıma dikkatinizi çekerim. Polemikler neredeyse her zaman sizin gibi bir gazetecinin bana sorular sorması ve benim bu sorulara dürüst ve belki de safça cevap vermeye çalışmamın sonucunda ortaya çıkıyor. Sonrasında Türk gazeteleri içlerinden bazı sözcükleri alıp abartıyorlar ve böylece işler çığırından çıkıyor. Böylesi anlar, tıpkı şu anki gibi, benim için birer sınav niteliğinde. Haysiyetimi koruma yetisine sahip olmalıyım. ‘Korkuyorum, yatağın altına saklanacağım,’ demek istemiyorum. Temel güdülerim siyasi değil edebi: Bir odada tek başıma oturup hikâyeler icat etmek istiyorum.”
Kitaplarını yazarken kalem ve kâğıt kullanan yazar, ilk romanı için üç yılını vermiş ve bu kitabını yayımlatmak için dört yıl uğraşmış. 23 yaşında yazar olmaya karar veren Orhan Pamuk, korumak istediği her şeyi kitaplarına koyduğunu söylüyor ve yok olmalarını önlediğini düşünüyor. Böylece gelecek nesillere miras bırakacağını söylüyor ve devam ediyor, “Aslında böyle narsist olmamalıyım çünkü korkarım ki gelecekte iyi ya da kötü tüm yazarlar unutulacak.”
Avrupa Birliği hakkında şöyle diyor yazar: “Hepimiz Avrupa Birliği’ne giremediğimiz için öfkeliyiz. Aynı zamanda ve tam aksine, belki de Türkler bunun gerçekleşmemesinden memnunlar. Girgite Avrupalılar Türkiye’yi ve Türkler de Avrupa’yı daha az ister oluyor.”
İnsan duygularını ve iç hisleri nitelikli bir şekilde anlatmayı başarabilen yazar kıskançlık konusunda ise baba ve bebek konusunda garip duygulara kapıldığını ifade ediyor. Karısının bebeklerine ilgi gösterdiğinde onu kıskandığını söyleyen yazar, bebeğine bir bebek gibi davranmasının vakit aldığını vurguluyor. Bu gibi duyguları Öteki Renkler adlı eserinde dile getirmiş.
Serveti zamanla azalan bir orta sınıf aileden gelen, öğrencilik yıllarında solcu kesimde yer alan, eşitlik kavramını korumada mücadele veren ve Fenerbahçeli olan Orhan Pamuk, siyasi görüşleri konusunda tartışmak yerine onları bir kenara koyup edebi duruşunu ele aldığımızda sadece ülkemizde değil tüm dünyada itibarlı bir yazar.
Babasının yazma eylemi üzerindeki emeğini de her fırsatta söylüyor. Daha beş yaşında eline aldığı kalemle bir şeyler karaladığını gören babasının “Bu çocuk bir dahi!” dediğini söyleyen yazar, kendisine özgüven aşıladığı için ona teşekkür ediyor.
Eleştiriler konusunda çoğunlukla günümüz polemikleri doğrultusunda eleştirilmesi ülkemizde aslında belirli bir kesim tarafından okumasına bağlanabilir. Yazın gücüyle ilgili eleştiri bulmak çok kolay değil. Doğu-batı arasındaki kültürel farkları örebiliyor bir defa. Örnek vermek gerekirse Benim Adım Kırmızı adlı eserinde resim sanatı üzerine koyduğu yorumlarıyla okuyucuların bu konuya göz atmasını bile sağlayabilir.
Günümüz edebiyatı düşünüldüğünde yaratıcılık konusunda çok çok ileride olduğunu görmemek haksızlık olur. Konu kısırlığı ya da dönüp dolaşıp aynı noktaya gelen edebiyat temalarındansa kendi dünyasını yaratıp oradan şuraya kolaylıkla geçebiliyor.
Post-modern edebiyatın en önemli temsilcilerinden biri olarak görülen yazar, bu işi okuyucuyu sıkmadan yapabiliyorsa bunun karşılığı “başarı” olarak görülebilir pekala.
Güler yüzlü kişiliğiyle de sempati topladığı tartışılmaz. Nobel Edebiyat Ödülü’nü almasında da diğer ödüllü yazarları okuduktan sonra pek sakınca olduğu görülmeyecektir.
Sürekli yazmak isteyen biri üstelik. Gece 11 gibi uyuduğunu söyleyen yazar yaşı dolayısıyla dört saat sonunda kalktığını, pijamalarıyla masasının başına geçip yazma üzerinde çalıştığını sonrasında tekrar yatağa girdiğini belirtiyor.
Eserleri birçok ülkede çoksatarlar listesine girip kırkın üzerinde dile çevrilen yazar, çok sevdiği şehirde, İstanbul’da yaşamaya devam ediyor.

(Bu incelemede Nobel’den de Öte adlı kitaptan faydalanılmıştır.)


José Saramago | Nobel'den de Öte


paylaş:

0 YORUM:

Yorum Gönder