baykuşlar göründükleri gibi değildir


Gözlükleri takmadan aslında yıldızlar biraz daha yakın ve büyük gözüküyor. Masanın karşısında bir adam oturmuş izliyor. Gözleri yorgun.
Siyah geceliğinin içinde duran bir kadın, gölgenin arkasına saklanırken karşısında duran adamın bakışlarından kaçıyor. Masanın kenarına ilişmiş lambanın suratına çarpan ışığını fark ettiğinde adamın güzelliği hakkında yorumundan sonra yaşlandığını daha da hissediyor. Aslında o bir çirkin. Zaman, baykuşların göz kapaklarında bir çapak.
Sigarasını söndüren çocuk arkasında duran babasından masasına davet aldığında, babasının isteğini yerine getirmeden önce izmaritini tablaya bırakıyor. Oturduğunda babasının okul nasıldı sorusuna verdiği cevaptan önce şaşkınlığını yüzüne vuruyor ve okul mu, okul iyi cevabını veriyor. Ardından sırf nezaket olsun diye sorduğu işler nasıl sorusuna babası cevap vermeden önce şaşkınlığını yüzüne vuruyor ve işler mi, işler iyi cevabını veriyor.
Upuzun sahilin ardında denizin sonlarına doğru ilk önce dumanı sonra bacası görülen bir gemi ilerliyor. İçinde yığınla insan ve altında yığınla balık. Ay ışığı vurdukça denize, gece çoktan hâkimiyetini güneşe göstermiş oluyor.
Kumların üzerinde bir bank ve üzerinde oturmayan iki adam yaşlı. Fötr şapkalarının altından dumanlar tütüyor sanki ciğerlerine dolan tütünden acılıkları, hayatlarında çayı hep şekersiz içmişler.
Masanın karşısındaki anlattıkça anlatıyor, hayatı çok uzun, anlatılmaya değer bir sürü anı var cebinde, zamanında yakasında ruj izleri bile varmış dediğine göre. Kapılar açılıyor, kapanıyor.
Arka masaya oturan bir genç, sigara kokuyor, karşısındaki yaşlıya bakılırsa hayatları çok da farksız değil, başarı denilen adını koyamadığımız şey kapılarını henüz çalmamış, sürekli kaytarıyorlar.
Bir yerlerde denizin kokusu var ve taşların aralarına sığınmış yağmur damlaları.
Kadının ruju kırmızı, rimellerini yeni silmiş, ışıktan çekinir gibi bir hali var. Hamam böceği gibi ışıkta hızlanıyor. Karşısındaki adamdan saklıyor kendini. Adam tanıdığı değil.
Sesler geliyor birkaç kat aşağıdan, insanlar çılgınlıklarını gösterir oldular son zamanlarda, nezaket duygularını yitirmişler.
Naylon poşete sarılmış bir ceset, genç bir bayan, dudakları morarmış, güzel. Saçlarında kum taneleri ve balık kokuyor. Mutluluk yüzünden okunabiliyor. Gittiği için pişman değil.
Görmeden yaşanılabilir bir dünya yaratabilir aslında, masanın karşısında dinlemenin konuşmak karşısındaki yüceliğinden bahsediyor sürekli. Çelişkiler, çelişkiler…
Bazen bir şeyleri anlatmak istediğinde daha da anlamsızlaşıyor söylenmek istenenler, uzadıkça uzuyor. Bakışları üzerine çekebiliyorsun ve nefret duygusu uyanıyor kadının üzerinde. Dudaklarındaki ruju temizlemeye başladığında kendi gölgesinin ardına saklanıyor.
Duyulan sesler aslında ete giren balta sesleri ve kırılan kemikler, toprağın derinliklerinden yağmur yağdığında çıkan solucanların gagaların arasında ezilmesi.
Her yeri dumana boğuyorlar, cesedi bulduklarında kumun yüzeyinde bir gölge, fötr şapka iniveriyor ölü karşısında, saygınlık boy gösteriyor. Morarmış dudakların etrafına yapışmış tebessüm akıllarda kalan. Hayat çok garip.
paylaş:

0 YORUM:

Yorum Gönder