İş
yerinde bulunduğum mevki ile sevdiğim kızın mevkisi arasında dağlar vardı. Ona
açılmama nedenlerinden bir tanesi de buydu. Ben çaycı o ise genel müdürdü. Çalıştığım
şirket Sola Tuvalet Kağıtçılığı'ydı. Kendisine bu zamana kadar hiç çay götürmemiştim
(tam beş yıl). Kendine ait çaycısı vardı, özel çaylar yapan. Ben ise su kaynatmayı
yeni öğrenen bir çaycıydım. Bugün çaycısı cırcır olduğu için gelememişti.
Benden egzotik bir çay istediğini ve tam 5 dakika sonra odasına getirmemi
istemişti. Heyecanlıydım. Onu ilk kez bu kadar yakından görecektim... Benden
egzotik çay istemiş, ben ise kaçak çayın bol olduğu bir çay ile odasına
girmiştim. ''Girebilir miyim?'' dedim ses gelmedi. Bir göz işareti ile çayı
nereye koyacağımı göstermişti sadece. Ona doğru yaklaşırken güzelliği karşısında
hayretler içinde kalmış ve ağzımdan yanlışlıkla ''at'' lafı çıkmıştı. Birden
kafasını kaldırıp, gözlüklerinin arkasındaki yeşil gözlerle bana bakmıştı.
''Kaç'' dedi. ''1 lira çay'' dedim. Uzun bir sessizlik oldu. Holding sahibi
olan insana, kendi şirketinde 1 liraya kaçak çay satıyordum. Sessizliği bozan o
oldu. ''At mı dedin sen bana ?'' dedi. ''Bbbbennn sadeceee'' diye kekeledim.
''Bbben sadece atımı özledim'' diye cevap verdim. Gözlüğünü elinde döndürerek,
''atın mı var senin?'' diye sordu. Muhabbeti sürdürebilmek için konuşmalıydım
ve ''Evet hem de çok özel bir at'' dedim. ''Atın nerde peki, köyde falan mı?''
dedi.''Hayır evimde'' dedim. Güldü. Bir kez daha gülüşüne aşık olmuştum. ''Tamam
çıkabilirsin'' dedi.
Saçmaladığımı
evimde Bugün Ne Giysem'i izlerken ''Bizimlesin'' lafından sonra fark etmiştim. Onunla
konuşmam gerekiyordu. Güldürmek zor olmamıştı. Muhabbet kurmalıydım. Hemen
feysbuktan ''Sevinç Gözyaşı'' nı arattım. 3 tane Sevinç Gözyaşı çıkmıştı. 3'ünü
de ekledim. 3'ü de kabul etti. İlkinin paylaşımlarından 14 yaşından olduğunu
anlamıştım. Diğeri ise dakikada 40 tane Serdar Ortaç parçası paylaşıyordu. Onu
hem sildim hem de feysbuka pornografi diye şikayette bulundum. Diğeri ise tanıdığım
Sevinç Gözyaşı değildi zaten.
Ertesi
gün şirkette bir panik havası vardı. Herkesi toplantıya çağırmışlardı. Beni
bile. Şirket batıyordu. Kimse bizim tuvalet kâğıdımızı almıyordu. Herkes daha yumuşak
olan, daha çok katlı olan ve daha desenli olan tuvalet kâğıdını alıyordu. Baş
düşmanımız olan Solo'nun tuvalet kâğıdını alıyorlardı. 50 kişilik toplantı
odasında herkes ellerinde ayfonlarla, tabletlerle angari börds oynuyordu. Hiç
biri telaşlı değildi. Ben de 3310'umla yılan oyunu oynuyordum. Sonra Sevinç
Gözyaşı odaya girdi ve bir şeyler söyledi ama kimse onu takmıyordu. Bir şeyler
daha söyledi ama yine kimse onu dinlemedi. Ondaki çaresizlik içimi
parçalamıştı. Boğazımdaki balgamı temizleyip, masaya bir yumruk atıp
''İiiiissssyeeaaaannn'' diye bağırmıştım. Herkes susmuştu. Sevinç Gözyaşı
kafasını sallayıp teşekkür etmişti.
''Son
iki gündür hatta ne iki günü son iki ayda satış olmadı. Derhal bir çözüm
bulmalıyız. Yoksa Angari Börds değil 3 ün 1 i ile oynarız.'' dedi. Şaşırmıştım.
Herkes ortaya bir fikir atıyordu. Ama hepsi saçmaydı. Sonunda söz hakkı alıp
konuşmuştum.
''Öncelikle
Sola tuvalet kâğıdının rengini kahverenginden beyaza çevirmeliyiz. Sonra tek
katlı değil çift katlı yapmalıyız. Belki de 3 katlı. Ayrıca bir pakette 72 tane
tuvalet kâğıdı olması bizim işimizi zorlaştırır. Market poşetlerine sığmıyor
bunlar.'' dedim. ''Peki ya kaç tane koyalım? '' dedi. ''10'' dedim. Herkes
benim fikrimi anlamışçasına hee hoo huu hahaha şeklinde sesler çıkartıyordu. Sevinç
Gözyaşı, fikirlerim karşısında etkilenmemişti. Son bir atakta bulunmalıydım. ''At''
diye çemkirdim. ''At kabartmalı tuvalet kâğıdı.'' Bu sefer şaşırmıştı. ''Hayvani
duygularımızı ön plana çıkarmalıyız diyosun yani?'' dedi. ''Hayır'' dedim. ''Yani
biraz evet, biraz hayır. Kâğıtların üzerine hayvan resmi koyup, hayvanlara olan
sevgimizi yansıtmış oluruz. Böylece satışlarda yükseliş gerçekleşebilir.'' dedim.
Piyasada böyle tuvalet kâğıtları vardı. Fikri kabul edip söylediklerimi
gerçekleştirmek üzere odadan ayrıldı. Sonra herkes yanıma gelip beni tebrik
etmeye başlamıştı.
2
ay sonra şirket batmıştı. Benim fikirlerim gayet güzel işliyor ama boynuzlu at resmi
koymamız herkesin zoruna gitmişti nedense. Holding batmıştı. Sevinç Gözyaşı
fakirleşmişti. Onu BİM’de alış veriş yaparken görmüştüm şirket battıktan 3 ay
sonra. Süt ve süt ürünleri reyonundaydı. BİM'de raf olmadığı için onu
rahatlıkla görebiliyordum. Yanına gitmeden önce çikilata almıştım. Yanına vardığımda
beni gördüğüne şaşırmıştı.''Naber'' dedi. ''İiiilik'' diye zar zor cevap
verdim. Bir kaç soru daha sordu ama onlara da zar zor cevap vermiştim. En
sonunda ''gitmem gerekiyor, akşama köye gidecem hazırlık yapmam gerekiyor. Bir
şey söylicen mi son olarak ?'' dedi. Ağzımdan bir türlü o lafı çıkartamamıştım.
Kekelemeye başlamıştım ama. ''Sesesesesevinç, ben seni'', ''Evet sen beni'', ''ben
seni çoğğğ'', '' evet sen beni çok'', ''ben seni çok sev'', '' evet sen beni
çok sev'' sonunda söylemiştim.''Sevinç
ben seni çok sevaplıyorum.'' demiştim. Bu kelime ağzımdan çıktıktan hemen sonra
BİM'de ''Allah belanı versin'' parçası dört bir yandan çalıyordu. Sevinç
Gözyaşı hızlı adımlarla yanımdan uzaklaşmış, ben ise Dost kova yoğurtlarının
üzerinde baygın bir şekilde yatıyordum...
Emre Yıldız
merhabalar,
YanıtlaSilyazıyı keyifle okudum, teşekkürler...
Merhabalar.Bu yazımı beğendiyseniz eğer ''değişik dünyanın değişik aşığı'' isimli yazım da hoşunuza gidebilir.Yorumunuz beni mutlu etti.
YanıtlaSilUlan emre ye bak :D
YanıtlaSil