Arzuya aç beyinlerin kapalılığında bir kavanoz ve dibi görünmez, sığlığında derinlik. Apış arasında patlayacak volkanları dilerken her gün gecelerde, pencere kenarında kendini tatmin edenlerdir onlar. Genellemelerden uzakta, kapı aralarında kendi göğüslerini avuçlayanlardır. Ayıp olanı yapma aşkına, gördükleri uzuvları içlerine girerken gördükleri düşlerden uyanmak istemezler. Yakıcı kırmızılıklarda bulanıp kayganlıklara, deliklerde gezdirdikçe tırnaklarını, bedenlerini diğer dünyalara sakladıklarını unutup, kudururlar.
Kıvılcımlarında titremelerin, sürtündükçe duvarlarda, sallandıkça göğüsler boşluğunda dünyanın, kalp atışları olduğundan hızlıysa, insan zaaflarından yitirilmediğini düşündürür.
Çıplaklığını sergileyen bir vücut, uzuvları dikilirken bilmeden, karşısındakilerin salyaları akar, sürülürken fırçalar tuvallere yada iç gıcıklayıcı sesleri çıkartırken saman kağıtlarında kalemler, nefes alış-verişleri zorlaşırken ciğerlerde, köpürmeler oluşurken kasıklarda ve gözbebekleri büyürken, yakınlaşırken bakışlar erkeğin çıplaklığına, örtülü başın altından terler süzüldükçe enselere ve sırtlar kayganlaşırken, kokarken sıvısallık, saydamlığında odanın matlaşırken bedenler, rahibeler azgınlaşırken saniyelerde, erkeğin içindeki nefret dönüşürken kine, bacaklarından tutup sahip olma isteği beynini kemirirken adamın, odanın içinde koktukça çıplaklık, yapış yapış avuç içleri, göğüs arasından göbek deliğine inen karıncalar, ayakkabı içinde parmakların gerilmesi, işlevselliğini yitiren beyinler, dirilen loplar, şekil bulmaya başlayan resimler, akan zaman yapış yapış, akan tükürükler, akan kanlar ve süzülen vücutlar, tırnakların dişlere sürtmesi, inlemelere dönüşen nefesler, gözlerin geriye devrilmesi, yutkunmakta zorlanmalar, soyunmaya başlayan rahibeler ve okşamalar ve yalamalar ve ısırmalar…
Kalbe geçirilen hançerler gibi bacaklarda darbeler, morartmaya çabalayan vuruşların sebebi uzvun hareketlerinden kuduran bedenler ve alta geçmeler, üste geçmeler, titremeler, zıplamalar…
Dalgalanırken dünya, dalgalanırken göğüsler, boğanın boynuzunun yorulması ve doruk noktası, püskürmeler ve açılan ağızlar, dışarı çıkan diller, kapanan gözler…
Dünya bir kavanoz, onlar sürüngenler… Azgınlıktan önceye düşse kırık camlar, odanın içinde rahibeler, odanın içinde çıplaklık. Oluk oluk kanlar damarlarda, kapı arkasında bir meraklı, yazılanları arzulayan beyinler ve olmayacaklar, belki olacaklar…
Hohaha, rastgele girdiğim bir blogda bu kadar eğleneceğimi düşünmezdim..=)
YanıtlaSilnereden ne çıkacağı belli olmuyor çoğu zaman, takip etmenize sevindik ayrıca.
YanıtlaSil