Soruların
cevapları önemli değildi. İstediği şeyleri almak için tekele gitmiştim. Veresiye
yapamayacaktım. Ama istenilen malzemeleri almak zorundaydım. Tekel sahibi Meriç
dedeye ''Meriç abi üst sokakta su borusu patlamış! Kepçeler her yeri kazıcak. Kepçe
yarışları var yukarıda, koş koş yarış!'' demiştim. Meriç dede Türkiye'nin ilk
Meriç'iydi. Meriç dede yaşının tam tersine çok hızlı bir şekilde dükkanı terk
etmişti. Zamanım kısıtlıydı. Malzemeleri alıp fazladan da bir çikilita
almıştım. Son olarak da veresiye defterinden kendime ayrılmış 4 sayfayı yırtıp
evimin yolunu tutmuştum. Yaşlı teyze malzemeleri görünce sihirli değneğini
kulağıma ve burnuma sokup ardından kafama vurmuştu. 2 saniye içinde kendi
pisliğim ile çok şık olmuştum. Bana bir tane de içinde 50 dolar olan bir akbil
vermişti. ''Oğlum sana yaptığım bu iyiliklerin değerini bil. Kızı sevdiğini
söyle. Ayrıca akşam namazından önce evde ol'' dedi. ''Gece yarısından önce
değil mi o ?'' dedim bende. ''Hayır. Ben Türkiye'de çalışıyorum. Avrupa da
öyle. Haydi uç git buralardan.'' dedi. ''Unutma akşam namazından önce burda ol
ol ol ol lol lol...'' diye de ekledi.
Okulda
buluşacaktık sınıf olarak. Okula varmadan önce ona nasıl açılacağımı hayal
ediyordum. Yolda onu görmüştüm. Ne kadar şık olduğumu söyleyince popom
kalkmıştı. Havalara girmiştim. Okula varana kadar çok güzel bir şekilde
muhabbet etmiştik. Okula vardığımız da çoğu kişi gelmiş ve 15 dakika sonra yola
çıkmıştık. Tramvayda yanına oturmayı planlıyordum. Ama olaylar istediğim gibi
şekillenmemişti. Tramvayda çok sayıda insan az sayıda oturacak yer vardı. Neyse
ki boş bir yer bulmuş, yanıma gelmesini beklemiştim. Ama birden bir şey beynimi
kemirmeye başlamıştı. ''Kalk oradan dan dan dan...'' Birisi beynime girmişti
sanki. Etrafıma bakıp olanları anlamaya çalıştım. Bir sürü bana bakan yaşlı
insan gözüyle karşılaşmıştım. O kadar çoktular ve etkili bakıyorlardı ki
beynime girmeyi başarmışlardı. Sonunda oradan kalkmış, bütün yolu ayakta
geçirmiştim. Tramvay yolculuğum bittikten sonra vapur maceram başlamıştı. Param
vardı ama simit almamıştım. Bunun yerine vapuru didik didik edip yarısı yenmiş
simitler arıyordum. Simitler taş gibiydi, simitler ıspanak rengindeydi. Martılara
simit atıyor hepsinin ölümüne neden oluyordum. Simitler adeta nükleer bir silah
haline gelmişti. Denize attığımda ise kısa süreli bir yeşillik etrafı kaplıyor
ardından balıkların hepsi yüzeye çıkıyor daha doğrusu ölüyordu...
Sonunda
büyük adaya ulaşmıştık. Her yer insanla kaynıyordu. Çoğu da turistti. Üzerimdeki
şıklığın etkisinden mi bilinmez hemen insanların bol olduğu yerlere koşmuştum.
Hocam arkamdan ''oğlum gel buraya yok yazarım seni'' demişti. Yerde duran bir
bisikleti alıp hemen pedal çevirmeye başlamış adayı keşfetmeye çalışıyordum. 20
dakika sonra açlıktan midemde ki senfoni orkestrasını durdurmak adına bir
kuyrukta beklemeye karar vermiştim. İnsanların neyi beklediğini bilmiyordum. Etrafımda
bakkal falan da yoktu. Sıra elektrik faturasını ödeyenlerin beklediği sıraydı.
Tekrar bisikletime binip yokuş aşağı sürmeye devam etmiştim. Bilmediğim yerlere
giriyordum. İnsanlar git gide azalıyordu. 20 dakika sonra kendimi bir kumsalda
bulmuştum. Bu kumsal Sörveyvır'ın çekimlerinin yapıldığı kumsaldı. Açtım, yemek
bulmam gerekiyordu. ''Oyunlara katılmak istiyorum Acun Beyy '' diye
çemkirmiştim. Acun yanıma gelip beni süzdükten sonra oyunlara katılmama izin
vermişti. İlk oyunun ödülü tuvalet kâğıdıydı. Boşuna kazanmıştım. İkinci oyunda
ise tükenmez kalem vermişlerdi. Yine boşuna kazanmıştım. Son oyunda ise bir
dana vermişlerdi. Yine boşuna kazanmıştım. Danayla bir şey yapabilirdim. Onunla
bir şey yapmalıydım. Dana ile göz göze gelmiştik. Benden kaçmıştı ama sonra onu
yakalamıştım. Ona ne yapacağımı anlamıştı herhalde. Çok açtım...
Bisikletimle
birlikte tekrar dananın üzerinde insanların olduğu yerlere dönüyorduk. Ayaklarım
ağrıdığı için dananın üzerinden seyahat ediyordum. Sonunda bir bakkal
bulmuştum. Karnımı iyice doyurduktan sonra bir şey yapmayı unuttuğumu fark
ettim. O'na açılmayı bırak yanında bile olamamıştım 5 saattir. Hemen
sınıftakileri bulmaya çalıştım ama sonuç hüsrandı. İskelenin orada beklemeye
karar verdim. Buraya geleceklerdi. Yarım saat sonra sınıfça iskeledeydiler. Hocam
sürekli nerede olduğumu sorup duruyordu ama zamanım azdı. Onu bulup açılmam
gerekiyordu. Ama vapurun kalkış saati gelmişti. Vapurun içi tıklım tıklımdı. Sınıfça
boş bir yer bulup orada pineklemeye başlamıştık. Bizimkiler yavaş yavaş
martılara simit atmaya gidiyordu. Az kişi kalmıştı. ''Dolaşsak mı biraz?''
demiştim. Kafa sallamıştı. Merdivenden inmiş, oraya buraya girmiş ama bir türlü
sessiz bir yer bulamamıştık. Sonunda kaptanın odasına girmiştik ama kaptanın
kendisi yoktu. Vapur kendi kendine gidiyordu anlaşılan. Bunu sorun etmemiştik
nedense. ''Ee naptın bugün, hiç gözükmedin?'' dedi. ''Benn şey yaptım, yarışma
vardı ona katıldım'' dedim. ''Ciddi misin ''demişti. ''Hee'' diye yanıtlamıştım
ben de. Uzatmaya gerek yoktu. ''Ben seni çok sev...'' TAKKK!!! Bir şeye
çarpmıştık. Hemen dışarıya baktım ki önümüzde kocaman bir gemi vardı. Çarpmak
üzereydik. Hemen rotayı sağa çevirmeliydim. Dümeni aradım yoktu. Onun yerine
iki tuş vardı. Bir çarpma anında sağa kayma diğeri ise çarpma anında yolculara
'ölüyoruz' ikazında bulunan düğmeydi. Yanlış düğmeye bastığımda insanların bağrışmaları
ve küfürleşmeleri hoşuma gitmişti. Sonra doğru düğmeye basarak vapuru
çarpmaktan kurtarmıştım. O boynuma atlayıp ''Kahramanım'' diye bağırdı. Kısa
bir sessizlik olmuştu. ''Bir şey söylüyordun'' diye ekledi sonra. ''Seviyorum
seni'' dediğim anda akşam namazı okunmaya başlanmış kıyafetlerim kaybolmaya
başlamıştı. Altımda bana ait içlik olmasa rezil olurdum. Yine rezil oluyordum
gerçi.
Beni
böyle görünce yavaş yavaş uzaklaşmaya başlamıştı. ''Gitme'' diye çemkirdim.'' Sana
bir şiir yazdım.'' dedim. ''Söyle'' dedi.
Sen ayda ki ışık
Ben elinde ki kaşık
Bak ne kadar olmuştum şık
Oldum sana aşık!
Tekrar
boynuma sarıldı yine tek ayak havada ''Kahramanım'' dedi. İskeleye yanaştığımız
da bir an için yanımdan ayrılmıştı. Takip ettim. Korktuğum şey başıma gelmişti.
Kaptana vurulmuştu. İskeleye onu beklemeye döndüm. Yanıma geldiğinde suratına
gülümseyip onu denize atmıştım. Herkes şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Ben ise beyaz
içliğimle olay yerinden topuklarımı kıçıma vura vura kaçıyordum.
0 YORUM:
Yorum Gönder