değişik dünyanın değişik aşığı


Akşamın 6 sında uyanmıştım. Tam 2 gündür uyuyordum. Yataktan çıkmasam bir 2 gün daha uyuyabilirdim. Bu yüzden ters takla atarak yataktan çıktım. Şaka şaka. 2 gündür uyuduğum için vücudum kendine gelememiş ve Ben-Ten'li yorganımla birlikte yere düşmüştüm. Karnım çok açtı. Aney aney diye bağırdım, ses gelmedi. Tekrar bağırdım yine ses gelmedi. Tekrar bağıracaktım ki salona gidip bakmak daha mantıklı geldi. Anam ve diğerleri evde yoktu. Bu demek oluyor ki alt komşuda bir kısır partisi vardı. Vücudum hala kendinde değildi. Sağ omuzum yüksek sol omuzum alçak kafam da yana kayık bir şekilde kıyafetlerimi giyip börekçiye yol aldım. Alt komşudan hiç ses çıkmıyordu. Bunu umursamadan börekçiye yürümeye devam ettim. Camdan kıymalı böreği gözüme kestirmiştim. İçeriye girip bir masaya oturdum ve ''Muzaffer ağğbi bir tepsi getirsene bana, içinde börek falan olsun. Vallahi çok açım. 2 gündür evde yemek vemi...'' kendi kendime konuştuğumu fark ettim. Dükkân bomboştu. Böreklerin yapıldığı beyaz kapılı odanın kapısını açıp ''Muzaffer ağğbi'' diye bağırdım ama kimse yoktu. Böcekler bile yoktu. Vitrinde duran börekleri yiyip bazılarını da cebime koyduktan sonra dışarı çıktım. Dışarıda ses yoktu. Diğer dükkânlara baktım onlarda boştu. Kuruyemişe girip kendime bir tane aysti alıp etrafıma bakmaya başladım. Her yerde muhteşem bir sessizlik vardı. Kale Center'a gitmeye karar verdim. Ayaklarım çok ağrıyordu ve yolda bir koyun birde bisiklet görmüştüm. Koyun yanıma gelip çoraplarımı yalamaya başladı. Çoraplarım koyunyünündendi. Bu yüzden koyun çoraplarımı bir arkadaşına benzetmişti herhal. Onun yanından uzaklaşıp bisikleti almaya gittim. Tam giderken koyun ''Meeeeeeehmet'' diye bağırdı. Adım Mehmet değildi ama yine de baktım. ''Bende geliyorum hacı. Bi sen sür bi ben'' dedi. ''Buyur gel, kim olursan ol yine gel. Gelirken yanında 2.5 luk kola al içeriz yolda'' dedim. Kale Canter'a giderken yollarda kapıları açık bir sürü araba vardı. Her yer yine sessizdi. Evlerin ışıkları yanık, ama içleri bomboştu... Kale Center'a vardığımızda koyun benle gelmemişti. ''Çimenleri koruyacam ben hacı, gir sen içeri'' dedi. Kale Canter'a girdiğimde içerisi bomboştu. Bu demek oluyor ki Güngören de bir şeyler olmuştu. Belki de dünyada bir şeyler olmuştu. 21. yüzyılın Güngören'in de, saat 19 da Kale Canter bomboştu. Bu boşluktan  faydalanmam gerek diyerekten Collins'den girip D&R dan çıkmıştım. Kale Canter'dan çıkıp koyunumun yanına gitmiştim ki o da ne? Bir yaban çakalı koyunuma göz dikmiş ve bağırışmalar geliyordu. ''Hayır, neyi paylaşamıyorsunuz'' diye bağıra bağıra yanlarına koştum. '' 4+4+4 hakkında sen ne düşünüyorsun'' diye araya girdi koyun. Şaşkın bir şekilde olayları anlamaya çalışıyordum. Yaban çakalının boynunda ''Güngören Muhtarlığı İlçe Gençlik Kolları” şeysinden vardı.  Yaban çakalı araya girdi ve ''bence bu eğitim sistemi bizim refah sevi...'' cümlesini bitirmesine izin vermeden koyunumu alıp oradan uzaklaştım. Delirdiğimi düşünmeye başlamıştım. Bir yaban çakalı ile 4+4+4 ü tartışmak iyi bir şey değildi. Saat 19:45'e geldiğinde bir ıslık sesi duydum. Etrafıma baktım kimseyi göremedim. Islık sesi tekrar geldi yine kimseyi göremedim. Ardından birisi yukardan kafama bir kova su döktü. Sırılsıklam olmuştum.''La oğlum kaç saattir ıslık çalıyorum sen neden bakmıy...''dünyadan kopmuştum. O an hiç beklemediğim bir şekilde âşık olmuştum. Bir şeyler söylüyordu ama ben dünyadan kopmuştum. Aval aval suratına bakıyordum. Sonra içeri girip Erikli Damacanasını getirip üzerime döktü. Sırılsıklam âşık olmuştum. Sonra tekrar dünyaya döndüm ve  ''çabuk şu sarı kapının 5. ziline bas, saat 8 olacak çabuk'' dedi. Koyunumu alıp kapıya yöneldim ve zile bastım.''Kimoo'' diye bir erkek sesi gelmişti. Yoksa gerçekten bir erkeğe mi âşık olmuştum diye kala kaldım.''Bbbben'' diye kekeleyerek cevap verdim. Otomatiğe bastı ve içeriye girdim. 3. kata çıkıp zile bastım. Koyunumla beraber balayına çıkan çiftler gibiydik. Kapı ağır çekimde açılıyordu. Önce kısa sarı saçlarını gördüm. Sonra beyaz tenini… Sonra bıyıklarını ve birleşik kaşlarını gördüm. Kapı hala ağır çekimde açılıyordu. Dayanamayıp kapıya tekme attım ve  ''burada bir kız vardı'' diye çemkirmeye başladım, koyunumu balkona doğru gönderirken.
Gözlerim yanlış görmüş olamazdı. Bir kız olmalıydı. Karşımda ki adam konuştu:''Gel gel, yorulmuşsundur. Nasıl kurtulmayı başardın? Geç içerde biraz dinlen.'' dedi. Konuşan adam adeta hiç sahip olmadığım dedem gibiydi. Kendisine dedoli demek istiyordum... Holden geçerken bir oda da bir sürü tabanca, bomba, otomatikli silah, roket atar, boncuklu silah ve Hacı Şakir sabunundan görmüştüm. Hem de gül kokuluydu. Oturma odasında da silahlar vardı. Korkmuştum. Bellona koltuğuna oturup olayları anlamaya çalıştım. Oturma odası oturmak için çok büyüktü. Sanki bütün bina bu oturma odasından ibaretti. Odanı diğer tarafından bir kişneme sesi geldi. Bir at bize doğru koşuyordu. Oturma odasının büyüklüğünü anladınız umarım. Yoksa bir ata mı âşık olmuştum diye kendi kendimi yerken at da konuştu:''Hoş geldin hacı''... Sonra kapıdan o çıkageldi ve elim ayağım birbirine dolandı. Elinde iki tane silahla odaya girdi ve ''haydi zaman geldi'' dedi Beni kalbimden vuracağını sanmıştım. Dedoli kafasını salladı, ''sende içerden silah kap, çatıya çık'' dedi. Şaşkındım. Odaya gidip bende silah aldım ve çatıya çıktım. Saat 20:15 ti.15 dakika önce boş olan sokaklar şimdi bir sürü insanla doluydu. Güneş batmıştı. Geğirme sesleri geliyordu. Çatıdan aşağıya baktığımda her yerde insanlar vardı. Ama hepsi değişikti. İnsan değildi bunlar. O araya girdi. ''Zort adamlar uyandı'' dedi. Zort adamlar insanları yiyen ve hastalık bulaştıran bir şeydi.''Yarın buradan kaçıp çok uzaklara gideceğiz. Orada insanlar normalmiş, TRT RADYO da anonsu yapıldı'' dedi dedoli. Orası neresi dememiştim nedense. Jeton sonradan düşmüştü. Bütün insanlar zort adam olduğuna göre ailemde zort adamlar gibi olmuş olabilirdi. Önce biraz üzüldüm sonra da onların memlekette olmalarını diledim. Memleket lafı içimi ısıtmıştı. Bütün dertlerimi almıştı. Birden bir türkü patlatmak geldi içimden ama sonra geri kaçmıştı... Sabah olduğunda hazırlıkların tamamlandığını gördüm. Zort adamlar ortadan kaybolmuştu. Arabaya yüklenen eşyalara baktım. 32'li tuvalet kâğıdı, okumalık bir kaç kitap, şiir yazmak için bir kaç defter... Ve daha bir sürü ıvır zıvır. ''Silahlar nerede dedoli ''dedim. Bana tip tip baktı ve bir kaç dakika sonra bagajdaki her şeyi yere fırlatıp silahları yerleştirdi. Ayrıca bir tane daha 32'li tuvalet kâğıdı koymuştu... 64 tane tuvalet kâğıdı ile yola çıkmıştık. At ve koyunu ise arabanın üzerine yerleştirmiştik. Bir dakika sonra güvenli yer denilen yere Kale Canter'a gelmiştik.''Allah cezanızı versin, güvenli yer dediğiniz burası mı ?''diye çemkirdim.''Evet burası, beğenemedin mi ?'' diye yanıtladı o. ''Yoo güzelmiş aslında, ilk defa görüyorum burayı bilin mi Hacı'' dedim. O'na hacı dedikten sonra Allah'ın belamı vermesini istedim. Platonik aşkıma Hacı demiştim... Sonra cebinden BİM de satılan çikilatadan çıkartıp ''sever misin '' diye sordu. ''Sevmem Hacı'' demiştim ve belamın gelmesini beklemeden kafamı 64'lük tuvalet kâğıtlarının arasına sokup boğulmayı bekledim. Ardından dedoli gelip ''haydi gitmeliyiz buradan'' dedi. Arabayı ben kullanacaktım. Onları Tekirdağ'a götürme fikri yolun ortasında aklıma gelmişti...
Geceleyin de arabayı ben kullanıyordum. O yanımda, dedoli ise arka koltukta uyuyordu. Uyuduğundan iyice emin olduktan sonra ''Seni Seviyorum'' dedim. Bir yanıt bekledim lakin gelmedi. Uyumuş olduğunu hatırladım ve ''Seni seviyorum Hacı'' dedim. Uyandı.''Her şeyi duydum.'' dedi.''Her şeyyy mi ?'' diye değişik bir ses çıkmıştı ağzımdan.''Evet her şeyi, bana yine Hacı dedin.''dedi. Rahatlamalı mıydım üzülmeli miydim derken sabaha doğru köyüme varmıştım. Ailem sapa sağlamdı. Zort adam değillerdi. Aney aney diye yanına koştum. ''Nasıl böyle kalabildiniz'' dedim. Annem;1 değil, 2 değil, 3 değil, 4 değil, 4.5 değil tam 5 kavanoz bal ile her şey mümkün dedi. Şaşkındım. Balın gücünü bir kez daha anladım...
   Zort adamların olmadığı bir yerdeydik.1 hafta sonra yanıma gelip ''seni seviyorum köfte hor'' dedi. Şaşkın değildim.''Gel evlenelim'' dedim.''Haydi'' dedi. Saat 12 de sözlendik.1 de nişanlandık.1:30 da düğünlendik. Düğünde kardeşim zort adam olmuştu ama takı törenine yetişmişti...
   10 yıl sonra dünya yine zort adamlarla doluydu.3 çocuğumuz olmuştu. Alara, Dilara ve Kolera'ydı isimleri. Kolera repçi olmuş, Dilara spiker olmuş, Alara ise evde kalmıştı. Dedoli bir bakkal açmıştı. Koyun ve at ise evlenip çoluk çocuğa karışmak istemişlerdi. Ama bu zordu. Bu yüzden evlatlık bir midilli edinmişlerdi... Ben ise sokakta çiftçi, mutfakta yiyici, salonda izleyici yatak odasında ise köfte hor olarak hayatımı geçiriyordum...

Emre Yıldız

(siz de yazı/fikir/görsel/liste/deneme göndermek istiyorsanız iletişim bölümüne uğrayınız)
paylaş:

0 YORUM:

Yorum Gönder