Senaryo:
Gilbert Adair(roman), Gilbert Adair
Oyuncular:
Michael Pitt, Louis Garrel, Eva Green
Tür:
Dram | Tarih | Romantik
Yıl:
2003
Süre:
115 dk.
Ülke:
İngiltere, Fransa, İtalya
Dil:
İngilizce, Fransızca
Ödül:
9 adaylık
IMDb
puanı: 7.1/10
Metascore:
62/100
Öncelikle
belirtilmelidir ki herkesin çok da seveceği bir film değil The Dreamers. Bu durum
muhtemelen filmdeki “ensest” göndermelerden kaynaklanabilir. Lakin sevmeyecek
ve filmi ağır bir dille eleştirecek olanlar için 68 kuşağının Fransa iskeletine
politik bir yaklaşım da bu duruma eklenebilir. Çokbilmiş film eleştirmenlerinin
ensesten çok bu politik bakış açısına değinmelerinden de anlayabiliriz ki “ben
cinselliği takmıyorum ama bakın bu filmde bu anlatılmak istenilen durum nasıl
da geri planda bırakılmış ve yanlış bir şekilde lanse edilmiş” gibi yorumlar
yaparak kendilerini nasıl da kendi kazdıkları kuyuya sürükleyiverirler.
Filmin
kısaca konusu şöyle: Matthew –ki kendisi Michael Pitt olur ve o nasıl bir
oyunculuktur diye sordurtur adama- Fransızca öğrenmek için bir yıllığına Paris’e
gelen bir Amerikalı. Kendisi o dönemin en önemli kitlesel uyanışının
sembollerinden olan Sinematek’te film izleyerek vaktini geçiriyor. Fakat hiç
arkadaşı yok. Bir gün yine bu sinema maceralarından birini yaşamak isterken
Issabelle (Eva Green) ve Theo (Louis Garrel) ile tanışıyor. Bu esnada
filizlenmeye başlayan 68 olayları da yavaş yavaş yüzünü göstermeye başlıyor. Issabelle
ile Theo ise ikiz kardeşlerdir. Matthew bir süre sonra bu kardeşlerle birlikte
yaşamaya başlar. Fakat kardeşlerin davranışları, garip oyunları ve
bilmecelerinin yanlış cevaplarına verdikleri cezaları, Matthew’ü bu iki
kardeşin bilindik aile yapısındakilerden biraz da olsa farklı olduğunu
anlamasına sebep oluyor.
Filmi
film yapan sahneler, siyah-beyaz film dönemindeki sahneler ile The Dreamers’taki
sahnelerin birleştirilerek duygu yoğunluğunun bir güzel aktarılması. İşi gücü
sinema olan gençlerin en sevdiği oyun bir anda bir film sahnesinden bir
karakteri canlandırmak ve “hangi film?” sorusunu sormak. Eğer doğru cevap
gelmezse ceza vermek. İlk gördüğümüz ceza Issabelle’nin Theo’ya verdiği ceza. Bu
ceza sonrasında Matthew’ün kardeşlere bakış açısı değişiyor. Çünkü ceza onların
önünde Theo’nun mastürbasyon yapması. Bir de gece lavaboya kalktığında
kardeşleri çıplak bir vaziyette aynı yatakta yatarken görünce, “ensest”
kavramını düşünüyor Matthew ve izleyen seyirciyi de böyle düşünmeye zorluyor
yönetmen. Düşünmüyor da değiliz. Fakat durumun gerçeğini ikinci cezada
kavrıyoruz. Theo rol yapıp sorusunu sorduğunda cevabı bilemeyen Issabelle ve
Matthew’a sevişme cezası veriyor. Bu ceza esnasında bekâretini kaybeden
Issabelle’nin aslında kardeşiyle hiçbir cinsel ilişkiye girmediğini öğrenen
Matthew, kardeşler arasındaki bağın düşündüğünden çok çok farklı olduğunu
kavrıyor. Bu esnada izleyicilerin bir kısmı kavrıyor fakat bir kısmı çelişkiye
düşüyor. İşte çelişkiye düşenler filmi ensesti yüceltme safsatasıyla karalıyor
ve ağır eleştirilerde bulunuyor. Çocukken aynı küvette yıkanan, birbirlerini
çıplak gören fakat zaman geçip büyümeye başlandığında bunlarının hepsinin
yasaklandığı bir dünyada iki kardeşin çıplak dolaşmaları ve aynı yatakta
yatmaları çoğu kişiye ters geliyor. Dokuz ay aynı karında çırılçıplak ve yan
yana büyüyen bebeklerin dünyaya gözlerini açıp büyüdükten sonra bu olguların
ayıp ve yanlış olduğu kavramı çocuklara aşılanınca ister istemez bir tersliğin
olduğunu düşünüyor insanoğlu. Ama tam da Matthew’ün fark ettiği gibi
izlediğimiz ikizler ya hiç büyümemiş ve büyümeyi de kendi hayatlarından silip
atmışlar ve bu şekilde aynı annelerinin karnında olduğu gibi birbirlerine
bağlılarsa, aralarındaki bu kadar kuvvetli bir sevgiyse?
İşte
filmde de anlatılmak istenilen asıl konu bu bana kalırsa. Ne ensesti yüceltmek;
istenilse çok da kolay yapılabilir, ne de 68 kuşağı. Çünkü fonda gösterilen
ayaklanmalar, havada uçuşan molotov kokteyleri bir nevi olayın ikiyüzlülüğü. İşte
bu yüzden The Dreamers’ı bir dönem filmi olarak yorumlamak yanlış. Dönemin politik
karmaşası söylemlerden çok görüntülerle, müziklerle verilmiş ve bu haliyle çok
da güzel olmuş. İki yüzlülük ise savaşma sevişçilerin içtikleri şarap
şişelerinden molotov kokteyleri yapıp polise saldırması olarak söylenebilir. Yine
de bunu yapan iki kardeşin el ele tutuşması ve fonda “non, je ne regrette rien”
yani, “hayır, hiç pişmanlık duymuyorum” şarkısının çalınması insana hüznü,
sevinci, gururu ve pişmanlığı aynı anda yaşatıyor.
Her
ne kadar kardeşler bu çıplaklık meselesini kafalarına hiç takmasalar da dışarıdaki
insanların bu durumu yargıladıklarının farkındalar. Bunu “ya ailen bu durumu
öğrense ne yaparsın?” sorusuna Issabelle’in “intihar ederim” cevabından
anlayabiliyoruz. Ama bunu sanki mastürbasyonu keşfedip yaptıktan sonra pişman
olan ve her defasında suçluluk duyan bir çocuk edasıyla dile getiriyor.
Ve
yönetmene yöneltilen bu kadar ağır eleştiriden sonta yönetmenin cevabının bu
olması kaçınılmaz bir durum: “Ensest nerede var? İkizler arasında ensestten
bahsetmek tuhaf değil mi? Dokuz ay aynı rahmi paylaşıyorlar. O da bayağı ciddi
bir ensest. En doğal ve masum şey olan çıplaklığın hala böyle püriten
tepkilerle karşılaşması şaşırtıcı. Filanca sahnede illa da vücutları çıplak
göstermek gerekli miydi diye sordular. Acaba aynı soruyu yüzlerc nü yapan
Picasso’ya sorarlar mıydı? Ya da Rubens’e, Michael Pitt’in vücudunda müstehcen
olan ne?”
Louvre
Müzesindeki rekor denemesi ve aynı sahnelerle siyah-beyaz filmin geçişleri
kusursuz derecede güzel. İşte böyle bir film The Dreamers. Evde üç kişi var ve
sadece bir muz varsa, o muzun tek parmak hareketiyle nasıl üçe bölüneceğini,
dans ile kavga etmenin, şarap içip şişesinden molotov kokteyli yapmanın,
savaşmayla sevişmenin nasıl şeyler olduğunu çok güzel öğreten bir film.
Film hakkında en son olarak diyebilirim ki, son zamanlarda izlediğim en iyi film. IMDb'de 10 puan verdiğim ve verirken hiç tereddüt etmediğim filmler arasında.
senin alnından öpüyorum çocuk nasıl güzel anlatmışsın filmi.ürperdim resmen okurken ben de sana bir 10 veriyorum hem de hiç tereddüt etmeden.
YanıtlaSilteşekkürler ciğer köşesi, ben çok sevdim bu filmi, filmin her şeyini. izlemediysen derhal izle, bence sen de çok seversin.
YanıtlaSilbir de birbirine bu kadar bağlı iki kardeş arasına giren bir yabancının çektiği acı var, ona hiç değinmedim bile.
YanıtlaSilizledim kuzucum hatta bi sene oldu izleyeli.bir gün birinin bu filmin hakkını vereceğine kesinlikle inanıyordum ve bunun sen olması ve birbirimizle hiç konuşmadan aklımdan geçenleri hissetmiş olman çok mutlu etti resmen ya.bertolucci gibi bir yönetmeni ensest film yapmış diye eleştirebilen zihniyetlere cevap mahiyetinde çok da güzel bir film eleştirisi olmuş.eline sağlık kuzum
YanıtlaSilEleştirinizi okudum ve beğendim ,bunun üzerine filmi izlemeye karar verdim, gözümden nasıl kaçmış böyle bir film anlamıyorum. Birbirine aşırı bağlı iki insanın karşısında üçüncü kişi olmak eğer duygularınızın çok etkisi altındaysanız, o duyguların altında ezilebilirsiniz, çok zor...
YanıtlaSil