Senaryo:
Pascal Laugier
Oyuncular:
Morjana Alaoui, Mylène Jampanoi, Catherine Bégin
Tür:
Dram | Korku | Gerilim
Yıl:
2008
Süre:
99 dak.
Ülke:
Fransa | Kanada
Dil:
Fransızca
Ödül:
3 ödül
IMDb
puanı: 7/10
Martyrs’i
iki parçaya bölüp incelemek sanırım en doğru şey. Şöyle ki, ilk bölüm akıllara
zarar sahnelerle doruk noktasına ulaşan, gerilim yüklü ve bu gerilim de
izleyicinin istediklerini tam anlamıyla verebilen bir ilk bölüm. Ne olduğu
yavaş yavaş anlaşılan, ortada deli olarak görülen bir kız, kızın yaşadıkları,
gerçekle kızın hayal dünyası arasında geçişler, karar verme süreci ve bol kanlı
sahneler.
Lucie
adlı kız, küçükken alıkoyulur ve işkenceye tabi tutulur. Bir şekilde kurtulur
fakat aynı işkenceleri gören başka bir kızı kurtarma şansı hiç olmaz. Arkasına bakmadan
kaçar. Kurtaramadığı diğer kız bundan sonraki hayatında adeta bir hayalet gibi
çıkagelir ve ona en akla yatmayan işkenceleri yaşatır. Ona yardımcı olan tek
kişi Anna’dır. Anna onu sever, ona deli gözüyle bakmaz, sırlarını öğrenir. Ve bu
şekilde 15 yıl geçer, kızlar büyür.
Daha
sonrasında sahne bir aile üzerine çevrilir. Olaydan kopukmuş gibi görülen
sahnede kendi içinde kavrulan bir aile Pazar kahvaltısı yapmakta, ailenin küçük
ama aldığı dereceyle gazetelere çıkan kızı abisine laf sokmaktadır. Komik bile
gelir bu sahneler. Kapı çalınır, baba karakteri kapıyı açmasıyla karnında
kocaman bir delikle karşı duvara çarpması bir olur. Anne karakteri ayağa kalkıp
eşinin arkasından gitmesiyle aynı kaderi paylaşır. Elinde kocaman bir tüfekle
Lucie çıkagelmiştir. Abi karakteri ve küçük kız da ölüme kucak açar. Bu sahneye
kadar hiçbir şey anlaşılmaz. Lucie’nin dediklerine göre ya da bizim
anladığımıza göre yıllar önce ona işkence çektiren bu ailedir. Burada seyirci
bir çelişkiye düşer. Sorunlu bir kızı suçlamaya başlar, hele hele Lucie’nin
suçladığı ailenin küçük bireylerini öldürmesiyle bu suçlama katlanır. Anna çıkagelir
ve bir nevi hasat şekline dönüşen katliamı görür. Lucie’nin hayatını zindana
çeviren varlık da o esnada evin içindedir. Anna gelmeden yine Lucie’ye zarar
vemiştir. Sırtında derin yaralar açmıştır. Anna durumu düzeltmeye çalışır,
yağmurun altında cesetleri açılan çukura yuvarlar ve anne karakterinin aslında
ölmediğini görür. Ona yardım etmeye çalışır. İşte bu esnada Lucie’nin Ana’ya
olan güveni biraz olsun sarsılacaktır. Bu sahnelerin sonunda da Lucie elindeki
falçatayı kullanarak intihar eder.
İşte
bu ilk bölüm izleyiciye vazgeçemeyeceği ve tahmin edemeyeceği duygular yaşatır.
Bu bölümden sonra başlayan ikinci kısımda ise yoğun bir dram işlenir. Ailenin gerçekten
de Lucie’nin dediği gibi olduğu ortaya çıkar, evin altındaki odalar keşfedilir
ve Lucie’nin zamanında kurtaramadığı ve ona musallat olan kadın da bulunur. Fakat
o da Anna’ya saldırdığı sırada bilinmeyen bir kişi tarafından öldürülür. Bu bölümden
sonra gizli bir örgütün metafizik dalgalanmasıyla meydana gelen deneylerine
şahit olur izleyici. Anna alıkoyulur, aynı V for Vendetta’yı izler gibi oluruz;
saçlar kesilir, işkence uygulanır…
Bu
deneyin amacı ise filmin sonlarına doğru anlaşılır. Tümü yaşlılardan oluşan üst
bireylerin yönettiği bu grupta asıl amaç öteki dünya olarak tabir edilen yerin
varlığı ve nasıl bir şey olduğudur. Ve onlar inanırlar ki işkence edilen kişi
ulaşılmazdır, kutsaldır, deneyler onlara en zayıfın kadın bireyler olduğunu
göstermişlerdir ve bu işkenceler devam edip en son ise sadece yüz kısmı kalıp
tüm beden yüzüldüğünde öteki dünyayla iletişim haline geçilip, yaşarken ölü
konumunda diğer dünyayı görebilir bu kutsal kişi.
Atmosfer
açısından belirli bir düzeyin üzerinde olduğunu söylemek doğru olacak film
için. Korku öğeleri pek yer verilmese de filmde, bol bol gerilim yüklü ve film
kesinlikle insanın sinirini bozuyor. Dram öğeleri de yerli yerine oturmuş. Ama mükemmel
bir yapım olduğu söylenemez, ilk bölümü hariç.
0 YORUM:
Yorum Gönder