ev arkadaşım david lynch


   

  Her şey ramazan çadırında açtığım iftar ile gerçekleşmişti. Saçı başı dağınık, kıyafetleri paçavra olmuş bir adam en arkada oturmuş biz yemek yiyenleri izliyor, notlar alıyordu. Fazladan bir tepsi alıp yanına koştum hemen. Tanımıştım bu adamı. David Lynch’ti bu. ‘’Oturam mı ağğbey?’’ diye sorduğumda ‘’yemeğinin yarısını alırım ama’’ demişti. Daha o anda açgözlü bir insan olduğunu anlamıştım. ‘’Ağğbi sen David Lynch misin?’’ diye sorduğumda kafasını sallamıştı. Gerçekten David Lynch olabilirdi bu adam. Çok benziyordu David’e. Hatta ta kendisi olabilirdi. Kendisini sınamak adına ‘’Kıristophır Noğğlan çok iyi bir yönetmen meh meh meh’’dedim. Lafımı duyar duymaz bardağındaki ayranın hepsini suratıma fırlattı. Yüzüm gözüm ayran içinde kalmıştı ama bu umurumda değildi. Ellerimi ağzımın kenarına getirip boru şekline soktum ve ‘’Deyviddd Liynçççç’’ diye bağırdım ve göbeğine sarıldım.
    ‘’Oğlum çık. La çık. Bırak göbeğimi’’ dediğinde ayranlı suratımı baklava desenli süveterine siliyordum. ‘’Ağğbi senin burada ne işin var? Türkçe konuşmayı nereden öğrendin? İftar çadırında ne yapıyorsun Değğvidd ağğbi’’ diye bir sürü soru sordum. Ama o bulgur pilavının gizemli dünyası ile meşguldü. Ben yemek yememiş, David Lynch’i izliyordum. Sanki 4 gündür yemek yemiyordu. Ya da ilk kez bulgur pilavı ile karşılaşmıştı. Sonunda yemeğini bitirdiğinde sorularımı cevaplamıştı.  ‘’Adın ney senin?’’ dedi  ‘’Mulholland  Drive’’ dedim. Birkaç saniye sonra ‘’Emre ağğbi. Adım Emre’’ dedim. ‘’Bak Emre, artık film çekemiyorum. Yeteneğimi kaybettim. Bir türlü ismime yakışacak bir film çekemedim.  Artık parada kazanmak istiyorum. Ve dizi çekmeye karar verdim. 100 dakika olacak. Arkasında da gülme efekti olacak. Kimsenin beynini zorlamasın istiyorum. Arkadaşlarıma sordum. Türkiye’ye koş dediler. Geldim İstanbul’a. Benim baba tarafı Artvin’li olduğunda Türkçem iyidir’’ diye cevapladı ve ben kala kaldım. Yılların yönetmeni arkasında gülme efekti olan dizi çekmek istiyordu… Otogarda arada kaynadı da birileri bir şey mi yaptı bu adama? Yanlışlıkla Akasya Durağını mı izledi? Yılların yönetmeni bir de baklava desenli süveter giymişti…
   Yaşadığım şoku atlattıktan sonra David’in kolundan tutup evime getirdim. Hemen bilgisayarımdan Torrent’i kontrol ettim. Mulholland Drive %98’de idi. Birkaç dakika sonra yaptığım hayvanlığı fark edip ‘’Ağğbi öğrenci adamız. Yoksa gider orjinalini alı…’’ derken sözümü kesti ve ‘’korkma oğul. Ben esnaf olmaya karar verdim’’ dedi. Söylediği son söz fazlaydı artık. Mulholland Drive inmişti sonunda. Hemen filmin dışı mavi içi siyah olan kutunun sahnesini açıp David’e izletmeye başlamıştım. ‘’Sen busun Değğvid ağğbii’’ diye bağırdım suratına. Birazda sarstım omuzlarından. Söylediklerim daha etkili olsun diye zaman zaman göbeğine vuruyordum. Ben bunu sarstıkça geğirmeye başladı. En sonunda dayanamayıp kusmaya gitti.
  Mulholland Drive’ı kapatıp David’in yanına gittim. Anti bakteriyel katı sabunum ile bol köpük yapıp, iki parmağını da yuvarlak yapıp balon çıkartmaya çalışıyordu. Gördüklerimden sonra David’in içinde bir ‘’Halaoğlu’’ yaşadığını anlamıştım. Hatta bu ‘’halaoğlu’’ vücut bulmuş, David’in bedeninde at koşturmaya başlamıştı… Bu adama ne yaparsam yapayım yılların yönetmeni geri gelmeyecekti.  ‘’Halaoğlu’’ bütün vücuduna yayılmıştı.
  Akşam vakti geldiğinde David belki eski haline gelir diye  ‘’sienbisi-e’’yi izlemeye başladık. The Prestige filmi tüm gizemiyle akıyordu. Ama birkaç dakika sonra ‘’öfff. Ohheeyy. Pufff. Altyazıyı nasıl takip ediyorsun yaa’’ gibi sitemlerde bulunmuştu. Bende mecburen Arka Sokaklar’ı açtım. Yarım saat sonra ikimizde televizyon karşısında uyuya kalmıştık. Kalkıp üstünü örttüm ve odama, yatmaya gittim. Sonra geri dönüp yattığı odanın kapısını kilitledim. Korumam gereken yarım sucuk ve 1 kase puding vardı.
   Sabah olduğunda evimin içi hiç olmadığı kadar sucuk ve halaoğlu kokuyordu. Hemen mutfağa koşup sucuğumu kontrol etmeliydim. Mutfağa girdiğimde sucuklu yumurta, yaz helvası ve çay masada tiril tiril bana bakıyordu. Bunların üzerine bir de okunmuş Posta ve Güneş gazetesi de masadaydı. En son evime gazete girdiğinde klon koyun Doli’nin haberleri vardı… Duygulanmıştım. Gittim David’in elinden öptüm. Sonra göbeğine sarıldım. Birlikte kahvaltımızı yapıp hayatımızda hiç görmediğimiz yerlerin hava durumlarını izlemeye başladık. İngiltere’de yaşanmayacağını, paramız olursa Yeni Zelanda’da ev yapıp bahçemize de ayşe kadın fasülyesi yetiştirmeye karar kıldık.
  David halaoğlu olmanın hakkını veriyordu. ‘’Birkaç eksikliğini de ben tamamlayayım bağri’’ diyerekten berbere gittik. Saçımızı 3 e vurup kaşlarımıza çizik attırdık. Berber ile Alex’in performansı hakkında tartıştık. Sonunda Messi’nin iyi bir topçu olduğuna karar kıldık. Berberden çıktıktan sonra çarşıya inip birkaç üniversiteli öğrenciye laf attık. İçlerinden biri beni bir güzel dövdü. David o sırada bir simitçi ile ‘’buralar eskiden hep dutluktu’’ muhabbetini yapıyordu… David’e altlı üstlü eşofman takımı aldık. Üzerinde ‘’Fantastik Sports 19’’ yazıyordu. Akşama doğru korsan sidicim Mümtazın yanına gidip Recep İvedik serisini aldık. Eve gelirken de 1 kilo tuzlu çekirdek almıştık.
   Recep İvedik 2’in bir sahnesinde David gülmekten kanepeden düşmüştü. Hemen kendisini yerden kaldırdım. Suratını gördüğümde geri dönüşü olmayan halaoğlu tiplemesi vücudunda derin izler bırakmaya başlamıştı. Dudakları tuzlu çekirdek yemekten aşırı derecede şişmiş, suratında da göz büyüklüğünde sivilceler çıkmıştı. Sivilcelerinden birisini patlattığımda içinden ‘’tısss’’ diye hava çıkmıştı.  Sivilcelerini patlattığımda dudaklarındaki kabarcıklarda çıkan hava kadar iniyordu. Yılların yönetmeni ve kendisine has vücudu deyip geçiştirdim… Arka sokakları izlerken yine uyuya kalmıştık. Bu sefer kapıyı kilitlemeyecektim.  Odama gidip yer yatağını aldım, salona kurdum. David’i uyandırıp yer yatağında yatmasını söyledim. Bende yanına sokulmuş arada sivilcelerini patlatıyordum.
  Sabah olduğunda erken kalkıp kahvaltılıkları hazırlamaya koyuldum. Gazete almak için dışarı çıktığımda sokaklar bomboştu. Gazete bayisinde kimse yoktu. Yinede gazetemi alıp altı yüz elli kuruş bırakıp evime koştum. İnsanlar yok olmuştu sanki. Haberleri açtım. ‘’ Sayın seyirciler dün gece dünyadaki her evin tuvalet deliğinden içeriye bir terörist grubu tarafından zehirli bir madde salgılandı. Bunu soluyan her insan değişim geçiri… Ahhh…  ĞĞııh. Hırrraaa’’ diyebilmişti Oğuz Haksever. Evimdeki tuvalet deliğini kontrol ettim hemen. Tıkalıydı. David dün 45 dakika boyunca içerden çıkmamıştı. Vücudundan çıkan gübre bizi korumuştu. David’İn yanına gidip kendisini öperek uyandırdım…
  
 Haftaya David ile birlikte zombilerden kaçıyor olacağız. İçindeki halaoğlunu yok edip David Lynch’i bulacağız... 

Görsel: Umut Sarıkaya

Yazının devamı hemen burada.
paylaş:

0 YORUM:

Yorum Gönder