oslo, 31. august (2011)


Yönetmen: Joachim Trier
Senaryo: Pierre Drieu La Rochelle (roman), Joachim Trier
Oyuncular: Anders Danielsen Lie, Hans Olav Brenner ve Ingrid Olava
Tür: Dram
Yıl: 2011
Süre: 95 dak.
Ülke: Norveç
Dil: Norveççe

Yönetmenin 2006 yapımı Reprise güzelliğinden sonra beklentilerin bir hayli yüksek olması ve bunların tümünün karşılanmasıyla sonuçlanan 2011 yapımı Oslo, 31. august, Pierre Drieu La Rochelle kitabının muhteşem uyarlaması.
Film bize mutsuzluğu anlatmaya çalışıyor bir nevi. Refah seviyesi bir ülke, Norveç, doğal güzellikleri, sakinliği tattıran bir şekir, Oslo, mutlu olması gereken insanlar, çok az. Oturup bir kafenin sandalyesine kahve yudumlarken yan masadakilerin konuşmalarına kulak kabartıp, hangisine odaklanırsan onun sesinin yükseldiği bir sekansta, insanların maddiyat değil, huzur ve biraz mutluluk istediklerini duyuyoruz gözlerimiz kapalı, başkarakterimizin aklından. Herkesin kendi derdini kendisinin çektiği bir gün aktarılan. Üstelik tüm bunları Reprise’ın da oyuncusu olan Anders Danielsen Lie ile birlikte izliyoruz.
Film uzun süredir bağımlılığını yenebilmek için kontrol altında tutulan ve bir günlüğüne izin verilen Anders’in başarısız intihar girişimiyle başlıyor. Eline aldığı kaya parçasından kuvvet alarak tüm geçmişinden arınmak için girdiği gölde ağır ağır yürürken bir insanın çöküşünü izliyoruz. Tabii bedenin direnişi hâkim oluyor.

Tüm gün içinde istediği her şeyi yapmaya çalışan Anders, arkadaşlarıyla buluşuyor, eskiden kalma bir kadınla ilişkiye giriyor, yaşamaya devam ediyor, dinliyor, izliyor. Verilen bir partiye katıldığında arkadaşlarının neredeyse tümünün değişen hayatlarını fark ediyor, evlenenler, çocuk sahibi olanlar. Öncesinde, sırf yazma eylemini gerçekleştiriyor diye editörlük için başvurduğu iş yerindeki bağımlılığa bakış açısını görmek ise biraz hüzün katıyor atmosfere. Ki bu yazarlık işi aynı zamanda ilk filmde de çokça yer alıyordu. Genelinde depresif bir hava içerisinde yürüyen film için tabii bunu söylemek ne kadar yerinde olur bilemiyorum.
Ceplerinde sürekli geçmişin kırıntılarını bulunduran bir karakter aslında Anders, bir nevi de o mutsuz insanlar bizler. Kendi acılarımızı, hüzünlerimizi izliyoruz.
Yitip gitmekten, tükenmekten başka şehri anlatıyor film, sabaha karşı duyulan soğuk esintiyi hissediyoruz dakikalar ilerledikçe, başarısız bir intihar girişimiyle başlayan film, bağımlılığından kurtulmuş birinin sırf bir şeylere bağlanabilmek için çabalayıp başarısız olduğu hayatını yine bağımlılığını kullanarak bitirmesiyle sonlanıyor. Seyreden de ise hüzün eşliğinde bir burukluk.
Anlatıldığı gibi, biraz şehir, biraz aşk, bir acı, biraz da bitkinlik var bu filmde, durağanlığın yanında mükemmel kareler saklı, izlenmeye değer.
Fragmanı buradan izleyebilirsiniz.
paylaş:

1 yorum:

  1. Gürkan, filmi izlediğimde hissettirdiklerini kelimelere dökemedim.
    Çok başarılıydı, Joachim-Anders ikilisi demek uygun olur sanırım, Reprise'dan sonra da Anders'e rol vermesinden dolayı, güzel işlerin devamını bekliyorum ben, anlatımı yalın, filmi de sıkılmadan tamamlamıza yardım ediyor, çok gerçek ve çok bizden. Belki de bu yüzden sevdim filmi.

    YanıtlaSil