En bilindik filmlerden biridir Fight Club, yeraltı edebiyatı örneklerinden biridir ayrıca kült bir yapımdır. Kitabın yazarı Chuck Palahniuk, muhteşem insan, bakış açısı, Gösteri Peygamberi’nden anladığımız kadarıyla da temizlik konusunda aşmış insan. Jane Austen ise en bilineniyle Aşk ve Gurur’un yazarı. Aşkı anlatan kadınlardan anlayacağınız. Chuck Palahniuk pek bir vurdulu kırdılı gözüküyor, yeraltı edebiyatının getirdiklerinden de fazlasıyla yararlanıyor. Küfretmekten çekinmiyor. Jane Austen ise romantizmi doruklarda yaşıyor, onun dilinde değil küfür kavga bile yok. Peki eğer Fight Club’ı aşkı anlatan kadın, aynı Aşk ve Gurur’daki gibi hanımefendilerin dilinden yazsaydı nasıl olurdu? İşte onun cevabı. Birileri düşünmüş ve bu videoyu çekmiş.
reservoir dogs (1992)
yazan: Adsız
tarih: 6/27/2011 08:33:00 ÖS
etiket: film, harvey keitel, michael madsen, quentin tarantino, steve buscemi, tim roth
yorum:
Hiç yorum yok
Senaryo:
Quentin Tarantino, Roger Avary(radyo diyalogu)
Oyuncular:
Harvey Keitel, Tim Roth, Michael Madsen, Steve Buscemi
Tür: Suç |
Gizem | Gerilim
Yıl: 1992
Süre: 99
dak.
Ülke: ABD
Dil:
İngilizce
IMDb
puanı: 8.4/10
Top 250:
#65
Ödül: 8 ödül, 6 adaylık
Quentin
Tarantino’nun soyguncular neler hisseder ve onların psikolojisi nasıldır gibi
sorulara cevap verdiği filmi Reservoir Dogs. Kompleks diyalogları güldürürken,
kana bulanmış zeminlerde adete insan beynini kaydırıyor. Kadın ihtiva etmeyen
filmlerin arasında olmasına rağmen orgazmın doruklarına adeta basit konusuyla
çıkarıyor.
Film, beş
kişiden oluşan bir soygun ekibinin, polislerin olay yerine erken gelmesinden
kaynaklanan başarısızlıktan sonra içlerinden birinin köstebek olduğunu düşünüp,
o köstebeği ortaya çıkarma serüvenini konu edinir. Profesyonel bir ekip olduğundan
gerçek isimler yerine renklerden oluşan isimleri kullanırlar. Filmdeki komik
diyaloglardan biri de bu isimlerin belirlenmesi sahnesinde geçer. Çünkü kimse
Mr. Pink olmak istemezken, herkesin dileği Mr. Black olmaktır.
Suç
işleyen insanların bir diğer yönünü görmemizi de sağlayan film her ne kadar
Tarantino’nun ilk filmi olarak gösterilse de aslında Reservoir Dogs üçüncü
filmidir. İlk film Love Birds in Bondage’dır fakat tamamlanamamıştır. İkinci
film olan My Best Friend’s Birthday 69 dakikalık bir kısa filmdir fakat çok da
başarılı olduğu söylenemez, herkesin kabulü de böyle bir yönetmenin sinema
camiasına böyle kült sayılacak bir filmle başladığıdır.
trick 'r treat (2007)
yazan: Adsız
tarih: 6/25/2011 10:00:00 ÖÖ
etiket: anna paquin, brian cox, cadılar bayramı katliamı, dylan baker, michael dougherty
yorum:
Hiç yorum yok
Senaryo:
Michael Dougherty
Oyuncular:
Anna Paquin, Brian Cox, Dylan Baker
Tür:
Korku | Komedi | Gerilim
Yıl:
2007
Süre:
82 dak.
Ülke:
A.B.D.
Dil:
İngilizce
IMDb
puanı: 7.0/10
Ülkemizde
Cadılar Bayramı Katliamı olarak gösterime girmiş Amerikan korku filmi. Aslında izlenildiğinde
çok da korkutmadığı anlaşılıyor. Filmin güzel yani farklı hikâyeleri birbirine
bağlama özelliği. Aynı gecede geçen dört farklı olay ve bunların bağlanma
şekilleri başarılı.
Olay
cadılar bayramı gecesi, cadılar bayramı kurallarına sıkı sıkıya bağlı bir
kasabada geçer. Öyle ki balkabakları içinde yanan mumların onları kötülükten
koruduğuna inanırlar ve eğer mum sönerse kötülükle yüz yüze gelebileceklerini
sanırlar. İlk sahnelerde cadılar bayramından biraz usanmış gibi görülen bir
bayan mumlardan birini söndürür ve sevgilisi tarafından uyarılır. Bahçedeki beyaz
çarşafları toplarken de öldürülür. Onu öldüren ise filmin sonlarına doğru yüzü
görülen muhtemelen bir yaratıktır. Nereden geldiği ise belli değildir. Kafası
çuvalla örtülü beş yaşında bir çocuğun uzunluğunda boyu ve turuncu kostümüyle
aslında sevimli bile sayılır. Cinayet silahı olarak kullandığı nesne de yalama
şekeridir.
kafkaesk porno
yazan: Adsız
tarih: 6/21/2011 06:52:00 ÖS
etiket: annie hall, araştırma, dosya, kafka, kafkaest porno, woody allen
yorum:
Hiç yorum yok
“Seninle seks yapmak, Kafkaesk bir deneyim” diyordu
‘Annie Hall’ filminde Diane Keaton, Woody Allen’a… Filmdeki seksin neye
benzediğini görmüştük. Pek bi’ şeye benzemiyordu. Yine de Kafkaesk seks nedir
diye merak etmiştik. ‘Bi’ şeye benzemeyen seks’ olamazdı. Neydi peki, neydi?
Haberi okumuşsunuzdur; ‘Dönüşüm’, ‘Dava’, ‘Şato’ gibi
romanların yaratıcısı Franz Kafka’nın yıllardır British Library’de korunan
porno arşivi nihayet gün ışığına çıkıyormuş. Yani akademisyenlerin yarı-aziz
imajı biçtikleri bu adamın insan olduğunu, ‘ayıp şeyler de yapabildiğini’
öğrenip kendi insanlığımızı hoş görmeye başlayabilecekmişiz. (Ben James
Joyce’un karısına yazdığı şu açık saçık, ahlaksız mektupları çoktan okudum,
yani insanlığımı zaten hoş görüyorum.)
srpski film (2010)
yazan: Adsız
tarih: 6/21/2011 12:06:00 ÖÖ
etiket: a serbian film, aleksandar radivojevic, bir sırp filmi, film, srdjan spasojevic, srdjan todorovic, srpski, srpski film
yorum:
25 yorum
Yönetmen:
Srdjan Spasojevic
Senaryo:
Aleksandar Radivojevic, Srdjan Spasojevic
Oyuncular:
Srdjan Todorovic, Sergej Trifunovic, Jelena Gavrilovic
Tür:
Yetişkin | Dram | Korku | Gerilim
Yıl:
2010
Süre:
104 dk.
Ülke:
Sırbistan
Dil:
Sırpça
IMDb
puanı: 5.8/10
Biz
7/10 verdik.
Genel
olarak olaydan bahsetmek gerekirse, film bir çocuğun porno izlemesiyle
başlıyor. İşin trajikomik yanı ise babasının odaya girmesiyle ortaya çıkıyor. Çünkü
çocuk babasının bir zamanlar içinde bulunduğu bir pornoyu izlemektedir. Baba,
porno sektöründen emekli fakat parası her geçen gün daha da azalan ama bunun
yanında eski pişmanlıklarını unutmuş, ailesine bağlı biridir. Anne, eşini tüm
ayıplarına ya da günahlarına göz yumarak kabullenmiş, aklı başında güzel bir
bayandır. Baba karakterinin kardeşi ise polisliği meslek edinmiş bir kişidir. Anne
karakterinin değişiyle kendisi kötü polis yerine pislik bir porno yıldızını
seçmiştir.
Ailenin
çocuğu ise ergenlik kavramının daha çok başlarında, kendi vücudunu keşfe çıkmış
bir küçüktür.
Olay
eski işinden garip bir teklif gelmesiyle başlar. Ucunda kaçırılmayacak,
tepilmeyecek miktarda para vardır ve baba karakterinin yapması gereken
kameraların önünde soyunmak ve düzmektir. Aynı yıllar önce yaptığı gibi. Tabii sadece
bu onun düşünceleridir. Çünkü sırf “doğal” görünmesi için asıl konunun ne
olduğu söylenmemiştir.
snip (2008)
yazan: Adsız
tarih: 6/19/2011 09:35:00 ÖS
etiket: julien zenier, kısa film, snip
yorum:
Hiç yorum yok
Senaryo: Julien Zenier
Oyuncular: Zoe Berriatúa
Tür: Kısa
Yıl: 2008
Süre: 11 dk.
Ülke: İspanya
Dil: İspanyolca (diyalog yok)
IMDb puanı: 5.5/10 (28 kişi)
Biz 29.kişi olarak 9/10 puan verdik.
Çıplaklık, kan, vahşet… Anlatılmak istenilen bunlar mı yoksa sadece gördüklerimizden ne derece etkilendiğimiz mi?
Hiçbir muhabbet olmadan, düşünmeden, tepki vermeden karşısında oturduğu televizyonu izleyen bir adam, değişen kanallar, değişen vahşet görüntüleri, porno, vücuda verilen önem, biçilen değer. Seçme özgürlüğünün sadece kumandanın kapama düğmesine basılması kadar basit gösterimi ve sonrasında olacaklar. Etkilenme, kendi bedenimize duyduğumuz güven, verdiğimiz değer.
chuck palahniuk, bir 'manken' ve ölüm pornosu
yazan: Adsız
tarih: 6/17/2011 07:29:00 ÖS
etiket: araştırma, chuck palahniuk, dosya, funda uncu, yasaklanan kitaplar
yorum:
Hiç yorum yok
İstanbul Başsavcılığı tarafından hakkında muzır soruşturması açılan
Ölüm Pornosu’nun (Snuff) çevirmeni Funda Uncu, ifade vermesi için Bodrum
Karakolu’na çağrıldı. Ve karakolda yaşadıkları gazetelerin birinci sayfalarına
taşındı. “Utanmıyor musun böyle şeyler yazmaya?” diye soruldu ona, “Manken
filan mısın yoksa?” dendi. Aşağıda Füsun Saka’nın bir zamanlar Kurban grubunun
menajerliğini de yapan Uncu’yla sıcağı sıcağına yaptığı söyleşiyi
okuyacaksınız. Ama ben esas şunu merak ediyorum, Chuck Palahniuk bu traji-komik
hikayeyi duysa, kitabının Türkiye’deki ulusal gazetelere manşet olduğunu,
milletin günlerce bunu konuştuğunu, çevirmeninin “manken” diye aşağılandığını
ve geri kalan tüm saçmalıkları öğrense ne derdi acaba… (egoistokur.com)
Chuck Palahniuk’un Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Ölüm Pornosu” (Snuff)
adllı kitabın çevirmenisiniz, kitabın müstehcen öğeler içerdiği iddiasıyla
başlatılan soruşturmada ifade vermeniz gerekti. Bu süreci anlatır mısınız?
en vahşi 10 film
Beyaz perdeyi kana bulayan, tüm zamanların en
vahşi, en şiddetli ve en kanlı 10 filmi seçilmiş. Araştırmayı yapan adres
FilmSchoolRejects. Yayınlanan liste ise şöyle:
“The Texas Chainsaw Massacre-Teksas Katliamı/1974″ (Tobe Hooper),
“Hostel-Otel/2006″ (Eli Roth),
“Haute Tension-Yüksek Tansiyon/2003″ (Alexandre Aja),
“The Last House on the Left-Soldaki Ev/1972″ (Wes Craven),
“I Spit on Your Grave-Mezarına Tüküreceğim/1978″ (Meir Zarchi),
“A Clockwork Orange-Otomatik Portakal/1971″ (Stanley Kubrick),
“Saw-Testere/2004″ (James Wan),
“Cannibal Holocaust-Yamyamlar Cehennemi/1980″ (Ruggero Deodato),
“Two Thousand Maniacs-İki Bin Manyak/1964″ (Herschell Gordon Lewis) ve
“The Hills Have Eyes-Tepenin Gözleri/2006″ (Alexandre Aja).
“Hostel-Otel/2006″ (Eli Roth),
“Haute Tension-Yüksek Tansiyon/2003″ (Alexandre Aja),
“The Last House on the Left-Soldaki Ev/1972″ (Wes Craven),
“I Spit on Your Grave-Mezarına Tüküreceğim/1978″ (Meir Zarchi),
“A Clockwork Orange-Otomatik Portakal/1971″ (Stanley Kubrick),
“Saw-Testere/2004″ (James Wan),
“Cannibal Holocaust-Yamyamlar Cehennemi/1980″ (Ruggero Deodato),
“Two Thousand Maniacs-İki Bin Manyak/1964″ (Herschell Gordon Lewis) ve
“The Hills Have Eyes-Tepenin Gözleri/2006″ (Alexandre Aja).
Yönetmen Tobe Hooper’ın ikinci filmi olan 1974 yapımı
“Teksas Katliamı”, görsel anlamda vahşi şiddet yüklü bir film. Filmde, beş
kurban yamyam bir ailenin eline düşer. Bu film zamanında yasaklanmıştı. Elinde
elektrikli testereyle sürekli birilerini kovalayan aile testereyle insanları
biçiyor. Eli Roth’un yönettiği yeni tarihli “Hostel-Otel” filminde vahşi
işkence sahneleri vardı. Film, Slovakya’da geçiyor. Listede genç Fransız
yönetmen iki filmiyle yer alıyor. İlki 2003 yapımı “Yüksek Tansiyon” filmi. Bu film
yasaklanmıştı. Dean R. Koontz’un “Intensty” adlı romanından uyarlanan filmin
şiddet düzeyi çok sarsıcı.
Aja’nın listedeki diğer filmi “Tepenin Gözleri” filmi. Bu
filmde şiddet öyle sert ki, yer yer bu şiddetten dolayı insan perdeye bakmakta
zorlanıyor. New Mexico çöllerinde geçen hikayede kanlar neredeyse kameraya
yapışıyor Aja’nın filminde. Çağdaş korku sinemasının önemli adlarından Wes
Craven’ın ilk filmi olan 1972 yapımı “Soldaki Ev”de, bir grup katil kızları
kesip biçiyor filmde. İşkence, tecavüz ve şiddetin her türlüsü bir gece boyunca
sürüyor.
Meir Zarchi’nin 1978 yapımı “Mezarına Tüküreceğim” için
şiddet sinemasının “kült” filmlerinden deniliyor. Dört adam tarafından
alıkonulup tecavüze uğrayan bir kadının, olaydan sonra kaçmayıp tek tek bu
adamları öldürmesi üzerine kurulu. Beyazperdede görülebilecek en şiddet yüklü
sahneleri içeriyor film. Kadın, bu adamları silahla tek vuruşta öldürmüyor.
Çünkü bunu hak etmiyorlar ve intikam soğuk yenen bir yemek. Elbette seyircinin
midesi kaldıramıyor filmdeki birçok sahneyi.
Stanley Kubrick’in 1971′de Anthony Burgess’ın romanından
uyarladığı “Otomatik Portakal”, şiddeti iki taraflı gösteriyor. Önce birey,
sonra devletin şiddeti yansıyor perdeye. Her ikisi de vahşice. Alex,
Beethoven’ın “9. Senfonisi”ni dinleyerek şiddet saçıyordu “Otomatik
Portakal”da. James Wan’ın yönettiği “Testere”de birbirini tanımayan iki adam,
pis bir banyoda zincirlenmiş olarak uyanırlar. Manyak bir adamın kurbanı
olduklarını hemen anlarlar çok geçmeden. Ardından şiddet uç noktalara ulaşıyor
filmde. “Testere”yle ilk yönetmenlik deneyimini gerçekleştiren Wan, bu filminin
sinema tarihinin en iyi korku filmi olduğunu söylüyor.
İtalyan Ruggero Deodato’nun “Yamyamlar Cehennemi”
filminde hayvanlar diri diri kesiliyorlar. Bu yüzden film yasaklanmış.
Kaplumbağalar canlıyken kabuğu çıkartılıyor ve içi deşiliyor. Tecavüzler,
kazığa oturtmalar, insan deşme görüntüleri, çürümüş ölü insan bedenleri vs.
Herschell Gordon Lewis’in 1964 yapımı “İki Bin Manyak” da döneminin korkutucu
filmlerinden biri olarak değerlendiriliyor.
KorkuSitesi için yazan devilboy.
yeşilçam: seks furyası
yazan: Adsız
tarih: 6/15/2011 05:47:00 ÖS
etiket: araştırma, dosya, erotik filmler, seks furyası, türk erotik filmleri, yeşilçam, yeşilçam erotik, yeşilçam seks filmleri
yorum:
Hiç yorum yok
1960’lı yıllara kadar çekilen film sayısı ancak
100 rakamına ulaşabiliyordu. 1960 yılından sonra Yeşilçam’da çekilen film
sayısı her geçen yıl daha da artmakta 200’lü 300’lü rakamlara kadar çıkış
göstermişti. 1970’li yıllara gelindiğinde, televizyonun yoğunlaşmasıyla
birlikte Türk sinemasında, salonlara seyirci bulamayan yapımcılar zor durumda
kalmışlar çareyi “erotik/seks” filmleri çekerek seyirci toplama gayretine
girmeye başlamışlardır. Bu zor dönemde ve sonrasında bu filmlerde rol alan
birçok kadın ve erkek oyunculara ve bu filmleri yöneten yönetmenlere pekiyi
gözle bakılmadı. Daha sonraki yıllarda ise furyaya katılanlar o günleri
unutmayı daha uygun gördüler.
Erotik
filmlere yönelmekle Yeşilçam Sineması kendini kurtaramadı, belki ömrünü biraz
uzattı, ama sonuçta en azından bir sınırı aştı. Biraz zorlanarak sonraki
dönemlerde cinselliğe karşı sergilenen daha çağdaş ve uygar yaklaşımla, konuyu
yorumlamasına, hiç olmazsa görüntülenmesine doğru silinmez adımlar attı.
Erotik sinemanın yarattığı yeni yapılanma,
beyaz perdelere yeni ve bu türe çok daha yatkın, tümden soyunan ve sevişen
kadın oyuncular getirdiği gibi daha önce sinemaya geçen, çok sayıda başrol
oynamış olan genç kız rollerinde ünlenmiş ya da Yeşilçam tarzı macera
filmlerinde isim yapmış, genelde belirli bir ölçü içinde soyunan kadın
oyuncuları da kullandı; bir bakıma onlara “yeni ufuklar” açtı. Seks furyasının
öne çıkmasıyla birlikte ünlenen bir çok oyuncu bu furyayla birlikte ortadan
kayboluyorlar, ancak bir dönem önceki profesyonel oyuncular ise ya furyadan
yararlanıyorlar ya da furyanın içinde sürüklenip gidiyorlar. Bu seks furyası,
ünlenmek için bir fırsat, daha çok film çevirme, daha sık başrol oynamak ve
böylece gündeme gelmek, şöhreti yakalamak için bir avantaj olmaya başladı.
Erotik
filmler, az sayıda isimlerin dışında yeni kadrolar oluşturmadı, çünkü bir tür olarak
erotik sinema her şeyden önce, en azından yapımcıların maliyetlerini düşük
tutmak açısından profesyonellere muhtaçtı. Furya bir iki çabuk sönen ya da
normale dönen isim yarattıysa bile en çok kullandıkları daha önce de genelde
farklı bir şekilde kullanılan, ister başrol, ister yardımcı rol oynasın, ister
sinema ister tiyatro kökenli olsun oyuncular oldu...( Dr. Cengiz Özdiker)
Oksal
Pekmezoğlu, Beş Tavuk Bir Horoz’la yeni bir moda başlattı. Ve bu “seks
komedileri modası” Türk sinemasındaki bunalımı iyice körükledi. Bu seks furyası
döneminde boy gösteren kadın ve erkek oyunculara ve bu yönetmenlere
baktığımızda şu isimlere rastlıyoruz.
Erkek oyuncu kadrosunda yer alanların başlıcaları:
Sermet Serdengeçti, Ali Poyrazoğlu, Hadi Çaman,
Tamer Yiğit, Seyhan Karabay, Ünsal Emre, Yalçın Gülhan, Salih
Güney, İrfan Atasoy, Tugay Toksöz, Pekcan Koşar, Cihangir Gaffari, Mete
İnselel, Aydemir Akbaş, Yüksel Gözen, İlhan Daner, Alev Sezer, Şemsi İnkaya,
Yılmaz Köksal, Bülent Kayabaş, Özcan Özgür, Sami Tunç, Salih Kırmızı, Erdinç
Üstün, Rüştü Asyalı, Recep Filiz, Orçun Sonat, Turgut Özatay, Kazım Kartal,
Tarık Şimşek, Ata Saka, Baki Tamer, Yılmaz Şahin, Levent Günsel, Yaşar Yağmur,
Hakan Özer, Cesur Barut, Çetin Başaran
Kadın oyuncular arasında yer alanların başlıcaları:
Arzu Okay, Alev Altın, Dolgan Sezer, Mine
Soley, Nalan Çöl, Seyyal Taner, Emel Aydan, Emel Özden, Canan Candan, Şeyda
Senem, Serpil Örümcer, Selen Büke, Fatma Belgen, Nur Soylu, Melek Ayberk, Aynur
Akarsu, Karaca Kaan, Figen Han, Gönül Tansel, Gönül Hancı, Derya Sonay, Harika
Öncü, Aysun Güven, Nevin Nuray, Perihan Ateş, Özden Yüce, Yeşim Yükselen, Okşan
Ay, Gülten Kaya, Emel Canser, Meltem Işık, Sema Nurdan, Oya Başak Zerrin
Egeliler, Zerrin Doğan, Dilber Ay, Ceyda Karahan, Elif Pektaş, Melek Görgün,
Zafir Saba, Necla Fide, Müge Güler, Saadet Gürses, Nur Ay, Funda Gürkan, Senar
Seven, Sabahan, Tülin Tan, Ayşen Selvi
Bu filmlerin çevrilmesinde emeği geçen! Yönetmenler ise;
Oksal Pekmezoğlu, Nazmi özer, Aram Gülyüz,
Temel Gürsu, Tanju Gürsu, Naki Yurter, Yılmaz Atadeniz, Nejat Okçugil, Ümit
Efekan, Yücel Uçanoğlu, Ülkü Erakalın, Çetin İnanç, Alev Akakar, Semih
Servidal, Günay Kosova, Mehmet Arslan, Sırrı Gültekin, Arif Keskiner, Müjdat
Saylav, Aykut Düz, Işık Toroman, Savaş Eşici, Nuri Ergün, Nuri Akıncı, Kemal
Tan, Fikret Uçak, Yavuz Figenli, Oğuz Gözen, Tevfik Çobanoğlu, Taner Oğuz,
Semih Evin, Engin Temizer, Yavuz Yalınkılıç, Samim Utku.
Bu
isimlerin bir kısmı evlenmiş, bir kısmı başka şehirlere, ülkelere yerleşmiş ve
izini kaybettirmiş. Evli ve çoluk-çocuk sahibi oldukları için de o dönemleri
hatırlamak istemiyorlar ve konuşmaktan kaçıyorlardı. Feri Cansel sevgilisi
tarafından öldürülmüş, Mine Mutlu kansere yeni düşmüş, Seher Şeniz intihar
etmişti…
Erotik furya üzerine, rahmetli Metin
Demirhan’ın, duayen yönetmenlerden sıkı avantürcü Yılmaz Atadeniz’le
gerçekleştirdiği keyifli ve meraklı bir söyleşiyi tüm
dönem ve tür sineması takipcilerinin beğenisine sunuyoruz. Türk sinemasında
fantastik ve aksiyon filmlerinin en önemli yönetmenlerinden biri olan Yılmaz
Atadeniz bu söyleşide Türk sinemasının bir bölümünü kapsayan “Seks Furyası”
dönemi ve bazı oyuncuları üzerine soruları cevaplıyor ve kendisi yakından
tanıdığı bu dönem ile ilgili açıklamalar getiriyor.
M.Demirhan – Sizi avantür ve fantastik filmlerinizle
tanıyoruz ve bu türlerin sevdiğiniz türler olduğunu biliyoruz. Gördüğümüz başka
bir şey daha var. Filmlerinizde Vamp ya da masum olsun, kadınlara ve erotizme
çokça yer veriyorsunuz ve bunu önemsiyorsunuz…
Y.Atadeniz – Evet… Hareketli serüven filmleri çekmeyi hep
severdim. Oradan oraya atlayan kahramanlar, zor görevleri başaran üstün
yetenekli kişiler… Çizgi romanları çok severim… Baytekinler, Kızıl Maskeler
falan… Bunlar filmlerimi etkilediler… Ve kadınlar… Kadınlar filmlerde
önemlidirler… Kahramanın bir kız arkadaşı olması seyirciyi çeker. Çünkü seyirci
(özellikle erkek seyirci) kendini kahramanın yerine koymaktan ve onun
başarılarından kendine pay çıkarmaktan hoşlanır. Aynı zamanda kahramanın bir
kız arkadaşı varsa onu da perdede sahiplenir, hatta sonradan fantezilerinde onu
kullanabilir de… Bu onları mutlu eder. Kadın kahraman sinemada seyirciyi
perdeye bağlayan en önemli etkenlerden biridir…
M.Demirhan – Filmlerinizde genel olarak hangi kadın
oyuncularla çalışmayı tercih ederdiniz?
Y.Atadeniz – Benim filmlerinde Feri Cansel, Suzan Avcı, Mine
Mutlu, Melek Görgün, Sevda Ferdağ gibi çok sevdiğim kadın oyuncular rol
aldılar. Kadın oyuncu dedik de Yeşilçam‘da
kadın oyuncu olmak çok zordu. Özellikle benim çalıştığım oyuncular büyük bir
özveriyle işlerine sarılırlardı. Soyunmaları gerektiğinde soyunur, tehlikeli
sahnelerde oynamaları gerektiğinde ellerinden geldiğince rollerini yapmaya
çalışırlardı. Bir keresinde Yılmaz
Güney ile Yedi Dağın Aslanı ve Aslanların Dönüşü (1966) filmlerini
aynı anda iç içe çekiyorduk. Bizans Prensesini oynayan Sevda Ferdağ’ın senaryo
gereği süt banyosu yapması gerekiyordu. Sevda süt dolu havuza girdi. Ama tuhaf
olan bir şey fark ettim. İyi ki fark etmişim. Prodüksiyon amiri süt pahalı olur
diye basmasın mı havuza ılık kireçli suyu… “Eyvah” dedim kendi kendime, “Şimdi
Sevda durumu fark ederse olay çıkar.” Bir yolunu bulup Sevda’ya fark ettirmeden
onu havuzdan çıkarttırıp sıcak duşa yolladım… Yoksa kızın başına gelmedik
kalmayacaktı. Sevda bu olayı asla bilmedi. Görüyorsunuz işte, Türk sinemasında
kadınlar bu işin yükünü çeken önemli insanlardır. Olmadık sahnelerde
sağlıklarını riske atarak oynamış, büyük özveri göstermişlerdir… Soğuk
havalarda suya girmişler, sert kayaların üzerinde çırılçıplak sevişmişlerdir…
M.Demirhan – Peki, 601ı yıllarda filmlere bir tat, bir
lezzet getiren çıplaklık sizce neden 70′lerde dozunu artırıp ön plana geçti?
Hatta ve hatta bir furya halini aldı?
Y.Atadeniz – Bunun nedeni o dönem sinemalarımızı istila
eden Wang Yu‘lu Karate filmleri ve İtalyan,
Alman kökenli seks filmleridir. Wang Yu’nun Kolsuz Kahraman (One Armed
Boxer) filmi Türkiye’ye geldiğinde sinemaların önü kuyruk olmuştu, bilenler
bilir… Kapılar kırılmıştı izdihamdan… Edwige
Fenech‘li, Gloria Guida’lı Silvia Kristel’li filmler de çok iyi hasılatlar
yapıyor, doğal olarak da sinema sahipleri tarafından talep görüyordu…
Emmanuelle tarzı filmlerin yaptığı iş yüzünden Türk sinemasında da bu tür
filmlerin çekilmesi hem talep yüzünden hem de fazla masraf gerektirmediğinden
kaçınılmaz olmuştu. Önce küçük şirketler girdiler işe, Beş Tavuk Bir Horoz
(1967) gibi filmler çekilmeye başlandı…
M.Demirhan – Siz neler çektiniz bu dönemde, bu furyada?
Y.Atadeniz – O’nun Hikâyesi’ni (1975) yaptım Melek Görgün’ün
oynadığı… Salt cinsellik, seks, hatta aykırı seks üzerine kurulmuştu film…
Melek Görgün geçirdiği bir kazadan sonra beyninde oluşan bir hasar sonucu aşırı
isterik bir kadın oluyordu… Nerede olursa olsun, kiminle olursa olsun seks
yapma tutkusuyla yanıp tutuşmakta, bu arzularını da her fırsatta tatmin etmeye
uğraşıyordu… Bir Luna Park‘ta, hani kahkaha aynaları vardır
ya, şişman ya da zayıf gösterir insanı. İşte o aynaların olduğu odada park
bekçileri olan Yadigâr Ejder ve Kudret Karadağ ile aynı anda sevişiyordu…
Orjilere katılıp seksi en uç noktalarda yaşıyordu… Süper Selami’yi (1979)
çektim, Aydemir Akbaş ile… Aydemir bu filmde kendine sihirli güçler veren bir
ihtiyarla karşılaşıyor ve ondan aldığı bu süper güçlerle bir yığın kadınla
yatıyor, kötü adamlarla dövüşüyordu… Kilink Uçan Adam’a Karşı (1967) filmindeki
Uçan Adam’ın komik versiyonu oluyordu yani. “Şazem” deyince Süper Adam
kıyafetine bürünüyordu… Kötü adamlar onu alt etmek için bir yığın kadın
gönderiyorlardı üstüne… Yapımcı olarak Tokmak Nuri (1975) filmini yaptım. Daha
sonra film Tok Nuri olarak da oynadı… Yönetmen benim asistanlığımdan gelen
Aykut Düz idi… Başoyuncuysa rahmetli Sermet Serdengeçti… Bu film bir seks
komedisi idi ve iyi iş yaptı… Zerrin Doğan ve Dilber Ay ile de çalıştım, ama
onları fazla soymadan… Sonra porno’larda oynadılar ikisi de… Bir de Kadı Han
(1976) var… Başrolünü Behçet Nacar’ın oynadığı… Tarihi, kostüme bir film… Kadı
Han Beyoğlu “Rüya” sinemasında gösterime girdiğinde kapıda kuyruk olduğunu
gördüm ve hem şaşırdım, hem sevindim. Merak edip sinemaya girdim ve
seyircilerle birlikte filmi izlemeye başladım… O da ne? Bir sahnede, adı Banu
muydu neydi tam hatırlamıyorum genç bir kız Behçet ile sevişiyor… Sevişme ki ne
sevişme… Ama ben böyle bir sahne çekmemiştim… Behçet’e sordum… “Biz çektik”
dedi, “film daha çok ilgi görsün diye…” Benden habersiz çekip eklemişler araya…
Oluyordu böyle şeyler… Bu sahneyi duyan gidiyor filme… Bir giden ikinci defa
gidiyor… Eklenilen sahne gerçekten filmin yararına çalışıyor… Eh, ne diyeyim…
M.Demirhan – Bu da bir şey mi? T. Fikret Uçak anlatmıştı… T.
Fikret Uçak Samsunludur, bir gün gezmeye gidiyor Samsun‘a. Aklına geliyor,
oralarda sinema işleten bir arkadaşı var, bir ziyaret edeyim diyor. Gidiyor ama
arkadaşı bir iş dolayısıyla Samsun dışına çıkmış. Sinema çalışanları bunu
ağırlıyorlar, muhabbet falan oluyor. Makinist bir ara bunun kulağına eğilip
fısıldıyor: “Fikret Bey elimde öyle bir film var ki, görsen aklın durur.” “Ne
o?” diye soruyor Fikret Uçak… “Sen salona gir, birazdan başlayacak” diye
yanıtlıyor makinist. Fikret Uçak seyircilerin arasına oturuyor. Salon tıklım
tıklım dolu… Ve film başlıyor… Uçak’ın gözleri yuvalarından fırlıyor… Bir porno
film ve Türkan Şoray var perdede. Makinist öyle ustaca
kurgulamış ki sahnede çırılçıplak hard-core bir sahneye Şoray’ın yakınlarını
eklemiş ve salondaki millet Türkan Şoray’ı seyrettiğini sanıyor. Fikret Uçak
dışarıya çıkınca makiniste: “Bu film senin başını belaya sokar” diyor. “En
iyisi sen bunu yok et.” Makinist bir şey demiyor ama Uçak, daha sonra telefonla
Samsun’daki sinemacı arkadaşını arıyor ve makinistin kurguladığı filmi
anlatıyor. Adam öfkeleniyor, kızıyor ve filmi hemen imha ettireceğini söylüyor.
Bu da böyle bir şey…
Y.Atadeniz – Evet, bu tarz şeyler de yapıldı özellikle
Anadolu’da.
M.Demirhan – Gelelim konumuza… Melek Görgün ile nerede ve
nasıl tanıştınız?
Y.Atadeniz – Melek Görgün’ü Adana’da tanıdım. İnce
Cumali’nin (1967) çekimleri sırasında. Filmde küçük bir rolü vardı. Sanırım
başka bir isim kullanıyordu o zamanlarda. Sonradan Melek Görgün adını aldı. Ben
de o ara Adana’da Yılmaz Güney ile Çirkin Kral Affetmedi (1967) çekiyorum. Yani
Yılmaz hem ince Cumali’de hem de benim filmim Çirkin Kral Affetmez’de oynuyor
aynı anda… Daha sonra Melek Görgün İstanbul’a geldi ve filmlerde oynamaya
başladı, şöhret oldu. Tekrar karşılaştık ve benimle de filmler yaptı: Azrail
Benim (1968), O’nun Hikâyesi (1975) ve Maskeli Şeytan (1970) gibi. Maskeli
Şeytan’da soğuk, karlı, ıslak bir havada Melek Görgün çırılçıplak soyunarak
özveriyle çalıştı. Tabanlarına kat kat sargıda kullanılan ten rengi bantlardan
yapıştırmama rağmen üşüttü ve yumurtalıklarından hastalandı.
M.Demirhan – Sette nasıldı Melek Görgün? Anlaşılması kolay
biri miydi, kapris yapar mıydı?
Y.Atadeniz – Hiç kapris yapmazdı. Tam tersine sette çok
yumuşak, hiç sinirlenmeyen bir yapısı vardı. Sette soyunurken çok rahat idi.
Profesyonel, uyumlu, dost bir insan idi. Hiç geç kalmaz, olay çıkarmazdı.
Hatırlıyorum, Onun Hikâyesi’nde (1975) para hile almamıştı. Sanırım benim
filmim olduğu için. Bu film onu iyice popüler yaptı. Hemen sonrasındaysa
göğüslerini silikonla büyüttü. Unutmadan söyleyeyim, Türk sinemasında ilk
silikonlu kadın oyuncu Feri’dir (Feri Cansel). Daha önce kadın oyuncular
göğüslerini ten rengi sargı bandanayla koltuk altlarından bantlar,
dikleştirirlerdi.
M.Demirhan - Söz Feri Cansel’den açılmışken isterseniz biraz
da ondan söz edelim.
Y.Atadeniz – Feri ile İstanbul’da 1967’de karşılaştık. Ben
Kilink İstanbul’da ve Kilink Uçan Adam’a Karşı’nın dahili çekimlerini
yapıyordum. O zaman Şişli Camiinin yanındaki Halil Kamil platosundayız. Agâh
Özgüç, yanında hafif tombul, hoş bir hanımla uğradı. Ve bana “Bu hanım
Kıbns’tan geldi, filmlerde oynamak istiyor…” dedi. Şöyle bir baktım, göğüsleri
o dönemin filmlerinde aranılan tarzda incene ve dimdikti. Hemen dikkati
çekiyorlardı. Elbette silikonlu olduklarını bilmiyorduk. Hoşumuza gitti,
“Tamam” dedik. Başta Işık Toraman’ın şirketi “Metin Film”, olmak üzere onunla
birçok filmde çalıştık. Bir gün sette çalışırken Kıbrıs’tan gelen kızı Zümrüt
ile tanıştırdı beni. Kızını çok severdi, onunla yalandan ilgilenirdi, elbette
ki ölene kadar. Zümrüt annesinin ölümünden sonra filmlerde oynadı. Feri yaşamı
boyunca hiçbir erkeğin desteğine muhtaç olmaksızın ayakta kalmayı başarmıştır…
M.Demirhan – Biraz hüzünlü bir soru olacak ama Feri
Cansel’in nasıl öldüğünü anlatabilir misiniz? Ya da nasıl öldürüldü?
Y.Atadeniz - Feri ilginç bir kadın idi. Kendine çok
güvenirdi. Türk sinemasında çoğu kadın oyuncuların başında hamileri, onları
koruyan birileri bulunurken onun yoktu. İstemezdi. Hayatını böyle sürdürürdü.
Bir ara beraber olduğu bir adam vardı. Karınca bile incitemeyecek kadar
zararsız biri idi. Feri ne çektiyse dilinden çekti. Adama hakaretler etmiş,
erkekliğine dokunan laflar söylemiş ve adamı kışkırtmış… Zümrüt de evde imiş.
Adam Feri’yi bıçaklamış. Yani dili yüzünden hem kendini hem adamı yaktı Feri…
Bu olaydan önce, bir gün Kazım Kartal ile birlikteyiz. İstiklal Caddesi’nde
yürürken çok hoş bir hanım gördük arkadan. Bacakları sütun gibi idi… Beyoğlu
Garanti Bankası’nın önünden Vakko’ya kadar izledik. Birden dönünce, baktık ki
Feri Cansel… Bizi görünce çok sevindi, sarıldı, öptü, hal hatır sordu. O
dönemde sinemaya ara vermişti ve şarkıcılık yapıyordu. Bana “Ah Yılmaz abi film
setlerini, sizleri çok özledim. Şarkıcılık çok zor bir iş. Keşke sen beni yine
eskisi gibi sabah 7′de evden alıp sete götürsen de akşam 10′da eve bıraksan.
Hasret kaldım sinemaya” dedi. Bir hafta sonra da öldürüldü.
M.Demirhan – Bu söyleşiye zaman ayırdığınız ve yardımlarınız
için teşekkür ederim, Sayın Yılmaz Atadeniz.
Y.Atadeniz – Ben de teşekkür ederim.
Seks Filmlerinin Unutulmaz Yıldızı Behçet Nacar
Konuştu…
“Yattıklarımızla Kardeş Gibiydik”
1960′larda
doğanlar ergenliklerini onun filmleriyle yaşadılar. Bir dönemin efsane ismi
Behçet Nacar, erotik filmlerin kamera arkasını anlattı
Beyoğlu’nun
arka sokaklarında eski bir binanın giriş katı Işıksız küçük bir daire
Duvarlarda, filmlere, dizilere kiralanmak üzere yığılmış asker, polis
kostümleri, aksesuarlar, afiş dolapları, raflarda tozlu film bobinleri Salonun
köşesinde eski bürokrat makamlarını anımsatan geniş bir masa Masanın üzerinde
sayfaları sararmış, kenarları kıvrılmış, eski püskü bir kâr-zarar defteri
Defterin başında, gözlüğünü burnunun üzerine devirmiş, sarı kağıtlara rakamlar
karalayan 70′lik bir yorgun adam: Behçet Nacar Ya da bizim onu hatırladığımız
adıyla ‘Parçala Behçet!’
TÜRK TIPI EROTIZM
Başını
kaldırdığında, ilk gençliğimizin hafızasına yerleşen simasının iyi bir makyajla
ihtiyarlatıldığını düşündürüyor. Ama sadece sima değil eski perdelerden kalan
adamın farklılığı: O vuran, kıran, ufalayan; dövdü mü yaman döven, sevdi mi
parçalayarak seven adamdan eser yok. Torun tosuna karışmış, hesap defterleri
arasına gömülmüş, biraz bezgin, ama müşfik bir dede görüntüsü insan onun bir
dönem ‘Türk tipi erotizm’in en popüler kahramanı olduğuna ve bir kuşağın
ergenliğine damgasını vurduğuna inanamıyor.
PORNO SALGINI
’70′lerin
ikinci yarısıydı. Sokaklar içler acısıydı. Kadınlar sinemalardan çekilmiş, eski
aile salonlarının koltuklarına ekşimtrak bir rutubet kokusu sinmişti. Daha önce
benzeri görülmedik sahneler vardı ’3 Film Birden’in perdelerinde İşin ilginci
daha sonra da benzeri görülmeyecekti. Sadece o kuşağın gençlerine musallat
olacak bir hastalıktı sanki Projektörün ışığının düştüğü yerdeki kadınlar, Arzu
Okay’lar, Zerrin Doğan’lar, Figen Han’lar, Dilber Ay’lar, Zerrin Egeliler’ler,
Feri Cansel’ler, Melek Görgün’ler, Mine Mutlu’lar, hiç olmadıkları kadar çıplak
ve arzuluydular. Erkekler iki çeşitti: Aydemir Akbaş gibiler komikti.
Soyundular mı kemikleri sayılırdı, ama nedense kadınlar onlara bayılırdı. Öttür
Kuşu Ömer ya da Hababam Git Gel türünden adlar taşıyan filmlerde bütün
zavallılıklarına rağmen, salonu dolduran benzerlerine cesaret veren bir sefil
cazibeyle o kadından, bu kadına koşarlardı. Seyreden erkeklerde “Bunların
peşinde bu kadar kadın varsa, ben alâsını ayıklarım” duygusu yaratırlardı. Mete
İnselel de, Bülent Kayabaş da öyleydi mesela Güldürerek severlerdi. Sonraları
bu role Ali Poyrazoğlu, Hadi Çaman, Sermet Serdengeçti gibi ‘komikler’ de
soyunacaktı.
SERT ERKEKLER
Bir
de ‘sert erkek’ler vardı: Kazım Kartal, Tamer Yiğit, Kuzey Vargın gibi Bunlar
bıyıklı, asık suratlı, kavgacı adamlardı. Öyle sululuk sevmezlerdi. Aslen
dövüşür, ama yeri geldi mi de sevişirlerdi. İşte onların kralı, Behçet Nacar’dı
’70′lerde perdelerde tam bir ‘Behçet hastalığı’ vardı. 1975′te Parçala Behçet
filmiyle başrol oyuncusu olmuş ve 5 yıl boyunca perdede eline ne geçirirse
parçalamış atmıştı. O kadar ki, onun filmi oynadı mı, ekşi kokulu salonlar
dolup taşar çıkışta yüzlerce erkek beyninde bir Behçet imgesiyle sokaklara
koşardı. Evde ezilmiş, okulda sinmiş bir kuşağa sevişmeyi de dövüşmeyi de onlar
öğretmişti. Gençlerine kadını, erkeği, vücudun sırlarını öğretemeyen,
arkadaşlığa cevaz vermeyen, cinselliği lanetleyen bir eğitim sisteminin ürünüydüler;
geçimlerini de o sistemden sağladılar. Bir kuşak, kadını, erkeği, sevişmeyi,
seksi öyle bir şey sandı; yanıldı. ‘Parçalanmış’, sakatlanmış bir erkekler
ordusu, arkalarında ekşimtrak kokulu salonlar bırakarak ve kafalarında
“Tokmakla Beni” diye inleyen kadınlar taşıyarak sokaklara dökülürken, onlar
sessiz sedasız ortadan kayboldular. Kimi unutuldu gitti, kimi sinema, tiyatro
kariyerine geçmişinde hiç bunlar yokmuş gibi- devam etti. Ama ne zaman
sahneye, perdeye çıksalar, o ordunun erkekleri, onları hep beyaz donlarıyla
anımsayacaktı.
NEYDI O GÜNLER?
’60′ların
başlarında doğmuşları ’70′lerde perdelerde büyüten adama, 2000′lerde
“Pişmanmısın”ı sormak istedim. Nasıl girmişti bu âleme; kaç film çekmiş,
çekerken neler hissetmişti? Zengin olmuş muydu? Aile kurmuş muydu? Huzur bulmuş
muydu? Parçala Behçet, Scognamillo-Demirhan imzalı Erotik Türk Sineması
(Kabalcı, 2000) kitabının sayfalarını çevirirken, bir kuşağın hayata bakışını
belirleyen filmlerinden, sıradan bir ‘ilik açma, düğme dikme’ faaliyetiymiş gibi
söz ederek, samimiyetle yanıtladı sorularımı Beyoğlu Rüya sinemasının önünde
gezinirken, bir dönem her seans ‘ful çaktığı’ 800 kişilik salonların yeni
müşterileri bu 1.90′lık ihtiyarı kayıtsız gözlerle süzdüler. Pornonun internete
taşınıp tek başına izlendiği çağda artık sadece bayramdan bayrama dolan
sinemanın gişesinde yaşlı adamla “Neydi o günler” muhabbeti yaptılar. Bir ara
ben de parçalanmış ergenliğimi hafızamdan boşaltıp katıldım sohbete: “Sahi,
neydi o günler?”
AVANTÜR BEHÇET
“Cüneyt
Arkın’ın çok dayağını yedim”
Nasıl başladınız sinemaya?
Nasıl başladınız sinemaya?
İstanbul’da
Sultanahmet’te doğdum. Sanat okulu mezunuyum. Esas mesleğim dökümcülük Bir ara
şoförlük yaptım. Sonra 1964′te sinemaya bir figüran arkadaşımın davetiyle
figüranlıktan başladım. Günlük işlere giderdik. Kalabalık sahnelerde kalabalığı
temsil ederdik yani
Sonra
nasıl tırmandınız?
Figüranken yardımcı kavgacılığa başladık. İyi bir kavgacı olduk. O zaman figürana 10 lira yevmiye veriyorlardı. Sonra 25, 50, 100 liraya atladık. Dayak yiyenleri oynuyorduk. Bir yumruk yiyip devriliyorduk. İş çoktu. Günde 2-3 işe gittiğimiz oluyordu.
Figüranken yardımcı kavgacılığa başladık. İyi bir kavgacı olduk. O zaman figürana 10 lira yevmiye veriyorlardı. Sonra 25, 50, 100 liraya atladık. Dayak yiyenleri oynuyorduk. Bir yumruk yiyip devriliyorduk. İş çoktu. Günde 2-3 işe gittiğimiz oluyordu.
Zor
muydu kavga rolleri?
Zordur kavga rolü yapmak. Dayak yiyeceksin, kendini yerden yere atacaksın, yumruğu yedin mi merdivenlerden yuvarlanacaksın; kolay değil yani. Herkes yapamıyordu. Ama ben çabuk alıştım. Hiç sıkıntı çekmedim. O zamanlar 30 yaşındaydım ve iriydim. Boyum 1.90′dı ve 100 kiloya yakındım.
Zordur kavga rolü yapmak. Dayak yiyeceksin, kendini yerden yere atacaksın, yumruğu yedin mi merdivenlerden yuvarlanacaksın; kolay değil yani. Herkes yapamıyordu. Ama ben çabuk alıştım. Hiç sıkıntı çekmedim. O zamanlar 30 yaşındaydım ve iriydim. Boyum 1.90′dı ve 100 kiloya yakındım.
Nasıl
kavga taklidi yapardınız?
Dublajda elimizi şaklatıyorduk, yumruk niyetine veya sopayla vuruyorduk. Bir ara her yumruğun karşısına Amerikan filmlerinden alınmış yumruk sesleri döşedik. Efektler güm güm öterdi. Hatta seyirci, öyle ezberlemişti ki, bana ağızlarıyla o sesleri yaparlardı. Tekme için ayrı, surata yumruk için ayrı ses koyardık.
Dublajda elimizi şaklatıyorduk, yumruk niyetine veya sopayla vuruyorduk. Bir ara her yumruğun karşısına Amerikan filmlerinden alınmış yumruk sesleri döşedik. Efektler güm güm öterdi. Hatta seyirci, öyle ezberlemişti ki, bana ağızlarıyla o sesleri yaparlardı. Tekme için ayrı, surata yumruk için ayrı ses koyardık.
Rol
gerçek oluyor muydu bazen?
Tabii Mesela Kuzey Vargın’ın bir kavga sahnesinde kazara kaşım yarıldı. Cüneyt Arkın’ın da çok dayağını yedim.Malkoçoğlu’nda göğsüme attığı bir tekmeden sonra perende atarken bayıldım. Allah’tan kendisi doktordu da kurtardı beni Yine de hoşuma gidiyordu. Eğlenceliydi. Hep jönün karşısında kötü adamı oynuyordum. Arada sevişme sahneleri de çekiyordum. Şoförlüğü hepten bıraktım. Ekmeğimi buradan kazanıyordum artık.
Tabii Mesela Kuzey Vargın’ın bir kavga sahnesinde kazara kaşım yarıldı. Cüneyt Arkın’ın da çok dayağını yedim.Malkoçoğlu’nda göğsüme attığı bir tekmeden sonra perende atarken bayıldım. Allah’tan kendisi doktordu da kurtardı beni Yine de hoşuma gidiyordu. Eğlenceliydi. Hep jönün karşısında kötü adamı oynuyordum. Arada sevişme sahneleri de çekiyordum. Şoförlüğü hepten bıraktım. Ekmeğimi buradan kazanıyordum artık.
Erotik
film salgını nasıl başladı?
Televizyon sinemayı öldürmeye başlamıştı. Erotik ecnebi filmler ilgi görünce, sinemalar da iş yapmayınca patladı bu iş Bu tür film yapmayan büyük artistler bir kenara itildi. Çünkü bir sinemaya erotik film geldiğinde karşısına en iyi film de konsa, o filmi altına yatırıyordu. Ve o zaman sevişme sahnesi çekmeyen adam kalmadı. Bakma, şimdi hepsi kenara çekildi; ortada sadece birkaç kişinin ismi dolaşıyor ama bak bakalım afişlere hangisi çekmedi ki..?Ali Poyrazoğlu da, Hadi Çaman da, Aydemir Akbaş da erotik film çekti, sevişti. Hepsi yatağa girdi çıktı… ama o yatakta biraz daha abartılı sevişiyormuş, o biraz daha abartısız sevişiyor, var mı bir fark? Yok.
Televizyon sinemayı öldürmeye başlamıştı. Erotik ecnebi filmler ilgi görünce, sinemalar da iş yapmayınca patladı bu iş Bu tür film yapmayan büyük artistler bir kenara itildi. Çünkü bir sinemaya erotik film geldiğinde karşısına en iyi film de konsa, o filmi altına yatırıyordu. Ve o zaman sevişme sahnesi çekmeyen adam kalmadı. Bakma, şimdi hepsi kenara çekildi; ortada sadece birkaç kişinin ismi dolaşıyor ama bak bakalım afişlere hangisi çekmedi ki..?Ali Poyrazoğlu da, Hadi Çaman da, Aydemir Akbaş da erotik film çekti, sevişti. Hepsi yatağa girdi çıktı… ama o yatakta biraz daha abartılı sevişiyormuş, o biraz daha abartısız sevişiyor, var mı bir fark? Yok.
Siz
ne zaman ‘dayak atan’ rolüne terfi ettiniz?
1972 senesinde Parçala Behçet’le ilk başrolü yaptım. Avantür erotik bir filmdi. Daha önceki avantür filmlerde de bazı sevişme sahnelerinde oynuyorduk. Stüdyoya gittiğimde çocuklar “Yırt, parçala” diye takılırlardı. “Parçala” aşağı, “Parçala” yukarı Sonunda böyle bir film yapalım dedik. Çok hazırlandık.
1972 senesinde Parçala Behçet’le ilk başrolü yaptım. Avantür erotik bir filmdi. Daha önceki avantür filmlerde de bazı sevişme sahnelerinde oynuyorduk. Stüdyoya gittiğimde çocuklar “Yırt, parçala” diye takılırlardı. “Parçala” aşağı, “Parçala” yukarı Sonunda böyle bir film yapalım dedik. Çok hazırlandık.
Ne
yaptınız?
Hususi elbiseler diktirdik. Hiçbir jönün yapmayacağı kavga sahneleri koyduk. Mesela hiçbir jön, bir satırı alıp da karşıdaki adamın suratına patlatmaz. Öldürse bile gayet kibar öldürür. Biz yeri geldi sopayla adamın kafasını kırdık. Ne bileyim bıçağı tekrar tekrar batırıp seyirciye, iyice kan gösterdik falan Film tuttu.
Hususi elbiseler diktirdik. Hiçbir jönün yapmayacağı kavga sahneleri koyduk. Mesela hiçbir jön, bir satırı alıp da karşıdaki adamın suratına patlatmaz. Öldürse bile gayet kibar öldürür. Biz yeri geldi sopayla adamın kafasını kırdık. Ne bileyim bıçağı tekrar tekrar batırıp seyirciye, iyice kan gösterdik falan Film tuttu.
Kaç
para kazandınız Parçala’dan?
Biz o zaman Parçala Behçet’i satmadık. İşletme olarak verdik ama ben sonradan ayrıldım. Negatifleri onlarda kaldı. Film de sansüre takıldı. Ama sonra çok tuttu. Parçala Behçet’i 6 ay oynatan sinema vardır. Konya’daki galasına gittim yan yana iki sinemada toplam 7.000 kişi izledi.
Biz o zaman Parçala Behçet’i satmadık. İşletme olarak verdik ama ben sonradan ayrıldım. Negatifleri onlarda kaldı. Film de sansüre takıldı. Ama sonra çok tuttu. Parçala Behçet’i 6 ay oynatan sinema vardır. Konya’daki galasına gittim yan yana iki sinemada toplam 7.000 kişi izledi.
Sonra?
Ondan sonra Behçet serisi devam etti: Helal Sana Behçet, Namın Yürüsün Behçet, Tipsiz böyle Behçet’li 15-20 film olmuştur. Sonra hayvan isimlerine başladık: yok Akrep’miş, yok Çakal’mış Ondan sonra Almanya’ya kaset davası çıkınca Müslüm Gürses’le 4-5 film yaptım.
Ondan sonra Behçet serisi devam etti: Helal Sana Behçet, Namın Yürüsün Behçet, Tipsiz böyle Behçet’li 15-20 film olmuştur. Sonra hayvan isimlerine başladık: yok Akrep’miş, yok Çakal’mış Ondan sonra Almanya’ya kaset davası çıkınca Müslüm Gürses’le 4-5 film yaptım.
Behçet’ler,
hep seks filmleriydi.
Tamam içinde seks vardı, ama avantür filmlerdi. Daha doğrusu ayrıyetten o film için erotik sahneler çekiyorduk. İsteyen sinema onu koyuyordu, istemeyen koymuyordu. Afişlere de yabancı seks takvimlerinden kestiğimiz kızların resimlerini yapıştırıyorduk.
Tamam içinde seks vardı, ama avantür filmlerdi. Daha doğrusu ayrıyetten o film için erotik sahneler çekiyorduk. İsteyen sinema onu koyuyordu, istemeyen koymuyordu. Afişlere de yabancı seks takvimlerinden kestiğimiz kızların resimlerini yapıştırıyorduk.
Kadın
oyuncuları nasıl buluyordunuz?
Figüranlar bizim filmlere gelen kızlardı. Eli ayağı düzgün, birşeyler yapmaya çalışan bir insan olduğu zaman “Gel” diyorduk, iyi oynarsa bir dahaki sefer “Al bunu sen oyna” diyorduk, oynatıyorduk.
Figüranlar bizim filmlere gelen kızlardı. Eli ayağı düzgün, birşeyler yapmaya çalışan bir insan olduğu zaman “Gel” diyorduk, iyi oynarsa bir dahaki sefer “Al bunu sen oyna” diyorduk, oynatıyorduk.
Hani
filmlerdeki gibi, evinden kaçıp artist olmak isteyen kızlar mı?
Katiyen öyle bir şey yok; gelip gidenler hep belli başlı insanlar. Mesela ben hep Nuray’la Emel Özden’le filmler yaptım. Hep tanıdık yani.
Katiyen öyle bir şey yok; gelip gidenler hep belli başlı insanlar. Mesela ben hep Nuray’la Emel Özden’le filmler yaptım. Hep tanıdık yani.
Siz
gidip izler miydiniz kendinizi sinemada?
İlk
zamanlar giderdim. Nasıl bir etki yaptığını görmek için Seyirci çok iyiydi.
Salonlar ağzına kadar dolardı. Alkışlarlardı. Çok severdi seyirci beni… Parçala
aşağı, Parçala yukarı Kimseden küfür falan yemedim. Hepsi sarılıyor, öpüyordu.
Anadolu’ya çok giderdik film çekmeye, her yerde yakınlık gördük. O da bir
cesaret verdi yani.
Sevişme
sahnelerini yadırgamadınız mı başta…?
Valla yadırgamıyorsun hepsiyle arkadaş oluyorsun zaten. Yadırgayacak bir şey yok. Zaten benim filmlerimde aşağı yukarı hep aynı insanlar başrol oynar. İsimli stara lüzum yoktu. Bütçe de kısıtlıydı, zaten sırf Behçet ismi satıyordu. Sattığı için ben figüranla bile başrol çektim.
Valla yadırgamıyorsun hepsiyle arkadaş oluyorsun zaten. Yadırgayacak bir şey yok. Zaten benim filmlerimde aşağı yukarı hep aynı insanlar başrol oynar. İsimli stara lüzum yoktu. Bütçe de kısıtlıydı, zaten sırf Behçet ismi satıyordu. Sattığı için ben figüranla bile başrol çektim.
Sevişme
sahnesi çekerken kendinizi role kaptırdığınız olmaz mıydı?
Herkesin merak ettiği şey Ama şimdi bir seti düşünün, bir kameraman var, bunun bir asistanı var, 3 tane setçi var, 3 tane ışıkçı var, bir rejisör var, bir reji asistanı var, bir kostümcü var. Yani nerden baksan 15 kişi var etrafında, 2 de misafir olur. 20 kişinin arasında yatağa gireceksin. Ama alışmıştık biz artık. Oyun gibi gelirdi. Zaten filmlerde oynayanlarla kardeş gibiydik. Hiç öyle bir art niyetle bakmadık. Kimse kimseye zorla bir şey yaptırmazdı.
Herkesin merak ettiği şey Ama şimdi bir seti düşünün, bir kameraman var, bunun bir asistanı var, 3 tane setçi var, 3 tane ışıkçı var, bir rejisör var, bir reji asistanı var, bir kostümcü var. Yani nerden baksan 15 kişi var etrafında, 2 de misafir olur. 20 kişinin arasında yatağa gireceksin. Ama alışmıştık biz artık. Oyun gibi gelirdi. Zaten filmlerde oynayanlarla kardeş gibiydik. Hiç öyle bir art niyetle bakmadık. Kimse kimseye zorla bir şey yaptırmazdı.
Kadın
oyuncu için daha zor değil mi?
Kadınlar da alışmıştı. Zaten sana alışmış kadınlar gelirdi. Alışmışlardı. Hiç tanımadığı insanla başka, arkadaş gibi insanla yatağa girmesi başka
Kadınlar da alışmıştı. Zaten sana alışmış kadınlar gelirdi. Alışmışlardı. Hiç tanımadığı insanla başka, arkadaş gibi insanla yatağa girmesi başka
Kadınlara
da nasıl sevişeceklerini anlatır mıydınız?
Yok, zaten belli kadınlar çalıştığından, sevişmenin anlatılacak yanı yok. Rejisör bile anlatmazdı, o kadar alışmışlardı yani. Kamera zaviyesini iki sefer değiştirirdi. Kadın kalabalık istemezse, -ışıklar zaten sabittir-, ışıkçılardan biri kalır, diğerleri dışarı çıkardı.
Yok, zaten belli kadınlar çalıştığından, sevişmenin anlatılacak yanı yok. Rejisör bile anlatmazdı, o kadar alışmışlardı yani. Kamera zaviyesini iki sefer değiştirirdi. Kadın kalabalık istemezse, -ışıklar zaten sabittir-, ışıkçılardan biri kalır, diğerleri dışarı çıkardı.
Set
dışında aranız nasıldı? Hiç gönül ilişkisi olur muydu?
Yok hiç olmadı, ben evliydim o zaman.
Yok hiç olmadı, ben evliydim o zaman.
Eşiniz
ne diyordu bu işe?
Eşim karışmazdı Allah rahmet eylesin ’56′dan beri evliydik. O da biliyordu buradan ekmeğimizi kazandığımızı…
Eşim karışmazdı Allah rahmet eylesin ’56′dan beri evliydik. O da biliyordu buradan ekmeğimizi kazandığımızı…
Filmleri
seyreder miydi?
Yok hiç seyretmezdi. Mahallede dedikodu falan olunca “Kocam bilir işini” der çıkardı, hiç karışmazdı.
Yok hiç seyretmezdi. Mahallede dedikodu falan olunca “Kocam bilir işini” der çıkardı, hiç karışmazdı.
Peki
sansür de var bir taraftan, nelere dikkat ederdiniz sevişme sahnelerinde?
Valla şimdi bu sevişme sahnelerinde malûm, kadının göğsünün görünmesi bile yasaktı. Eh o zaman ne yapıyordu, filmden o sahneler ayıklanıp sansüre gidiyordu. Sonra gösterim sırasında ekleniyordu. Buna da ‘parça’ deniyordu. Bunu da bilmeyen yoktu. Sansür de biliyordu.
Valla şimdi bu sevişme sahnelerinde malûm, kadının göğsünün görünmesi bile yasaktı. Eh o zaman ne yapıyordu, filmden o sahneler ayıklanıp sansüre gidiyordu. Sonra gösterim sırasında ekleniyordu. Buna da ‘parça’ deniyordu. Bunu da bilmeyen yoktu. Sansür de biliyordu.
Ona
rağmen takılanlar oluyordu.
Tabii ama açıklıktan falan takılmıyordu. Bir bahane buluyorlardı. Mesela final sahnesinde polis gelsin suçluyu yakalasın istiyorlardı. O yüzden bizdeki filmlerin çoğunun sonunda polis gelir.
Tabii ama açıklıktan falan takılmıyordu. Bir bahane buluyorlardı. Mesela final sahnesinde polis gelsin suçluyu yakalasın istiyorlardı. O yüzden bizdeki filmlerin çoğunun sonunda polis gelir.
Genelde
öyle çok güzel vücutlu kadınlar değillerdi. Özellikle mi öyle seçilirdi, yoksa
mecburiyetten mi?
O zaman sevişen kadınlar belliydi: Her kadın sevişmiyordu yani. Sonra isimli kadın olmazsa, dünyanın en güzel kadınını da çıplak oynatsanız seyirci tatmin olmuyor. Belli isimleri arıyor yani… Zerrin Doğan, Zerrin Egeliler gibiler, isim yapmıştı. Bu işe kendini adamıştı. Arzu Okay çok çevirmedi. Zor iş: Farzet ki, 20 kişinin içine çıplak gideceksin. Yabancı birini getirsen çekingen davranır, zorluk çekersin. Ama bu işin içinde olan, daha rahat oluyor.
O zaman sevişen kadınlar belliydi: Her kadın sevişmiyordu yani. Sonra isimli kadın olmazsa, dünyanın en güzel kadınını da çıplak oynatsanız seyirci tatmin olmuyor. Belli isimleri arıyor yani… Zerrin Doğan, Zerrin Egeliler gibiler, isim yapmıştı. Bu işe kendini adamıştı. Arzu Okay çok çevirmedi. Zor iş: Farzet ki, 20 kişinin içine çıplak gideceksin. Yabancı birini getirsen çekingen davranır, zorluk çekersin. Ama bu işin içinde olan, daha rahat oluyor.
Settekiler
nasıl izlerdi çekimi?
İçerisi gürültü, patırdı, sigara dumanı bilmem ne Eh orda sen yatakta film çekerken burada konuşurlar yani. Artık o kadar alışmış ki, kimseye enteresan gelmiyor.
İçerisi gürültü, patırdı, sigara dumanı bilmem ne Eh orda sen yatakta film çekerken burada konuşurlar yani. Artık o kadar alışmış ki, kimseye enteresan gelmiyor.
Tamamen
soyunmazdınız pek?
Son zamanda, 1-2 filmde oldu. Ondan önce kadın da, erkek de hiçbir zaman külotunu çıkartmazdı. Kadınların hepsinin üstünde külotu vardı yani Bacağının arasına girer, külotu saklardık. O kızların hiçbiri porno çevirmedi. Bazen külotlarını da çıkarttılar, ama o işe hiç girmediler.
Son zamanda, 1-2 filmde oldu. Ondan önce kadın da, erkek de hiçbir zaman külotunu çıkartmazdı. Kadınların hepsinin üstünde külotu vardı yani Bacağının arasına girer, külotu saklardık. O kızların hiçbiri porno çevirmedi. Bazen külotlarını da çıkarttılar, ama o işe hiç girmediler.
Sonra
ne zaman çıktı külotlar?
Erkekler hiç çıkartmadı.. Kadının yan tarafı gözüktüğü için, o külotu çıkartıyor, bacağıyla erkeğin külotunu kamufle ediyordu. Böylece erkek de çıplak gibi görünüyordu.
Erkekler hiç çıkartmadı.. Kadının yan tarafı gözüktüğü için, o külotu çıkartıyor, bacağıyla erkeğin külotunu kamufle ediyordu. Böylece erkek de çıplak gibi görünüyordu.
Erkekler
niye tam soyunmazdı?
Erkeği kim soyacak? Tamer Yiğit’i soyabilir misin? Beni soyabilir misin? Milyon versen, milyar versen soyabilir misin?
Erkeği kim soyacak? Tamer Yiğit’i soyabilir misin? Beni soyabilir misin? Milyon versen, milyar versen soyabilir misin?
Ama
soyunacak adam bulunurdu?
Sonradan cılkı çıktı. Sonra figürasyondan gelen sokaktaki adam soyundu, onları bile başrol oyuncusu yaptılar.
Sonradan cılkı çıktı. Sonra figürasyondan gelen sokaktaki adam soyundu, onları bile başrol oyuncusu yaptılar.
Yani
külot çıkınca mı dejenerasyon başladı?
Tabii ondan sonra yarış başladı. İşletmeci de para hırsına doymadı. Ne kadar açılıyorsa o kadar iş yapıyordu. Bu Dilber Ay’la, Zerrin Egeliler’le yapılan filmlerdeki adamlar, sokaktan alınan insanlardır çoğu yani.
Tabii ondan sonra yarış başladı. İşletmeci de para hırsına doymadı. Ne kadar açılıyorsa o kadar iş yapıyordu. Bu Dilber Ay’la, Zerrin Egeliler’le yapılan filmlerdeki adamlar, sokaktan alınan insanlardır çoğu yani.
Nerde
çekiliyordu filmler?
Platolar vardı eskiden ama çok berbat yerlerdi. Soğuktu. Gerçi yataktaydık ama üstünü örtmüyorsun kiIşıklarla, spotlar ısıtırdık.
Platolar vardı eskiden ama çok berbat yerlerdi. Soğuktu. Gerçi yataktaydık ama üstünü örtmüyorsun kiIşıklarla, spotlar ısıtırdık.
Sorması
ayıp, gerçekten uyarmayı nasıl engellerdiniz? İlaç mı alırdınız?
Hiç öyle bir şey olmazdı.
Hiç öyle bir şey olmazdı.
Ama
sonuçta bir kadınla yataktasınız…?
Ne olursa olsun 22 kişinin arasında ayağa kalkıp, yataktan çıktığın zaman ne olacak, rezil olursun di mi?
Ne olursa olsun 22 kişinin arasında ayağa kalkıp, yataktan çıktığın zaman ne olacak, rezil olursun di mi?
Yatakta
da sert bir adamdınız. Hakikaten kadınları hırpalar mıydınız?
Yok yok, ne diyorum ismim öyleydi yani Yoksa tonla kadın olacak da birinden çıkıp birine gireceksin, yok öyle bir şey yani…
Yok yok, ne diyorum ismim öyleydi yani Yoksa tonla kadın olacak da birinden çıkıp birine gireceksin, yok öyle bir şey yani…
Peki
özel hayatınızı hiç etkilemez miydi? Kavga , dövüş, seks bunların içinden çıkıp
eve giderdiniz.
Ben normal hayatta asla kavga etmem. Set çıkışı normal eve giderdim. Televizyon seyredip 9 gibi yatardım.
Ben normal hayatta asla kavga etmem. Set çıkışı normal eve giderdim. Televizyon seyredip 9 gibi yatardım.
İzleyicilerinizin
çoğu ergenlik çağında gençlerdi. Sizce Parçala Behçet onlarda nasıl bir iz
bırakmıştır?
Valla Anadolu’ya gittiğimizde, herkes “Sizin sayenizde, bir şeyler öğrendik” diyor. Anadolulu fazla kadın görmüyordu, kadınlarla belli bir kural dahilinde yatıp kalkıyordu, göre göre öğrendiler herhalde.
Valla Anadolu’ya gittiğimizde, herkes “Sizin sayenizde, bir şeyler öğrendik” diyor. Anadolulu fazla kadın görmüyordu, kadınlarla belli bir kural dahilinde yatıp kalkıyordu, göre göre öğrendiler herhalde.
Perdedeki
kadınlar çok istekliydi, ama seyreden erkekler sokağa çıktığında hiç öyle
kadınlar görmüyordu. O da bir hayal kırıklığı ya da saldırganlık yaratıyordu.
Hiç bunu düşünüp pişmanlık duydunuz mu…?
Yok hiç…
Yok hiç…
Çok
para kazandınız mı seks filmlerinden?
Allah bin bereket versin, şimdiki her şeyimi sinemaya borçluyum. Çok ekmek yedik, hâlâ da yemeye devam ediyoruz. Benim aşağı yukarı 100 tane negatifim vardır. Bunlar oynadıkça para alıyordum bu seneye kadar. Bu sene bütün filmlerin mülkiyetini sattım. Allah’ıma bin şükür yazlığım da var, kışlığım da. Oğlum çalışmıyor, ona bakabiliyorum, kızıma da bakabiliyorum,
Allah bin bereket versin, şimdiki her şeyimi sinemaya borçluyum. Çok ekmek yedik, hâlâ da yemeye devam ediyoruz. Benim aşağı yukarı 100 tane negatifim vardır. Bunlar oynadıkça para alıyordum bu seneye kadar. Bu sene bütün filmlerin mülkiyetini sattım. Allah’ıma bin şükür yazlığım da var, kışlığım da. Oğlum çalışmıyor, ona bakabiliyorum, kızıma da bakabiliyorum,
Sizce
bu filmlerin yararı mı oldu, zararı mı?
Valla erotik filmlerin sinemaya hiçbir kötülüğü olmadı. İnsanları bunalıma sokacak bir zararı dokunmadı. Sinemayı batıran Amerikan filmleri onlar gelince maliyetler arttı, filmler iş yapmamaya başladı. TV’de diziler çoğaldı. Sinemalar kapandı, çoğu yıkıldı han oldu. Şimdi televizyondaki filmler bile bizim filmlerden kötü O zaman “Sinemayı, erotik filmler öldürdü” dediler, oysa sinema çoktan ölmüştü. Bizim sayemizde sektöre hiç olmazsa para giriyor, insanların karnı doyuyordu.
Valla erotik filmlerin sinemaya hiçbir kötülüğü olmadı. İnsanları bunalıma sokacak bir zararı dokunmadı. Sinemayı batıran Amerikan filmleri onlar gelince maliyetler arttı, filmler iş yapmamaya başladı. TV’de diziler çoğaldı. Sinemalar kapandı, çoğu yıkıldı han oldu. Şimdi televizyondaki filmler bile bizim filmlerden kötü O zaman “Sinemayı, erotik filmler öldürdü” dediler, oysa sinema çoktan ölmüştü. Bizim sayemizde sektöre hiç olmazsa para giriyor, insanların karnı doyuyordu.
Ne
zaman bitti porno furyası?
1980′e kadar vardı işler. Sonra Almanya işi çıktı. Almanya’ya yönelik şarkıcı-türkücü filmleri yapılmaya başlandı.
1980′e kadar vardı işler. Sonra Almanya işi çıktı. Almanya’ya yönelik şarkıcı-türkücü filmleri yapılmaya başlandı.
Yazar:
Can Dündar / can.dundar@e-kolay.net
ÖtekiSinema'dan alınmıştır.
the straight story (1999)
yazan: Adsız
tarih: 6/15/2011 03:10:00 ÖS
etiket: david lynch, film, richard farnsworth, sissy spacek
yorum:
Hiç yorum yok
Senaryo:
John Roach, Mary Sweeney
Oyuncular:
Richard Farnsworth, Sissy Spacek, Jane Galloway Heitz
Tür:
Macera | Biyografi | Dram
Yıl:
1999
Süre:
112 dk.
Ülke:
Fransa, Birleşmiş Krallık, ABD
Dil:
İngilizce
Ödüller:
Oscar’a adaylık, 12 ödül, 28 adaylık
IMDb
puanı: 8.0/10
Metascore:
86/100
Kızıyla
beraber yaşayan Alvin Straight, yıllardır küs olduğu kardeşinin hastalandığını
öğrenir. Küskünlüğün ne kadar da bencilce sebeplerden çıktığı aklına çivi gibi
çakılan adam kardeşiyle barışmak, belki de son kez af dilemek için onu görmek
için yola çıkar. Bu yol onun için hiç de kolay olmayacaktır. Az parası vardır
ve yolculuğunda ona yardımcı olacak tek şey çim biçme makinesidir. Hünerini konuşturup
çim biçme makinesinden küçük bir araç yapar, arka kısmına da yolculuk için
gerekli eşyalarını koymak için bir bölme oluşturur ve haftalar sürecek
yolculuğuna kızının tüm reddetmelerine karşı çıkar. Alvin’in yüzünden hiçbir
zaman gülümsemesi eksik olmaz, aksakalıyla da sevimliliği hayatla barışık ve
güvenilecek bir insan olduğunu gösterir aslında. O, dayanıklıdır.
Yol
boyunca değişik insan modelleriyle karşılaşır. Bu onun düşünmesini sağlar, eskiyi
hatırlamasını, aslında yıllar önce onun da birçok hata yapmış olduğunu
gösterir.
Yolda
karşılaştığı olaylardan dersler çıkarır, insanlara dersler verir.
Kalıplaşmış
David Lynch filmlerine hiç de benzemeyen bir film The Straight Story. Gerçek bir
hayat hikâyesinden sinemaya aktarım. Duygusal, dram yoğunluklu, anlaşılamayan
hiçbir yeri bulunmayan, sade.
Aile
sevgisinin, insan sevgisinin yoğun olarak işlendiği filmde dünya hayatının
gelip geçici olduğundan bahsediliyor ve bu çarpıcı bir çabanın meyvesi olarak
gösterilir.
Lynch
filmlerine benzememesi bir yana en başarılı Lynch filmidir aynı zamanda.
-Peki,
yaşlı olmanın en kötü yanı ne Alvin?
-Bunun
en kötü yanı, bir gün senin de genç olduğunu hatırlamak evlat.
noroi (2005)
Yönetmen:
Kôji Shiraishi
Senaryo:
Kôji Shiraishi, Naoyuki Yokota
Oyuncular:
Jin Muraki, Rio Kanno, Tomono Kuga
Tür:
Korku
Yıl:
2005
Süre:
115 dak.
Ülke:
Japonya
Dil:
Japonca
IMDb
puanı: 7.4/10
Bir
belgesel yapımcısı, “kagutaba” adındaki eski bir şeytan efsanesiyle bağlantılı
olan paranormal olayları araştırmaya başlar. Eline aldığı kamerasıyla değişik
mahalleler ve bölgeler gezen yapımcı, araştırdığı insanları tek tek bularak
onlarla konuşur. Yaşadıkları mekânlarda gariplikler sezen yapımcı olayın gerçek
yüzünü görmeye başladığında aslında kısırdöngünün içinde olduğunun ancak o
zaman farkına varır. Garip şeytan çıkarma ayinlerini, insanların
davranışlarını, gizem dolu insanların konuşmalarını video kamerasına kaydeder.
Olayın
kurgudan ibaret olduğunu bildiğimiz halde yine de korkuyor ve geriliyorsak
demek oluyor ki milyon dolarlar harcanılarak oluşturulmuş Hollywood
filmlerinden daha başarılı bir etki uyandırıyor insanda. Titreyen bir kameradan
gördüğümüz kareler, aralara serpiştirilmiş röportajlar ve araştırmalar, olayın
kurgu dışında bir gerçekliğinin olduğunu bize yansıtmakla kalmıyor bizi kameranın
içine hapsederek aynı korkuyu bizim de yaşamamıza neden oluyor.
Dikkatli
izlenildiğinde oyuncuların bile gözden kaçırdığı detayları görünce, oyuncular
yerlerinden zıplamasalar bile izleyici, ağzı açık vaziyette soluğunu tutuyor.
Çok
bilindik bir film değil kendisi. IMDb’de bile ortalama bin üç yüz kişi oylamış.
Fakat yorum yapma gereği duyan kişilerin kötü olarak bahsettiği tek özelliği
sıkıcı başlaması. Bunun haricinde kimse filmi kötülememiş. Hatta yorum
yapanların verdiği puanları çoğu 9 ya da 10.
Etkisinde
kalmak için yalnızken ve karanlıkta izleyiniz.
silent hill (2006)
yazan: Adsız
tarih: 6/13/2011 07:20:00 ÖS
etiket: christophe gans, film, laurie holden, radha mitchell, sean bean
yorum:
Hiç yorum yok
Yazar:
Roger Avary
Oyuncular:
Radha Mitchell, Laurie Holden, Sean Bean.
Tür:
Korku | Macera | Gizem
Yıl:
2006
Süre:
125 dk.
Ülke:
Kanada|Fransa|Japonya|ABD
Dil:
İngilizce
IMDb
puanı: 6.5/10
Oylayan
kişi sayısı: ort. 73 bin
Metascore:
30/100
Rose
ve eşi Christopher, kızları Sharon’un çare bulunamayan garip hastalığı sonucu
kötü günle geçirmektedirler. Rose, çocuğunun psikolojik tedavi görmesini
istemez. Bunun üzerine Sharon’u Silent Hill adındaki kasabaya götürmeye karar
verir. Sharon uyurken sürekli bu ismi tekrarlayıp durmaktadır. Çaresiz anne
umudun bu kasabada olduğuna inanmaktadır. Kocası bu durumu kabullenmese de Sharon
ile yola çıkarlar.
Silent
Hill denilen kasaba ise kömür madenlerinin yanması ve yangının hala devam
etmesiyle duman altı olmuş, kül yağan atmosferiyle tüyleri ürperten bir yer. Boşaltılma
kararı sonucu ortalıklarda görülen kimse yok.
Kasabaya
yaklaştıklarında ise başlarına gelen esrarengiz olayların gerçekleşmesi daha
sonrasında gerilimin dozunun giderek artacağının garantisi konumunda.
Klasik
korku filmlerinden kesintilerin bulunmadığı film, senaryo, efekt ve
müzikleriyle seyirciyi germeyi başarıyor. Yani oradan buradan çıkan canavarlar
yok; ekranın arkasında duran yaratıklar, kamera çevrilince bir anda ekranı
doldurmuyorlar.
Çocuğun
kaybolmasıyla annenin ruh halini seyircininkiyle karıştırmasıyla yönetmen,
aslında hedeflediği başarıya ulaşmış gibi. Çünkü bir süre sonra anne karakterinin
yanında kendinizi de olayın tam ortasında görür gibi oluyorsunuz.
Aslında
Silent Hill, 99 yapımı bir oyun. Oyunu deneyenler bir daha bırakamadıklarını
söylüyorlar. Film ile oyun arasında ise benzerliklerin çoğunlukta olduğu
yönünde bir eğilim var. Tabii senaristler oyunu tıpatıp kopyalamamışlar, üstüne
bazı sahneler de eklemişler.
Alışılmış
korku-gerilim filmlerinden fazlasını bekleyenler için iyi bir tercih. Filmdeki zaman
kavramına değinilmeler ise paha biçilemez.
en iyi 100 "kötü"
yazan: Adsız
tarih: 6/11/2011 06:41:00 ÖS
etiket: en başarılı kötü karakterler, liste
yorum:
Hiç yorum yok
TotalFilm,
sinema tarihinin gelmiş geçmiş en başarılı kötü karakterlerini belirlemiş. Listede
şaşırtıcı isimler hiç tahmin etmediğimiz sırada yer alıyor. Bazı karakterlerin
geçekten o kadar kötü olduğuna inanamıyoruz. Listenin ilk sıralarında ise en
başarılı filmlersen seçkiler yer alıyor. Listenin zirvesinde ise yakından
tanıdığımız bir isim karşımıza çıkıyor.
İşte gelmiş
geçmiş en başarılı oyunculuklarıyla sinema tarihinin en iyi 100 kötü karakteri,
bu karakterleri canlandıran isimler ve bahsi geçen karakterlerin yer aldıkları
filmler: