man of steel (2013)

Yönetmen: Zack Snyder
Senaryo: David S. Goyer, Christopher Nolan
Oyuncular: Henry Cavill, Amy Adams, Michael Shannon, Russell Crowe, Kevin Costner
Tür: Aksiyon | Macera | Fantezi | Bilim-Kurgu
Yıl: 2013
Süre: 143 dak.
Ülke: ABD, Kanada, BK
Dil: İngilizce
Man of Steel (2013) on IMDb

Kripton gezegeninde gerçekleşen sorunlardan sonra dünyaya gönderilen bir bebek, Kent ailesi tarafından bulunur ve Clark ismiyle yetiştirilir. Clark büyüdükçe kendisindeki olağanüstü gücün varlığını hisseder ve insanlardan neden farklı olduğunu sorgulamaya başlar. Nereden geldiğini ve neden gönderildiğini anlamak için uğraşır. Amacına ulaştığında ise dünyayı bekleyen zorlu günlerle karşılaşır. Umudun sembolü olabilmek için içindeki kahraman dışarı çıkmalıdır.
Christopher Nolan’ın yapımcılığını üstlenip The Dark Knight serisinin senaristi David S. Goyer’in de kaleme aldığı Man of Steel’in yönetmeni Zarc Snyder. Şimdiye kadarki Superman filmlerinin yeterince başarılı olamayışı ve ekibinde gördüğümüz isimlerden dolayı ister istemez izleyicide büyük bir beklenti doğuruyor. Peki, Man of Steel bu beklentiyi karşılayabiliyor mu?
Man of Steel iyi bir görselliğe sahip, neticede diğer Superman filmlerinde çok isteyip bulamadığımız bir detay. Önceki yapımların bu özellikten yoksun olmasını çekim yılına ve o zamanda kullanılan teknolojiye yoranlar var, tabii bir filmin heybetli bir görselliğe sahip olması için teknoloji gerekli olsa da istenilen görsellik de o dönemde yapılabilir düzeyde.

Tarihte pek de iyi sonuçlar alamayan Worner Bros ve DC Comics ortalığı, Man of Steel ile olabildiğince isteğine ulaşmış. Çok da başarılı çizgi roman uyarlamalarına sahip olmayan ortaklık, bu filmle şimdiye kadar çekilen en iyi uyarlamaya kavuşuyor diyebiliriz.
Christopher Reeve tam da Superman için doğmuş bir oyuncu olsa da Henry Cavill’in Reeve’den eksik kalır bir yanı yok. Üstelik filmde sadece Cavill değil diğer tüm oyunculuklar da yerli yerinde. Filmin aynı The Dark Knight’ın sahip olduğu karanlığı içermesi de filmi iyi kılan yönlerinden biri. Üstelik müziklerle de bu desteklenmiş. “Superman” kelimesinin neredeyse hiç kullanılmaması ise iyi olmuş.

Film 143 dakika uzunluğunda fakat filmin en çok eleştiriye açık yanı bu kadar süre içerisinde tüm olayı anlatmaya çalışması. Bu da konunun açıkçası biraz kopuk olmasına neden oluyor. Kriptonda yaşananlar, Clark’ın çocukluk dönemi, kahraman oluşu, araya sıkıştırılan aşk derken zincirin halkalarından birkaçı eksik kalıyor. Eleştiriye açık bir diğer mevzu ise filmdeki aksiyon. Özellikle ikinci yarıda tam da bitti denilen anda bir başka aksiyon sahnesinin meydana gelişi bize göre güzel, sıkıntı bu aksiyon sahnelerinin olması gerektiğinden biraz daha uzun tutulmuş olmasından kaynaklanabilir. En başlarda dediğimiz gibi bu film görsel açıdan doyurucu, bir o kadar da aksiyon barındırıyor. 3D mevzusu ise bu film için gerekli mi gereksiz mi pek yorum yapamıyoruz. Genel olarak 3D’yi çok da gerekli bulmadığımızı söyleyebiliriz fakat normalde yorulan gözlerimiz bu kadar dakika boyunca yorulmadıysa bu ya 3D’nin iyi yapıldığını ya da çok da gerekli olmadığını gösteriyor. Buna izleyip kendiniz karar verebilirsiniz.
Filmin fragmanını buradan izleyebilirsiniz.
paylaş:

21. istanbul lgbt onur haftası


Bu sene 21.si düzenlenen Onur Haftası'nın teması "direniş". Hormonlu Domatesler 28 Haziran'da; Onur Yürüyüşü ise 30 Haziran'da.
21. LGBT İstanbul Onur Haftası bu yıl "Direniş" teması ile 24-30 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Direnişin teması, Gezi direnişi başlamadan haftalar önce belirlenmişti.
Haftanın tanıtım metninde direniş teması,"Bizzat devlet erkanı ve yetkililerinin hasta, sapkın, günahkar ve kabahatli saydıkları varoluşumuzla bu toplumda eşitlik talebini dillendirmemizdi" şeklinde tanımlanıyor.
24 Haziran Pazartesi günü 14:30'da Medya Forumu ile başlayacak olan etkinlikler hukuk, eğitim, sendikal haklar, feminizm, LGBT mülteciler gibi bir çok konuyu gündeme taşıyacak.
Direniş Forumu,Vegan Atölye, Çatışan Feminizmler ve Transfobi Paneli, LGBT, Çalışma Hayatı ve Sendikal Hareket Paneli, Öğrenci Buluşması, Oueer Pedagoji Paneli, Trans Gündem Oturumu, etkinliklerden sadece bazıları.
Hafta kapsamında Sumru Yavrucak'ın tek kişilik oyunu Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi,  Craft Tiyatro'nun Uğrak Yeri oyunu ve Can Candan'ın yönetmenliğini yaptığı Benim Çoçuğum Belgeseli'nin de gösterimleri yapılacak ve filmin yönetmeni ile de bir söyleşi gerçekleştirilecek.
Yürüyüş 30 Haziran
Geleneksel olarak verilen Hormonlu Domates Ödül Töreni ve Parti ise 28 Haziran cuma günü saat 21:00'da başlayacak.
İstanbul Onur Haftası Grubu, 30 Haziran pazar günü saat 17:00'da, tüm renklerimiz ve çoşkumuzla "Buradayız, Alışın, Gitmiyoruz!" demek için herkesi İstiklal Caddesi'ne LGBT Onur Yürüyüşü'ne davet ediyorlar.
23 Haziran'da ise Trans Onur Yürüyüşü düzenlenecek.
Ayrıntılı programa ve bilgilere ulaşmak için: http://onurhaftasi.tumblr.com/

Kaynak: Bianet.org

paylaş:

tübitak rahatladı: evrim bitti!


TÜBİTAK evrim meselesini kökünden halletti: TÜBİTAK Popüler Bilim Yayınları’nın kitap satış arşivinde bulunan ve insanın gelişimini “Evrim Teorisi” ile açıklayan kitapların basım ve satışı durduruldu.
Geçtiğimiz yıllarda TÜBİTAK Popüler Bilim Yayınları’nın kitap satış arşivinde bulunan ve insanın evrimini bilimsel yönden inceleyen kitaplar listeden tamamen çıkartıldı. Söz konusu kitaplar -listede bulunmasına karşın- satın alınmak istendiğinde “Tükendi” ibaresi ile karşılaşılıyordu zaten. Şimdiyse kurum tarafından satış ve basımı resmen durduruldu.
Veto yiyen eserler
Zooloji Profesörü Richard Dawkins’e ait Kör Saatçi ve Gen Bencildir kitapları, Alan Moorehead’dan Darwin ve Beagle Serüveni, Stephen Jay Gould’dan Darwin ve Sonrası, Mahlon B. Hoagland’dan Hayatın Kökleri, James Watson’dan İkili Sarmal, Richard Lewontin’den Üçlü Sarmal, Ernst Mayr’dan Biyoloji Budur ve Richard Leakey-Roger Lewin’in Göl İnsanları kitapları TÜBİTAK’ın listesinden çıkartıldı. Eski listeden geriye yalnızca Linda Gamlin’in Evrim kitabı kaldı.
Darwin takıntısı yeni değil
Darwin’in başına gelen ilk olay bu değil. Darwin’in doğumunun 200’üncü yıldönümü UNESCO tarafından tüm dünyada “Darwin Yılı” olarak ilan edilmiş ve bu vesileyle TÜBİTAK, Bilim ve Teknik Dergisi’nin 15 sayfasını ve kapağını Darwin’e ayırmıştı. Ancak TÜBİTAK Yönetim Kurulu, derginin bu hâlini beğenmeyip kapağı son anda değiştirerek, genel yayın yönetmeninin görevine son vermişti.


paylaş:

cahillikler kitabı | john lloyd & john mitchinson

Maddenin kaç hali var, telefonu kim icat etti, mavi balinanın yutabileceği en büyük cisim nedir, dünya mı ayın etrafında döner yoksa ay mı dünyanın etrafında döner, kafası koparılmış bir tavuk en fazla ne kadar yaşar, kırkayağın kaç ayağı vardır, aya çıkan ilk hayvan nedir, James Bond’un en sevdiği içki hangisidir… tüm bu sorular ve daha fazlası NTV Yayınları’ndan çıkan Cahillikler Kitabı’nda yer alıyor. Cevapları ise çoğumuzun tahmin ettiğinden farklı.
Şimdiye kadar bildiğimiz neredeyse tüm bilgiler ya eksik ya da tümüyle yanlış. Belki tüm bu bilgiler günlük hayatta pek de işimize yaramayacak, belki de çoğunu kitabı bitirdikten sonra unutup gideceğiz fakat konuşmalarda adı geçtiğinde hatırlanacağı kesin. İlginç olan her şey gibi bu kitapta geçen neredeyse tüm bilgiler kolay anlaşılabilir ve eğlenceli bir dille okuyucuya sunulmuş. Bu da çok gerekli gibi gözükmese de kitabın bir çırpıda meraklı bir şekilde bitmesine sebep oluyor.
Başlıkların bile ayrı bir ilginçliği, espri anlayışı var. Örneğin üstte belirtilen soruların yanında hitler vejetaryen miydi, Roma yanarken Neron ne yapıyordu, feministler sutyenleriyle ne yaptı vb. haliyle bu gibi başlıkları gördüğünüzde meraklı bir şekilde kitaba devam etmek istiyorsunuz, içerik de yalın ve esprili bir dille sunulduğu için sayfalar su gibi akıp gidiyor. Tabii tüm bu bilgiler çok mu gerekli, cevap açıkça hayır. Ama kitabın zaman kaybı olarak görülmemesi gerekli, mesela gece yatmadan önce, otobüste yolculuk ederken ya da herhangi bir kitabı okurken kafa dağıtmak için bile bu kitap okunabilir.
Hem ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler cümlesini kimin kurduğunu, vücut boyutlarına oranla en büyük penise sahip canlının ne olduğunu, Japon balıklarının hafıza sürelerini, insanoğlunun yaptığı en büyük yapının Çin Seddi olmadığını öğrenmek güzel bile olabilir.
Savaşmaktan üç kat daha tehlikeli olan şeyin çalışmak olduğunu söyleyen bir kitabı kim okumak istemez ki?

Kitabın yazarları John Lloyd ve John Mitchinson. Kitabın fiyat, arka kapak bilgisi için şuraya bakabilirsiniz.
paylaş:

stoker (2013)

Yönetmen: Chan-wook Park
Senaryo: Wentworth Miller, Erin Cressida Wilson
Oyuncular: Mia Wasikowska, Nicole Kidman, Matthew Goode
Tür: Dram | Gizem | Gerilim
Yıl: 2013
Süre: 99 dk.
Ülke: BK, ABD
Dil: İngilizce
Lanetli Kan (2013) on IMDb

Senenin en başarılı filmlerinden biri olan Stoker’ın yönetmen koltuğunda, intikam üçlemesi ve bu üçlemenin tartışılmaz en başarılı filmi kabul edilen Oldboy ile sinefillerin gönlünü fethetmiş başarılı yönetmen Park-Chan Wook oturuyor.

Yönetmenin film geçmişi incelendiğinde karşımıza psikolojik gerilim türünde bir filmin çıkacağını tahmin ediyoruz, tahminde zorlanılan olay ise Güney Kore sinemasını muhteşem bir şekilde temsil eden bir yönetmenin aslında basit bir konuya sahip bir film ile Hollywood’un kısıtlayıcı ve çok da yenilikçi olmayan yapısına girişinde göze aldığı riskin sonucu.

Film, Stoker ailesinin fertlerinin arasındaki ilişkilere yöneliyor. On sekizinci yaş gününde babasını trajik bir şekilde kaybeden India, ergenlik çağının son demlerini yaşayan biraz da gotik tipli bir birey, Evelyn ise baba ve kızın ilişkisini aile fertleri arasında pek de gerçekleştirememiş anne karakteridir. Cenaze gününde aileye katılan ve o güne kadar India’nın hiç tanımadığı bir amca karakteri olan Charles, o günden sonra geriye kalan aile fertlerinin gidişatının hiç de tahmin edilmeyen bir patikada yürüyeceğinin habercisi.


Her ne kadar Kore yapımı filmlerin başarısını gösteremese de buram buram gerçek yönetmenlik özellikleri gösteren film, kadrajın içine giren derin görüntüleriyle görsel bir harikalık olarak gösterilebilir. Zaman zaman gerilimin yüksek dozlarını vücudumuza ağır ağır enjekte etsek de kararlı ve istemli bir umursamazlık içerisinde gerçekleşen oyunculuklar rahatsız olmamıza neden oluyor.
Önemli olanın konu değil estetik bir yönetmen dokunuşu olduğunu bize kanıtlayan yapısıyla da yılın en iyileri arasında yerini sağlamlaştıran Stoker, izlenmeli dediğimiz bir film. Tabii biz biraz daha o alıştığımız şiddeti görmek isterdik, bunu da belirtelim.
Filmin fragmanını buradan izleyebilirsiniz.



paylaş:

The Hobbit: The Desolation of Smaug ilk afiş ve ilk fragman

  Peter Jakson tarafından sinemaya üç film olarak uyarlanacak olan The Hobbit, serinin ikinci filmi The Hobbit: The Desolation of Smaug’un ilk afişi yayınlandı. 13 Aralık 2013’te vizyona girecek olan filmin fragmanı ise yarın yayınlanacak.  




paylaş:

2012 yılının en iyi 10 kitabı

Edebiyat eleştirmenleri tarafından hazırlanmış ntvmsnbc tarafından yayınlanan listeye göre 2012 yılının en iyi 10 kitabı aşağıdaki gibi sıralanmış.

10 - Pascal Mercier, Lizbona'a Gece Treni

9- Murat Gülsoy, Baba, Oğul ve Kutsal Roman

8- Murathan Mungan'ın Seçtikleriyle Bir Dersim Hikayesi

7- Şule Gürbüz, Coşkuyla Ölmek

6- Roberto Bolano, 2666

5-China Mieville, Şehir ve Şehir

4- Javier Cercas - Salamina Askerleri

3- Jonathan Franzen, Özgürlük

2- Yaşar Kemal, Çıplak Deniz Çıplak Ada

1-Hermann Broch, Vergilius'un Ölümü


JÜRİ:
*Burcu Aktaş, Radikal Kitap
*Elif Bereketli, SabitFikir
*Kaya Genç, Milliyet Kitap
*Semih Gümüş, Notos-Radikal Kitap
*Melisa Kesmez, Radikal Kitap
*Sibel Oral, Taraf Kitap
*Aysu Önen, SabitFikir
*Ömer Türkeş, Radikal Kitap
*Oylum Yılmaz, SabitFikir


Yazarların kendi ilk 10 listesine şuradan ulaşabilirsiniz.
paylaş:

yaşar kemal ve gezi parkı direnişi hakkında


''Kültürün imhası aynı anda, insanlığımızın da imhası olur. Ama bilinmesi gerekir ki bir toplumun sağlığı, gücü ve doğruluğu tolerans olduğunda belli olur. Eğer zulüm görürse o zaman acımasız olur zayıflar ve yaratıcılığını yitirir.'' Yaşar Kemal, Gezi Parkı direnişini yazdı...
Yaşar Kemal, La Repubblica gazetesine, Gezi Parkı’nda başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan direniş hakkında yazdı:
''Her zaman söylediğim ve desteklediğim gibi dünya bir kültür bahçesidir. Orada binlerce çiçek yetişir ve her çiçeğin kendi rengi ve kokusu vardır. Dünyamız bu bin çeşit çiçeklerle çok güzeldir. Kültürler bunlarla daha da güzelleşirler. Ama bir çiçek yok edilirse o zaman rengi ve kokusu da dünyada biter.
Kültürün imhası aynı anda, insanlığımızın da imhası olur. Ama bilinmesi gerekir ki bir toplumun sağlığı, gücü ve doğruluğu tolerans olduğunda belli olur. Eğer zulüm görürse o zaman acımasız olur zayıflar ve yaratıcılığını yitirir.
Irkçılık da en ağır hastalıktır. Varlıkların yok edilmesi, nefret tohumlarının insanların kalbinde beslenmesinde ırkçılık vardır.
Ve ifade özgürlüğü ve demokrasiye karşı yaratılan kin bizim neslimizde felaketler için büyük rol oynamıştır ve asla affedilemez. Bugün bize gereken demokratik bir rejimdir ve asla insanlık dışı bir baskı ile olmamalıdır.

Gerçek bir demokratik düzeni oturtmak gerekir. Çünkü demokrasi bir gerekliliktir, bir denge unsurudur. Bir rejim de herkesin kendi haysiyetinin olması ve başlıca temel haklarından esirgenmemelidir. Onurumuzu, ekmeğimizi ve zengin kültürümüzü kurtarmak bizim elimizdedir. Gelin hep birlikte uygun bir demokrasi için el ele vererek yüreğimizi, zihnimizi bir araya getirelim.''

paylaş:

yazarlardan gezi parkı direnişi için çağrı

“Biz aşağıda imzası olan yazarlar İstanbul’daki bir parkın yok edilmesine karşı protesto hakkını kullanmak isteyen halkın, polis güçlerinin durmaksızın süren şiddetli saldırıları ile baş başa bırakılması ve devletin üst düzey yöneticilerinin polis şiddetini durdurmak için tedbir almamaları sonucu tüm Türkiye’ye yayılan protesto gösterilerinin halkı dinlemek yerine giderek artan bir şiddetle bastırılmaya çalışılmasını kınıyoruz.
Ülkeyi halk adına yönetenlerin görevi bu durumda öncelikle vekaletini aldığı insanların isteklerini dinlemek ve polis ile halkı karşı karşıya bırakmaktan kaçınmak olmalıdır. Bu nedenle devlet ve hükümetin yönetici kadrosunu ivedi olarak polis güçlerinin şiddetli saldırısını durdurmak için çağrı yapmaya ve daha sonra halkın isteklerini dinlemek için bağımsız bir kurul oluşturmaya davet ediyoruz.”

BİLDİRİDE İMZASI BULUNAN YAZARLAR:


Zülfü Livaneli, Ahmet Ümit, Buket Uzuner, Ayşe Kulin, Ece Temelkuran, Hasan Ali Toptaş, Ali Çimen, Aslı Tohumcu, Canan Tan, Ayfer Tunç, Onur Caymaz, İclal Aydın, Mine Söğüt, Berrak Yurdakul, Deniz Gezgin, Kürşat Başar, Hamdi Koç, Hikmet Hükümenoğlu, Hatice Meryem, Demet Altınyeleklioğlu, Ünver Alibey, Hakan Bıçakçı, Ahmet Tulgar, Celil Oker, Irmak Zileli, Umay Umay, Yiğit Karaahmet, Başar Başarır, Yalçın Tosun, Altay Öktem, Zeynep Çavuşoğlu, Lale Müldür, Vildan Çetin, Sezer Ateş Ayvaz, İsmail Güzelsoy, Deniz Durukan, Karin Karakaşlı, Yasemin Yazıcı, Fatih Balkış, Dursun Göçmen, Merve Küçüksarp, Atalay Girgin, Leyla Ruhan Okyay, Selim Temo, Aslı Solakoğlu, Fırat Demir, Mehmet Said Aydın, Oray Eğin, Şükran Yücel.
paylaş:

41. istanbul müzik festivali

İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ’NİN
BU YILKİ TEMASI “ZAMAN VE DEĞİŞİM”


41. İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ
4–29 HAZİRAN 2013


İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Borusan Holding sponsorluğunda düzenlenen İstanbul Müzik Festivali, 41. yılında müzikseverleri dopdolu bir programla karşılıyor.

Festival sponsorluğunu 2006 yılından beri Borusan Holding’in üstlendiği İstanbul Müzik Festivali, bu yıl “Zaman ve Değişim” teması etrafında, 4–29 Haziran tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. 41. İstanbul Müzik Festivali’nin programı, son dört yıldır festivalin basın toplantılarına mekân ve ikram desteği veren Four Seasons Hotel Istanbul at the Bosphorus’da düzenlenen bir basın toplantısıyla açıklandı. Basın toplantısına, konuşmacı olarak İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Borusan Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Borusan Kültür Sanat Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Hamedi ve İstanbul Müzik Festivali Direktörü Yeşim Gürer Oymak katıldı.

41. İstanbul Müzik Festivali’nin afişi Sarkis ve Bülent Erkmen işbirliğiyle hazırlandı. Günümüzün önde gelen güncel sanatçılarından Sarkis’in parmak izi ve el yazısı, İKSV Kurumsal Kimlik Danışmanı Bülent Erkmen’in tasarımıyla festival afişine dönüştü. Basın toplantısında, Bülent Erkmen’in festival afişleriyle ilgili hazırladığı özel video mesajı da salona kurulan ekranda gösterildi.

41. İstanbul Müzik Festivali, aralarında Vadim Repin, Maxim Vengerov,
Shlomo Mintz, Mario João Pires, Khatia Buniatishvili, Magdelena Kožená,
Kim Kashkashian, Sol Gabetta gibi isimler ile dünyanın önde gelen orkestralarından Deutsche Kammerphilharmonie Bremen ve Münih Oda Orkestrası’nın da bulunduğu 500'e yakın yerli ve yabancı sanatçıyı İstanbul’da ağırlayacak.

41. İstanbul Müzik Festivali’nde orkestralı konserler, oda müziği ve resitaller ile bazıları özgün programlardan oluşan toplam 22 konser yer alıyor. Şehri kucaklamak üzere farklı mekanlarda da dinleyicilerle buluşmaya özen gösteren festival bu yıl ilk defa
Surp Vortvots
Vorodman Kilisesi'ni kullanacak. Festivalin bu yılki diğer mekânları arasında Aya İrini Müzesi, Süreyya Operası, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı, Galata Mevlevihanesi Müzesi, Galata Rum İlköğretim Okulu, İstanbul Modern ve
İş Sanat Kültür Merkezi bulunuyor.

41. İstanbul Müzik Festivali, verdiği eser siparişleriyle çağdaş müzik repertuvarına katkıda bulunmaya da devam ederek çeşitli dünya ve Türkiye prömiyerlerine ev sahipliği yapacak. Festival tarafından değerli bestecimiz Kâmran İnce’ye sipariş edilen “Nasreddin Hoca” adlı eserin dünya prömiyeri, Berlin Counterpoint Ensemble tarafından gerçekleştirilecek. Festivalin besteci Peteris Vasks’a Amsterdam Sinfonietta, Amsterdam Viyolonsel Bienali ve Toronto Senfoni Orkestrası’yla ortak siparişi Viyolonsel Konçertosu'nun Türkiye prömiyerini ise Sol Gabetta yapacak.

Festivalde genç müzisyenlere yönelik özel projeler de yer alıyor. Geçtiğimiz yıl, ülke çapında genç yetenekleri keşfetmek ve teşvik etmek amacıyla başlatılan “İstanbul Müzik Festivali Genç Solistini Arıyor” projesi bu yıl viyolonsel dalında devam ediyor. Konservatuvar öğrencilerini festival izleyicileriyle buluşturan “Açık Konservatuvar” projesi ise bu yıl 9 Haziran Pazar günü Galata Rum İlköğretim Okulu’nda gerçekleştirilecek.


Basın toplantısında konuşma yapan İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı,
İstanbul Festivalleri’nin bu yılki tanıtım ve duyuru afişlerinde yeni bir işbirliğine gidildiğini duyurarak
“Farklı sanat dallarının önde gelen temsilcilerinin desenleri, yapıtları, işaretleri ve el yazıları, grafik tasarımcı ve İKSV Kurumsal Kimlik Danışmanı Bülent Erkmen’in tasarımıyla festival afişlerine dönüşecek. 41. İstanbul Müzik Festivali’nin afiş görselinde de günümüzün önde gelen güncel sanatçılarından Sarkis’in parmak izi ve el yazısını görüyorsunuz. Disiplinlerarasılığın ilham verici gücünü kullanan bu işbirliklerini, 2013 yılında gerçekleştireceğimiz Film ve Caz Festivalleri’nde ve önümüzdeki yıllarda da farklı sanatçıların katılımıyla devam ettireceğiz.” dedi. İstanbul Müzik Festivali’nde gençlere yönelik projelerin de artırılarak devam edeceğinin altını çizen Eczacıbaşı ayrıca İstanbul genelinde farklı mekânlarda ücretsiz konserler gerçekleştirerek klasik müziği kentin değişik noktalarına taşımayı ve daha büyük kitlelere ulaştırmayı hedeflediklerini de belirtirken, konuşmasını
“bugün burada bizi ağırlayan Four Seasons Hotel at the Bosphorus’a ve başta festival sponsoru Borusan olmak üzere bize desteklerini sürdüren tüm kurum ve kuruluşlara içten teşekkürlerimizi sunuyor, etkinliklerimizi kamuoyuna duyurmak konusundaki çabalarınız için sizlere de
teşekkür ediyorum.” sözleriyle sonlandırdı.

Toplantıda konuşan Borusan Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Borusan Kültür Sanat Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Hamedi ise “Borusan olarak toplumumuzun eğitim ve kültür seviyesini yükseltmeyi ve çağdaş bir toplumun inşası için sorumluluğu üstlenmeyi öncelikli kurumsal değerlerimiz arasında görüyoruz. Yüksek başarı, yenilikçilik ve sürekli gelişimi desteklerken, topluma katkı sağlayacak çalışmalar gerçekleştirmeyi de bir görev kabul ediyoruz. Bu değerleri, kurucumuz ve onursal başkanımız rahmetli Asım Kocabıyık, Borusan’ın kurum felsefesinin temellerine oturtmuştu. Yönetimi ondan devralan kuşak olarak bizler de onun yolundan ilerliyoruz. Sürdürdüğümüz kültür ve sanat faaliyetlerinin yanı sıra toplumumuzun gelişmesinde büyük payı olan İKSV’nin düzenlediği İstanbul Müzik Festivali’ne 20 yılı aşkın zamandır destek vermek ve son sekiz yıldır da sponsoru olmak bizim için bir mutluluk kaynağı.” dedi.

İstanbul Müzik Festivali Direktörü Yeşim Gürer Oymak ise konuşmasında “Geçtiğimiz yıl İKSV'nin ve Müzik Festivalinin 40. yılını kutlarken oldukça detaylı bir arşiv çalışması yapmıştık. Festivalin ilk yıllarındaki programlarıyla bugünün programları içerik açısından oldukça farklılık gösteriyor. Bugün farklı sanatçıları bir araya getirdiğimiz, sadece bizim festivalimize özgü projelerin ve eser siparişlerinin prömiyerlerinin ve genç müzisyenlerimizin daha çok yer aldığı, daha maceracı ve yeniliklere daha açık bir festival programı oluşturduğumuzu gördüm. Aradan geçen 41 yıllık zaman, festivalimizi bir yandan olgunlaştırırken diğer yandan kaçınılmaz olarak da değiştirdi.” diyerek festivalin bu seneki temasının çıkış fikrini açıkladı. Konser programlarındaki kimi eserler ve projeler “zaman ve değişim”e direkt gönderme yapan başlıklar taşırken, kimileri biçimsel değişimi ya da belli bir yüzyıla ait bir stilin farklı bir yüzyılda yepyeni bir müzikal dille ele alınması sonucundaki değişimi sergiliyor.  Festivalin 2011 yılından bu yana, Türkiyeli ve yabancı bestecilere eser siparişi vererek, çağdaş müzik repertuvarını zenginleştirmeye yönelik çalışmalar yaptığını anlatan Yeşim Gürer Oymak, “Birçok festival ve orkestra artık İstanbul Müzik Festivali'ni eser sipariş eden bir kurum olarak tanımakta.” dedi. Festival programını anlatırken gençlik projelerine de değinen direktör, “Bizim genç sanatçılarımızı, gelecekteki umutlarımızı da müzikseverlerin alkışlarıyla desteklemelerini ve onları cesaretlendirmelerini ümit ediyorum.” sözleriyle festivalin bu projelere verdiği önemin bir kez daha altını çizdi.



paylaş:

türkiye yayıncılar birliği'nden gezi parkı direnişi için açıklama


İstanbul, Taksim’deki Gezi Parkı’nın AVM yapılması planına karşı parkta çadır kurularak başlatılan oturma eyleminin 4. gününde (31 Mayıs 2013) eylemcilere ve ardından Taksim’e toplanan on binlerce insana karşı polisin gaz ve su ile müdahalesi iki gündür sürmektedir. Taksim meydanında bugün öğlene kadar gaz müdahalesi sürmüş, öğleden sonra polisin meydandan çekildiği haberleri gelmiş olmasına karşın aşırı dozda gaz ve su ile yaralanmalara sebep olan müdahalelerin diğer illerdeki gösterilerde sürdüğü öğrenilmiştir. İki gün içinde Taksim’de gözaltına alındığı öğrenilen 100’den fazla  insanın gözaltındaki durumları da merak konusudur. 

Polisin protestolara müdahalesi sırasında gaz bombalarını sıklıkla havaya değil vatandaşların üzerine, hatta baş bölgelerine attığı olayda çekilen görüntülerden anlaşılmaktadır. Bu nedenle yaralananlar arasında gazeteci Ahmet Şık ve Osman Örsal ve milletvekili Sırrı Süreyya Önder de bulunduğu, Önder’in hastaneye kaldırıldığı öğrenilmiştir. Havadan helikopterlerle gaz bombaları atıldığı, biber gazı yerine portakal gazı denilen bir gazın ve plastik mermilerin de kullanıldığı, bu araçların ciddi yaralanmalara yol açtığı ulaşan bilgiler arasındadır.

Avrupa Birliği ve ABD Dışişleri Bakanlığı konuyla ilgili açıklamalarında polisin orantısız ve aşırı güç kullanmasını eleştirerek endişelerini belirtmişlerdir. Açıklamalarda ifade ve toplanma özgürlüğünün temel insan hak ve özgürlükleri arasında bulunduğunu, Türkiye’nin bağlı olduğu uluslararası sözleşmelerde bu hak ve özgürlüklerin sınırlarının tanımlandığını ölçüde bu hak ve özgürlüklerin güvence altında olması gerektiğini hatırlatılmıştır.

Toplanma özgürlüğü İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi’nde belirtilen temel bir insan hakkıdır. Bu özgürlük bir araya gelme, topluca ortak ilgi ve çıkarları ifade etme, savunmayı kapsamaktadır. Anayasamızın 34. maddesinde “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir,” denilmektedir.

Taksim’deki ve diğer illerdeki eylemlerde polisin aşırı güç ve gaz kullanımıyla vatandaşların toplanma ve gösteri özgürlüğü ihlal edilmiş ve edilmektedir. Türkiye Yayıncılar Birliği olarak bu hak ve özgürlüğün devlet eliyle ihlalini kınıyor, yetkilileri bu ihlale bir an önce son vermeye çağırıyoruz. 

Türkiye Yayıncılar Birliği

paylaş:

akla gelince hüzünleniyor insan


Yavaştan sesler yitmeye başladığında ışıkların değerini anlar oldum. Gözümüzün gördüğü yere kadar başını eğmiş sokak lambaları aydınlatıyordu yolumu, tüm kargaşa bitince, huzmelerin arasından sızan yağmur damlaları ağırdan ağırdan naza çekiyordu kendilerini. Toprak kokusu çoktan doldurmuştu geceyi.
Tek başıma kaldığı söyleyeceğim kimse yoktu kendimden başka, şapkamdan süzülen damlanın teki sigaramı söndürmeseydi ciğerlerimi doldurmaya devam edebilirdim halbuki, fakat gecenin sessizliğinde sarhoş olmuş gökten süzülen yağmurun içine bir cız sesi karıştığında, göz kırpması gibi yenileniyor insan beyni. Farkına varıyorum.
Hissettiklerimin çoğu yeni desem tümden yalancı çıkar çok da para kazanabilirdim ama ne cebimde içecek param var ne de hislerim yeni. Anlaşılan o ki zamanın içinde yıpranmış umutlar büyüyor, geçen günler elime çok da bir şey tutuşturmasa da öldürmüyor aynı zamanda.
Yürüyorum, sokak uzadıkça uzuyor, süzülüyor ayaklarımın altından damlalar, yolunu bulmak için birini durdurup soru sorma gereği de duymuyorlar, dertleri de yalnız bu olsa gerek.
Paltomun omuzları su su çekiyor, nefes alışlarımdan belirli aralıklar su birikiyor burnumda, siliyorum. Kendimle birlikte, ceplerimde ellerim ağır ağır sokağın ortasında yürüyorum. Gece çoktan uykuya dalmış, gün kalkmak için vaktini bekliyor.
Düşündükçe yalan söylemediğim de ortaya çıkıyor, yeni değil yaşadıklarım, bunlarım hiçbiri muhtemelen hiç bitmeyecek. Ayrılık denen şey kimilerine göre büyük sorunlar teşkil etse de bazısına göre kolaya kaçıp paçayı kurtarma çabası. Sürekli büyük çoğu da boş laflar söylendiğinde teker teker yutuluyor her biri, anlık duyguların pençesinde çırpınırken alınan kararların gölgesinde durmak ise zaten tahmin edilen bir eylem.
Ayağıma gelen taşa vuruyorum. Sektikçe sekiyor inişte, bilmeyen, görmeyen aşağılarda bir yerlerde birilerinin selden boğulacağını söyler muhakkak süzülen suları görse. Ayağımı her bastığımda ayakkabımın üzerine doğru çıkışı ise hep fizik kurallarından.
Dayanamayıp bir sigara yakıyorum. İçime çektiğim dumanla dolan ciğerlerimin acısını hissediyorum göğsümde, her ışığın açısına göre dalgalanmalar yapan dumanım esmeye başlayan rüzgara karışıyor. Azıcık serinliyor etraf, toprak kokusu dağılıyor. Gecenin içine uğultular doluyor hafif hafif, yoluma devam ediyorum.
Üzüldüğüm insanlar var bu hayatta. Tanıdığım kadarıyla hiç de tanıdığım kişiymiş gibi davranmayanlar var, insanoğlu çok garip bir varlık, küçüklüğün, saflığın, utanmanın, belki de hayatın ona sunduğu oyunun etkisiyle yapabiliyor bunu, suçu bu yüzden sadece ona yüklemek olmaz.
Sevdiğim, değer verdiğim insanlar da var, oturup bir insana derdini anlatabilmek hele hele o insanın anlattığınız derdi anlaması kadar rahatlatan başka bir şey var mı? Yüreğim huzurla doluyor. Anlaşılmamak hislerin en kötüsü.
Adını unuttuğum bir günde, adını unutmaya çalıştığım insanları düşünüyorum, aklımdan hiç çıkmayan insanları anımsıyorum. Her duman çekişimde zihnim biraz daha açılıyor, esen rüzgara inat yürümeye devam ettikçe sokaklar inadına daha da uzuyor. Ara ara kediler çıkıyor bir yerlerden, kimi pencereden ışıklar vuruyor geceye, kimi sokak lambası yaşama göz kırpmış, bazı yaprakların yoluna devam edebilmesi için yardım gerekli… ben sürekli bir şeyleri düşünerek yürüyorum. Şehir yeni bir gün için hazırlanmaya başlamadan önce aklımdaki tüm düşünceleri, hissettiklerimi bir kenara bırakabilmek için çaba sarf etmem gerektiğini biliyorum. İçimden kimi zaman küfür etmek geliyor. Ağzını bozmak sinirlendiğinde sigaraya sarılmak gibi. Bu sessizliğin içinde, içimdekileri bağıra bağıra kussam, sonu belli bir senaryo yazmış olurum, içime atmaktansa kendimle konuşmak, beni en çok anlayan kişiyle dertleşmek, bilmem hangi saatte, hafif soğuk gecenin içinde yapılması en güzel olay, tütünü de unutmamak gerek. Yine de akla gelince hüzünleniyor insan.

Ve yağmur…
paylaş:

kısa kısa #7


-Dan Brown’ın yeni kitabı Cehennem çoktan piyasaya sunuldu, tükendi, yeni baskısı oldu vs. zaten pek de bir edebi ürün beklemesek de sırf yoğun iş hayatı, koşturmaca, sıkıntı giderme gibi konulardan uzaklaşmak için tercih edilebileceğini söyleyebiliriz. Zaten kitap ileride filmi çekilir bunun edasıyla yazıldığı için bir çırpıda okunur cinsten. Kitabın tek getirisinin İstanbul turizmine yoğun katkı sağlamasıdır.

-Makyaj insanı tümüyle değiştirebilir. Özel olarak farklı efektler kullanılarak yapılan makyajlar ise insanı farklı bir varlığa dönüştürebilir. Gerek sahne gerekse sinema için makyaj gerekli bir unsur. Burada sanatçıların makyajdan sonraki halleriyle kendi görüntülerinin karşılaştırmasını bulabilirsiniz. Ciddi derecede iyi.

-Yazı karakteri bir nevi sizin kendi kişiliğinizle alakadar. Yerine göre de yazı karakteri kullanılıyor. Gidip de bir makaleyi Comic Sans MS ile yazamazsınız, yani yazarsınız tabii ki lakin olmaz. Ne demeye çalıştığımızı anlatmış olmayı umuyoruz. Sizin fontunuz hangisi bilmiyoruz fakat zombilerden hoşlanan birisiyseniz şuradaki font tam sizlik.

-Paranormal durumlar insanı korkutsa da hep bir çekiciliğe sahiptir. Genellikle de daha etkili olsun diye kasvetli bir ortam oluşturulur, sesler fısıltıya döndürülür, her kıpırtıda bir irkilme gerçekleştirilir. Bu adreste de hayaletli fotoğraflar mevcut. Gerçek midir değil midir bilemiyoruz ama yine de ürpertici.

-Instagram güzel bir uygulama kabul edersiniz. Ne şekilde kullandığınıza göre de şekilleniyor, mantık çerçevesinde gerçekleştirilen her eylem öyle oluyor gerçi, neyse. Paul Tellefsen adında bir öğrenci Instagram üzerine bir proje hazırlamaya karar vermiş ve bir süre sonra bu proje kendiliğinden gelişerek kullanıcıların bu uygulamayı niçin kullandıkları, uygulamanın kullanıcılarına neler kattığı konusunda bir belgesele dönüşmüş. Belgeselin 25 dakikalık videosunu buradan izleyebilirsiniz.

-Halen meselenin sadece birkaç ağaç olduğunu düşünenler var. İlginç değil mi?



paylaş:

the xx - islands


Mercury Music Prize sahibi İngiliz grup The xx’in kendi isimlerini taşıyan debut albümünün üçüncü parçası olan ve Grey’s Anatomy, One Tree Hill gibi dizilerde kullanılan Islands, Saam tarafından muhteşem bir video kliple görselliğe bulanmış. Dinlendiği kadar izlenmesini de düşündüğümüz bu video klip Shakira tarafından da coverlanmış.

Aşkın yahut ayrılığın ikonik ve minimalist bir şekilde anlatıldığı video klip en iyiler seçkimizde yerini alıyor. Keyifli seyirler.

paylaş:

hediye çekilişi: 1 kitap 2 dvd





Kitap ve DVD çekilişimiz için katılımda bulunanlara sonsuz teşekkürler. Random.org aracılığı ile karıştırıp arasından çektiğimiz o şanslı isim “amanyarabbi”. Kutluyor ve en kısa sürede iletişim bilgilerini bize göndermeni bekliyoruz. Şimdiden keyifli okumalar ve iyi seyirler.





-------------------------------------------------------------------------------


Uzun süredir ortalıklarda görünmediğimizden dolayı güzel bir dönüş yapak istedik. bu kez hediyeyi biraz büyütelim dedik.
Hediye edeceğimiz kitap, Jack Kerouac’ın Big Sur adlı eseri. Kitap hakkında bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Hediye edeceğimiz DVD’ler Xavier Dolan’ın Les Amours Imaginaires ve J’ai tué ma mère adlı filmleri. Linklere tıklayarak filmler hakkında yazdıklarımıza ulaşabilirsiniz.


Çekiliş hakkında/kurallar

-Çekilişe katılmak isteyenlerin bu paylaşımın altına yorum bırakmaları yeterlidir. 

-“Anonim/Adsız” olarak yapılan yorumlar geçerli değildir.

-Çekiliş Türkiye sınırları içinde yaşayan kullanıcılarımız içindir. (kargo için)

-Son katılım tarihi 21 Haziran 2013 cuma, saat 23:59 dur. Çekiliş Haziran’da gerçekleştirilip aynı gün duyurulacaktır.

-Çekiliş tamamlanıp sonuç açıklandıktan sonra en kısa sürede hediye kitap Türkiye sınırları içindeki kazanan kullanıcımıza kargo ile gönderilecek ve kargo ücreti tarafımızca karşılanacaktır.

-Kitap ve DVD’ler orijinaldir.

-Çekiliş random.org aracılığıyla gerçekleştirilecektir.

-Çekilişin gerçekleştirildiği bu linki facebook-twitter-blog-sözlük-vb. ortamlarda paylaşıp, bu paylaşımının linkini yoruma ekleyenler her farklı platformun linki için ekstra çekiliş hakkı sağlayacaktır. (şart değil)


Katılımda bulunanlara şimdiden teşekkürler ve bol şanslar.

paylaş:

Hayallerime Benden Yalan Söyleyin

Duracağı yeri bilmeli insan. Kimi zaman dört duvar arasında kimi zamansa kalabalıklar arasında kalsa da insan kendisini bulduğu zaman nerede duracağını iyi bilmeli. Hayaller peşinde koşmamalı mesela illa koşacaksa yaşamın peşinde olmalı. Ne kadar saçma..

Bazen düşünüyorum da ya hayallerim olmasaydı? Ya bu safsatalara gerçekten inansaydım?.. Düşüncesi bile ürkütücü. Ben varsam hayallerim için varım bugünüm yarını düşlediğim için var. Gerçeklere tutunarak yaşamak diyorlar ya hangi gerçeğe? Oysa ki insanların inandığı gerçeklerin en büyük yalanlar olduğuna her gün şahit olmuyor muyuz?  Herkesin inandığı bir yalana inanacağıma kendi hayallerime inanarak yaşamak en azından kendi yalanlarıma inanmak yağmur damlası gibi düşen hayatıma bir nebze de olsa iyi geliyor. Yalan dünyaysa da benim yalan dünyam. Ben bir yağmur damlasıyım, dünyaya çarpınca parçalanacak olan. En azından düşene kadar hayal kuracağım.

Benden yalan söyleyin çocukluğumun hayallerine.. Bırakın onlar saf kalsın. Yalanlar söyleyin annem gibi. Bırakın yaşadığı dünyayı sevsin. Çocukluğum da olmasa ne yaparım ben? Bir kuş gibi diyar diyar gezdiğim hayallerimle baş başa bırakın beni. Yeniden uçmak istiyorum. Ayaklarım yere basmasın artık.  Kendi ayaklarımızın üstünde durmamız demek ıstırap demekmiş bunu şimdi anlıyorum. Bırakın ayaklarımı bağlamayın artık bu sevimsiz dünyanıza. Bırakın çocukluğumuzla beraber uçup gidelim bu topraklardan. Bilmediğimiz denizlere açılalım içimize yosun kokusu çekelim kıyılardan uzak duralım. Bize göz kırpan yıldızlara yol alalım. Lütfen artık bırakın bizi. Kirli oyunlarınıza çocukluğumuzu alet etmeyin. Onlar daha çok küçük ve saf. Öldürmeyin bizi. Bırakın hayallerimiz nefes alsın. Bağıra çağıra ağladığımız günleri çok görmeyin bize. Ağlamak ayıp artık uzak bize. Ama ya çocukken de ağlayamasaydık? Hiç gözyaşının tadını bilmeyen çocuk olur mu? Almayın çocukluğumuzu bizden. Mahallede kavga ettiğimiz günleri özlüyoruz biz. Bırakın kavga etsek de ertesi gün sarılmasını biliriz biz. Bizim nefretimiz olmaz yeri gelir bilyelerimizi takas ederiz yeri gelir bisikletimizde bir tur attırırız ama düşman kalamayız biz. Mahallemiz de nefrete yer yoktu çocukken. Bu sevgisiz dünyaya düşmeye başlayınca öğrendik bu kelimenin anlamını.

Bizim çocukluğumuzda hayaller ele yüze bulaşan kırmızı kalemlerle büyük büyük yazılırdı. Sıra arkadaşı kelek yapmazdı asla en büyük sırlarını derste ufak bir kağıt parçasına yazarak paylaşırdık ama bilirdik o kağıt senetti. Güvenden sual edilmezdi.  Kim bilir kaç ufak parmak dünyalara sığmayacak sevgisini yerleştirmiştir o ufacık defter yaprağı parçasına. Bırakın sevgilerimizi çizgili defter saflığında aşılayabilelim birbirimize. Hayatın kahpe yalanlarını sokmayın hayatımıza. Bırakın kendi yalan sevgimizle yaşayalım. Soğutmayın bizi aşktan inancımızı kaybettirmeyin. Birbirimizi seveceğimize de inanamazsak neye inanacağız. Bizim zamanımızda arkadaşlar mesajla değil, apartman camına taş atarak sokak ortasında isim haykırarak çağrılırdı.Bütün mahalle bilirdi ki bu ikisi kan kardeşi.. Dünya yıkılsa da o çocuk aşağı inecek.

Hepimiz hayaller kurardık el kadar boyumuzla, şimdi neden kuramıyoruz? Biz mi büyüdük de değiştik, dünya mı fazla yaşlandı hayallere yer vermiyor artık? Belki de dünyanın kafası kaldırmıyor artık bu kadar hayalin gürültüsünü. Madem öyle anlaşalım, biz hayal kurmayalım yeter ki çocuklarımız kurabilsin. Çocukların da hayal kuramadığı bir dünya nasıl yaşanır bir yer olabilir ki. İnsanı hayvandan ayıran en büyük özellik hayalleri olmasıdır bence. Hayalleri olmayan bir insanı içgüdüsel yaşayan bir hayvandan ayırmak güçtür. Tek farkı ihtiyacı olandan fazla avlanması olabilir. Çünkü insanlar aç gözlüdür. Fırsat verirseniz hayallerinizi bile çalarlar.

Sevgilerimiz var bir de saf çocukluğumuzun ilk aşkları. Savaşın ortasında büyümediyse illa bir çocukluk aşkı olmalı insanın. Savaş çocuklarının sevmeye hakkı yok mu? Elbette var..Yeterince yaşarsan.. Savaşta büyümek kötü bir yazgı.. Her şeyin telafisi vardır hala hayattaysan. Yaşadıkça telafi edilendir hayat. Yeter ki hayal kurabilecek kadar heves kalmış olsun insanın içinde. Çocukken aşka inandırdılar bizi biraz büyüyünce yalan olduğuna.. Aldatılmışlığa güvensizliğe vurdular hayallerimizi. Aşka her gün prangalar taktılar. Bakmayın bu dallamaların sözlerine hayat varsa aşkta vardır. İnsan yaşıyorsa aşıkta olabilir, sadece yeterli vakti olması lazım. Çocukken sevgisini itiraf etmek için ders bitişini bekleyemeyen bedenlerimiz aradan yıllar geçtikten sonra sevmek için, yaşamak için yeterli zamanı olduğuna inandırılmış. Yok öyle bir şey kandırmayalım birbirimizi. Sevmek için sadece bugünümüz var.

Hayallerime benden yalan söyleyin.. Bırakın onlar saf kalsınlar.. Çocukluğumda ki gibi masallar anlatın. Gerçekle kirletmeyin rüyalarımı bırakın onlar mutlu olsunlar..




paylaş: