Stiletto


Topuklu ayakkabı. Tık, tık, tık, tık… Tek bir çizgi üstünde, catwalk yaparcasına yürüyor kadın. Her baş dönüyor onun geçişine. Kadının yüzü yok, her bakan sadece onları görüyor, kırmızı bir çift stiletto. Önce biri, tık, ardından diğeri, tık ve tekrar diğeri tık, tık tık!
Kadının yüzü yok, benim de dudaklarım. Üstelik eğer olabilseydi, dolgun ve kırmızıya boyalı olacaktı o dudaklar. Ve sana inadı bırak diyeceklerdi. Eğer kırmızı stilettolu kadının yüzü benim de dudaklarım olsaydı, duyacakların çok farklı olacaktı duyduklarından.
Oturup yalvaracaktım sana, lütfen korkma diye. Kırmızı topuklar sende son bulacaktı, tıkırtıların bittiği yeri bilecektin. Sen yüzü olmayan kadının yüzünü görecektin, ben dudaklarıma kavuşacaktım. Uyanıp kafanı sağa çevirdiğinde yanındaki ben olacaktım, aynı kanepede oturup kitap okuyacaktık, elimde şiir kitaplarıyla sana koşup şu cümleye bak diyecektim, kavuştuğum dudaklarıma dokunan tek insan olacaktın şu ömrü hayatımda.
Ama benim dudaklarım yok ve ince uzun topuklu, kırmızı ve rugan stilettoların tıkırtısı giderek uzaklaşıyor senden. Başlasaydı sende bitecek olan hikâyemle birlikte. Oysa biz şairin dediği gibi birlikte susmayı bile beceremedik. Ben önce dudaklarımı kaybettim, sonra stilettolarımı giydim.
Topuklu ayakkabılarımı. Tık, tık, tık, tık… Tek bir çizgi üstünde, catwalk yaparcasına yürüdüm. Her baş döndü geçişime. Benim yüzüm yoktu, her bakan sadece onları gördü, kırmızı stilettolarımı. Önce bir adım attım, tık, ardından diğerini, tık ve tekrar diğeri, tık, tık tık…
paylaş:

0 YORUM:

Yorum Gönder