41. istanbul müzik festivali

İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ’NİN
BU YILKİ TEMASI “ZAMAN VE DEĞİŞİM”


41. İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ
4–29 HAZİRAN 2013


İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Borusan Holding sponsorluğunda düzenlenen İstanbul Müzik Festivali, 41. yılında müzikseverleri dopdolu bir programla karşılıyor.

Festival sponsorluğunu 2006 yılından beri Borusan Holding’in üstlendiği İstanbul Müzik Festivali, bu yıl “Zaman ve Değişim” teması etrafında, 4–29 Haziran tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. 41. İstanbul Müzik Festivali’nin programı, son dört yıldır festivalin basın toplantılarına mekân ve ikram desteği veren Four Seasons Hotel Istanbul at the Bosphorus’da düzenlenen bir basın toplantısıyla açıklandı. Basın toplantısına, konuşmacı olarak İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Borusan Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Borusan Kültür Sanat Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Hamedi ve İstanbul Müzik Festivali Direktörü Yeşim Gürer Oymak katıldı.

41. İstanbul Müzik Festivali’nin afişi Sarkis ve Bülent Erkmen işbirliğiyle hazırlandı. Günümüzün önde gelen güncel sanatçılarından Sarkis’in parmak izi ve el yazısı, İKSV Kurumsal Kimlik Danışmanı Bülent Erkmen’in tasarımıyla festival afişine dönüştü. Basın toplantısında, Bülent Erkmen’in festival afişleriyle ilgili hazırladığı özel video mesajı da salona kurulan ekranda gösterildi.

41. İstanbul Müzik Festivali, aralarında Vadim Repin, Maxim Vengerov,
Shlomo Mintz, Mario João Pires, Khatia Buniatishvili, Magdelena Kožená,
Kim Kashkashian, Sol Gabetta gibi isimler ile dünyanın önde gelen orkestralarından Deutsche Kammerphilharmonie Bremen ve Münih Oda Orkestrası’nın da bulunduğu 500'e yakın yerli ve yabancı sanatçıyı İstanbul’da ağırlayacak.

41. İstanbul Müzik Festivali’nde orkestralı konserler, oda müziği ve resitaller ile bazıları özgün programlardan oluşan toplam 22 konser yer alıyor. Şehri kucaklamak üzere farklı mekanlarda da dinleyicilerle buluşmaya özen gösteren festival bu yıl ilk defa
Surp Vortvots
Vorodman Kilisesi'ni kullanacak. Festivalin bu yılki diğer mekânları arasında Aya İrini Müzesi, Süreyya Operası, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı, Galata Mevlevihanesi Müzesi, Galata Rum İlköğretim Okulu, İstanbul Modern ve
İş Sanat Kültür Merkezi bulunuyor.

41. İstanbul Müzik Festivali, verdiği eser siparişleriyle çağdaş müzik repertuvarına katkıda bulunmaya da devam ederek çeşitli dünya ve Türkiye prömiyerlerine ev sahipliği yapacak. Festival tarafından değerli bestecimiz Kâmran İnce’ye sipariş edilen “Nasreddin Hoca” adlı eserin dünya prömiyeri, Berlin Counterpoint Ensemble tarafından gerçekleştirilecek. Festivalin besteci Peteris Vasks’a Amsterdam Sinfonietta, Amsterdam Viyolonsel Bienali ve Toronto Senfoni Orkestrası’yla ortak siparişi Viyolonsel Konçertosu'nun Türkiye prömiyerini ise Sol Gabetta yapacak.

Festivalde genç müzisyenlere yönelik özel projeler de yer alıyor. Geçtiğimiz yıl, ülke çapında genç yetenekleri keşfetmek ve teşvik etmek amacıyla başlatılan “İstanbul Müzik Festivali Genç Solistini Arıyor” projesi bu yıl viyolonsel dalında devam ediyor. Konservatuvar öğrencilerini festival izleyicileriyle buluşturan “Açık Konservatuvar” projesi ise bu yıl 9 Haziran Pazar günü Galata Rum İlköğretim Okulu’nda gerçekleştirilecek.


Basın toplantısında konuşma yapan İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı,
İstanbul Festivalleri’nin bu yılki tanıtım ve duyuru afişlerinde yeni bir işbirliğine gidildiğini duyurarak
“Farklı sanat dallarının önde gelen temsilcilerinin desenleri, yapıtları, işaretleri ve el yazıları, grafik tasarımcı ve İKSV Kurumsal Kimlik Danışmanı Bülent Erkmen’in tasarımıyla festival afişlerine dönüşecek. 41. İstanbul Müzik Festivali’nin afiş görselinde de günümüzün önde gelen güncel sanatçılarından Sarkis’in parmak izi ve el yazısını görüyorsunuz. Disiplinlerarasılığın ilham verici gücünü kullanan bu işbirliklerini, 2013 yılında gerçekleştireceğimiz Film ve Caz Festivalleri’nde ve önümüzdeki yıllarda da farklı sanatçıların katılımıyla devam ettireceğiz.” dedi. İstanbul Müzik Festivali’nde gençlere yönelik projelerin de artırılarak devam edeceğinin altını çizen Eczacıbaşı ayrıca İstanbul genelinde farklı mekânlarda ücretsiz konserler gerçekleştirerek klasik müziği kentin değişik noktalarına taşımayı ve daha büyük kitlelere ulaştırmayı hedeflediklerini de belirtirken, konuşmasını
“bugün burada bizi ağırlayan Four Seasons Hotel at the Bosphorus’a ve başta festival sponsoru Borusan olmak üzere bize desteklerini sürdüren tüm kurum ve kuruluşlara içten teşekkürlerimizi sunuyor, etkinliklerimizi kamuoyuna duyurmak konusundaki çabalarınız için sizlere de
teşekkür ediyorum.” sözleriyle sonlandırdı.

Toplantıda konuşan Borusan Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Borusan Kültür Sanat Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Hamedi ise “Borusan olarak toplumumuzun eğitim ve kültür seviyesini yükseltmeyi ve çağdaş bir toplumun inşası için sorumluluğu üstlenmeyi öncelikli kurumsal değerlerimiz arasında görüyoruz. Yüksek başarı, yenilikçilik ve sürekli gelişimi desteklerken, topluma katkı sağlayacak çalışmalar gerçekleştirmeyi de bir görev kabul ediyoruz. Bu değerleri, kurucumuz ve onursal başkanımız rahmetli Asım Kocabıyık, Borusan’ın kurum felsefesinin temellerine oturtmuştu. Yönetimi ondan devralan kuşak olarak bizler de onun yolundan ilerliyoruz. Sürdürdüğümüz kültür ve sanat faaliyetlerinin yanı sıra toplumumuzun gelişmesinde büyük payı olan İKSV’nin düzenlediği İstanbul Müzik Festivali’ne 20 yılı aşkın zamandır destek vermek ve son sekiz yıldır da sponsoru olmak bizim için bir mutluluk kaynağı.” dedi.

İstanbul Müzik Festivali Direktörü Yeşim Gürer Oymak ise konuşmasında “Geçtiğimiz yıl İKSV'nin ve Müzik Festivalinin 40. yılını kutlarken oldukça detaylı bir arşiv çalışması yapmıştık. Festivalin ilk yıllarındaki programlarıyla bugünün programları içerik açısından oldukça farklılık gösteriyor. Bugün farklı sanatçıları bir araya getirdiğimiz, sadece bizim festivalimize özgü projelerin ve eser siparişlerinin prömiyerlerinin ve genç müzisyenlerimizin daha çok yer aldığı, daha maceracı ve yeniliklere daha açık bir festival programı oluşturduğumuzu gördüm. Aradan geçen 41 yıllık zaman, festivalimizi bir yandan olgunlaştırırken diğer yandan kaçınılmaz olarak da değiştirdi.” diyerek festivalin bu seneki temasının çıkış fikrini açıkladı. Konser programlarındaki kimi eserler ve projeler “zaman ve değişim”e direkt gönderme yapan başlıklar taşırken, kimileri biçimsel değişimi ya da belli bir yüzyıla ait bir stilin farklı bir yüzyılda yepyeni bir müzikal dille ele alınması sonucundaki değişimi sergiliyor.  Festivalin 2011 yılından bu yana, Türkiyeli ve yabancı bestecilere eser siparişi vererek, çağdaş müzik repertuvarını zenginleştirmeye yönelik çalışmalar yaptığını anlatan Yeşim Gürer Oymak, “Birçok festival ve orkestra artık İstanbul Müzik Festivali'ni eser sipariş eden bir kurum olarak tanımakta.” dedi. Festival programını anlatırken gençlik projelerine de değinen direktör, “Bizim genç sanatçılarımızı, gelecekteki umutlarımızı da müzikseverlerin alkışlarıyla desteklemelerini ve onları cesaretlendirmelerini ümit ediyorum.” sözleriyle festivalin bu projelere verdiği önemin bir kez daha altını çizdi.



paylaş:

türkiye yayıncılar birliği'nden gezi parkı direnişi için açıklama


İstanbul, Taksim’deki Gezi Parkı’nın AVM yapılması planına karşı parkta çadır kurularak başlatılan oturma eyleminin 4. gününde (31 Mayıs 2013) eylemcilere ve ardından Taksim’e toplanan on binlerce insana karşı polisin gaz ve su ile müdahalesi iki gündür sürmektedir. Taksim meydanında bugün öğlene kadar gaz müdahalesi sürmüş, öğleden sonra polisin meydandan çekildiği haberleri gelmiş olmasına karşın aşırı dozda gaz ve su ile yaralanmalara sebep olan müdahalelerin diğer illerdeki gösterilerde sürdüğü öğrenilmiştir. İki gün içinde Taksim’de gözaltına alındığı öğrenilen 100’den fazla  insanın gözaltındaki durumları da merak konusudur. 

Polisin protestolara müdahalesi sırasında gaz bombalarını sıklıkla havaya değil vatandaşların üzerine, hatta baş bölgelerine attığı olayda çekilen görüntülerden anlaşılmaktadır. Bu nedenle yaralananlar arasında gazeteci Ahmet Şık ve Osman Örsal ve milletvekili Sırrı Süreyya Önder de bulunduğu, Önder’in hastaneye kaldırıldığı öğrenilmiştir. Havadan helikopterlerle gaz bombaları atıldığı, biber gazı yerine portakal gazı denilen bir gazın ve plastik mermilerin de kullanıldığı, bu araçların ciddi yaralanmalara yol açtığı ulaşan bilgiler arasındadır.

Avrupa Birliği ve ABD Dışişleri Bakanlığı konuyla ilgili açıklamalarında polisin orantısız ve aşırı güç kullanmasını eleştirerek endişelerini belirtmişlerdir. Açıklamalarda ifade ve toplanma özgürlüğünün temel insan hak ve özgürlükleri arasında bulunduğunu, Türkiye’nin bağlı olduğu uluslararası sözleşmelerde bu hak ve özgürlüklerin sınırlarının tanımlandığını ölçüde bu hak ve özgürlüklerin güvence altında olması gerektiğini hatırlatılmıştır.

Toplanma özgürlüğü İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi’nde belirtilen temel bir insan hakkıdır. Bu özgürlük bir araya gelme, topluca ortak ilgi ve çıkarları ifade etme, savunmayı kapsamaktadır. Anayasamızın 34. maddesinde “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir,” denilmektedir.

Taksim’deki ve diğer illerdeki eylemlerde polisin aşırı güç ve gaz kullanımıyla vatandaşların toplanma ve gösteri özgürlüğü ihlal edilmiş ve edilmektedir. Türkiye Yayıncılar Birliği olarak bu hak ve özgürlüğün devlet eliyle ihlalini kınıyor, yetkilileri bu ihlale bir an önce son vermeye çağırıyoruz. 

Türkiye Yayıncılar Birliği

paylaş:

akla gelince hüzünleniyor insan


Yavaştan sesler yitmeye başladığında ışıkların değerini anlar oldum. Gözümüzün gördüğü yere kadar başını eğmiş sokak lambaları aydınlatıyordu yolumu, tüm kargaşa bitince, huzmelerin arasından sızan yağmur damlaları ağırdan ağırdan naza çekiyordu kendilerini. Toprak kokusu çoktan doldurmuştu geceyi.
Tek başıma kaldığı söyleyeceğim kimse yoktu kendimden başka, şapkamdan süzülen damlanın teki sigaramı söndürmeseydi ciğerlerimi doldurmaya devam edebilirdim halbuki, fakat gecenin sessizliğinde sarhoş olmuş gökten süzülen yağmurun içine bir cız sesi karıştığında, göz kırpması gibi yenileniyor insan beyni. Farkına varıyorum.
Hissettiklerimin çoğu yeni desem tümden yalancı çıkar çok da para kazanabilirdim ama ne cebimde içecek param var ne de hislerim yeni. Anlaşılan o ki zamanın içinde yıpranmış umutlar büyüyor, geçen günler elime çok da bir şey tutuşturmasa da öldürmüyor aynı zamanda.
Yürüyorum, sokak uzadıkça uzuyor, süzülüyor ayaklarımın altından damlalar, yolunu bulmak için birini durdurup soru sorma gereği de duymuyorlar, dertleri de yalnız bu olsa gerek.
Paltomun omuzları su su çekiyor, nefes alışlarımdan belirli aralıklar su birikiyor burnumda, siliyorum. Kendimle birlikte, ceplerimde ellerim ağır ağır sokağın ortasında yürüyorum. Gece çoktan uykuya dalmış, gün kalkmak için vaktini bekliyor.
Düşündükçe yalan söylemediğim de ortaya çıkıyor, yeni değil yaşadıklarım, bunlarım hiçbiri muhtemelen hiç bitmeyecek. Ayrılık denen şey kimilerine göre büyük sorunlar teşkil etse de bazısına göre kolaya kaçıp paçayı kurtarma çabası. Sürekli büyük çoğu da boş laflar söylendiğinde teker teker yutuluyor her biri, anlık duyguların pençesinde çırpınırken alınan kararların gölgesinde durmak ise zaten tahmin edilen bir eylem.
Ayağıma gelen taşa vuruyorum. Sektikçe sekiyor inişte, bilmeyen, görmeyen aşağılarda bir yerlerde birilerinin selden boğulacağını söyler muhakkak süzülen suları görse. Ayağımı her bastığımda ayakkabımın üzerine doğru çıkışı ise hep fizik kurallarından.
Dayanamayıp bir sigara yakıyorum. İçime çektiğim dumanla dolan ciğerlerimin acısını hissediyorum göğsümde, her ışığın açısına göre dalgalanmalar yapan dumanım esmeye başlayan rüzgara karışıyor. Azıcık serinliyor etraf, toprak kokusu dağılıyor. Gecenin içine uğultular doluyor hafif hafif, yoluma devam ediyorum.
Üzüldüğüm insanlar var bu hayatta. Tanıdığım kadarıyla hiç de tanıdığım kişiymiş gibi davranmayanlar var, insanoğlu çok garip bir varlık, küçüklüğün, saflığın, utanmanın, belki de hayatın ona sunduğu oyunun etkisiyle yapabiliyor bunu, suçu bu yüzden sadece ona yüklemek olmaz.
Sevdiğim, değer verdiğim insanlar da var, oturup bir insana derdini anlatabilmek hele hele o insanın anlattığınız derdi anlaması kadar rahatlatan başka bir şey var mı? Yüreğim huzurla doluyor. Anlaşılmamak hislerin en kötüsü.
Adını unuttuğum bir günde, adını unutmaya çalıştığım insanları düşünüyorum, aklımdan hiç çıkmayan insanları anımsıyorum. Her duman çekişimde zihnim biraz daha açılıyor, esen rüzgara inat yürümeye devam ettikçe sokaklar inadına daha da uzuyor. Ara ara kediler çıkıyor bir yerlerden, kimi pencereden ışıklar vuruyor geceye, kimi sokak lambası yaşama göz kırpmış, bazı yaprakların yoluna devam edebilmesi için yardım gerekli… ben sürekli bir şeyleri düşünerek yürüyorum. Şehir yeni bir gün için hazırlanmaya başlamadan önce aklımdaki tüm düşünceleri, hissettiklerimi bir kenara bırakabilmek için çaba sarf etmem gerektiğini biliyorum. İçimden kimi zaman küfür etmek geliyor. Ağzını bozmak sinirlendiğinde sigaraya sarılmak gibi. Bu sessizliğin içinde, içimdekileri bağıra bağıra kussam, sonu belli bir senaryo yazmış olurum, içime atmaktansa kendimle konuşmak, beni en çok anlayan kişiyle dertleşmek, bilmem hangi saatte, hafif soğuk gecenin içinde yapılması en güzel olay, tütünü de unutmamak gerek. Yine de akla gelince hüzünleniyor insan.

Ve yağmur…
paylaş:

kısa kısa #7


-Dan Brown’ın yeni kitabı Cehennem çoktan piyasaya sunuldu, tükendi, yeni baskısı oldu vs. zaten pek de bir edebi ürün beklemesek de sırf yoğun iş hayatı, koşturmaca, sıkıntı giderme gibi konulardan uzaklaşmak için tercih edilebileceğini söyleyebiliriz. Zaten kitap ileride filmi çekilir bunun edasıyla yazıldığı için bir çırpıda okunur cinsten. Kitabın tek getirisinin İstanbul turizmine yoğun katkı sağlamasıdır.

-Makyaj insanı tümüyle değiştirebilir. Özel olarak farklı efektler kullanılarak yapılan makyajlar ise insanı farklı bir varlığa dönüştürebilir. Gerek sahne gerekse sinema için makyaj gerekli bir unsur. Burada sanatçıların makyajdan sonraki halleriyle kendi görüntülerinin karşılaştırmasını bulabilirsiniz. Ciddi derecede iyi.

-Yazı karakteri bir nevi sizin kendi kişiliğinizle alakadar. Yerine göre de yazı karakteri kullanılıyor. Gidip de bir makaleyi Comic Sans MS ile yazamazsınız, yani yazarsınız tabii ki lakin olmaz. Ne demeye çalıştığımızı anlatmış olmayı umuyoruz. Sizin fontunuz hangisi bilmiyoruz fakat zombilerden hoşlanan birisiyseniz şuradaki font tam sizlik.

-Paranormal durumlar insanı korkutsa da hep bir çekiciliğe sahiptir. Genellikle de daha etkili olsun diye kasvetli bir ortam oluşturulur, sesler fısıltıya döndürülür, her kıpırtıda bir irkilme gerçekleştirilir. Bu adreste de hayaletli fotoğraflar mevcut. Gerçek midir değil midir bilemiyoruz ama yine de ürpertici.

-Instagram güzel bir uygulama kabul edersiniz. Ne şekilde kullandığınıza göre de şekilleniyor, mantık çerçevesinde gerçekleştirilen her eylem öyle oluyor gerçi, neyse. Paul Tellefsen adında bir öğrenci Instagram üzerine bir proje hazırlamaya karar vermiş ve bir süre sonra bu proje kendiliğinden gelişerek kullanıcıların bu uygulamayı niçin kullandıkları, uygulamanın kullanıcılarına neler kattığı konusunda bir belgesele dönüşmüş. Belgeselin 25 dakikalık videosunu buradan izleyebilirsiniz.

-Halen meselenin sadece birkaç ağaç olduğunu düşünenler var. İlginç değil mi?



paylaş:

the xx - islands


Mercury Music Prize sahibi İngiliz grup The xx’in kendi isimlerini taşıyan debut albümünün üçüncü parçası olan ve Grey’s Anatomy, One Tree Hill gibi dizilerde kullanılan Islands, Saam tarafından muhteşem bir video kliple görselliğe bulanmış. Dinlendiği kadar izlenmesini de düşündüğümüz bu video klip Shakira tarafından da coverlanmış.

Aşkın yahut ayrılığın ikonik ve minimalist bir şekilde anlatıldığı video klip en iyiler seçkimizde yerini alıyor. Keyifli seyirler.

paylaş:

hediye çekilişi: 1 kitap 2 dvd





Kitap ve DVD çekilişimiz için katılımda bulunanlara sonsuz teşekkürler. Random.org aracılığı ile karıştırıp arasından çektiğimiz o şanslı isim “amanyarabbi”. Kutluyor ve en kısa sürede iletişim bilgilerini bize göndermeni bekliyoruz. Şimdiden keyifli okumalar ve iyi seyirler.





-------------------------------------------------------------------------------


Uzun süredir ortalıklarda görünmediğimizden dolayı güzel bir dönüş yapak istedik. bu kez hediyeyi biraz büyütelim dedik.
Hediye edeceğimiz kitap, Jack Kerouac’ın Big Sur adlı eseri. Kitap hakkında bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Hediye edeceğimiz DVD’ler Xavier Dolan’ın Les Amours Imaginaires ve J’ai tué ma mère adlı filmleri. Linklere tıklayarak filmler hakkında yazdıklarımıza ulaşabilirsiniz.


Çekiliş hakkında/kurallar

-Çekilişe katılmak isteyenlerin bu paylaşımın altına yorum bırakmaları yeterlidir. 

-“Anonim/Adsız” olarak yapılan yorumlar geçerli değildir.

-Çekiliş Türkiye sınırları içinde yaşayan kullanıcılarımız içindir. (kargo için)

-Son katılım tarihi 21 Haziran 2013 cuma, saat 23:59 dur. Çekiliş Haziran’da gerçekleştirilip aynı gün duyurulacaktır.

-Çekiliş tamamlanıp sonuç açıklandıktan sonra en kısa sürede hediye kitap Türkiye sınırları içindeki kazanan kullanıcımıza kargo ile gönderilecek ve kargo ücreti tarafımızca karşılanacaktır.

-Kitap ve DVD’ler orijinaldir.

-Çekiliş random.org aracılığıyla gerçekleştirilecektir.

-Çekilişin gerçekleştirildiği bu linki facebook-twitter-blog-sözlük-vb. ortamlarda paylaşıp, bu paylaşımının linkini yoruma ekleyenler her farklı platformun linki için ekstra çekiliş hakkı sağlayacaktır. (şart değil)


Katılımda bulunanlara şimdiden teşekkürler ve bol şanslar.

paylaş:

Hayallerime Benden Yalan Söyleyin

Duracağı yeri bilmeli insan. Kimi zaman dört duvar arasında kimi zamansa kalabalıklar arasında kalsa da insan kendisini bulduğu zaman nerede duracağını iyi bilmeli. Hayaller peşinde koşmamalı mesela illa koşacaksa yaşamın peşinde olmalı. Ne kadar saçma..

Bazen düşünüyorum da ya hayallerim olmasaydı? Ya bu safsatalara gerçekten inansaydım?.. Düşüncesi bile ürkütücü. Ben varsam hayallerim için varım bugünüm yarını düşlediğim için var. Gerçeklere tutunarak yaşamak diyorlar ya hangi gerçeğe? Oysa ki insanların inandığı gerçeklerin en büyük yalanlar olduğuna her gün şahit olmuyor muyuz?  Herkesin inandığı bir yalana inanacağıma kendi hayallerime inanarak yaşamak en azından kendi yalanlarıma inanmak yağmur damlası gibi düşen hayatıma bir nebze de olsa iyi geliyor. Yalan dünyaysa da benim yalan dünyam. Ben bir yağmur damlasıyım, dünyaya çarpınca parçalanacak olan. En azından düşene kadar hayal kuracağım.

Benden yalan söyleyin çocukluğumun hayallerine.. Bırakın onlar saf kalsın. Yalanlar söyleyin annem gibi. Bırakın yaşadığı dünyayı sevsin. Çocukluğum da olmasa ne yaparım ben? Bir kuş gibi diyar diyar gezdiğim hayallerimle baş başa bırakın beni. Yeniden uçmak istiyorum. Ayaklarım yere basmasın artık.  Kendi ayaklarımızın üstünde durmamız demek ıstırap demekmiş bunu şimdi anlıyorum. Bırakın ayaklarımı bağlamayın artık bu sevimsiz dünyanıza. Bırakın çocukluğumuzla beraber uçup gidelim bu topraklardan. Bilmediğimiz denizlere açılalım içimize yosun kokusu çekelim kıyılardan uzak duralım. Bize göz kırpan yıldızlara yol alalım. Lütfen artık bırakın bizi. Kirli oyunlarınıza çocukluğumuzu alet etmeyin. Onlar daha çok küçük ve saf. Öldürmeyin bizi. Bırakın hayallerimiz nefes alsın. Bağıra çağıra ağladığımız günleri çok görmeyin bize. Ağlamak ayıp artık uzak bize. Ama ya çocukken de ağlayamasaydık? Hiç gözyaşının tadını bilmeyen çocuk olur mu? Almayın çocukluğumuzu bizden. Mahallede kavga ettiğimiz günleri özlüyoruz biz. Bırakın kavga etsek de ertesi gün sarılmasını biliriz biz. Bizim nefretimiz olmaz yeri gelir bilyelerimizi takas ederiz yeri gelir bisikletimizde bir tur attırırız ama düşman kalamayız biz. Mahallemiz de nefrete yer yoktu çocukken. Bu sevgisiz dünyaya düşmeye başlayınca öğrendik bu kelimenin anlamını.

Bizim çocukluğumuzda hayaller ele yüze bulaşan kırmızı kalemlerle büyük büyük yazılırdı. Sıra arkadaşı kelek yapmazdı asla en büyük sırlarını derste ufak bir kağıt parçasına yazarak paylaşırdık ama bilirdik o kağıt senetti. Güvenden sual edilmezdi.  Kim bilir kaç ufak parmak dünyalara sığmayacak sevgisini yerleştirmiştir o ufacık defter yaprağı parçasına. Bırakın sevgilerimizi çizgili defter saflığında aşılayabilelim birbirimize. Hayatın kahpe yalanlarını sokmayın hayatımıza. Bırakın kendi yalan sevgimizle yaşayalım. Soğutmayın bizi aşktan inancımızı kaybettirmeyin. Birbirimizi seveceğimize de inanamazsak neye inanacağız. Bizim zamanımızda arkadaşlar mesajla değil, apartman camına taş atarak sokak ortasında isim haykırarak çağrılırdı.Bütün mahalle bilirdi ki bu ikisi kan kardeşi.. Dünya yıkılsa da o çocuk aşağı inecek.

Hepimiz hayaller kurardık el kadar boyumuzla, şimdi neden kuramıyoruz? Biz mi büyüdük de değiştik, dünya mı fazla yaşlandı hayallere yer vermiyor artık? Belki de dünyanın kafası kaldırmıyor artık bu kadar hayalin gürültüsünü. Madem öyle anlaşalım, biz hayal kurmayalım yeter ki çocuklarımız kurabilsin. Çocukların da hayal kuramadığı bir dünya nasıl yaşanır bir yer olabilir ki. İnsanı hayvandan ayıran en büyük özellik hayalleri olmasıdır bence. Hayalleri olmayan bir insanı içgüdüsel yaşayan bir hayvandan ayırmak güçtür. Tek farkı ihtiyacı olandan fazla avlanması olabilir. Çünkü insanlar aç gözlüdür. Fırsat verirseniz hayallerinizi bile çalarlar.

Sevgilerimiz var bir de saf çocukluğumuzun ilk aşkları. Savaşın ortasında büyümediyse illa bir çocukluk aşkı olmalı insanın. Savaş çocuklarının sevmeye hakkı yok mu? Elbette var..Yeterince yaşarsan.. Savaşta büyümek kötü bir yazgı.. Her şeyin telafisi vardır hala hayattaysan. Yaşadıkça telafi edilendir hayat. Yeter ki hayal kurabilecek kadar heves kalmış olsun insanın içinde. Çocukken aşka inandırdılar bizi biraz büyüyünce yalan olduğuna.. Aldatılmışlığa güvensizliğe vurdular hayallerimizi. Aşka her gün prangalar taktılar. Bakmayın bu dallamaların sözlerine hayat varsa aşkta vardır. İnsan yaşıyorsa aşıkta olabilir, sadece yeterli vakti olması lazım. Çocukken sevgisini itiraf etmek için ders bitişini bekleyemeyen bedenlerimiz aradan yıllar geçtikten sonra sevmek için, yaşamak için yeterli zamanı olduğuna inandırılmış. Yok öyle bir şey kandırmayalım birbirimizi. Sevmek için sadece bugünümüz var.

Hayallerime benden yalan söyleyin.. Bırakın onlar saf kalsınlar.. Çocukluğumda ki gibi masallar anlatın. Gerçekle kirletmeyin rüyalarımı bırakın onlar mutlu olsunlar..




paylaş:

documentarist istanbul belgesel günleri 2013


DOCUMENTARIST 2013 PROGRAMI AÇIKLANDI
İstanbul Haziran'da Belgesel Soluyacak

Seyircisini dünyanın farklı renkleri ve gerçekleriyle buluşmaya davet eden 90’ı aşkın belgesel, 1-6 Haziran 2013 tarihlerinde DOCUMENTARIST’te... Alan Berliner Retrospektifi, Mercek Altında Brezilya Sineması, Müzik Belgeselleri, Kadının Adı Yok, Türkiye Panorama programın öne çıkan bölümleri arasında. Festivalin posterinde ve tanıtım filminde Serra Yılmaz ve Ahu Türkpençe gibi isimler rol aldı.

DOCUMENTARIST İstanbul Belgesel Günleri, 1 - 6 Haziran tarihleri arasında altı mekâna yayılan dopdolu bir programla 6'ncı kez seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor.

Çağımızın en ünlü belgeselcilerinden Alan Berliner başta olmak üzere dünya belgesel sinemasının önemli ustalarının katılacağı festivalde, dünyanın farklı renklerini ve gerçeklerini harmanlayan 90’dan fazla film sunulacak. Yaşlılık Çağı, Kadının Adı Yok, Tükettiğimiz Dünya, Müzik Belgeselleri, Mercek Altında Brezilya Belgesel Sineması, Arap Dünyası: Değişim Rüzgarları, Taskovski Film Seçkisi ve Anılarına gibi özel bölümlerin yer aldığı bu seneki programda Uluslararası Panorama başlığı altında da son yılların ödüllü belgesellerinden geniş bir seçki sunulacak. Festivalin Türkiye Panorama bölümünde ise, Türkiye’den çoğunluğu genç yönetmenlerin filmlerinden oluşan 26 film yer alıyor.

Festivalin Onur Konuğu: Alan Berliner
Bugüne kadar Nick Fraser, Eyal Sivan, Asen Balikci, Helena Třeštíková, Heddy Honigmann gibi ustaları Türkiye’deki belgeselseverlerle tanıştıran DOCUMENTARIST’in bu yılki onur konuğu çağımızın en önemli belgeselcilerinden olan Alan Berliner.  

                  
DOCUMENTARIST, Berliner’in ödüllü son yapıtı “Büyük Kuzen” (First Cousin Once Removed, 2012) başta olmak üzere, “Gözleri Tamamen Açık” (Wide Awake, 2006), “En Tatlı Ses (The Sweetest Sound, 2001), “Kimseyi İlgilendirmez” (Nobodys's Business, 1996), “Ailedeki yabancı” (Intimate Stranger, 1991), “Aile Albümü” (The Family Album, 1986) dâhil olmak üzere tüm filmlerini içeren bir retrospektifin yanı sıra, 2 Haziran’da yönetmenin sinema dersine de ev sahipliği yapacak.

Konuk Ülke: Brezilya

DOCUMENTARIST 2013 programında, belgesel sinemanın en verimli toprakları arasında yer alan Brezilya'dan son 15 yılın gözde belgesellerini içeren esalı bir seçkiye yer veriliyor; ayrıca Brezilyalı sürpriz konukları da ağırlıyor. Bu ülkenin belgesel sinemasını Türkiye’de ilk kez bu kadar kapsamlı bir biçimde inceleme olanağı sunan seçkide gösterilen yapımlar arasında “174 Nolu Otobüs” (Bus 174, José Padilha, 2002), “Estamira” (Marcos Prado, 2004), “Elena” (Petra Costa, 2012) , “Uçan Rocha” (Eryk Rocha, 2002), “Tudo E Brazil” (Rogerio Sganzeria, 1997) ve “Raul” (Walter Carvalho, 2011) gibi bol ödüllü belgesellerin yanı sıra, Glauber Rocha’nın bir yapıtını da içeren kısa filmler seçkisi yer alıyor.

Irena Taskovski de DOCUMENTARIST'in Konuğu!

Belgesel alanında Avrupa’nın en büyük belgesel dağıtım ve yapım firmalarından olan Londra merkezli Taskovski Films’in kurucusu Irena Taskovski de DOCUMENTARIST 2013 kapsamında uluslararası alternatif dağıtımcılık konusunda bir konferans vermek üzere İstanbul’a geliyor. Daha önce Prag Film Akademisi FAMU, NTFS Londra, EICTV Küba gibi
yerlerde dersler veren, halen Prag Belgesel Film Enstitüsü’nde akademisyenlik yapan Taskovski, Türkiye’de belgesel yayınlayan TV kurum ve dağıtımcılarla da görüşmelerde bulunacak.

Dünyanın Gerçeği DOCUMENTARIST'te

Nepal’den Kolombiya’ya, Hindistan’dan Filistin’e, Polonya’dan Şili’ye, ADB’den Lübnan’a dünyanın farklı gerçekleri ve renklerini bir araya getiren DOCUMENTARIST 2013 programının Uluslararası Panorama bölümü de, son bir yılda Cannes, Venedik, San Sebastian, Toronto, Berlin gibi A sınıfı festivallerde öne çıkmış birbirinden önemli belgeselleri bir araya getiriyor. Bu bölümde geçen Kasım’da IDFA’nın açılışını yapan “Yanlış Zamanda, Yanlış Yerde” (Wrong Time, Wrong Place, John Appel, 2012) ve Berlinale 2013’te gösterilen “Kuzzul Kurt” (To the Wolf, Christina Koutsospyrou-Aran Hughes, 2012) öne çıkarken, Girit’te 60’larda ünlenmiş bir köyün anlatıldığı Hippie-Hippie Matala! Matala!” (Giorgos Varelas, 2013) ve sayıları giderek azalan azınlıkların sesine kulak veren “Elveda İstanbul” (Adieu İstanbul, Dieter Sauter, 2013) yer alıyor.

Yaşlılık Çağı bölümünde ilk göze çarpan filmler arasında;  ilerlemiş yaşlarına karşın birbirlerine ve sanata tutunan bir çifti anlatan “Sensiz Olmaz” (Not Without You, Petra Lataster Czisch-Peter Lataster, 2010), yalnız yaşayan 90 yaşındaki Clotilda Grosu'nun öyküsünü anlatan ve haiku biçimindeki üslubuyla dikkat çeken “Japon Ayva Ağacı” (The Japanese Quince Tree, Mara Trifu, 2012) ve bizi Gürcü yaşlı bir güreşçinin gençlik aşkıyla buluşturan “Ramin” (Ramin, Audrius Stonys, 2011)   bulunuyor.

Kadının Adı Yok bölümünde; Toronto’dan Berlin’e pek çok festivalde büyük yankı uyandıran “Salma” (Kim Longinotto, 2013), ‘Barış Gelini’ olarak çıktığı yolculuğu sırasında Gebze'de tecavüze uğrayarak öldürülen İtalyan sanatçı Pippa Bacca'nın öyküsünü anlatan “Gelin” (The Bride, Joël Curtz, 2012) ve boşandığı kocası tarafından öldürülen Bahar'ın geride kalan ailesinin genç kadını ölüme götüren sürecin izini mektuplarla ve tuttuğu günlükte sürmesini anlatan “Bahar” (Carin Goeijers, 2013) yüreğe dokunan hikayeleriyle festivalin merakla beklenen filmleri arasında.

Tükettiğimiz Dünya bölümünde; yapımcılığını Fatih Akın’ın üstlendiği “Mama Coca (Suzan Şekerci, 2012) filmi Türkiye’de ilk kez seyirciyle buluşacak. Bölümün dikkat çeken bir diğer önemli yapımı, Berlinale programında da yer alan “Char... Tarafsız Ada” (Char...  the No Man's Land, Sourav Sarangi, 2012).
                                     
Müzikle Sinemanın Mutlu Birlikteliği: Müzik Belgeselleri
Festivalde bu sene öne çıkan bölümlerden biri de, Müzik Belgeselleri. Martin Scorsese’nin öncülüğünde restore edilip sinema tarihine kazandırılan ilk film olup bir kaç yıl önce Cannes Film Festivali'nde yeniden gösterilen Fas-Fransız yapımı “Trances” (El Hal, Ahmed El Maanouni, 1981), caz şarkıcısı olarak Hollanda’da başlayan kariyeri bir

anda dünyayı saran Karsu Dönmez’in öyküsü “Karsu” (Mercedes Stalenhoef, 2012) ile bu yıl En İyi Belgesel Oscarı'nı kazanan “Bir Şarkının Peşinde” (Searching for Sugar Man, Malik Bendjelloul, 2012) başta olmak üzere, dünyanın muhtelif köşelerinden müzisyenlerin hikâyeleri DOCUMENTARIST 2013’e müzikal bir renk katacak.

Anılarına: Chris Marker, Herz Frank ve Les Blank

Festival kapsamında ayrıca belgesel sinemanın son bir yılda kaybettiği üç büyük ismi olan Chris Marker, Herz Frank ve Les Blank anısına birer gösterim gerçekleşecek. Programda, belgesel sinemanın en önemli ustalarından Chris Marker'ın “Andrei Arsenevich’in yaşamında Bir Gün” (One Day in the Life of Andrei Arsenevich, 1999), Sovyet belgesel sinemasının öncü ismi Herz Frank'ın “Ten Minutes Older” (1978) ve belgesel sinemaya getirdiği şiirsel üslüpla unutulmazlar arasına giren Les Blank'ın “Ayrık Dişli Kadınlar” (Gap-Toothed Women, 1988) adlı filmleri yer alıyor.

26 Belgeselle “Türkiye Panoraması”

Belgeselin çağdaş ustalarını İstanbul’a taşıyarak dünyanın dört bir yanından kalburüstü filmleri seyirciyle buluşturan DOCUMENTARIST, Türkiye’deki genç kuşak belgeselciler için de platform olma işlevini sürdürüyor. Uluslararası programı davet usulüyle oluşturulan festivale, bu sene Türkiye’den başvuran 110’u aşkın filmden 26’sı seçildi. Bunların içinde genç yönetmenlerin elinden çıkma 17 film, aynı zamanda Johan van der Keuken Yeni Yetenek Ödülü’ne aday olacak. Sözkonusu yapımlardan beş tanesi, Türkiye dışında yaşayan yönetmenlere ait. Festivale İsviçre’den katılan Ufuk Emiroğlu’nun ilk filmi “Babam, Devrim ve Ben”in (Mon Pêre, la Rêvolution et moi) dünya prömiyeri ise DOCUMENTARIST’te gerçekleşecek.

Türkiyeli belgeselcilerin filmlerini seyirciyle buluşturacak olan Türkiye Panorama bölümünün öne çıkan filmleri arasında; Doğu Akıncı'nın “Mustafa'nın Yaşam Zinciri” (2012), Piran Baydemir'in “Fecîra” (2013), Onur Günay & Burcu Yıldız'ın “Garod” (2012), Hatice Kamer'in “Annemin Pususlası” (2012), Dilek Gökçin'in “Bûka Baranê” (2013) ve Ayşe Funda Aras'ın “Gurbet Pastası” (2013) filmleri yer alıyor. Bu sene festival Türkiye yapımı tüm filmleri ücretsiz gösterme kararı aldı.

Johan van der Keuken (JvdK) Yeni Yetenek Ödülü 4'üncü Kez Sahibini Buluyor

Türkiye’den bu sene rekor sayıda başvuru alan DOCUMENTARIST, yeni kuşak belgeselcilerin buluşma platformu olma misyonunu da sürdürüyor. Yerli belgesellerden oluşan geniş bir seçkinin sunulacağı festivalde, Türkiye’den genç belgeselcilere verilen Johan van der Keuken Yeni Yetenek Ödülü bir kez daha sahibini bulacak. Bu sene 17 filmin aday olduğu 2013 JvdK Yeni Yetenek Ödülü’nün jürisi yazar ve oyuncu Ercan Kesal, film eleştirmeni Alin Taşçıyan, akademisyen Defne Karaosmanoğlu, Hollanda Başkonsolosluğu Kültür Ataşesi Jeroen Gankema ve geçtiğimiz yıl “Beklemek’’ adlı belgeseliyle JvdK Yeni Yetenek Ödülü’nü kazanan Bülent Öztürk’ten oluşuyor.

Festivalde Yan Etkinlik ve Atölyeler

DOCUMENTARIST, renkli film seçkisi kadar konser, panel, söyleşi ve açık hava gösterimi gibi yan etkinlikleriyle de Haziran’da İstanbullu sinemaseverlere bir belgesel karnavalı yaşatacak. Alan Berliner’in Sinema Dersi, Irena Taskovski’nin Uluslararası Alternatif Dağıtımcılık Dersi, Helena Ignez’den Breziya Sineması üzerine sunum, Özge Calafato’nun moderatörlüğünü üstlendiği ‘’Türkiye’de Belgesl Yapmak’’ konulu panel, Hangi İnsan Hakları? Film Festivali’nde düzenlenen Video-Eylem Atölyesinin sonuçlarının paylaşılacağı bir gösterim, “Kadınlar ve Politikalar” paneli, Docu-Next Atölyesi, Taksim Gezi Parkı açık hava gösterimi bunlardan sadece bir kaçı...

Hollanda Başkonsolosluğu, Brezilya Başkonsolosluğu, SALT, Akbank Sanat, İstanbul Fransız Enstitüsü, Yunanistan Başkonsolosluğu, Dimitrie Cantemir Romen Kültür Merkezi, Bahçeşehir Üniversitesi, Goethe Enstitüsü, Anadolu Kültür ve Armada Hotel’in desteğiyle gerçekleşen DOCUMENTARIST İstanbul Belgesel Günleri’nin gösterimleri, 1-6 Haziran 2013 tarihlerinde Akbank Sanat, Fransız Kültür Merkezi, SALT Beyoğlu, Dutch Chapel ve Aynalı Geçit Etkinlik Mekânı’nda, Kadıköy yakasında ise İstanbul Saint Joseph Lisesi Tiyatro Salonu'nda gerçekleşecek; yan etkinlikler ise Romen Kültür Merkezi, Bahçeşehir Üniversitesi, Sismanoglio Megaro ve Goethe-Institute‘de izlenebilecek.


Basın sponsorluğunu Radikal, Birgün, Açık Radyo, Altyazı, Yeni Film, Kültür Mafyası, Bant Dergi, Arka Pencere, Bianet, Zero İstanbul, Ekşi Sinema ve Avrupa Sineması’nın üstlendiği festivalin hizmet destekçileri arasında Mybilet, Muaf Beyoğlu, Galata Mutfak, Mavra, Dark'n Dark, Avam Kahvesi ve Kumbara Cafe yer alıyor.

Bütün Türkiye yapımı filmler, belgesel klasikleri ve yan etkinliklerin ücretsiz olduğu festivalde, filmlerin gösterim ücreti ise 5 TL. Biletler MyBilet’ten ve festival süresince salon girişlerinden temin edilebilir.

Bilgi için: www.documentarist.org

Ezgi Aktaş

Basın ve Halkla İlişkiler Koordinatörü
press@documentarist.org
0505 546 95 18

paylaş:

ders çalışırken dinlenecek 99 şarkı

Ödev yapmak çoğu kez sıkıcıdır, bunu eğlenceli hale getirebilmek için çeşitli yollar bulunabilir. Bunlardan en kolay olanı fonda çalan müzik olabilir. 8tracks’tan evansmusic adlı kullanıcı bunu düşünmüş ve bu iş için en uygun 99 parçayı bir araya getirmiş.

İyi dinlemeler.

paylaş:

cannes film festival 2013 ödül sahipleri



Bu yıl 66’ncısı düzenlenen Cannes Film Festivali’nde ödül sahiplerine verildi.

En İyi Film (Altın Palmiye): La Vie D’Adèle – Chapitre 1 & 2 (Abdellatif Kechiche)
Jüri Büyük Ödülü: Inside Llewyn Davis (Coen Kardeşler)
Jüri Özel Ödülü: Like Father, Like Son (Hirokazu Koreeda)
En İyi Yönetmen: Amat Escalante (Heli)
En İyi Senaryo: Jia Zhangke (A Touch of Sin)
En İyi Kadın Oyuncu: Berenice Bejo (La Passe)
En İyi Erkek Oyuncu: Bruce Dern (Nebraska)
Altın Kamera: Ilo Ilo (Anthony Chen)
En İyi Kısa Film: Safe (Moon Byoung-gon)

Eleştirmenler Haftası
Büyük Ödül: Salvo (Fabio Grassadonia & Antonio Piazza)
Mansiyon Ödülü: Los Duenos (Augistín Toscano & Ezequiel Radusky)
En İyi Senaryo (SACD): Le Demantelement (Sebastien Pilote)
France 4 Keşif Ödülü: Salvo

Belirli Bir Bakış
Büyük Ödül: The Missing Picture (Rithy Panh)
Jüri Ödülü: Omar (Hany Abu-Assad)
En İyi Yönetmen: Alain Guiraudie (Stranger by the Lake)

Cinefoundation
Birinci: Needle (Anahita Ghazvinizadeh)
İkinci: Waiting for the Thaw (Sarah Hirtt)
Üçüncü: In Acvariu (Tudor Cristian Jurgiu) & Pandy (Matus Vizar)

paylaş:

cannes film festivali'nde yarışacak filmler


    Bu sene 66. düzenlenecek olan Cannes Film Festivali’nde yarışacak olan filmler açıklandı. Steven Spielberg’in Jüri başkanı olduğu festivalde, birçok usta yönetmenin filmleri de yer almakta. Cannes’da yarışacak olan filmler ise şu şekilde:

 Only God Forgives, Nicolas Winding Refn 
 Borgam, Alex Van Warmerdam 

 La Grande Bellezza, Paolo Sorrentino 
 Behind the Candelabra, Steven Soderbergh 
 The Immigrant, James Gray 
 Le Passe, Asghar Farhadi 
 La Venua a la Fourrure, Roman Polanski 
 Nebraska, Alexander Payne 
 Jeune & Jolie, François Ozon 
 Wara No Tate, Takashi Miike 
 La Vie D’Adele, Abdellatif Kechiche 
 Soshite Chichi Ni Naru, Kore-eda Hirokazu 
 Tian Zhu Ding, Jia Zhangke 
 Grisgris, Mahamat-Saleh Haroun 
 Heli, Amat Escalante 
 Jimmy P., Arnaud Desplechin
 Michael Kohlhaas, Arnaud Despallieres 
 Inside Llewyn Davis, Coen Brothers
 Un Chateau en Italie, Valeria Bruni-Tedeschi

Festivalin Un Certain Regard (Belirli Bir Bakış) bölümünde ise şu filmler yer alacak:

 The Bling Ring, Sofia Coppola 
 Anonymous, Mohammad Rasoulof 

 The Bastards, Claire Denis 
 Bends, Flora Lau
 Death March, Adolfo Alix Jr. 
 Fruitvale, Ryan Coogler 
 Grand Central, Rebecca Zlotowski
 La Jaula de Oro, Diego Quemada-Diez 
 L’image manquante, Rithy Panh 
 L’inconnu du lac, Alain Guiraudie 
 Miele, Valeria Golino 
 Norte, hangganan ng kasaysayan, Lav Diaz 
 Omar, Hany Abu-Assad
 Sarah prefere la course, Chloe Robichaud
paylaş:

satanist diyeti II


Bir kaplan siyah çizgilerinde acılar uzanan
Renklerle barışamayan, boyuna elem yudumlayan
Bir Kaplan!
Bir zümrüdüankayı boğazlıyor şimdi
Acısı en bol yerlerini sona saklayarak
Kadeh gibi tutarak gövdesini
İçiyor kanını soylu bir kaplanlıkla
Külahlı dondurmanın külahını ısıran bir çocuk saldırganlığıyla
Parçalıyor gövdesini
Tükenince kanı
Apansız bir çığlık
Acele konulan bir tanı
Gibi bir sıkıntıyla yükseliyor
Bir yerlerde ölüm kıpırdıyor
Zamanı beyildetip kediyi uyandıran
Bir Kaplan!
Soylu bir hazımsızlıkla oturuyor şimdi
Elemden ve kandan yapılma tahtında
Karnında bir yerlerde
Kımıldıyor varoluş 
Yırtıyor kaplanın göğüs kafesini
Ansızın bir haykırış
Süresiz ve yersiz bir baş dönmesi
Yeni sindirilmiş bir acının özgürlüğe ağışı
Gibi bir baş dönmesi
Düşünüyor kaplan kendi kendine
"Acısız da pekala yaşayabilirim."
"Acısız da pekala yaşayabilirim!"
Ben ki biriktirmek için acılarımı
Üç öğün kaplan yiyen biriyim.

Ufuk Çelik

ilk şiir için tıklayınız.

paylaş:

11. Amatör Caz Müzisyenleri Festivali

Amatör Caz Müzisyenleri Festivali, 2003 yılından bu yana Anadolu Üniversitesi Caz Kulübü
ve Genç Cazcılar ortaklığı ile Türkiye’nin dört bir yanındaki caz müzisyenlerine sahne imkanı
tanıma ve caz müziğini kampüs ortamında öğrencilerle buluşturma mottosuyla 10 yıldan bu
yana her yıl Mart ayının 2. Haftası, Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi Sinema Anadolu’da
düzenlenmektedir.
Geçtiğimiz yıl 10. Senesini kutlayan festival; Jehan Barbur, 123, Onur Aymergen, Merih
Aşkın, Serhan Erkol, Ediz Hafızoğlu, Meltem Ege, Erdinç Aktuğ, Funda Sezer ve daha pek çok
müzisyeni ağırlamıştır. Geçmiş festivaller ile ilgili detaylı bilgiye http://genccazcilar.org/acmf
adresinden ulaşabilirsiniz.
12-13-14 Mart 2013’te, yine Anadolu Üniversitesi Sinema Anadolu’da 11. Yaşını kutlayacak
olan Amatör Caz Müzisyenleri Festivali, Cenk Erdoğan Trio, Nox Jazz Quartet, Esra Kayıkçı &
Take Four, Mauna Kea ve Gülşah Sever, AyçaEzgi Kızıldere, Nilay Tezsay, Esra Kayıkçı ile Su
İdil’in ve Boğaziçi Caz Korosu’ndan müzisyenlerin eşlik edeceği Türk Armoni Yıldızları
Orkestrası’nı (TÜRKAY) ağırlayacak ve yine kampüs müziğe doyacak.

facebook.com/anadolucaz
caz.anadolu.edu.tr
paylaş:

lars von trier'den yeni film: nymphomaniac


Cannes Film Festivalindeki sansasyonel açıklamalarından sonra “persona non grata” yani istenmeyen kişi ilan edilip festivalden çıkartılan Lars von Trier’in Nymphomaniac adlı filmi kuşkusuz 2013 yılının en merak edilenleri arasında yerini almış durumda.
Oyuncuları arasında Shia LaBeouf, Jamie Bell, Christian Slater, Connie Nielsen, Willem Dafoe, Uma Thurman, Charlotte Gainsbourg, Stellan Skarsgård gibi isimlerin yer alması bu heyecanı arttıran bir etken.
Yönetmenin birkaç filminde boy gösteren Charlotte Gainsbourg ise bu filmde erotik sahnelerle çok konuşulacağa benziyor. Yönetmenin düzene attığı ağır tokatların yanında bu film ne kadar tartışılır bilemeyiz ama bizim merak ettiğimiz Cannes Film Festivaline yönetmenin tekrar çağırılıp çağırılmayacağı. Şayet çağırılmasa bile filmin festivalde yer alacağını düşünmekteyiz.
Filmden bir kare ise şu şekilde:


paylaş:

film independent spirit awards | 2013


Bütçesi 20 milyon dolardan az filmlerin aday gösterildiği ve Oscar Töreninden bir gece önce dağıtılan Bağımsız Ruh Ödüllerinde bu yıl 21 milyon dolar bütçeli Silver Lining Playbook fazla olan 1 milyon dolar göz ardı edilerek aday gösterilmişti. Geceye damgası bekleniyordu ve beklenen oldu. Toplamda dört ödül ile gecenin galibi Silver Lining Playbook oldu.
Diğer ödüller ise şu şekilde:

En İyi Film: Silver Linings Playbook
En İyi Yönetmen: David O. Russell (Silver Linings Playbook)
En İyi Senaryo: David O. Russell (Silver Linings Playbook)
En İyi İlk Film: The Perks of Being a Wallflower (ödül yönetmen ve yapımcıya verilir)
En İyi İlk Senaryo: Safety Not Guaranteed
En İyi Kadın Oyuncu: Jennifer Lawrence (Silver Linings Playbook)
En İyi Erkek Oyuncu: John Hawkes (The Sessions)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Helen Hunt (The Sessions)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Matthew McConaughey (Magic Mike)
En İyi Görüntü Yönetimi: Beasts of the Southern Wild
En İyi Uluslararası Film: Amour (ödül yönetmen ve yapımcıya verilir)
En İyi Belgesel: The Invisible War (ödül yönetmene verilir)
John Cassavetes Ödülü: Middle of Nowhere (ödül 500.000 dolardan az bütçeli filmlerin en iyisine verilir, filmin yönetmeni ve yapımcısı ödülü alır)
paylaş:

kahrolası kırmızı


Kalabalığın içinde kendimizi yalnız hissediyoruz kimi zaman; uzun vakitlerin geçmesini dilerken ağırlaşan yelkovan hareketleri, acılarımız önünde diz çökedursun biz kendi benliğimizden bir şeyler eksiltmemek için acılarımızın üzerine tuz basıyoruz.
Unutulmuş yarınların yokluğunu dünden kalan kırıntılarla beslemeye çalıştıkça yitip gidiyor gözyaşları. Biz çoktan yok olduğumuzu kabullenmek yerine bir defa daha şans veriyoruz. Oynadığımız eli kazanma ihtimalini düşünmeden sürüyoruz tüm varlığımızı masanın ortasına, küçük çentikler atıyoruz bazen her biten gün için, çoğu zaman da umduğumuz başımıza gelsin diye gece yatarken aklımıza gelen tanrıya dua ediyoruz.
Saat tiktakları gibi sürüklenen sularda vakit artık çok geç olmuşken bir kez daha, yeniden şükrediyoruz ettiğimiz küfürler için af diledikten sonra. Acımız bir başkasının çilesi yanında gözümüze ufacık geliyor.
Şayet kalbimiz çırpınmak yerine durmayı tercih etseydi, gözümüzü pencereden uzaklara dikip beklemek zorunda kalmaz, yeni doğan gün için gereksiz yere boş hayaller kurmaya devam etmezdik. Jiletin eti kesmesinden de korkuyoruz tabii. Oysa her şey biraz kırmızıya biraz da cesarete bakıyor.
Gardını almış atağa geçmek için bekleyen eski çağ savaşçısı değiliz biz. Aksine kendimizi savunmak için elimizde tutacağımız bir dayanağımız bile yok. Bunların hepsini başkalarının üzerine atıp suçu kabullenmemek düşmüşlerin yapacağı iş diyebiliriz kolay yoldan fakat bunu bile bilmek çoğu zaman fayda etmiyor.
Hep, yeşil kırların ortasında elimizde sıcacık çayımızla, huzur dolu bir nefes çektiğimizi hayal ediyoruz ciğerlerimize fakat yorgun şehrin bıkkın insan kalabalığında yaktığımız tütün bile rahatlatabiliyor bünyemizi.
Dünya çoktan başkalarının eline geçti, durup birilerinin yardım elini uzatmasını bekliyoruz çaresiz, biz hep böyleydik, yarın da çareyi başkalarından bekleyeceğiz.
İnsan sürüsünün monoton adımlarını bizden ayıran camekanın yanında, masamızın üzerinde yenmeyi bekleyen etin soğukluğu, bıçak ve çatalın yeni yıkanmış parlak yüzü ve titremesini önleyemediğimiz ellerimizle birlikte, düzenin içinde akseden sesleri duymayan kulaklarımızla başbaşayız. Bıçağın porselene sürtme sesinden duyduğumuz rahatsızlığı önleyebilmek için dudaklarımızı aralayıp bir gözümüzü kapatıyoruz. Yediğimiz etin bayatlığı, kendi ruhumuzun umursamazlığıyla yok oluyor, karşımızda oturan hayali arkadaşımız bile halimize güldüğüne göre komik durumumuza pek de söylenecek laf yok. Biz, aynanın karşısına geçip kendi suretimize bakamayan varlıklarız.
Çok geçmeden uykuya dalıyoruz. Dünya, bizim yardımımız olmadan da dönebiliyor. Acımız ne dünden eksik ne de birileri bize elini uzatıyor.
Zaman geçiyor.
Uykumuz kırmızıya bulanıyor.

paylaş: