stellan skarsgård etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
stellan skarsgård etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

nymphomaniac karakter posterleri

   Lars von Trier’in merakla beklenen filmi nymphomaniac’in karakter afişleri yayınlandı. 25 Aralık da Danimarka’da vizyona girecek olan filmin Türkiye’de beyaz perdede izleme şansımız çok düşük. Festivaller aracılığıyla minik de olsa seyirciyle buluşma ihtimali olan filmin karakterlerine bakıp bakıp iç geçirmek şuan yapabileceğimiz en iyi şey olsa gerek. Nymphomaniac filminin karakterleri,

















paylaş:

lars von trier'den yeni film: nymphomaniac


Cannes Film Festivalindeki sansasyonel açıklamalarından sonra “persona non grata” yani istenmeyen kişi ilan edilip festivalden çıkartılan Lars von Trier’in Nymphomaniac adlı filmi kuşkusuz 2013 yılının en merak edilenleri arasında yerini almış durumda.
Oyuncuları arasında Shia LaBeouf, Jamie Bell, Christian Slater, Connie Nielsen, Willem Dafoe, Uma Thurman, Charlotte Gainsbourg, Stellan Skarsgård gibi isimlerin yer alması bu heyecanı arttıran bir etken.
Yönetmenin birkaç filminde boy gösteren Charlotte Gainsbourg ise bu filmde erotik sahnelerle çok konuşulacağa benziyor. Yönetmenin düzene attığı ağır tokatların yanında bu film ne kadar tartışılır bilemeyiz ama bizim merak ettiğimiz Cannes Film Festivaline yönetmenin tekrar çağırılıp çağırılmayacağı. Şayet çağırılmasa bile filmin festivalde yer alacağını düşünmekteyiz.
Filmden bir kare ise şu şekilde:


paylaş:

the girl with the dragon tattoo (2011)

Yönetmen: David Fincher
Senaryo: Steven Zaillian, Stieg Larsson (roman)
Oyuncular: Daniel Craig, Rooney Mara, Christopher Plummer, Stellan Skarsgård
Tür: Suç | Dram | Gizem | Gerilim
Yıl: 2011
Süre: 158 dak.
Ülke: ABD, İsveç, Birleşik Krallık, Almanya
Dil: İngilizce
Ödül: 1 Oscar, 7 ödül, 28 adaylık

Stieg Larsson’ın tüm dünyada ilgi çekmiş ve milyonlar satmış Millenium üçlemesinin ilk kitabı olan Ejderha Dövmeli Kız, 2009 yılında Niels Arden Oplev tarafından sinemaya uyarlanmış, kimi çevrelerce beğenilmemesine rağmen genel anlamda kitabı yansıttığı için büyük beğeni toplamış, katıldığı festivallerden de ödüller kazanmış.
Bu kitabını ve ilk versiyonunu izlemediğim için değinebileceğim genel bir görüş. Bahsedeceğim film, zamanında Zodiac, Se7en, The Curious Case of Benjamin Button, The Social Network, Fight Club gibi önemli filmlerin altında imzası olan David Fincher’in muhtemelen daha iyisi çekilebilirdi düşüncesiyle 2011 yılında yeniden çektiği versiyonu. En baştan söylemeliyim ki film çok iyi.
Sonuçta halihazırda çekilmiş bir filmin yeniden çekilmesinden bahsediyoruz. Özellikle kitap uyarlaması olduğundan zaten onca ağır eleştiri alacağı şüphesiz bir gerçek, çoğu kitabı okumuş kitle kitabı iyi yansıtamadığı doğrultusunda onca sosyal medyada laf salatası yapacak ki muhtemelen de ilk versiyonu için bu durum söz konusu olmuştur. Bunun üzerine ilk filmi beğenenlerin de bu yıkıcı yorumlara bir yenisini daha katacağını düşündüğümüzde, filmin yeniden çekileceği haberi aslında bir başka kitlenin de oluşmasını sağlamıştır, ilk filmi beğenmeyip daha iyisinin çekilebilecek olduğunu düşünenler. Hal böyle olunca, yönetmen koltuğunda da daha öncesinde başarı sağladığı yapımlarla yaşayan iyi yönetmenler arasına adını yazdırmış bir isim gördüğümüzde ister istemez beklenti yüksek tutulabiliyor. Ama rahatlıkla söylenmelidir ki Fincher bu yükün altından da kalkmış.

İlk versiyona dahir herhangi bir bilgim olmadığı için onun hakkında herhangi bir eleştiride bulunmak çok da mantıklı gelmiyor. Zira filmi klasik olarak gören izleyiciler de mevcut, yerden yere vuranlar da. Kalınca bir kitabı beyaz perdeye uyarlamaya çalışıp iki buçuk saat gibi bir zaman dilimine sığdırabilmek zor bir iş olsa gerek, açıkta kalan kapılar ve havada bir konu içermesi ister istemez oluşabilecek negatif etkiyi körükleyen maddeler.
Oyuncular açısından özenli bir iş gerçekleştirildiği açıkça görülüyor film izlenirken, bu konu hakkında okuduğum eleştiriler de ilk filme oranla daha iyi bir izlenim oluştuğu yönünde. Başrollerde Daniel Craig var ki performansını tartışmak pek yersiz geliyor ve Ejderha Dövmeli Kız rolünde ise tüm cool tavırları, yaktığı her sigarada gösterdiği karizma, hissettirdiği olaylara hissiz kalışı ve soğukluğu ile Rooney Mara ki kendisi Oscar’a da bu performansıyla aday gösterildi, alışılagelmiş bir oyunculuk sergileyerek karakterini ne ölçüde yansıttığını da izleyiciyi kendisine aşık ederek gösteriyor.
Oyuncu kadrosu geniş bir yelpazeden oluşuyor filmin, güzel aksanlarıyla Avrupalı oyuncular da filmi süsleyen ve kalitesini yükselten detaylar. Müzikler konusunda ise söylenecek pek söz yok.

Filmin kısaca konusu ise, gazeteci Mikael Blomkvist, İsveç’in en zengin ve köklü ailelerinden birinin geçmişi hakkında çözülememiş bir sırrını gün ışığına çıkarması için görevlendirilir. Ardından yanına görüntüsü, zekası, daha doğrusu her konuda aykırılığı ile dikkat çeken ve zamanında gerçekleştirdiği bazı eylemlerle devlet gözetimi altında bulunan Lisbeth Salander’ı alır. Öykü bir süre sonra şekillenerek kadın düşmanlığına kadar ilerler. Bol aksiyon ve gerilim bir an olsun düşmeyerek film devam eder.
Film, 2011 yılının en iyi mahsulleri arasında üst sıralarda yerini rahatlıkla garantileyen bir yapıda. Karmaşık bir dram konusunun yanına ölçülü derecede aksiyon ve gerilimi de katınca tahmin ne kadar güzel bir yapım çıkabiliyor ortaya.
Filmin giriş bölümü ise şimdiye kadar çekilmiş filmler arasında belki de en iyi sahneleri içeriyor denebilir, ağzınız açık, içinizde bir şeyler kımıldanıyor hissi veriyor adeta.
Kaçırılmaması ve kesinlikle izlenmesi gereken filmler arasında sayılabilir. Özellikle aksiyon, gerilim tarzı seven seyirciler için iyi bir yapım.
İyi seyirler.
Filmin introsu şöyle,

paylaş:

melancholia (2011)


Yönetmen: Lars von Trier
Senaryo: Lars von Trier
Oyuncular: Kristen Dunst, Charlotte Gainsbourg, Kiefer Sutherland, Alexander Skarsgård, Stellan Skarsgård, Udo Kier
Tür: Dram | Bilim-kurgu
Yıl: 2011
Süre: 136 dak.
Ülke: Danimarka, İsveç, Fransa, Almanya
Dil: İngilizce
Ödül: 2 ödül, 6 adaylık
IMDb puanı: 7.5/10
Metascore: 82/100

Melancholia bir Amerikan filmi olsaydı muhakkak dünyaya çarpacak olan gezegeni patlatma planları kurulurdu ama bu bir Lars von Trier filmi ve işler hiç de düşünüldüğü gibi gitmiyor, herkes sadece hayale sığınıyor ve bekliyor. Üstelik Melancholia’yı bir felaket filmi olarak görmek de ne kadar doğrudur bilinmez, sonrasında böyle sığ düşüncelere kapılanlardan yer çekimi kanunu, kütle kanunu gibi kurallara uyulmadığı fikri çıkabiliyor ve bu da komikliğe sebebiyet verebiliyor.
paylaş: