gösterime giren filmler | 22 haziran


Kırık Midyeler
 
Yönetmen: Seyfettin Tokmak
Senaryo: Kenan Kavut
Oyuncular: Engin Benli, Selma Alispahic, Ugur Barış Mehmetoglu
Yapım: 2012 / Türkiye /96 dk.

Aşk Perisi (La Fée)
 
Yönetmen: Dominique Abel, Fiona Gordon, Bruno Romy
Senaryo: Dominique Abel, Fiona Gordon, Bruno Romy
Oyuncular: Dominique Abel, Fiona Gordon, Bruno Romy
Yapım: 2011 / Fra-Bel. / 93 dk.

Skor Sıfır (The Inbetweeners Movie)
 
Yönetmen: Ben Palmer
Senaryo: Iain Morris, Damon Beesley
Oyuncular: James Buckley, Blake Harrison, Joe Thomas
Yapım: 2011 / BK / 97 dk.

Sert Rüzgarlar (Des Vents Contraires)

Yönetmen: Jalil Lespert
Senaryo: Olivier Adam, Marie-Pierre Huster, Marion Laine, Jalil Lespert
Oyuncular: Benoît Magimel, Audrey Tautou, Antoine Duléry
Yapım: 2011 / Fra.-Bel. / 91 dk.

Can Yoldaşım (Darling Companion)

Yönetmen: Lawrence Kasdan
Senaryo: Lawrence Kasdan, Meg Kasdan
Oyuncular: Diane Keaton, Kevin Kline, Dianne Wiest
Yapım: 2012 / ABD / 112 dk.

Ruhlar Oteli (The Innkeepers)

Yönetmen: Ti West
Senaryo: Ti West
Oyuncular: Sara Paxton, Pat Healy, Kelly McGillis
Yapım: 2011 / ABD / 101 dk.

Ruh Eşim (Cafe de Flore)

Yönetmen: Jean-Marc Vallée
Senaryo: Jean-Marc Vallée
Oyuncular: Vanessa Paradis, Kevin Parent, Hélène Florent
Yapım: 2011 / Can.-Fra. / 120 dk.

Piranha 3DD

Yönetmen: John Gulager
Senaryo: Patrick Melton, Marcus Dunstan, Joel Soisson
Oyuncular: Katrina Bowden, Christopher Lloyd, Danielle Panabaker
Yapım: 2012 / ABD / 83 dk.
paylaş:

alışveriş ve sikiş | mark ravenhill


Kimilerince çağdaş tiyatro için dönüm noktası olarak kabul edilen, Mark Ravenhill’in yazdığı Shopping and F***ing, ilk kez 1996 yılında Royal Court’da sahnelenmiş, ülkemizde ise in-yer-face yahut bir diğer adıyla yüzevurumcu tiyatro akımını üstlenen “dot” tarafından Alışveriş ve S***ş olarak seyircisiyle buluşmuştur.
Ravenhill’in “Artık insanlık, satılık!” sözünden yola çıkarak konuyu sadeleştirebileceğimiz oyun, kapitalizmin adının gitgide banalleştiği dönemde insan suratına çarpılan pislik gibi. Hiç çekinmeden içinden geçenleri tüm çıplaklığıyla söyleyebilen bir akımın da içinde sürüklenen başarılı bir yazın.
6:45 Yayın’ın blogunda dendiği gibi “Sansasyonel! Sapına kadar ibne! Ahlaksız! Kural tanımaz! Şiddet dolu! Pornografik! İğrenç! Evet, Ravenhill’in metni için genel söylenen-yazılan ifade kelimeleri bunlardır. Oysa denmesi gereken tek şey var: Sadece gerçek.”
Üzerine çok da yazmaya gerek yok, okuyun!
Ayrıca oyun üzerine gerçekleştirilmiş bir röportaja buradan Goodreads sayfasına da şuradan ulaşabilirsiniz.

paylaş:

hafiyenin el kitabı | jedediah berry


Kapıyı aralayıp içeriği girdiğinizde uyuyan kişinin yanına oturup aklınızdan geçenleri kişinin arkasını sıvazlarken anlatırken birden size doğru dönen yatan kişinin aslında siz olduğunu gördüğünüzde, işte o zaman garip bir rüya yahut vücudunuzdan çıkan ter yoğunluğuna bağlı olarak kâbus olarak nitelendirebilirsiniz bu durumu. Tabii bu haliyle gerçekleşenin düş olduğunu anlamak çok da zor değil, neticede aksinizi görmek gerçekliği bir anda yok eder, peki ortalıkta sizden başka siz yoksa her an için uyanık olduğunuzun nasıl farkına varırsınız?
Bazen de uyanıp aklınıza oturan görüntülerin rüya esnasında mı yoksa uyumadan önce mi gerçekleştiğini çözemeyiz, bu acaba kendi hayal ürünümüz olabilir mi?
Hafiyenin El Kitabı, tam anlamıyla bu konuya değinmese de olay örgüsünün ardında bu olayın bulunduğu bir kitap.
Kitabın başkarakteri, titiz, işini iyi yapan Charles Unwin, efsane dedektif Sivart’ın kâtibi. Sivart şimdiye kadar çözülmez denen tüm olayları çözmüş, işinde mükemmelliği konuşturmuş vs. Ortadan kaybolmasıyla karakterimiz Unwin terfi sayesinde kâtiplikten dedektifliğe geçiş yapar. Tabii o kadar dikkatli ve titizdir ki severek yaptığı işini doğru şekilde yapmıyorum mu acaba diye de aklından geçirmiyor değildir.
Olay neredeyse yağmurun hiç durmadığı bir kentte geçer geçmesine de Unwin’in kitapta ya da kısacası gelecekte aklımızın bir köşesine kazınacağını ve benzer bir olgu gördüğümüzde/duyduğumuzda üzerine muhabbetler açmamızı sağlayacak özelliği bahsi geçen iklim şartlarında bile ulaşım aracı olarak kullandığı bisikleti ve kuru kalmasını sağlayan şemsiyesi.
Terfiden sonra elinden düşürmediği şemsiyesi ve çevirdiği her pedalla şimdiye kadar mükemmel haliyle kabul edilmiş ve çözülmüş gibi görünen olayların aslında hiç de göründüğü gibi olmadığını keşfeden karakterimiz, Sivart’ı aramak için çıktığı yolculukta haddinden çok yorulacağının da farkına varıyor. Neticede koskoca bir kurum ve alakasız sonuçlar. İşin içine bir de hayal dünyası, düş dedektifliği, uyurgezerlik ve gerçeğin hangisi olduğu konusunda karar verememe girince ortaya okunası bir kitap çıkıyor. Ona bu dedektifçilik oyunundan çok daha fazlası olan durumda yardımcı olacak tek nesne ise bizim de aynı zamanda okuduğumuz Hafiyenin El Kitabı.
Pimpirikli bir kişinin acayip düzen içerisinde süregelen hayatının örüldüğü bir ipliğin kaçtığını bir düşünün, çorap söküğü muhabbetleri ve arapsaçına dönen bir olay. İçinden çıkılmaz bir kaos ortamı. Tabii doğru ipliği doğru zamanda tutmanın da getiriliri yok değil.
Jedediah Berry’nin ilk kitabı olan bu eser Siren Yayınları’ndan Algan Sezgintüredi çevirisiyle çıkmış, 2009 yılında Dashiell Hammett ve 2010 yılında William L. Crawford Ödülü’nü almış.
Kitabın Goodreads sayfasına, Siren Yayınları’nın takip etmekten keyif aldığımız –ki kendilerini sadece kendi yayınlarını tanıtan sıradan bir blog olarak görmeyin, bir bakın- blogu Sirenin Sesi’nde kitap hakkındaki tüm paylaşımlara ilgili yerleri tıklayarak ulaşabilirsiniz.
İyi okumalar.

paylaş:

CerModern Açık Hava Film Günleri/ 18-24 Haziran 2012


Ankaralı sinemaseverlerin keyifle izlediği CerModern Açık Hava Film Günleri başlıyor!
Bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan CerModern Açık Hava Film Günleri, 18–24 Haziran 2012 tarihleri arasında gerçekleşecektir. Ankara’daki tek açık hava film günleri olma özelliğiyle sinemaseverlerin ilgisini çekmeye devam eden CerModern Açık Hava Film Günleri 6 ayrı uzun metrajlı Türk filminin, 11 kısa film ve belgeselin İngilizce alt yazı ile gösterimini kapsamaktadır. Açık Hava Film Günleri etkinliği ile başlayan film gösterimleri, film günlerinin hemen ardından başlayıp, tüm yaz ayı boyunca haftalık programlar şeklinde devam edecektir.

CerModern Açık Hava Film Günleri Etkinlik Takvimi

18 Haziran 2012 Pazartesi
19.30 Açılış Kokteyli
21.00 Film Gösterimi : “Yeraltı” (Yön. Zeki Demirkubuz) (İngilizce alt yazı ile)
19 Haziran 2012 Salı
21.00 Film Gösterimi : “Reç/İz” (Yön. Tayfur Aydın)*
23.00 Tayfur Aydın ile söyleşi
20 Haziran 2012 Çarşamba
21.00 Film Gösterimi : “Gişe Memuru” (Yön. Tolga Karaçelik)*
23.00 Tolga Karaçelik ile söyleşi
21 Haziran 2012 Perşembe
21.00 Film Gösterimi: “Entelköy Efeköy’e Karşı” (Yön. Yüksel Aksu)
22 Haziran 2012 Cuma
21.00 Film Gösterimi: “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi” (Yön. Onur Ünlü)
24 Haziran Pazar
21.00 Film Gösterimi: “Bir Zamanlar Anadolu’da” (Yön. Nuri Bilge Ceylan)* (İngilizce alt yazı ile)
23.00 Ebru Ceylan ile söyleşi

*Programları uygun olduğu takdirde yönetmenlerin katılımı ile film sonrası söyleşi gerçekleştirilecektir.
Kısa Film & Belgeseller

18 Haziran- 24 Haziran 2012
Yer: Konferans Salonu
13.00-14.00
Ali Ata Bak, Kurmaca, Orhan İnce
Be Deng, Kurmaca, L. Rezan Yeşilbaş
Sudan Korkan Adamlar, Kurmaca, Selim Akgül & Seren Gel
14.30-15.30
Musa, Kurmaca, Serhat Karaaslan
Baydara “Edra’nın Kaderi”,Kurmaca, Can Eren
Çöp, Belgesel, Burak Türten
Tetrist, Canlandırma, Mesrure Melis Bilgin

16.00-17.00
Gerçek Bir Hikayeden Uyarlanmıştır, Kurmaca, Kerem Keskin
Nolya, Kurmaca, M. Cem Öztüfekçi
Merak, Kurmaca, Enes Köklü

17.30-18.30
Evcilik, Belgesel, Bingöl Elmas


Festival boyunca gösterilecek filmler ücretsizdir.
paylaş:

where the fuck should i go to eat: karnım acıktı ulan!


Bir süre önce Hangi Sanatçıyla Hangi İçki İyiGider? Sorusuna çok güzel yanıtlar veren Drinkify adlı siteye göz atmıştık. Şimdi sırada bir başkası var.
Pek sinirli “nerede yemek yesem ki?” tavsiye sitesi Where the Fuck Should I Go to Eat izin verdiğiniz takdirde size yakın restoran/kafe/bar tavsiyesinde bulunup Google Map yardımıyla da adresinizden tavsiye edilen restoranın ikamet ettiği yere çizgi çizerek “Why Don’t You Fucking Go to X” diye soruyor?
Tavsiye edilen yerin çok “boktan” olduğunu düşünüyorsanız “No, That Place Looks Like Shit” seçeneği de bulunuyor. Tabii sizin derdiniz bir şeyler içmekse “Actually, I’m Fucking Thirsty” seçeneği tam size göre.
Denemenizi tavsiye ediyoruz.


paylaş:

2012 yaz etkinlikleri takvimi



16 Haziran Cumartesi / Skin From Skunk Anansie / Otto Santral
19 Haziran Salı / Hi-Voltage / KüçükÇiftlik Park (Megadeth, Trivium, Kurban, Comma)
23 Haziran Cuamrtesi / Charlotte Gainsbourg / KüçükÇiftlik Park
23 Haziran Cumartesi / Electronica Festival İstanbul 2012 / Parkorman
25 Haziran Pazartesi / Nouvelle Vague / KüçükÇiftlik Park
26 Haziran Salı / Jessie J / Küçükçiftlik Park
26 Haziran / Tom Jones / Kuruçeşme Arena
27 - 29 - 30 Haziran / Zaz (İstanbul Küçükçiftlik Parkı, Çeşme Babylon Aya Yorgi, Ankara ODTÜ Vişnelik Tesisleri)
28 Haziran Perşembe / Two Door Cinema Club ve Metronomy / Küçükçiftlik Park
30 Haziran Cumartesi / Mono Festival / Solar Beach (Oh Land, Metric, Gogol Bordello, The Horrors)
30 Haziran Cumartesi / Pitbull / Küçükçiftik Park
4 - 6 - 7 Temmuz / Tuborg GoldFest / Parkorman (Guns’N’Roses, Evanescence, Apocalyptica, Within Temptation, Godsmack, In Flames, Lacuna Coil, Heaven Shall Burn, Ugly Kid Joe, Disciples of Dio, Skindred, Sweet Savage)
5 Temmuz Perşembe / Marcus Miller & Friends / Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi
9 Temmuz Pazartesi / Duran Duran / KüçükÇiftlik Park
9 Temmuz Pazartesi / Antony and the Johnsons / Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi
10 Temmuz Salı / Chris De Burgh / Küçükçiftlik Park
12 Temmuz Perşembe / Erykah Badu / Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi
14 - 15 Temmuz / Efes Pilsen One Love Festival / Santralistanbul (Pulp, Kimbra, Selah Sue)
16 Temmuz Pazartesi / Esperanza Spaldıng Ve Lyambıko / Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi
17 Temmuz Salı / Tony Bennett / KüçükÇiftlik Park
17 Temmuz Salı / Jill Scott / Kuruçeşme Arena
17 Temmuz Salı / Sharon Jones & The Dap Kings / Santralistanbul
19 Temmuz Perşembe / Morrissey / Harbiye Açıkhava Sahnesi
25 Ağustos Cumartesi / Feist / Santralistanbul
8 Eylül Cumartesi / Red Hot Chili Peppers / Santralistanbul
14 Eylül Cuma / Stevie Wonder / Küçükçiftlik Park
19 Eylül Çarşamba / Dead Can Dance / Harbiye Açıkhava Sahnesi
21 Eylül Cuma / Beirut / Kuruçeşme Arena
26 – 27 – 28 Eylül / Kings of Convenience / Babylon
04 Ekim Perşembe / Lenny Kravitz / Kuruçeşme Arena


paylaş:

gösterime giren filmler | 15 haziran


Karanlık Gölgeler (Dark Shadows)
Yönetmen: Tim Burton
Senaryo: John August, Seth Grahame-Smith, Dan Curtis (dizi)
Oyuncular: Johnny Depp, Michelle Pfeiffer, Eva Green
Yapım: 2012 / ABD / 113 dk.

Azraili Beklerken (Poulet Aux Prunes)
Yönetmen ve Senaryo: Vincent Paronnaud, Marjane Satrapi
Oyuncular: Mathieu Amalric, Edouard Baer, Maria de Medeiros
Yapım: 2011 / Fra-Alm-Bel. / 93 dk.

Babam İçin (Will)
Yönetmen: Ellen Perry
Senaryo: Ellen Perry, Zack Anderson
Oyuncular: Damian Lewis, Bob Hoskins, Rebekah Staton
Yapım: 2011 / B.K. / 102 dk.

Gizemli Kadın (La Femme du Veme)
Yönetmen: Pawel Pawlikowski
Senaryo: Pawel Pawlikowski, Douglas Kennedy
Oyuncular: Ethan Hawke, Kristin Scott Thomas, Joanna Kulig
Yapım: 2011 / Fra-Pol-B.K / 85 dk.
paylaş:

öcümü almıştım



Artık iş bulmam gerekiyordu. 25 yaşına gelmiş, hala baba parası ile geçinen bir insandım. Hayla annemgillerin evinde oturuyor, annemin izlediği diziler reklama girse de maça baksam diye düşünen, çoraplarla yaptığım top ile salonda apartmanlar arası futbol turnuvası düzenleyen, canım sıkıldığında kafamı halıya sürterek ''dışarı çıkmak istiyorum ben  yeea, of anne of ya'' diye çemkiren, salçalı ekmeğimi kaptığım gibi dışarı koşan, 25 yaşında üniversite mezunu bir insandım. Artık iş bulmam gerekiyordu. Bunun için odama koşar adımlarla giderek takım elbisemi giymiştim. CV'min bir kopyasına yanıma alarak yola koyulmuştum ki birden ayakkabılarımın olmadığı fark ettim. Bunu dert etmeyerek sandaletlerimi ayağıma geçirmiş, dışarı çıkmıştım. Önce mahallemizin bakkalı Nuri Bakkal'a gidip çırağa ihtiyacı olup olmadığını sormuştum. Suratıma bakarak ''ekmek geldi tağğze verem mi ? '' demişti. Nuri Bakkaldan sonra döner + ayranın 1 liraya satıldığı yere gidip bulaşıkçılık için başvuruda bulunmuş lakin dükkândan 1 liraya döner + ayran ile çıkmıştım. Tekstilde ortacı, egzoz tamirciliği ve hamallık gibi işlerden de hayır lafını duymuştum... Umudum tükeniyordu. İnsanların ''seni yeneceğim İstanbul'' diye çemkirdiği tepeye gitmeye karar vermiştim. Üzerimde para kalmamıştı. Ama oraya gitmeliydim. 30 kişinin beklediği durağa gidip dolmuş bekliyordum. Hepimiz aynı anda dolmuşa binince para benim için sorun olmamıştı.''Seni yeneceğim İstanbul'' tepesine gelip denizi, insanları, vapurları incelemeye başlamıştım. Sonra ''seni yenemedim İstanbul'' demiştim kısık bir sesle.''Nerden biliyosun'' diye yanıma gelmişti. ''İş bulamadım. 25 yaşındayım ve annemle birlikte yaşıyorum sayın İstanbul.'' diye yanıtlamıştım ben de. ''Kendi işini neden yaratmıyosun'' demişti sayın İstanbul. ''Nasıl yağğni'' demiştim ben de. ''Bilmem onu da sen bul'' demişti. ''Uleeen kiminle konuşuyorum ben'' diye sağ tarafıma bir döndüm ki, kalbim 6 aydır Facebook’a giremeyen ergenler gibi çıldırmıştı. Deli çarpıyordu. Yeşil gözlü, sarı saçlı elinde sigarası ile bana bakıyordu tatlı tatlı. Gözlerini sandaletlerime dikerek ''neden iş bulamadığın anlaşıldı'' demişti. Çorabım başparmak kısmında kocaman bir delik vardı. Ayak başparmağım olduğu gibi ortaydı. Bunu umursamıyordum çünkü bu kıza âşık olmuştum.
   ''Çorabın kaçmış'' dedi. Ben hala ona bakıyordum. Uzun bir bakışmanın ardından omzuma yumruk atarak ''gel gidelim çorap alalım'' demişti. Takım elbisenin altında sandalet olması pis bir durumdu. Ama daha da pisi çorabımın yırtık olmasıydı. 16 yaşımda annem ile gittiğimiz pazarda alınmıştı bu sandalet.’’Oğlum büyüme çağındasın. 1 numara büyük alalım rahat rahat giyersin.’’demişti annem. 40 numara yerine fırın küreği uzunluğundaki 46 numaralık sandaleti almıştı annem bana. Çorap dükkânından çorap aldıktan sonra yürümeye başlamıştık. Hızımızı alamayıp Taksim Meydanına kadar yürümüştük. Birden telefonu çalmış, karşıdaki insanın ona bağırdığını duymuştum. Aynı şekilde o da bağırıyordu. Konuşmanın sonuna doğru ağlamaya başlamıştı. “N’oldu, kim o?” demiştim. “Eski nişanlım” dedi. “Seni neden ağlattı” dediydim ben de. Sorduğum soru boştu. “Onunla tekrar görüşmezsem evime gelecekmiş. Korkuyorum.” Kolundaki morlukları göstererek  “o mu yaptı?” dediğimde göz kırparak onaylamıştı. Çıldırmış, delirmiş, etrafa yumruk atmaya başlamıştım. Fazladan tepki veriyordum. Bir süre sonra  “ondan kurtulmanı sağlayabilirim” dediğimde gözlerini kocaman açmış, planımı anlatmıştım. Plan ise; eski nişanlı âşık olduğum kızın evine gelecek. Kız bana evin anahtarını verecek. Sonra adam da geldiğinde pencereden bana doğru bakacak ve ben de içeri dalıp olaylar olaylar yapacaktım.
   Saat 9’da eski nişanlısı binaya girmişti. Planım gayet net ve takdire şayandı. Ama bir işe yaramamıştı. Zaman geçiyor kız bir türlü pencereden bana bakmıyordu. “Uleen adam kıza bir şey mi yaptı acaba” diyerekten kızın evine girmeye karar verdim. Eve girdiğimde “Şey şey, düğün davetiyemiz fildişi kâğıdın üzerine Çingene pembesi yazılı mercan mavisi bir zarfta olsun aşkım. N’olur, N’olur, N’olur” diye çemkiren âşık olduğum kızın sesi ile yankılanıyordu. Dünyam yıkılmıştı. Evden üzgün bir şekilde çıkmıştım. Apartmanın hemen karşısında bir döner dükkânı vardı. İşçi arıyordu. Gittim içeri beni işe aldılar.
   2 hafta sonra âşık olduğum kız bizim dükkâna gelerek 2 tam, 4 yarım ve bir litrede ayran istemişti. Ondan öcümü almalıydım. Şeytani bir fikir gelmişti aklıma. Dönerleri ben hazırlıyordum. 2 tam, 4 yarım dönerin içine hiçbir şey koymayarak paketlemiş “siparişiniz hazır” demiştim. Siparişi aldıktan sonra “ne kadarda hızlısınız, iyi günler” demişti. Beni tanımamıştı bile. Ama umurumda değildi bu. Ben öcümü almıştım. Dükkândan çıktığında arkasından kötü insanların güldüğü gibi yüksek sesle gülmüştüm. Nihahaha! Nihahaha! Niiihahahaha. Öhöhöh. Öhöh. Öğğöhh… Güldüğüm anda ağzım kocaman açık olduğu için sinek girmişti. Ama öcümü almıştım.

-titiemre
Diğer yazıları için tıklayın.

(siz de yazı/fikir/görsel/liste/deneme göndermek istiyorsanız iletişim bölümüne uğrayınız)

paylaş:

kamyonet arkasında, gökyüzünün altında


Otostop çekmek muhteşem bir şey, yeni yeni insanlar tanımak için bile başlı başına mükemmel bir iş. Hele hele upuzun otobüs sırası beklemektense, kaçınılmaz bir eylem olabiliyor. Tabii bahsettiğim otostop kampus içinden şehir merkezine olan, daha büyük çaplısını henüz denemedim ama o da en az bunun kadar eğlencelidir.
Her zaman otostopla yaşanmasa da kamyonetin arkasında yolculuk etmek de heyecan verici olabiliyor. Tepenizde gökyüzü, vücudunuza dokunan yel.
Alejandro Cartagena köprünün altından geçen kamyonetleri çekerek bir fotoğraf koleksiyonu oluşturmuş, kamyonette yatanlar/uyuyanlar da hallerinden pek memnun görünüyor. 









paylaş:

en popüler 10 seks kazası


Konu seks olunca işin içine biraz heyecan katmak istenebiliyor haliyle, tabii sonuçları da bu heyecanın dozuna göre değişiklik gösterebiliyor. Basit bir istatistikle dünya üzerinde günde 240 milyon kişi seks yapıyormuş, bir kişinin ömrü boyunca ulaştığı seks sayısı ise ortalama 5100 imiş.
Yapılan araştırmalara göre bir yıl içerisinde Amerikalılar ortalama 112 defa sevişiyor ve bir yılda neredeyse üçte biri yaralanıyor.
Aşağıda yapılan çalışmanın eğlenceli ve öğretici bir çizimi mevcut. Görselde en sık karşılaşılan 10 yaralanmayı, bu yaralanmaların geçtiği 10 mekânı ve seks sırasında en sık kırılan 10 eşyayı bulabilirsiniz. En altta da 3 trajikomik vakayı okuyabilirsiniz. İyi eğlenceler.


paylaş:

legolarla film kareleri


Lego sadece çocuk oyuncağı değil. Zeka geliştirdiği de çok açık, hele hele yaratıcı ellerde mükemmel işlere de hammadde olabiliyor. Bir süre önce Legolarla Albüm Kapakları’ndan bahsetmiştik. Bu kez ise filmlere göz atıyoruz. Unutulmaz filmlerin en akılda kalan karelerini bir de Legolarla keşfedin. 


A Clockwork Orange

The Good, the Bad, and the Ugly

The Inception

James Bond

Psycho

Pulp Fiction

The Big Lebowski

The Shining
(via bostinno)
paylaş:

william s. burroughs: zamanda açılan delik



Burroughs 1984 yılındaki bir röportajda, kafayı taktığı bir restoranı ses ile kes yapıştır yapıp uzay zaman ikileminde nasıl kaybettiğini fısıldıyor.

Kızıl Gece Şehirleri’nde (Cities of Red Night), kes yapıştır denemelerinizi psişik araştırma formu gibi kullanıyorsunuz (psychic). Belirli bir çalışmaya mı dayanıyor yoksa kendi tecrübe ettiğiniz bir durum mu?

Aslında kendi araştırmam, tabii ki. Örneğin, belirli bir zaman parçasını alalım ve onu kesmeye başlayalım. Sonra onu oradan alıp oraya koyalım, görülecek ki, çoğu kez oldukça ilginç şeyler ortaya çıkıyor.

Romandaki metod okumak ve sonra üstüne sesleri serpiştirmek oldu.

Doğru.

Bunun arkasındaki teori nedir? Eşzamanlılık mı?

Herhangi bir teori yok. Sadece gerçek. Fenomen.

“İş” isimli kitapta kötü yemek servisi olan bir restoranı bant kayıtlarınızla ortadan kaldırdığınız bir konuya atıf yapıyorsunuz. Bu nasıl oldu?

Nasıl işe yaradığını bilmiyorum. Restoranın önünde kayıt yaparsınız ve kayıt yaparken de fotoğraflar çekersiniz. Daha sonra mekanın önünde bu kayıtları çalıp daha fazla fotoğraf çekersiniz.

Sahibinin, çalışanların önünde?

Fark etmez.

Kayıtların biçimini bozmak gerekli midir?

Aslında gerek yok. Yaptığınız şey aslında, zamanda bir tür delik açmak. İnsanlar dün ne olduğunu duyuyorlar. Sonra da “şu anda” olduğunu zannediyorlar. Bu durum, bir bozulmaya neden olabilecek şekilde zamanda bir delik açıyor.

Bu metoda nasıl denk geldiniz?

Önce kaydedip sonra da aynı kayıtları çaldığımız bazı gerçek sokak kayıtlarındaki denemeler serisinden çıktı. Bunu yaptığınızda ilginç şeyler olacağını anlıyorsunuz.

İnsanların hala dünyanın nedensiz görünümlerinden hoşlanmadığını düşünüyorum.

Sebep ve sonuca hiç takılmadım.

Kaynak: futuristika!


paylaş:

english, motherfucker! do you speak it? | israil'de ingilizce dersi reklamı

Sokakta yürürken lamba direklerine ya da ağaçlara yapıştırılmış reklamlara bakmak lazım. Aşağıda görülen reklama benzer bir iş görürsek eğer yaratıcılığın geldiği noktaya dikkat çekeriz.
Artık bu reklam fikri kimin başından çıktıysa yaratıcılığını takdir etmek lazım. Kendisinin Pulp Fiction hayranı olma olasılığı yüksek.


Olayın çıkış noktası ise şu:





(fotoğraf buradan)
paylaş: