Kapıyı
aralayıp içeriği girdiğinizde uyuyan kişinin yanına oturup aklınızdan geçenleri
kişinin arkasını sıvazlarken anlatırken birden size doğru dönen yatan kişinin
aslında siz olduğunu gördüğünüzde, işte o zaman garip bir rüya yahut
vücudunuzdan çıkan ter yoğunluğuna bağlı olarak kâbus olarak
nitelendirebilirsiniz bu durumu. Tabii bu haliyle gerçekleşenin düş olduğunu
anlamak çok da zor değil, neticede aksinizi görmek gerçekliği bir anda yok
eder, peki ortalıkta sizden başka siz yoksa her an için uyanık olduğunuzun
nasıl farkına varırsınız?
Bazen
de uyanıp aklınıza oturan görüntülerin rüya esnasında mı yoksa uyumadan önce mi
gerçekleştiğini çözemeyiz, bu acaba kendi hayal ürünümüz olabilir mi?
Hafiyenin
El Kitabı, tam anlamıyla bu konuya değinmese de olay örgüsünün ardında bu
olayın bulunduğu bir kitap.
Kitabın
başkarakteri, titiz, işini iyi yapan Charles Unwin, efsane dedektif Sivart’ın kâtibi.
Sivart şimdiye kadar çözülmez denen tüm olayları çözmüş, işinde mükemmelliği
konuşturmuş vs. Ortadan kaybolmasıyla karakterimiz Unwin terfi sayesinde kâtiplikten
dedektifliğe geçiş yapar. Tabii o kadar dikkatli ve titizdir ki severek yaptığı
işini doğru şekilde yapmıyorum mu acaba diye de aklından geçirmiyor değildir.
Olay
neredeyse yağmurun hiç durmadığı bir kentte geçer geçmesine de Unwin’in kitapta
ya da kısacası gelecekte aklımızın bir köşesine kazınacağını ve benzer bir olgu
gördüğümüzde/duyduğumuzda üzerine muhabbetler açmamızı sağlayacak özelliği
bahsi geçen iklim şartlarında bile ulaşım aracı olarak kullandığı bisikleti ve
kuru kalmasını sağlayan şemsiyesi.
Terfiden
sonra elinden düşürmediği şemsiyesi ve çevirdiği her pedalla şimdiye kadar
mükemmel haliyle kabul edilmiş ve çözülmüş gibi görünen olayların aslında hiç
de göründüğü gibi olmadığını keşfeden karakterimiz, Sivart’ı aramak için
çıktığı yolculukta haddinden çok yorulacağının da farkına varıyor. Neticede koskoca
bir kurum ve alakasız sonuçlar. İşin içine bir de hayal dünyası, düş
dedektifliği, uyurgezerlik ve gerçeğin hangisi olduğu konusunda karar verememe
girince ortaya okunası bir kitap çıkıyor. Ona bu dedektifçilik oyunundan çok
daha fazlası olan durumda yardımcı olacak tek nesne ise bizim de aynı zamanda
okuduğumuz Hafiyenin El Kitabı.
Pimpirikli
bir kişinin acayip düzen içerisinde süregelen hayatının örüldüğü bir ipliğin
kaçtığını bir düşünün, çorap söküğü muhabbetleri ve arapsaçına dönen bir olay. İçinden
çıkılmaz bir kaos ortamı. Tabii doğru ipliği doğru zamanda tutmanın da
getiriliri yok değil.
Jedediah
Berry’nin ilk kitabı olan bu eser Siren Yayınları’ndan Algan Sezgintüredi
çevirisiyle çıkmış, 2009 yılında Dashiell Hammett ve 2010 yılında William L. Crawford
Ödülü’nü almış.
Kitabın
Goodreads sayfasına, Siren Yayınları’nın takip etmekten keyif aldığımız –ki kendilerini
sadece kendi yayınlarını tanıtan sıradan bir blog olarak görmeyin, bir bakın-
blogu Sirenin Sesi’nde kitap hakkındaki tüm paylaşımlara ilgili yerleri
tıklayarak ulaşabilirsiniz.
İyi
okumalar.