70'li yılların en iyi 100 şarkısı



İngiliz müzik dergisi NME 70’li yılların en sevilen/en iyi şarkılarını incelemiş ve sıralamış. İllaki bu şarkı da listeye alınmalıydı yahut bu diğerinden daha iyi sıralamada daha üstte yer almalıydı gibi eleştiriler alacaktır lakin yine de güzel hazırlanmış bir liste. Bu yüzden paylaşmak istedik.
İşte sıralama:

100. Funkadelic – “One Nation Under A Groove”
99. The Pretenders – “Brass In Pocket”
98. James Brown – “Get Up (I Feel Like Being A) Sex Machine”
97. Bob Marley & The Wailers – “No Woman, No Cry’”
96. Kate Bush – “Wuthering Heights”
95. Siouxsie And The Banshees – “Hong Kong Garden”
94. The Slits – “The Slits – ‘Typical Girls”
93. Can – “Oh Yeah”
92. Public Image Ltd – “Public Image”
91. The Beatles – “The Long And Winding Road”
90. Madness – “One Step Beyond”
89. The Specials – “A Message To You Rudy”
88. The Kinks – “Lola”
87. Roxy Music – “Virginia Plain”
86. Leonard Cohen – “Chelsea Hotel No. 2″
85. Buzzcocks – “Ever Fallen in Love (With Someone You Shouldn’t've)”
84. Joni Mitchell – “Big Yellow Taxi”
83. Althea & Donna – “Uptown Top Ranking”
82. Giorgio Moroder – “Chase”
81. Chic – “Le Freak”
80. Blondie – “One Way Or Another”
79. The Jam – “The Eton Rifles”
78. New York Dolls – “Personality Crisis”
77. John Lennon – “Instant Karma! (We All Shine On)”
76. The Only Ones – “Another Girl, Another Planet”
75. Neil Young – “Heart Of Gold”
74. Brian Eno – “Needles In The Camel’s Eye”
73. XTC – “Making Plans For Nigel”
72. The Who – “Who Are You”
71. Suicide – “Ghost Rider”
70. Wire – “I Am The Fly”
69. Sparks – “This Town Ain’t Big Enough For The Both Of Us”
68. The Clash – “(White Man) In Hammersmith Palais”
67. Carly Simon – “You’re So Vain”
66. Prince – “I Wanna Be Your Lover”
65.George Harrison – “My Sweet Lord”
64. Big Star – “September Gurls”
63. Nick Drake – “Pink Moon”
62. Gary Numan – “Cars”
61. Patti Smith – “Because The Night”
60. Elvis Costello – “Oliver’s Army”
59. Curtis Mayfield – “Move On Up”
58. The Modern Lovers – “Roadrunner”
57. Squeeze – “Up The Junction”
56. The Velvet Underground – “Rock & Roll”
55. Junior Murvin – “Police & Thieves”
54. Elton John – “Tiny Dancer”
53. Thin Lizzy – “The Boys Are Back In Town”
52. Queen – “Bohemian Rhapsody”
51. Iggy Pop – “Lust For Life”
50. The Cramps – “Human Fly”
49. The Clash – “Train In Vain”
48. Bob Dylan – “Tangled Up In Blue”
47. Fleetwood Mac – “Dreams”
46. Gang Of Four – “Damaged Goods”
45. Blondie – “Hanging On The Telephone”
44. Deep Purple – “Smoke On The Water”
43. Dolly Parton – “Jolene”
42. T. Rex – “Get It On”
41. The Rolling Stones – “Tumbling Dice”
40. The Knack – “My Sharona”
39. Bee Gees – “Stayin’ Alive”
38. Sex Pistols – “Anarchy In The UK”
37. Iggy And The Stooges – “Search And Destroy”
36. Sly And The Family Stone – “Family Affair”
35. Gladys Knight And The Pips – “Midnight Train To Georgia”
34. Rod Stewart – “Maggie May”
33. Marvin Gaye – “What’s Going On”
32. Black Sabbath – “Paranoid”
31. Television – “Marquee Moon”
30. Al Green – “Let’s Stay Together”
29. The B52′s – “Rock Lobster”
28. Kraftwerk – “The Model”
27. ABBA – “Dancing Queen”
26. Lou Reed – “Walk On The Wild Side”
25. David Bowie – “Life On Mars?”
24. AC/DC – “Highway To Hell”
23. Tubeway Army – “Are ‘Friends’ Electric?”
22. Sugarhill Gang – “Rapper’s Delight”
21. Marvin Gaye – “Let’s Get It On”
20. Led Zeppelin – “Stairway To Heaven”
19. Joy Division – “Transmission”
18. Ian Dury – “Sex & Drugs & Rock & Roll”
17. The Rolling Stones – “Brown Sugar”
16. Bruce Springsteen – “Thunder Road”
15. Stevie Wonder – “Superstition”
14. Pink Floyd – “Comfortably Numb”
13. The Undertones – “Teenage Kicks”
12. John Lennon – “Imagine”
11. Talking Heads – “Psycho Killer”
10. Wings – “Band On The Run”
09. Michael Jackson – “Don’t Stop ‘Til You Get Enough”
08. Bruce Springsteen – “Born To Run”
07. Blondie – “Heart Of Glass”
06. Donna Summer – “I Feel Love”
05. The Ramones – “Blitzkrieg Bop”
04. David Bowie – “Heroes”
03. The Clash – “London Calling”
02. Fleetwood Mac – “Go Your Own Way”
01. Sex Pistols – “God Save The Queen”
paylaş:

hangi romanı hangi yönetmen çeksin?



Radikal Gazetesi’nin sinema yazarı Şenay Aydemir, sinema ve edebiyatı birleştiren bir inceleme yapmış, önemli gördük ve paylaşmak istedik. Türk Edebiyatı’nın en önemli yapıtları beyaz perdeye aktarılsa bu filmlerin yönetmenleri kimler olurdu/olmalı sorusunu iyi bir şekilde yanıtlıyor Aydemir.
Hepsi birer başyapıt sayılan on kitap ve günümüz yönetmenleriyle eşleşmiş halleri şu şekilde:

İNCE MEMED: Nuri Bilge Ceylan

"İnce Memed"in yoğun tasvirlerini, epik sinemaya aktarmak gerçekten zor. Bu nedenle bu işi Türkiye'de en iyi beceren kişiyi yönetmen koltuğuna oturttuk. Nuri Bilge Ceylan, taşra ve kasaba duygusuna fazlasıyla hakim bir isim. Ercan Kesal'ın senaryo desteği ve Gökhan Tiryaki'nin görüntüleriyle İnce Memed'i perde de ölümsüzleştirebilir. İhtiyacı olan tek şey biraz isyan duygusu.

HUZUR: Semih Kaplanoğlu

"Huzur" Osmanlı ile Cumhuriyet arasına sıkışmış; bir yandan yüzlerce yıllık Osmanlı geleneğinden kopuşun öte yandan da yeni Cumhuriyetin getirdiklerinin ikilemini yaşayan insanların hikayesini anlatır. Semih Kaplanoğlu sinemasının görsel gücüyle birleştiğinde ise, bu muhteşem eseri, aynı kalitede beyazperdeye aktaracak tek isim olarak onun adı öne çıkıyor.

BENİM ADIM KIRMIZI: Derviş Zaim

Derviş Zaim'in Orhan Pamuk'un "Benim Adım Kırmızı" romanı için biçilmiş kaftan olduğu kesin. Çünkü roman 16. yüzyıl İstanbul'unda saray hattatları ve nakkaşlarının padişahın emriyle resimler yapışının öyküsünü anlatır. Pamuk'un betimleme zenginliği ile Zaim'in görsel dünyasının birleşiminden ortaya çıkacak filmin seyrine doyum olmayacağı söyleyebiliriz.

TUTUNAMAYANLAR: Reha Erdem

Oğuz Atay'ın "Tutunamayanlar"da Türkiye romanında yepyeni bir dilin kapılarını araladığını, hem içerik hemde biçimsel olarak yeni bir yol açtığını söylemek ne kadar doğru ise Reha Erdem sineması için de aynı şeyleri söylemeliyiz. Erdem, zorlayıcı kelime oyunlarıyla dolu; fizik, kimya, matematik gibi bilim dallarına, felsefi disiplinlere saygı duruşunda bulunan bu zor hikayenin altından kalkabilecek sayılı isimlerden birisi.

AYLAK ADAM: Onur Ünlü

Yusuf Atılgan'ın kült kitabı "Aylak Adam"ın kahramanının bir isminin dahi olmaması, yalnızca C. olarak anılması bile onu tek başına Onur Ünlü karakteri yapmaya yetmez mi? Baba parası yiyen, gezen, tozan, sinemadan çıkmış insan olmaktan son derece memnun bu karakterin hayattaki her şeye teğet geçmiş olmasında komik bir yan da var üstelik.

SUSKUNLAR: Tayfun Pirselimoğlu

İhsan Oktay Anar'ın "Suskunlar" ın yönetmen koltuğuna Tayfun Pirselimoğlu'nu oturtmamızın son üçlemesi Rıza, Pus ve Saç'taki karakterlerin suskunluklarıyla bir ilgisi yok. Ama susarken anlattıklarıyla çok ilgili. Üstelik, iyi bir yöentmen olmanın yanında iyi bir ressam olması "Suskunlar"ın dünyasını daha iyi anlatmak için büyük avantajlar sunuyor.

KÜRK MANTOLU MADONNA: Zeki Demirkubuz

Bir kadının aşkıyla helak olmuş adamların hikayesi söz konusu olduğunda aklımıza Zeki Demirkubuz'dan başka kimse gelmiyor nedense? Demirkubuz, Masumiyet, Kader ve İtiraf'ta "aşk' ın etrafında örmüştü hikayelerini. "Kürk Mantolu Madonna"nın kahramanı Raif Efendi'nin Maria'ya duyduğu "masumiyet" dolu aşkını, o aşkın ve hayatının dayattığı "kader"i sessizce kabullenişini ve günlüğünden saçılan donunaklı "itiraf"larını en iyi Demikubuz anlatabilir. Üstelik, romanın bügüne de rahatlıkla uyarlanabilecek evrensel bir öyküsü var.

ACIMAK: Çağan Irmak

Reşat Nuri Gültekin'in "Acımak"ı, acıma duygusunu kaybetmiş Zehra'nın babasının ölümü üzerine hayatına yön veren gerçeklerle tanışması ve yeniden "acıma" duygusunu kazanmasını anlatır. Acımak'ı sinemaya aktarmak söz konusu olduğunda en dikkat çekici özelliğinin Yeşilçam filmlerini aratmayan melodramı olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Hal böyle olunca Çağdaş sinema unsurlarıyla Yeşilçam duygusunu birleştirmeyi başaran en başarılı isim olarak Çağan Irmak bu kitap için biçilmiş kaftan gibi duruyor. Acımak'ın Irmak tarafından çağdaş bir yorumunun acıma duygusu dışında, işin içine vicdanı da katacağından tabii ki şüphemiz yok.

GÜVEN: Özcan Alper

Vedat Türkali deyince akla ilk önce "Bir Gün Tek Başına" gelir belki ama "Güven"inde ondan aşağı kalır yanı yoktur. Üstelik oğlu Barış Pirhasan ve torunu Yusuf, Bir Gün Tek Başına'yı sinemaya aktarmak için yakında motor diyecekler. Türkiye sosyalist hareketinin en önemli figürlerinden birisi olan Türkiye Komünist Partisi'ne üye bir grup antifaşist gencin İkinci Dünya Savaşı yılları İstanbul'unda yaşadıklarını anlatan "Güven" için en iyi isim içeriden birisi olurdu hiç kuşku yok ki. Sonbahar ve Gelecek Uzun Sürer ile politik sinema'da rüştünü ispatlayan Özcan Alper'in sıkı bir ekip çalışmasıyla kendisine "Güven"enleri mahçup etmeyeceğini söyleyebiliriz.

MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI

Nazım Hikmet'in "Memleketimden İnsan Manzaraları" kitabının sorumluluğunu bir yönetmene bırakmak insafsızlık olurdu. Yaklaşık 40 yıllık bir zaman dilimini onlarca insanın öyküsüyle harmanlayan bu devasa yapıtın altından ancak kollektif bir çabayla kalkmak mümkün olabilir. Seren Yüce, İnan Temelkuran, Seyfi Teoman, Orhan Eskiköy, Pelin Esmer, Hüseyin Karabey, Selim Güneş, Sedat Yılmaz, Atalay Taşdiken, Mahmut Fazıl Çoşkun ve Aslı Özge gibi günümüzün genç ve yetenekli yönetmenlerinin seçtikleri birer hikayeyi anlattıkları filmin, kitabın hakkını fazlasıyla vereceğinden hiç şüphemiz yok.

kaynak: radikal.com.tr
paylaş:

masumiyet müzesi açılıyor



Nobel edebiyat ödülü sahibi yazarımız Orhan Pamuk hakkında daha önce Nobel’den de Öte: Orhan Pamuk yazımızı paylaşmıştık. Kendisi bir dönem büyük tartışmalara da konu olmuştu. Bilindiği üzere 2008 yılında Masumiyet Müzesi adında güzel bir kitabı basıldı. Ardından da kitapla aynı ismi taşıyan müzenin hayata geçirileceği fikri duyulmuştu.
Masumiyet Müzesi 28 Nisan 2012 cumartesi günü kapılarını açıyor.
Dünyada bir romandan esinlenilerek kurulmuş başka bir müze bulunmuyor ve dolayısıyla bu müze tarihte bir ilke de imza atmış olacak.
Müze, Çukurcuma’da 1897 yılında yapılmış bir binada yer alacak. Müze için, on yılı aşkın bir süredir üzerinde çalışan Orhan Pamuk “romanı okuyanlar kadar okumayanların da ilgisini çekecek bir yer” demiş.
Müzede 1950-2000 yılları arasındaki dönemi yansıtan binin üzerinde eşya, fotoğraf ve film bulunuyor.
Kitabı okuyanlar bilir, kitaba sahip olanlar için ilk bilet ücretsiz ve damga vurulması için kitabın bir sayfasında yer bulunuyor. Diğer ziyaretçiler için ise ücretlendirme, tam 15, öğrenci 10 ve yabancı uyruklu ziyaretçiler için ise 25 TL olarak belirlenmiş.
Müzenin internet sitesine şu bağlantıyı kullanarak ulaşabilirsiniz.
paylaş:

dürüst fragman: twilight


Milyonlar sattı, çok konuşuldu, ergen muhabbet konusu bile yapıldı. Alacakaranlık vampir filmlerine çok farklı bir bakış açısı getirdi, içine aşkı kattı, katmasa daha mı iyi olurdu, bilemiyoruz.
Bu ise film ile ilgili geçilen bir başka dalga konusu, dürüst olalım, çok eleştirdik, eleştirilmesi de gerekiyordu.
İyi seyirler.


paylaş:

dürüst fragman: titanic 3D


Muhteşem bir aşk hikayesiydi Titanic, sinema çıkışında insanların aşık olduğu bile söyleniyordu zamanında. Yönetmeninin 3D yöntemiyle çektiği Avatar ile kazandığı başarı/ para dan sonra Titanic için de bunu düşünmesiyle Titanic yeniden gösterime girdi. Bu da sivri beyinlerin olaya farklı bir bakış açısıyla yaklaşımı sonucu ortaya çıkan komik bir video.
İyi eğlenceler.


paylaş:

the girl with the dragon tattoo (2011)

Yönetmen: David Fincher
Senaryo: Steven Zaillian, Stieg Larsson (roman)
Oyuncular: Daniel Craig, Rooney Mara, Christopher Plummer, Stellan Skarsgård
Tür: Suç | Dram | Gizem | Gerilim
Yıl: 2011
Süre: 158 dak.
Ülke: ABD, İsveç, Birleşik Krallık, Almanya
Dil: İngilizce
Ödül: 1 Oscar, 7 ödül, 28 adaylık

Stieg Larsson’ın tüm dünyada ilgi çekmiş ve milyonlar satmış Millenium üçlemesinin ilk kitabı olan Ejderha Dövmeli Kız, 2009 yılında Niels Arden Oplev tarafından sinemaya uyarlanmış, kimi çevrelerce beğenilmemesine rağmen genel anlamda kitabı yansıttığı için büyük beğeni toplamış, katıldığı festivallerden de ödüller kazanmış.
Bu kitabını ve ilk versiyonunu izlemediğim için değinebileceğim genel bir görüş. Bahsedeceğim film, zamanında Zodiac, Se7en, The Curious Case of Benjamin Button, The Social Network, Fight Club gibi önemli filmlerin altında imzası olan David Fincher’in muhtemelen daha iyisi çekilebilirdi düşüncesiyle 2011 yılında yeniden çektiği versiyonu. En baştan söylemeliyim ki film çok iyi.
Sonuçta halihazırda çekilmiş bir filmin yeniden çekilmesinden bahsediyoruz. Özellikle kitap uyarlaması olduğundan zaten onca ağır eleştiri alacağı şüphesiz bir gerçek, çoğu kitabı okumuş kitle kitabı iyi yansıtamadığı doğrultusunda onca sosyal medyada laf salatası yapacak ki muhtemelen de ilk versiyonu için bu durum söz konusu olmuştur. Bunun üzerine ilk filmi beğenenlerin de bu yıkıcı yorumlara bir yenisini daha katacağını düşündüğümüzde, filmin yeniden çekileceği haberi aslında bir başka kitlenin de oluşmasını sağlamıştır, ilk filmi beğenmeyip daha iyisinin çekilebilecek olduğunu düşünenler. Hal böyle olunca, yönetmen koltuğunda da daha öncesinde başarı sağladığı yapımlarla yaşayan iyi yönetmenler arasına adını yazdırmış bir isim gördüğümüzde ister istemez beklenti yüksek tutulabiliyor. Ama rahatlıkla söylenmelidir ki Fincher bu yükün altından da kalkmış.

İlk versiyona dahir herhangi bir bilgim olmadığı için onun hakkında herhangi bir eleştiride bulunmak çok da mantıklı gelmiyor. Zira filmi klasik olarak gören izleyiciler de mevcut, yerden yere vuranlar da. Kalınca bir kitabı beyaz perdeye uyarlamaya çalışıp iki buçuk saat gibi bir zaman dilimine sığdırabilmek zor bir iş olsa gerek, açıkta kalan kapılar ve havada bir konu içermesi ister istemez oluşabilecek negatif etkiyi körükleyen maddeler.
Oyuncular açısından özenli bir iş gerçekleştirildiği açıkça görülüyor film izlenirken, bu konu hakkında okuduğum eleştiriler de ilk filme oranla daha iyi bir izlenim oluştuğu yönünde. Başrollerde Daniel Craig var ki performansını tartışmak pek yersiz geliyor ve Ejderha Dövmeli Kız rolünde ise tüm cool tavırları, yaktığı her sigarada gösterdiği karizma, hissettirdiği olaylara hissiz kalışı ve soğukluğu ile Rooney Mara ki kendisi Oscar’a da bu performansıyla aday gösterildi, alışılagelmiş bir oyunculuk sergileyerek karakterini ne ölçüde yansıttığını da izleyiciyi kendisine aşık ederek gösteriyor.
Oyuncu kadrosu geniş bir yelpazeden oluşuyor filmin, güzel aksanlarıyla Avrupalı oyuncular da filmi süsleyen ve kalitesini yükselten detaylar. Müzikler konusunda ise söylenecek pek söz yok.

Filmin kısaca konusu ise, gazeteci Mikael Blomkvist, İsveç’in en zengin ve köklü ailelerinden birinin geçmişi hakkında çözülememiş bir sırrını gün ışığına çıkarması için görevlendirilir. Ardından yanına görüntüsü, zekası, daha doğrusu her konuda aykırılığı ile dikkat çeken ve zamanında gerçekleştirdiği bazı eylemlerle devlet gözetimi altında bulunan Lisbeth Salander’ı alır. Öykü bir süre sonra şekillenerek kadın düşmanlığına kadar ilerler. Bol aksiyon ve gerilim bir an olsun düşmeyerek film devam eder.
Film, 2011 yılının en iyi mahsulleri arasında üst sıralarda yerini rahatlıkla garantileyen bir yapıda. Karmaşık bir dram konusunun yanına ölçülü derecede aksiyon ve gerilimi de katınca tahmin ne kadar güzel bir yapım çıkabiliyor ortaya.
Filmin giriş bölümü ise şimdiye kadar çekilmiş filmler arasında belki de en iyi sahneleri içeriyor denebilir, ağzınız açık, içinizde bir şeyler kımıldanıyor hissi veriyor adeta.
Kaçırılmaması ve kesinlikle izlenmesi gereken filmler arasında sayılabilir. Özellikle aksiyon, gerilim tarzı seven seyirciler için iyi bir yapım.
İyi seyirler.
Filmin introsu şöyle,

paylaş:

Ladyhawke'ın albüm kapağında senin çalışman yer alsın



Ladyhawke, My Delirium isimli parçası ile tanınmış ve Ladyhawke isimli albümü ile yalnızca
Birleşik Krallık'ta 250bin'den fazla satış yapmıştır. 28 Mayıs 2012 'de yeni albümü Anxiety' i
piyasaya çıkaracak olan sanatçı fotoğrafçı, heykeltıraş ve ressamları birlikte çalışmaya davet
ediyor.

Özenle hazırlanmış albüm kapağının sanat yönetmeni Sarah Larnach ile birlikte yaratıcı kişilere,
iç duygularının hikayesini anlatan kendi portlerini, toplumdaki figürlerin portlerini veya
arkadaşlarının portlerini göndermeleri için sesleniyor. Gönderilen çalışmalar içerisinden 20
portre seçilecek ve her biri 12 inçlik bir kapak üzerine basılıp kazanan 20 kişiye hediye edlecek.

İlgilenen sanatçılar 17 Nisan 2012 tarihine kadar Türkçe dil desteği olan uluslararası sanatçı
platformu Talenthouse’dan yarışmaya katılabilirler.

Yarışma sayfasına doğrudan ulaşıp göz atmak için aşağıdaki adresi kullanabilirsiz:

paylaş:

Robert Caplin ve ViewBug'ın davetlisisiniz




ViewBug, fotoğraf yarışmalarına ev sahipliği yapan, fotoğraf değişimlerine olanak veren ve yeni
fikirlerle dolu veritabanlarını devamlı kılan bütünleştirici bir platformdur.

ViewBug, National Geographic, TIME ve Justin Bieber gibi ünlü dergi ve artistlerle çalışmış
misafir jüri üyesi Robert Caplin ile birlikte, tüm sanatçıları viewbug.com sitesinde gösterilme
fırsatı için en iyi portre fotoğraflarını göndermeye davet ediyor.

Kazanan fotoğraf, ViewBug websitesi ve sosyal medya kanallarında tanıtılacak ve kazanan
kişiye global tanınmışlık sağlayacak. Buna ek olarak kazanan sanatçıya iPad hediye edilecek.

Robert Caplin ve ViewBug tarafından seçilen finale kalan bir kişinin fotoğraf çalışması
ViewBug sosyal medya kanallarında gösterilecek.

Halk oylamasında en yüksek oyu alan fotoğrafçının çalışması ViewBug sosyal medya
kanallarında yerini alacak.

İlgilenen sanatçılar 15 Nisan 2012 tarihine kadar Türkçe dil desteği olan uluslararası sanatçı
platformu Talenthouse’dan yarışmaya katılabilirler.

Yarışma sayfasına doğrudan ulaşıp göz atmak için aşağıdaki adresi kullanabilirsiz:


paylaş:

'Natural Selection'da sizin de eseriniz olsun




Britanyalı modern sanatçı Dave White, tüm animatörleri, Londra'da The Hospital Club'da yakın
bir zamanda düzenlenecek sergisinde gösterilecek yeni bir sanat eseri üzerinde işbirliği yapmaya
davet ediyor.

'Natural Selection' ismindeki sergi, nesli tükenen hayvan türlerini yağlı boya tablolar ve kağıt
üzerindeki çalışmalar aracılığıyla keşfetmeye çalışıyor. Böyle büyük bir sergide Dave White ile
işbirliği yapmak animatörler için inanılmaz bir fırsat.

3D, 2D, el çizimleri ve stop-motion gibi her türlü tekniği kullanan animatörlerden kendi
yaptıkları bir animasyonu ve Dave White'ın 'Amazonian Parrot' eserini nasıl anime edeceklerini
anlatan yazılı bir özeti göndermeleri isteniyor. Alternatif olarak, sanatçılar Amazonian
Parrot'un animasyonunu da gönderebilir ve çalışmalarında yarışmas sayfasına eklenmiş
görseli kullanabilirler. İşin özü, hareketi, enerjiyi, dinamizmi yakalamak ve yaratıcılıklarını ve
animasyon yeteneklerini göstermeye çalışmaktır.

Kazanan animatör Birleşik Krallık dışında ikamet ediyorsa, Dave White bu kişi ile uzaktan
çalışacak ve sergide yer alan eserin tamamen kazanan sanatçının çalışması olduğunun altı
çizilecek.

Kazanan animatör, Dave White ile, 20 Haziran - 8 Temmuz 2012 tarihleri arasında Londra'da
The Hospital Club galerisinde gösterilecek yeni bir eser üzerinde birlikte çalışacak. Buna
ek olarak, seçilen kişi basında ve gala öncesi özel gösterimde yapmış olduğunuz animasyon
izleyicilere tanıtılacak, sergi boyunca The Hospital Club'un tüm hizmetlerinden yararlanmak
için tam geçiş hakkı alacak ve galerideki özel basın ve ön gösterime katılmak için bir davetiye
kazanacak. Animasyon için kolaboratör olarak tanıtılmanın yanı sıra Londra'daki The Hospital
Club'a veya New York'daki Norwood Club'a 1 yıllık üyelik de kazanacaksınız.

İlgilenen sanatçılar 24 Nisan 2012 tarihine kadar Türkçe dil desteği olan Talenthouse internet
sitesinden yarışmaya katılabilirler.

Yarışma sayfasına doğrudan ulaşıp ayrıntılara göz atıp başvurmak için bu adresi
kullanabilirsiniz: http://tlnt.at/HccUAu

paylaş:

"Think Before You Speak (Konuşmadan Önce Düşün)" Videosunu Sen Hazırla!



"Think Before You Speak (Konuşmadan Önce Düşün)" Videosunu Sen Hazırla!

Okulların güvenilirliğini ve cinsiyet tercihi veya cinsiyet kimliği/ifadesi gibi kavramları
gözetmeksizin her öğrenciye duyulacak saygınlığı garanti altına almak için çalışan ulusal, eğitici
bir organizasyon olan 'GLSEN' (Gay, Lesbian & Straight Education Network) ve reklam ve
medya sektöründen yetenekli gönüllüleri halka önemli mesajlar vermeleri için toplayan, özel
ve kar amacı gütmeyen The Ad Council; gençleri LGBT karşıtı görüşlerin sonuçları, yaygınlığı
ve okullarda davranışları hakkında eğitmek için "Think Before You Speak (Konuşmadan Önce
Düşün)" kampanyası başlatmıştı.

Şimdiyse, GLSEN' ve 'the Ad Council' tüm sanatçıları "Think Before You Speak" temasını
cesaretlendiren ve yansıtan 30 saniyelik bir video hazırlamaya davet ediyor.

Gönderilen videolar Brett Ratner, Tom Ford ve Evan Bernard tarafından değerlendirilecek.
Bu yarışmanın kazananı, GLSEN'nin Los Angeles'daki ödül töreninde (Respect Awards) Brett
Ratner tarafından verilecek ödülün sahibi olacak.

Kazanan kişi, GLSEN Respect Awards'da onurlandırılmak ve Brett Ratner tarafından verilecek
ödülünü almak için Los Angeles'a gidecek. Uçuş ve kalacak yer Brett Ratner tarafından
sağlanacak. Kazanan ayrıca, Brett Ratner tarafından verilecek bir mansiyon ödülü alacak ve
çalışması Brett Ratner'ın sosyal medya kanallarında tanıtılacak.

İlgilenen sanatçılar 2 Mayıs 2012 tarihine kadar Türkçe dil desteği olan uluslararası sanatçı
platformu Talenthouse’dan yarışmaya katılabilirler.

Yarışma sayfasına doğrudan ulaşıp incelemek ya da başvurmak için aşağıda yer alan adresi
kullanabilirsiniz:
paylaş:

Current Motor Tasarım Yarışması



Çevre dostu, tamamen kişiye özgü tasarımı ile herkesin favorisi olan elektrikli 'scooter' Current Motor, DELL ile birlikte tüm tasarımcıları Earth Day (Dünya Günü)'den esinlenerek yaratıcılıklarını ortaya çıkardıkları özgün desen çalışmalarını göndermeye davet ediyor.

Kazanan bir kişinin tasarımı, Rio de Janeiro'da gerçekleşek Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma ve Dünya Zirvesi Toplantısı Rio+20'de duyurulacak ve Earth Day kutlaması için özel üretilecek bir Current Motor Super Scooter'ın üzerinde yerini alacak.

Buna ek olarak, kazanan kişi ayrıca şunları elde edecek;

-9995 Dolar para ödülü
-Tasarımının, Current Motor ve Dell sosyal medya kanallarında gösterilmesi ile global tanınmışlık
-A Dell XPS 13 Ultrabook
-Current Motor websitesinde satılacak olan her Super Scooter tasarımı için 50 dolar (usd) telif ücreti

İlgilenen sanatçılar Türkçe dil desteği olan Talenthouse internet sitesinden 19 Nisan 2012 tarihine kadar yarışmaya katılabilirler.

Yarışma sayfasına doğrudan ulaşmak için aşağıdaki adresi kullanabilirsiniz:

paylaş:

gösterime giren filmler | 13 nisan


Yeraltı
Yeraltı
Yapım yılı : 2012
Gösterim Tarihi : 13 Nisan 2012
Filmin Türü : Dram

"Akıllı bir adam, kendine karşı acımasız değilse gururlu da olamaz."
Muharrem, nefret ettiği ve edildiğini halde eski arkadaşlarının yemeğine kendisini zorla davet ettirir.
Masum didişmeler, ufak kişilik gösterileri ile başlayan yemek, giderek dumanlanan kafaların etkisiyle utanç dolu geçmişe doğru yol almaya başlar. Defterler açılır, hesaplar ortaya dökülür.
Gece pişmanlık, gözyaşları ve öfkeyle dolarken, rezillik, karanlık sokaklara, fuhuş kokan otel odalarına taşar.
Onlar hep birlikte, Muharrem tek başına olsa da kararlıdır. Pislik ya o gece temizlenecek, ya da geberip gidecektir. Yoksa sonsuza kadar kurtulamayacaktır bu utançtan.

Doğaüstü
Chronicle
Yapım yılı : 2012
Gösterim Tarihi : 13 Nisan 2012
Filmin Türü : Dram,Bilim Kurgu,Gerilim,Aksiyon

Meraklı, haşarı ve liseli üç sıkı arkadaş, şans eseri keşfettikleri bir yer altı tünelinde, kendilerine doğaüstü güçler kazandıracak bir 'şeyle' karşı karşıya gelirler. Ve aynı gün içinde üçü de sadece düşünce gücüyle çevrelerindeki canlı-cansız her şeyi kontrol edebilir hale gelirler. Başta sadece ortalığı karıştırmak ve eğlenmek için kullandıkları bu süper güçler, kısa sürede insanların hayatlarıyla oynadıkları bir kumara, oyuna dönüşecektir. Tüm bu süreçte ise kamera kayıttadır...


Yeniden Doğuş
The Howling: Reborn
Yapım yılı :
Gösterim Tarihi : 13 Nisan 2012
Filmin Türü : Korku

Annesi, kendisine hamileyken öldürülen Will, okulda aşık olduğu Eliana ile bir araya gelmek için bir partiye katılmaya karar verir. Işıklar karardığında tuhaf şeyler olur. Garip yaratıkların saldırdığını görür ancak kimse ona inanmaz. Will, kurt adamlar konusunda araştırma yaparken, annesinin de öldürüldüğü dönemde aynı şekilde kurt adamları araştırdığını öğrenir.




Film
Filmmm
Yapım yılı : 2011
Gösterim Tarihi : 13 Nisan 2012
Filmin Türü : Aksiyon

Kemal Mutlu bir sinema filmi çekmeyi kafasına koyan, yönetmenlik heveslisi bir gençtir. Amatör bir kamera alıp, sürekli çevresini çekmeye başlar. Beraber yaşadığı ev arkadaşı Nuri'nin yetimhane yıllarından olan arkadaşı İzzet hapisten çıktıktan sonra bir gün çıkagelir. Nuri ne kadar naif, sakin kendi halinde bir insansa İzzet o kadar tersine bıçkın ve bela dolu bir adamdır. Kemal doğal hayatım akışında filmi için tam da aradığı adamı bulduğuna inanır ve onun her anını kameraya almaya başlar.
Beraber o akşam dışarı çıkmalarıyla İzzet'in gittikleri mekanlarda olay çıkartması bir olur. Bara eğlenmeye gelen oyuncu Öznur Kula’yı silah zoruyla rehin alan İzzet, kadını Kemal ve Nuri'nin evine götürür ve gece gitgide çığrından çıkar...Kemal artık yönetmen olarak kontorülü tamamen kaybetmiştir...

Çapraz Ateş
Haywire
Yapım yılı : 2011
Gösterim Tarihi : 13 Nisan 2012
Filmin Türü : Gerilim,Aksiyon

Mallory Kane (Gina Carano), güzel, genç ve işinin ehl-i özel bir dedektiftir. Koruyucusu Kenneth (Ewan McGregor) hükümetin onaylamadığı ve 'derin devletin' tepesindekilerin bilmemezlikten geldikleri tehlikeli bir göreve Mallory'i yollar. Fakat İspanya'daki başka bir operasyon başarısızlığa uğradığında Kenneth, Mallory'i Dublin'e başka görev için yollar.
Mallory burada başka bir gizli dedektif Paul (Michael Fassbender) ile ortak çalışacaktır. Fakat bu yeni görevde bir gariplik olduğunu sezen Mallory oyuna getirildiğini anlar ve asıl macera bundan sonra başlar! Artık uluslararası bir seviyeye çıkan insan avından canlı çıkmak için bütün yeteneklerini ve kurnazlığını kullanacaktır. Yegane amacı ülkesi Amerika'ya geri dönüp ailesini korumak ve kendisine bu ihanet komplosunu düzenleyenlerden intikam almaktır.

Dr. Seuss Loraks
Dr. Seuss' The Lorax
Yapım yılı : 2012
Gösterim Tarihi : 13 Nisan 2012
Filmin Türü : Animasyon,Fantastik,Aile

Umudun gücünü paylaşan bir orman yaratığıyla ilgili Dr. Seuss’un klâsik hikâyesinden esinlenilerek çekilen filmde, hayallerindeki kızın ilgisini çekmesini sağlayabilecek tek şeyi aramakta olan bir gencin yolculuğu anlatılıyor. Gencin aradığını bulması için, dünyasını korumak adına savaşan Loraks adlı sevimli yaratığın hikâyesini keşfetmesi gerekiyor.




Aşk Yemini
The Vow
Yapım yılı : 2012
Gösterim Tarihi : 13 Nisan 2012
Filmin Türü : Romantik,Dram

Paige ve Leo, Chicago’da mutlu bir hayat yaşayan, birbirlerine deli gibi aşık, genç evli bir çifttir. Karlı bir gecede, araba kazası geçirirler. Leo sağlam kurtulur fakat Paige’in başına aldığı darbe genç kadının kocasıyla yaşadığı tüm anıları siler. Komadan çıktığında, kocası onun için artık yabancı birisidir. Leo, karısının aşkını yeniden kazanmak zorundadır.

sinema.mynet.com
paylaş:

jodaeiye nader az simin / a separation (2011)


Yönetmen: Asghar Farhadi
Senaryo: Asghar Farhadi
Oyuncular: Peyman Moadi, Leila Hatami, Sareh Bayat, Shahab Hosseini, Sarina Farhadi
Tür: Dram
Yıl: 2011
Süre: 123 dak.
Ülke: İran
Dil: Farsça
Ödül: 1 Oscar, 55 ödül, 17 adaylık


Karşımıza oturmuş bir çiftin derdini dinliyoruz ilk sahnede. Simin, kızı Termeh’in İran’da eğitimine devam etmemesi için ülkesinden gitmek isteyen bir anne. Uzun uğraşlar sonucunda adını hiç öğrenemediğimiz ülkeye aldığı vizesinin son kırk beş günü kaldığını söylüyor. Başlangıçta onunla aynı fikirde olan fakat hasta babasına bakma yükümlülüğünü içten içe yaşayan Nader ise ülkesinden ayrılamayacağının farkında, her ne kadar kızının hayatını düşünse de babasını da yok sayamıyor. Son anda varılan karar değişikliğiyle evliliklerini bitirmek için geldikleri mahkemede bize olayı anlatıyorlar. İran’da kalmak isteyen Nader’e inat Simin gitmekte ısrarlı, kocası onunla gelmek istemediği için kızını alıp gitmek istiyor. Kızın yaşı daha dolmadığı için babasının onayı olmadan annesiyle birlikte yurtdışına çıkması hukuken imkânsız. Baba da razı gelmeyince hakim koltuğundan ses geliyor ve eve uğurlanıyorlar.
Daha ilk sahnesinden aslında yönetmenin seyirciye seçme hakkı verdiği anlaşılıyor, filmin ilerleyen pek çok sahnesinde de doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün seçimi yine seyirciye bırakılmış, sınıf farklılıklarıyla, küçük hatalarla, ufak yalanlarla büyüyen olayın içinde hüküm biz tarafından veriliyor.
Film bu ayrılık hikâyesiyle başlayadursun Alzheimer hastası baba karakteri ve Simin’in kendi anne-babasının yanına dönmesinden sonra evde kimse yokken babaya bakmak için tutulan Razieh, mevzunun katmerleşmesine sebep olan ve kargaşanın içine doğru sürüklenen bir dizi olayı körükleyenler.


Merkezdeki isim Nader’in aslında karısıyla birlikte gitmek istememesinin tek sebebi babası gibi görülse de ülkesinden kopmak istememesi de göz ardı edilemez. Kendisi prensip sahibi, hemen vazgeçen bir yapısı yok, kızı Termeh’e her zaman doğru olanı yapmasını öğütlüyor, hatta bu yaptığından ceza bile alsa yolundan dönmemesini söylüyor. Karısına karşı herhangi bir sevgi gösterisinde bulunmasa bile onu sevdiği belli, kızının onunla birlikte gitmemesindeki bir neden de onu aldığı karardan caydırabilmek.
Termeh babasıyla kalmayı tercih ediyor, annesiyle giderse bu ayrılık hikayesinin sonunu daha çabuk getireceğini düşünüyor.
Alzheimer hastası babaya bakmak için tutulan Razieh, kocasının işten kovulduktan sonra yeni bir iş bulamamasıyla evi geçindirme yükümlülüğünü devralan küçük bir kız çocuğu annesi, aileye gelecek olan ve ardından daha da geçim sıkıntısına girmelerine yol açacak bebeği de karnında taşıyor. Dinine bağlı biri. Simin’in bir tanıdığı üzerine eve gelip işi kabul ediyor, kendi çocuğunu da yanında getiriyor. Bekâr bir adamın evinde onun babasına bakan Razieh, bu durumu kocasına söylemek istemiyor.
Alzheimer hastası adam altına işeyince Razieh ne yapacağını bilemiyor, yaşlı adamı banyoya götürüp temizlenmesini söylüyor lakin adamın pantolonunu indirecek hali bile yok. Dini yönden uygun olup olmadığını öğrenmek için bir numara çevirip mevzu neyse aktarıyor. Durumun aciliyetinin sorgulandığı bir telefon konuşmasından sonra banyoya girip yaşlı adamı temizliyor. Kızı bu durum karşısında olayı babasına söylemeyeceğini söylüyor. Nader eve geldiğinde işin ağır geldiğini belirtip günün parasını istiyor. Onu zor durumda bıraktığını söyleyen Nader’e karşı kadın bu kez kocasının işi yapabileceğini söylüyor.

Hodjat diğer gün Nader’in yanına uğrayıp durumu konuşuyorlar. Adamın geleceği gün yine Razieh gelince aslında kocasının bulunduğu durumdan daha da kötü bir hale doğru sürüklendiği anlaşılıyor. Borç içindedir, alacakları tarafından sıkıştırılmaktadır, iş bulamamanın stresi… Asabi bir kişiliğe sahip olduğunu her fırsatta söylüyor.
İlerleyen gün eve erken gelen Termeh ve babası kapının kilitli olduğunu görüyorlar, arabadan anahtarını alıp içeri giren Nader, hasta babasını yerde yatar halde görüyor, babasının elinin yatağa bağlanmış olduğunu görüyor ve telaşa kapılıyor. Bir süre sonra babasının hala hayatta olduğunu anlıyor. Nasıl böyle bir şeyin gerçekleştiğini anlayamayan Nader, çekmecedeki paranın da gittiğini söylüyor. Ardından eve gelen Razieh ve kızı, duruma pek anlam veremeyerek açıklamada bulunmaya çalışıyor. Acil çıkması gerektiğini söyleyip, kendisine zarar vermemesi için hasta adamı bağladığını anlatmaya çalışıyor. Ardından gelen hırsızlık suçlamasıyla da olay daha da büyüyüp kapı dışarı atılıyor. Kapının kapanmasıyla dışarıdan gelen sese çıkıp bakan Termeh kadının merdivenlerden kaydığını görüyor.

Olayın hacmi daha da genişlemeye devam ederken Simin’den kadının hastanede olduğunu ve bebeğini düşürdüğünü öğreniyor. Çocuk katili olarak suçlanan Nader ise durumu kotarmak için olanları anlatmaya çalışıyor.
Bu sahnelerden sonra çığırından çıkan hikâyede seyirci yargıç koltuğuna geçmiş bulunuyor. Ortada bebeğini kaybetmiş Razieh, tüm sorunları yetmezmiş gibi bir de bebeğinin ölümüyle iyice sinirlenen Hodjat, kadının hamile olduğunu bilmediğini söyleyerek hakkını savunmaya çalışan Nader, aldığı karardan ötürü ailenin iyice çökmesiyle suçlanmış Simin ve arada kalmış iki çocuk…
Bambaşka bir film Bir Ayrılık, güzel bir öyküyü anlatmayan, arada kalmanın ne demek olduğunu köküne kadar hissettiren, insanlara sadece kendi gördüklerimizle kılıf giydirmemizin yanlışını, önyargının doğuracağı sonuçları şamar gibi suratımıza vuran, alt ve üst sınıfın birbirini nasıl da suçladığını açığa vuran bir yapım. Kolay değil, sonuna kadar zoru seçen bir film. Katıldığı festivallerden kucak dolusu ödüllerle başarısını taçlandıran, çekildiği yılın en iyi filmlerinden biri, belki de en iyisi.
İyi seyirler.


filmin fragmanı
paylaş:

istanbul modern, dünya sanat günü'nü kutluyor




İstanbul Modern, Dünya Sanat Günü’nü kutluyor.15 Nisan Pazar Dünya Sanat Günü’nde İstanbul Modern’i saat 22’ye kadar ücretsiz olarak gezebilir, müze deneyimini gece yaşayabilirsiniz. Leonardo Da Vinci’nin doğum günü olan 15 Nisan’ın, Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Türkiye’nin önerisiyle 2012’den itibaren Dünya Sanat Günü olarak kutlanması UNESCO’ya bağlı Uluslararası Sanat Birliği tarafından kabul edildi.

15 Nisan Dünya Sanat Günü’nde İstanbul Modern’in La La La İnsan Adımları: Boijmans Van Beuningen Müzesi Koleksiyonundan Bir Seçki, Dünden Sonra ve Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar başlıklı sergileri saat 22.00’ye kadar gezilebilir. Saat 16.00’da İstanbul Modern Sinema’da Kanadalı dans kumpanyası La La La Human Steps’in ünlü performansı Amelia gösterilecek. Saat 17.00’de sahne sanatları, dans tarihi ve kültür kuramları uzmanı Bedirhan Dehmen, La La La Human Steps’in çalışmalarını yorumlayacak.

La La La İnsan Adımları: Boijmans Van Beuningen Müzesi Koleksiyonundan Bir Seçki,1849 yılında kurulan, Hollanda’nın dünyaca tanınmış Boijmans Van Beuningen Müzesi’nin Direktörü Sjarel Ex’in, koleksiyonlarındaki 140 binin üzerindeki yapıt arasından İstanbul Modern için hazırladığı özel bir seçkiyi içeriyor. Hollanda ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. yılı kutlamaları kapsamında gerçekleşen sergi, klasik  dönem, modern ve çağdaş sanatın tanınmış isimlerini bir araya getiriyor. Sergide, farklı coğrafyalardan 28 sanatçının resim, çizim, yerleştirme, baskı, fotoğraf ve videolarından oluşan 53 çalışma bulunuyor.

Dünden Sonra sergisi, İstanbul Modern’in fotoğraf koleksiyonundan bir seçkiden oluşuyor ve 53 sanatçının 179 yapıtını içeriyor. Ayrıca 66 sanatçının 213 yapıtı da dijital ortamda gösteriliyor. Küratörlüğünü Engin Özendes’in yaptığı, Türkiye’de fotoğrafın modern ve çağdaş örneklerini bir araya getiren sergi, Osmanlı döneminden günümüze uzanan süreçte fotoğrafın teknik ve kavramsal gelişimini ortaya koyuyor. Bugünden geriye doğru bir akışla ilerleyerek, Türkiye’de fotoğrafın günümüzde ulaştığı noktadan 1800’lerin Pera’sına dek fotoğraf serüvenini ele alıyor.

Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar sergisi, Türkiye’de üretilen modern ve çağdaş sanatın başlangıç evresinden bugüne geçirdiği süreci, en önemli sanatçı ve çalışmalar üzerinden izleyiciye sunuyor.Küratörlüğünü İstanbul Modern Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu’nun yaptığı sergi, resimden heykele, enstalasyondan videoya farklı disiplinlerden yapıtları içeren İstanbul Modern Koleksiyonu’ndan oluşuyor.

Saat 16.00’da İstanbul Modern Sinema’da Kanadalı dans kumpanyası La La La Human Steps’in performansı Amelia’nın gösteriminden sonra, sahne sanatları, dans tarihi ve kültür kuramları uzmanı Bedirhan Dehmen saat 17.00’de topluluğun çalışmalarını yorumlayacak, çağdaş dans ve koreografi üzerine konuşacak. 1980’de Kanadalı koreograf Édouard Lock tarafından Montreal’de kurulan La La La Human Steps, dünyanın tüm büyük tiyatrolarında ve deneysel dans etkinliklerinde sahne aldı, ödüller kazandı. Dünya prömiyerini Montreal Uluslararası Yeni Sinema ve Medya Festivali ile 2003 yılında gerçekleştiren Amelia isimli performansın ABD’deki prömiyeri, 2004 yılında Tribeca Film Festivali kapsamında yapıldı.


paylaş: