Radikal
Gazetesi’nin sinema yazarı Şenay Aydemir, sinema ve edebiyatı birleştiren bir
inceleme yapmış, önemli gördük ve paylaşmak istedik. Türk Edebiyatı’nın en
önemli yapıtları beyaz perdeye aktarılsa bu filmlerin yönetmenleri kimler
olurdu/olmalı sorusunu iyi bir şekilde yanıtlıyor Aydemir.
Hepsi
birer başyapıt sayılan on kitap ve günümüz yönetmenleriyle eşleşmiş halleri şu
şekilde:
İNCE
MEMED: Nuri Bilge Ceylan
"İnce
Memed"in yoğun tasvirlerini, epik sinemaya aktarmak gerçekten zor. Bu
nedenle bu işi Türkiye'de en iyi beceren kişiyi yönetmen koltuğuna oturttuk.
Nuri Bilge Ceylan, taşra ve kasaba duygusuna fazlasıyla hakim bir isim. Ercan
Kesal'ın senaryo desteği ve Gökhan Tiryaki'nin görüntüleriyle İnce Memed'i
perde de ölümsüzleştirebilir. İhtiyacı olan tek şey biraz isyan duygusu.
HUZUR:
Semih Kaplanoğlu
"Huzur"
Osmanlı ile Cumhuriyet arasına sıkışmış; bir yandan yüzlerce yıllık Osmanlı
geleneğinden kopuşun öte yandan da yeni Cumhuriyetin getirdiklerinin ikilemini
yaşayan insanların hikayesini anlatır. Semih Kaplanoğlu sinemasının görsel
gücüyle birleştiğinde ise, bu muhteşem eseri, aynı kalitede beyazperdeye
aktaracak tek isim olarak onun adı öne çıkıyor.
BENİM
ADIM KIRMIZI: Derviş Zaim
Derviş
Zaim'in Orhan Pamuk'un "Benim Adım Kırmızı" romanı için biçilmiş
kaftan olduğu kesin. Çünkü roman 16. yüzyıl İstanbul'unda saray hattatları ve
nakkaşlarının padişahın emriyle resimler yapışının öyküsünü anlatır. Pamuk'un
betimleme zenginliği ile Zaim'in görsel dünyasının birleşiminden ortaya çıkacak
filmin seyrine doyum olmayacağı söyleyebiliriz.
TUTUNAMAYANLAR:
Reha Erdem
Oğuz
Atay'ın "Tutunamayanlar"da Türkiye romanında yepyeni bir dilin
kapılarını araladığını, hem içerik hemde biçimsel olarak yeni bir yol açtığını
söylemek ne kadar doğru ise Reha Erdem sineması için de aynı şeyleri
söylemeliyiz. Erdem, zorlayıcı kelime oyunlarıyla dolu; fizik, kimya, matematik
gibi bilim dallarına, felsefi disiplinlere saygı duruşunda bulunan bu zor
hikayenin altından kalkabilecek sayılı isimlerden birisi.
AYLAK
ADAM: Onur Ünlü
Yusuf
Atılgan'ın kült kitabı "Aylak Adam"ın kahramanının bir isminin dahi
olmaması, yalnızca C. olarak anılması bile onu tek başına Onur Ünlü karakteri
yapmaya yetmez mi? Baba parası yiyen, gezen, tozan, sinemadan çıkmış insan
olmaktan son derece memnun bu karakterin hayattaki her şeye teğet geçmiş
olmasında komik bir yan da var üstelik.
SUSKUNLAR:
Tayfun Pirselimoğlu
İhsan
Oktay Anar'ın "Suskunlar" ın yönetmen koltuğuna Tayfun
Pirselimoğlu'nu oturtmamızın son üçlemesi Rıza, Pus ve Saç'taki karakterlerin
suskunluklarıyla bir ilgisi yok. Ama susarken anlattıklarıyla çok ilgili.
Üstelik, iyi bir yöentmen olmanın yanında iyi bir ressam olması "Suskunlar"ın
dünyasını daha iyi anlatmak için büyük avantajlar sunuyor.
KÜRK
MANTOLU MADONNA: Zeki Demirkubuz
Bir
kadının aşkıyla helak olmuş adamların hikayesi söz konusu olduğunda aklımıza
Zeki Demirkubuz'dan başka kimse gelmiyor nedense? Demirkubuz, Masumiyet, Kader
ve İtiraf'ta "aşk' ın etrafında örmüştü hikayelerini. "Kürk Mantolu
Madonna"nın kahramanı Raif Efendi'nin Maria'ya duyduğu
"masumiyet" dolu aşkını, o aşkın ve hayatının dayattığı
"kader"i sessizce kabullenişini ve günlüğünden saçılan donunaklı
"itiraf"larını en iyi Demikubuz anlatabilir. Üstelik, romanın bügüne
de rahatlıkla uyarlanabilecek evrensel bir öyküsü var.
ACIMAK:
Çağan Irmak
Reşat
Nuri Gültekin'in "Acımak"ı, acıma duygusunu kaybetmiş Zehra'nın
babasının ölümü üzerine hayatına yön veren gerçeklerle tanışması ve yeniden
"acıma" duygusunu kazanmasını anlatır. Acımak'ı sinemaya aktarmak söz
konusu olduğunda en dikkat çekici özelliğinin Yeşilçam filmlerini aratmayan
melodramı olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Hal böyle olunca Çağdaş sinema
unsurlarıyla Yeşilçam duygusunu birleştirmeyi başaran en başarılı isim olarak
Çağan Irmak bu kitap için biçilmiş kaftan gibi duruyor. Acımak'ın Irmak
tarafından çağdaş bir yorumunun acıma duygusu dışında, işin içine vicdanı da
katacağından tabii ki şüphemiz yok.
GÜVEN:
Özcan Alper
Vedat
Türkali deyince akla ilk önce "Bir Gün Tek Başına" gelir belki ama
"Güven"inde ondan aşağı kalır yanı yoktur. Üstelik oğlu Barış
Pirhasan ve torunu Yusuf, Bir Gün Tek Başına'yı sinemaya aktarmak için yakında
motor diyecekler. Türkiye sosyalist hareketinin en önemli figürlerinden birisi
olan Türkiye Komünist Partisi'ne üye bir grup antifaşist gencin İkinci Dünya
Savaşı yılları İstanbul'unda yaşadıklarını anlatan "Güven" için en
iyi isim içeriden birisi olurdu hiç kuşku yok ki. Sonbahar ve Gelecek Uzun
Sürer ile politik sinema'da rüştünü ispatlayan Özcan Alper'in sıkı bir ekip
çalışmasıyla kendisine "Güven"enleri mahçup etmeyeceğini
söyleyebiliriz.
MEMLEKETİMDEN
İNSAN MANZARALARI
Nazım
Hikmet'in "Memleketimden İnsan Manzaraları" kitabının sorumluluğunu
bir yönetmene bırakmak insafsızlık olurdu. Yaklaşık 40 yıllık bir zaman
dilimini onlarca insanın öyküsüyle harmanlayan bu devasa yapıtın altından ancak
kollektif bir çabayla kalkmak mümkün olabilir. Seren Yüce, İnan Temelkuran,
Seyfi Teoman, Orhan Eskiköy, Pelin Esmer, Hüseyin Karabey, Selim Güneş, Sedat
Yılmaz, Atalay Taşdiken, Mahmut Fazıl Çoşkun ve Aslı Özge gibi günümüzün genç
ve yetenekli yönetmenlerinin seçtikleri birer hikayeyi anlattıkları filmin,
kitabın hakkını fazlasıyla vereceğinden hiç şüphemiz yok.
kaynak: radikal.com.tr