sinema tarihinin en korkunç 50 canavarı


50. The Predator
Film: Predator (1987), Predator 2 (1990), Alien vs. Predator (2004), Aliens vs. Predator: Requiem (2007)

49. The Triffids
Film: The Day of the Triffids (1962)

48. The Rheodsaurus
Film: The Beast from 20,000 Fathoms (1953)

47. Stripe
Film: Gremlins (1984), Gremlins 2: The New Batch (1990)

46. Pumpkinhead
Film: Pumpkinhead (1988), Pumpkinhead II: Blood Wings (1994), Pumpkinhead: Ashes to Ashes (2006), Pumpkinhead: Blood Feud (2007)

45. The Pack
Film: The Pack (2010)

44. The Blob
Film: The Blob (1958), The Blob (1988)

43. Quetzacoatl
Film: Q: The Winged Serpent (1982)

42. The Critters
Film: Critters (1986), Critters 2: The Main Course (1988), Critters 3 (1991), Critters 4 (1992)

41. The Crawling Eye
Film: The Trollenberg Terror (1958)

40. The Toilet Ghoul
Film: Ghoulies II (1988)

39. The Giant Ants
Film: Them! (1954)

38. The Bugs
Film: Starship Troopers (1997)

37. Clover
Film: Cloverfield (2008)

36. Pyramid Head
Film: Silent Hill (2006)

35. Crowley Demon
Film: Jack Brooks: Monster Slayer (2008)

34. Cyclops
Film: The 7th Voyage of Sinbad (1958)

33. The Rancor
Film: Star Wars: Episode VI - Return of the Jedi (1983)

32. Imhotep
Film: The Mummy (1932)

31. The Dog Gargoyle
Film: Ghostbusters (1984)

30. Gwoemul
Film: The Host (2006)

29. The Skeletons
Film: Jason and the Argonauts (1963)

28. The Terminator
Film: The Terminator (1984)

27. Jason Voorhees
Film: Friday the 13th Part 2 (1981), Friday the 13th Part III (1982), Friday the 13th: The Final Chapter (1984), Friday the 13th: A New Beginning (1985), Friday the 13th Part VI: Jason Lives (1986), Friday the 13th Part VII: The New Blood (1988), Friday the 13th Part VIII: Jason Takes Manhattan (1989), Jason Goes to Hell: The Final Friday (1993), Jason X (2002), Freddy vs. Jason (2003)

26. The Graboids
Film: Tremors (1990), Tremors II: Aftershocks (1996), Tremors 3: Back to Perfection (2001), Tremors 4: The Legend Begins (2004)

25. Count Dracula
Film: Dracula (1931), Abbott and Costello Meet Frankenstein (1948)

24. Cesare
Film: The Cabinet of Dr. Caligari (1920)

23. Jaws
Film: Jaws (1975), Jaws 2 (1978), Jaws 3-D (1983), Jaws: The Revenge (1987)

22. Pinhead
Film: Hellraiser (1987), Hellbound: Hellraiser II (1988), Hellraiser III: Hell on Earth (1992), Hellraiser: Bloodline (1996), Hellraiser: Inferno (2000), Hellraiser: Hellseeker (2002), Hellraiser: Deader (2005), Hellraiser: Helllworld (2005), Hellraiser: Revelations (2011)

21. The Baby
Film: Eraserhead (1977)

20. The Pterodactyls
Film: The Mist (2007)

19. The T-Rex
Film: Jurassic Park (1993), Jurassic Park: The Lost World (1997), Jurassic Park III (2001)

18. Freddy Krueger
Film: A Nightmare on Elm Street (1984), A Nightmare on Elm Street 2: Freddy's Revenge (1985), A Nightmare on Elm Street 3: Dream Warriors (1987), A Nightmare on Elm Street 4: The Dream Master (1988), A Nightmare on Elm Street 5: The Dream Child (1989), Freddy's Dead: The Final Nightmare (1991), Wes Craven's New Nightmare (1994), Freddy vs. Jason (2003)

17. King Kong
Film: King Kong (1933)

16. The Phantom
Film: The Phantom of the Opera (1925)

15. The Creeper
Film: Jeepers Creepers (2001), Jeepers Creepers 2 (2003)

14. The Thing in the Crate
Film: Creepshow (1982)

13. Pale Man
Film: Pan's Labyrinth (2006)

12. Gill-man
Film: The Creature from the Black Lagoon (1954)

11. The Psychomatic Offspring
Film: The Brood (1979)

10. Mr. Hyde
Film: Dr. Jekyll and Mr. Hyde (1931)

9. Godzilla
Film: Godzilla (1954), Godzilla Raids Again (1955), King Kong vs. Godzilla (1962), Mothra vs. Godzilla (1964), Ghidorah, the Three-Headed Monster (1964), Invasion of Astro-Monster (1965), Godzilla vs. the Sea Monster (1966), Son of Godzilla (1967), Destroy All Monsters (1968), All Monsters Attack (1969), Godzilla vs. Hedorah (1971), Godzilla vs. Gigan (1972), Godzilla vs. Megalon (1973), Godzilla vs. Mechagodzilla (1974), Terror or Mechagodzilla (1975), The Return of Godzilla (1984), Godzilla vs. Biollante (1989), Godzilla vs. King Ghidorah (1991), Godzilla vs. Mothra: The Battle for Earth (1992), Godzilla vs. Mechagodzilla II (1993), Godzilla vs. SpaceGodzilla (1994), Godzilla vs. Destroyah (1995), Godzilla 2000: Millennium 1999), Godzilla vs. Megaguirus (2000), Godzilla, Mothra and King Ghidorah: Giant Monsters (2001), Godzilla Against Mechagodzilla (2002), Godzilla: Tokyo S.O.S. (2003), Godzilla: Final Wars (2004)

8. Brundlefly
Film: The Fly (1986)

7. Wolf Man
Film: The Wolf Man (1941), Frankenstein Meets the Wolf Man (1943), House of Frankenstein (1944), Abbott and Costello Meet Frankenstein (1948)

6. The Humanoid Crawlers
Film: The Descent (2005), The Descent: Part 2 (2009)

5. The Thing
Film: The Thing (1982)

4. The Wicked Witch of the West
Film: The Wizard of Oz (1939)

3. The Xenomporph
Film: Alien (1979), Aliens (1986), Alien 3 (1992), Alien Resurrection (1997), Alien vs. Predator (2004), Aliens vs. Predator: Requiem (2007), Prometheus (2012)

2. Count Orlok
Film: Nosferatu (1922)

1. Frankenstein's Monster
Film: Frankenstein (1931), Bride of Frankenstein (1935), Son of Frankenstein (1938), The Ghost of Frankenstein (1942), House of Frankenstein (1944), Frankenstein Meets the Wolf Man (1943), House of Dracula (1945), Abbott and Costello Meet Frankenstein (1948)

paylaş:

[REC] 2 (2009)


Yönetmen: Jaume Balagueró, Paco Plaza
Senaryo: Jaume Balagueró, Paco Plaza, Manu Díez
Oyuncular: Manuela Velasco, Jonathan D. Mellor, Óscar Zalfa, Pablo Rosso
Tür: Korku | Gerilim
Yıl: 2009
Süre: 85 dak.
Ülke: İspanya
Dil: İspanyolca

En baştan söylemeliyiz ki ilk filmin gölgesinde kalmış bir devam filmi [REC]2. Bunun en büyük sebebi ilk filmde köpekten bulaştığı için kuduz benzeri bir virüsün sebep olduğu ve bulaşma yönteminin ısırılma sonucu salyayla gerçekleştiği gibi düşüncenin ortaya çıkmış olduğu ama tam olarak nasıl gerçekleşmiş ve neden gerçekleştiği bilinmemesiyle izleyicide daha derin korku ve gerilim öğelerinin etkisinin oluşmasının bu filmde olmaması. Neticede bilinmeyen şeylerden insan daha çok korku duyar. Fakat bu filmde bilimsel yönden ilerleyen konu daha en başında mistik bir havayla dinsel yöne kayıyor ve ısırıkla bulaşan hastalığın insanda bir nevi bedene şeytan girmesine benzetiliyor. Bilim ile dinsel yön arasında kalmış film bu sebeple ilk filme göre sönük kalmış vaziyette.
Halbuki film tam da istenildiği yerden, ilk filmin dumanının üstünde olduğu son sahnesinden başlıyor. Virüsün varlığından emin olan ekip, apartmanı karantinaya almış, her yerde polisler, havada uçan helikopter, olayın ciddiyetini belirliyor. İlk filme karşın bu kez daha profesyonel kameralarla çekimler yapılıyor ve her polisin kaskında birer kamera var.
İçeri girip inceleme yapacak olan bir grup polis ve doktor, olay mahalline geliyor ve içeriye giriyor. Bir diğer taraftan şişme balon ve havai fişeklerle eğlenme planı kuran üç genç kendi kameralarıyla birbirlerini çekerek heyecana ortak oluyorlar. Ardından polislerin çevre binaları boşaltmalarıyla bulundukları çatıdan indirilmeleri ve olayı keşfetmeleri yeni heyecan arayışlarına girmelerine sebep oluyor. İlk filmde hasta kızına ilaç almak için dışarı çıkıp bir daha içeriye giremeyen babanın ve itfaiyeci arkadaşlarını merak eden birinin kanalizasyondan geçip binaya girdiklerini gören meraklı gençler de onları takip edip binanın içine sızmayı başarıyor. Ne var ki bu dakikadan sonra olayın hiç de düşündükleri gibi basit bir olay olmadığını anlıyorlar. Çevre taraması yapan polislerin gençlerin girdikleri deliği kaynaklamasıyla her biri içeride mahsur kalmış oluyor.

Diğer grupta doktorun peder çıkması ve hastalıklı bireylere haç ile müdahale etmesiyle ise iş ciddi anlamda farklı bir boyuta kayıyor ve gerilim yükseliyor. Tek çıkışlarının pederin komutuyla olabileceğini öğrenen polisler çılgına dönüyor. Bununla birlikte hastalıklı bünyelerin saldırıları, diğer grubun keşfi gerilimi arttırıyor.
Olayın çıkış noktasındaki kızın kanından örnek alıp düşündükleri ayinin olabilitesini ölçmek için gizli bir görevde bir araya gelen insanlar duruma dahil oluyorlar ve önlerine çıkan her fırsatı çok da iyi değerlendiremediklerinden kapana kısılmış vaziyette çare arayışına girişiyorlar.
Diğer taraftan ilk filmde sonunu ciddi anlamda merak ettiğimiz Angela’nın sağ salim karşılarına çıkması ve olayın kilit noktasının bulunmasıyla film bir diğer boyuta atlıyor.
Her ne kadar ilk film kadar olmasa da gerilim dozu bir hayli yüksek ve filmden bağımsız bir şekilde değerlendirildiğinde başarılı denecek nitelikte olan [REC]2 izlenmesi gereken bir film.
Filmin fragmanını buradan izleyebilirsiniz.
paylaş:

[REC] (2007)


Yönetmen: Jaume Balagueró, Paco Plaza
Senaryo: Jaume Balagueró, Paco Plaza, Luiso Berdejo
Oyuncular: Manuela Velasco, Ferran Terraza, Jorge-Yamam Serrano, Pablo Rosso
Tür: Korku | Gerilim
Yıl: 2007
Süre: 78 dak.
Ülke: İspanya
Dil: İspanyolca, Japonca

Son yıllardaki zombi filmlerine yeni bir soluk getirmeyi planyan ve bu girişiminde bizce yeterince başarılı olan [REC] Angela isimli bayanın itfaiyecilerin yaşamlarını konu alan bir video çalışmasıyla programına hazırlanması ile başlıyor. Tümü el kamerasıyla çekilen filmin ilk dakikaları kameraman Pablo ile Angela’nın itfaiyeciler ile sohbeti, günlük yaşantıların anlatılması üzerine sürekli kameraya kaydediliyor.
Olağandışı herhangi bir görüntünün geçmemesi de sonunda Angela’nın sıkılmasına neden oluyor. Yapabilecekleri en ilgi çekici görüntülerin yangına benzer bir vakada itfaiyecilerle birlikte gidip olayın geçtiği mevkide çekim yapmak olacağını da düşünmekte.
Bir süre sonra da gelen ihbar üzerine bir nevi dilekleri gerçekleşiyor ve olay mahalline itfaiyecilerle birlikte gidiyorlar.
Durumun yangın değil de evden gelen çığlıklar olduğu anlaşılıyor. Yaşlı ve yalnız yaşayan kadının dairesinden çığlıkların geldiğini söyleyen komşular ve meraklı halk olayın geçtiği apartmanın önünde birikmiş vaziyette sonucu bekliyorlar. Bizimkiler içeri girdikten sonra birkaç polis duruma el atmaya başlıyor ve ortalığı biraz olsun sakinleştirmeye çabalıyor. Ardından çığlıkların geldiği kata çıkıp yaşlı kadını bulduklarında ise garip bir durumun içine sürüklenmiş oluyorlar. Saldırgan tavırlarla polis amirine saldıran yaşlı kadın polisin boynunu ısırarak ağır yaralanmasına neden oluyor. Yaralıyı aşağıya indirip ambulansa yetiştirmeye çalışırken apartmanın ve çevresinin karantina altına alınıp kapıların kilitlendiğini öğrendiklerinde ise olay hiç olmadığı kadar garipleşip sinirlerin ve gerilimin dozunun yükseldiği bir hale giriyor.

Kameraman, Angela, apartman ahalisinden bir doktor, yaşlı çiftler, hasta kız ve annesi, Japon bir aile, polis ve itfaiyeciler içeride kalmış vaziyette durumu idrak etmeye çalışıyorlar.
Bağırışların geldiği katta saldırgan kadınla birlikte kalan polisin bu dakikalarda yere çakılması, hasta kızın ateşinin giderek yükselmesi, amirin kan kaybetmeye devam etmesi ve diğer kişilerin dışarı çıkma istekleriyle ortalık iyice geriliyor.
Durumun giderek kötüleşmesi ve salgın zombi vakası olduğunun öğrenilmesi ise iplerin kopmasına neden oluyor.
İlk birkaç dakikasında kamera çekimlerine alışmamızı sağlayarak boş bir konu içeriği ve ardından gelen gerilim dolu dakikalar ile bilindik zombi kavramının dışında kalan [REC], kendi dalında yeterince başarılı bulduğumuz tam korku olmasa da gerilim filmi. Işıkların kapandığı son dakikalara kadar ağır gerilimi yaşatan ve sonunda buna korkuyu da katan film, bu türü seven kişiler için bir nimet değerinde.
Filmin fragmanını buradan ve filmi izleyen seyircinin halini şuradan izleyebilirsiniz.

paylaş:

the walking dead yeni sezona hızlı başladı


Daha çok zombi, daha hızlı bir geçiş ve daha çok aksiyon arayanlara karşın “kapana kısılma” gerilimini yoğunca verdiğine inandığımız The Walking Dead, üçüncü sezon prömiyerini fazlasıyla başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. Üstelik bilgilere göre 10.9 milyon izleyiciyle sezona giriş yapan popüler zombi dizisi, uzun aradan sonra bekleyenlerine görsel şölen de tattırmış oldu. Bolca zombi, bolca gerilim yüklü ilk bölümle ekranlara gelen dizi, yeni sezonda merak uyandıracağa benziyor.

Üçüncü sezonun ilk bölümünde izleyicilerin tam da istediği kadar zombi vardı ve dizideki karakterlerimiz uzun kışı zorluklarla atlamış bir şekilde güvenli bir yer arayışı içindelerdi. Dizide tabii ki en önemli etkilerin, seyircisine gerçekliği gösterebilmek için en vurgulayıcı detayın zombi yaratmakta kullanılan makyajdan geçtiğini söylemek yersiz. Gerçekte zombiler nasıl olmalı bu tabii ki tartışılır ancak başarılı ve etkili makyajın kullanılmış olması The Walking Dead’in uzun ve yorucu bir uğraş sonunda ortaya çıkmasını sağlıyor.
Zombilerin yakın çekim sahnelerinde izleyiciyi dehşete düşüren bir görüntünün olması dizinin başarısını arttırırken tam da onların istediği şekilde bir tabağın önlerine servis edilmesini sağlıyor.

İkinci sezonda her ne kadar geri planda tutulan asıl tartışılanın bebeğin babasının olduğu konu bu sezonda daha da dramatikleştirilmiş şekilde çıkıyor karşımıza. Ev hanımı kişiliğinden çıkmasını canı gönülden istediğimiz hatta mümkünse en yakın zamanda zombiye dönüşüp öldürülmesini istediğimiz Lori, hamileliğin bünyeye kattıkları ve virüsü öğrenmenin verdiği gerginlikle bebeğin ölü doğma, zombiye dönüşme ve vücudunu parçalayarak dışarıya çıkmasını kafaya takıp delirme noktasına geliyor. Bu fikirler de aslında izleyicinin kafasında soru işaretlerinin doğmasına, olsa nasıl olur’un cevabını aramaya sevk ediyor.

Dizi tarihindeki belki de en nefret edilesi, en sinir bozucu çocuk karakter olan Carl, bu sezonda biraz daha büyümüş, geçen sezondaki silah taşıma kavgası, gereksiz yaygaraya inat eline verilen silahla ortalığın tozunu attırıyor. Tabii bunun nasıl şekilde olduğunu henüz kavrayamasak da demokrasinin biteceğinin temellerini atan ikinci sezon final bölümünden sonra yaşananların geri döngülerle bağlanabileceğini düşünmemizle bu durumun da gün ışığına çıkacağını en azından buna neden olan durumun biraz olsun anlaşılmasını sağlayacağını düşünüyoruz. En azından bu sezon "Carl nerede?" sorusunu duymayacağız gibi.
Bunun yanında Carl’ın ergenlik muhabbetinin diziye çok da yansıtılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Beth ile samimiyetinin ne şekilde gerçekleşeceğini henüz kestiremesek de Beth’in Carl’a olan davranışlarının mümkün olduğunca abla-kardeş ilişkisine dönmesini diliyoruz. Yoksa dizi hiç de tasvip etmediğimiz yöne doğru büyük bir hızla sürüklenecek ve bu hiç de iyi olmayacak.

Michonne’un diziye girmesi yeni bir soluk getirmesine sebep oldu diyebiliriz, en azından dizideki mantıklı insan sayısı arttı. İlk iki sezonda sesin zombileri başlarına çektiğini keşfedip bun yanında daha sessiz bir silah kullanmayı çok da akıl edemeyen grubumuz -ki Daryl’ı bu gruptan ayrı tutuyoruz, o başlı başına farklı bir kişilik ve Carol ile samimiyeti kış mevsiminde ne şekilde ilerledi merak konusu- en azından Michonne ile birlikte bir adım ileriye atlayabilir. Kadın zombileri güç ihtiyacı olarak kullanıyor ya takdiri kazandı.

Farklı zombilerin diziye girmesi de gerilim dozunu arttırdı. Örneğin kasklı, çelik yelekli güvenlikçilerin zombiye dönüşmüş olması işi daha da zorlaştırıp yeni öldürme biçimlerinin gerekliliğini ortaya koydu. Neticede yüzü aşkın zombinin tüfekle kafalarından vurularak öldürülmesi bir yere kadar, bundan sonrası sıkıcı gelmeye başlamıştı. Makyajın yine kullanılmış olması, yüzülen yüzler vs. bolca vahşet, gore anlayışının doğuşu, hepsi dizinin daha da merak edilesi, izlerken daha çok heyecan duyulmasını sağlamış oldu.

Son olarak da diziye katılmış olan yeni bir grup. Bu da yeni yüzler görmemizi sağlayacak. Kadınlara yeni erkek eşler mi gelir, aralarında nasıl bir ilişki bir etkileşim doğar ve iki grup arasında nasıl bir çıkar ilişkisi gözetilir bunu ilerleyen bölümlerde daha rahat göreceğiz lakin aynı kişileri görmekten sıkılmıştık, bu durum gerçek anlamda iyi oldu.
paylaş:

magic mike (2012)


Yönetmen: Steven Soderbergh
Senaryo: Reid Carolin
Oyuncular: Channing Tatum, Alex Pettyfer, Olivia Munn
Tür: Biyografi | Komedi | Dram
Yıl: 2012-10-14
Süre: 110 dak.
Ülke: ABD
Dil: İngilizce

Magic Mike olarak şov dünyasında isim yapmış Mike adındaki striptizci, aslında değişik uğraşlarla para kazanmanın yolunu arıyor. Örneğin evlere çatılar yapıyor, tabii en çok para kazandıran olayı, üstelik de en kolayı onun için çılgına dönen, birkaç saatliğine de olsa kocalarının çekilmezliğinden kurtulup onu izlemeye gelen kadınların önünde dans edip vücudunu sergilemek. Üstelik bu yolla hem eğleniyor, hem iyi vakit geçiriyor, hem de para kazanıyor. Fakat onun istediği tam olarak bu yaşam değil. Neticede otuzunu devirmiş bir erkek ve daha standart ve olağan bir yaşam tarzını benimsemek istiyor. Üstelik hoş bir uğraşı da mevcut. Farklı ve kullanışsız eşyaların/nesnelerin kendi kullanımının dışında yeni ürünler elde etmek. Değişik ürünler tasarlıyor ve hedefi bu hobisinden para kazanarak hayatını sürdürmek. Bunun için bankadan kredi almak istiyor fakat bankalar kredi cevabını reddediyor.
İnşaat işinde çalışırken tanıştığı Adam ise garip bir kişilik. Kravat zorunluluğu yüzünden işini bırakabilecek on dokuz yaşında biri, ablası Paige ile birlikte yaşıyor. Paige ise yerleşik hayatta işine giden ve yaşamını sürdüren sağlam kadınlardan.
Bu tanışma faslından ortamdan sıkılıp bara gitmeye karar veren Adam, sıranın başında gördüğü Mike ile birlikte içeri giriyor ve tanıştığı kızlar ile birlikte Mike’ın gösterisine gidiyor. Mike’ın çalıştığı yerde kendine iş de buluyor lakin işlerin biraz tahminden sapmasıyla birlikte kendisini bir anda sahnede soyunurken buluyor. The Kid lakabını alan Adam, Magic Mike ve arkadaşları ile birlikte kadınların rüyalarını süsleyen erkek oluveriyor.


Tabii işler göründüğü gibi de gitmiyor. Para, seks, alkol hatta uyuşturucu derken üzerine ablasının striptiz şovlarını onaylamaması, bunun yanında Paige ile tanışan Mike’ın ona karşı hissettikleri ve hayalleri, hepsi yaşamlarını hiç de tahmin etmedikleri yöne doğru sürüklüyor.
Magic Mike ve arkadaşlarının önderliğinde striptiz şovunu öğrenen Adam ve diğerlerinin hayat hikayeleri, yaşadıkları ve yaşama olasılıkları yüksek olayları anlatan film yabancı eleştirmenlerce de olumlu yanıtlar almış.
2012 senesi mahsulü film, bizce izlenebilir, izlenmezse pek bir şey kaçırılmış olmaz, izlerken eğlenilebilir nitelikte.
Fragmanını da buradan izleyebilirsiniz.

paylaş:

1 haftada 1 milyondan fazla satan albümler


Aşağıda Complex Magazine tarafından hazırlanmış albümler listesi yer almakta. Bahsi geçen albümler çıkış tarihlerinden ya da sonrasındaki zamanda bir hafta içinde milyonlarca satmış.
Albümler, çıkış tarihleri ve kaç adet sattıkları:

Whitney Houston "The Bodyguard Soundtrack"
Çıkış tarihi: Kasım 17, 1992
Satış adeti: 1,061,000 - 9 Ocak haftası, 1993

Garth Brooks "Double Live"
Çıkış tarihi: Kasım 25, 1998
Satış adeti: 1,085,000 - 5 Aralık haftası, 1998

Backstreet Boys "Millennium"
Çıkış tarihi: Mayıs 18, 1999
İlk Hafta Satış adeti: 1,134,000

'N Sync "No Strings Attached"
Çıkış tarihi: Mart 21, 2000
İlk Hafta Satış adeti: 2,416,000

Britney Spears "Oops!...I Did It Again"
Çıkış tarihi: Mayıs 16, 2000
İlk Hafta Satış adeti: 1,319,000

Eminem "The Marshall Mathers LP"
Çıkış tarihi: Mayıs 23, 2000
İlk Hafta Satış adeti: 1,760,000

Limp Bizkit "Chocolate Starfish & the Hot Dog Flavored Water"
Çıkış tarihi: Ekim 17, 2000
İlk Hafta Satış adeti: 1,055,000

Backstreet Boys "Black & Blue"
Çıkış tarihi: Kasım 21, 2000
Satış adeti: 1,591,000

The Beatles "1"
Çıkış tarihi: Kasım 13, 2000
Satış adeti: 1,258,667 – 6 Ocak haftası, 2001

'N Sync "Celebrity"
Çıkış tarihi: Temmuz 24, 2001
İlk Hafta Satış adeti: 1,879,955

Eminem "The Eminem Show"
Çıkış tarihi: Mayıs 28, 2002
Satış adeti: 1,322,000 week of June 15, 2002

Norah Jones "Feels Like Home"
Çıkış tarihi: Şubat 10, 2004
İlk Hafta Satış adeti: 1,022,000

Usher "Confessions"
Çıkış tarihi: Mart 24, 2004
İlk Hafta Satış adeti: 1,096,000

50 Cent "The Massacre"
Çıkış tarihi: Mart 3, 2005
İlk Hafta Satış adeti: 1,141,000

Lil Wayne "Tha Carter III"
Çıkış tarihi: Haziran 10, 2008
İlk Hafta Satış adeti: 1,006,000

Taylor Swift "Speak Now"
Çıkış tarihi: Ekim 25, 2010
İlk Hafta Satış adeti: 1,047,000

Lady Gaga "Born This Way"
Çıkış tarihi: Mayıs 23, 2011
İlk Hafta Satış adeti: 1,108,000

paylaş:

dizilerdeki en ateşli 25 şarkıcı


Complex Magazine tarafından hazırlanmış televizyonun en ateşli şarkıcı kadın karakterler listesi:

25. Jane Vaughn / Degrassi: The Next Generation (2001- , CTV)
Oyuncu: Paula Brancati

24. Claire Fisher / Six Feet Under (2001-2005, HBO)
Oyuncu: Lauren Ambrose

23. Jenny Garrison / California Dreams (1992-1996, NBC)
Oyuncu: Heidi Noelle Lenhart

22. Billie Kent / Boardwalk Empire (2010- , HBO)
Oyuncu: Meg Chambers Steedle

21. Sage Baker / Privileged (2008-2009, The CW)
Oyuncu: Ashley Newbrough

20. Rachel Berry / Glee (2009-2012, FOX)
Oyuncu: Lea Michele

19. Jenna Maroney / 30 Rock (2006- , NBC)
Oyuncu: Jane Krakowski

18. Haley James Scott / One Tree Hill (2003-2012, The CW)
Oyuncu: Bethany Joy Lenz

17. Tiffani Smith / California Dreams (1992-1996, NBC)
Oyuncu: Kelly Packard

16. Mia Catalano / One Tree Hill (2003-2012, The CW)
Oyuncu: Kate Voegele

15. Santana Lopez / Glee (2009- , FOX)
Oyuncu: Naya Rivera

14. Ivy Lynn / Smash (2012 NBC)
Oyuncu: Megan Hilty

13. Drew Sidora / The Game (2007, The CW)
Oyuncu: Herself

12. Jessie Spano / Saved by the Bell (1989-1993, NBC)
Oyuncu: Elizabeth Berkley

11. Karen Cartwright / Smash (2012 NBC)
Oyuncu: Katharine McPhee

10. Marley Rose / Glee (2009- , FOX)
Oyuncu: Melissa Benoist

9. Rayna James / Nashville (2012 ABC)
Oyuncu: Connie Britton

8. Ashley Banks / The Fresh Prince (1990-1996, NBC)
Oyuncu: Tatyana Ali

7. Adrianna Tate-Duncan / 90210 (2008- , The CW)
Oyuncu: Jessica Lowndes

6. Justine Chapin / Entourage (2004-2011, HBO)
Oyuncu: Leighton Meester

5. Lisa Turtle / Saved by the Bell (1989-1993, NBC)
Oyuncu: Lark Voorhies

4. Quinn Fabray / Glee (2009- , FOX)
Oyuncu: Dianna Agron

3. Juliette Barnes / Nashville (2012 ABC)
Oyuncu: Hayden Panettiere

2. Kelly Kapowski / Saved by the Bell (1989-1993, NBC)
Oyuncu: Tiffani Thiessen

1. Kali / Californication (2012, Showtime)
Oyuncu: Meagan Good
paylaş:

25 underrated zombi filmi


Complex Magazine tarafından hazırlanmış listede kıymeti az bilinmiş 25 zombi filmi yer almakta.


25. Slither (2006)
Yönetmen: James Gunn

24. Burial Ground (1981)
Yönetmen: Andrea Bianchi

23. Quarantine (2008)
Yönetmen: John Erick Dowdle

22. Juan of the Dead (2012)
Yönetmen: Alejandro Brugués

21. I Sell the Dead (2008)
Yönetmen: Glenn McQuaid

20. Mulberry Street (2006)
Yönetmen: Jim Mickle

19. The Video Dead (1987)
Yönetmen: Robert Scott

18. Mutants (2009)
Yönetmen: David Morlet

17. Dead Snow (2009)
Yönetmen: Tommy Wirkola

16. Planet Terror (2007)
Yönetmen: Robert Rodriguez

15. Pontypool (2008)
Yönetmen: Bruce McDonald

14. The Serpent and the Rainbow (1988)
Yönetmen: Wes Craven

13. Fido (2006)
Yönetmen: Andrew Currie

12. City of the Living Dead (1980)
Yönetmen: Lucio Fulci

11. [REC] 2 (2009)
Yönetmenler: Jaume Balagueró ve Paco Plaza

10. Cemetery Man (1994)
Yönetmen: Michele Soavi

9. The House by the Cemetery (1981)
Yönetmen: Lucio Fulci

8. Night of the Living Dead (1990)
Yönetmen: Tom Savini

7. 28 Weeks Later (2007)
Yönetmen: Juan Carlos Fresnadillo

6. Night of the Creeps (1986)
Yönetmen: Fred Dekker

5. Children Shouldn't Play with Dead Things (1973)
Yönetmen: Bob Clark

4. The Beyond (1981)
Yönetmen: Lucio Fulci

3. Let Sleeping Corpses Lie (1974)
Yönetmen: Jorge Grau

2. The Return of the Living Dead (1985)
Yönetmen: Dan O'Bannon

1. Day of the Dead (1985)
Yönetmen: George A. Romero
paylaş:

Los Angeles İzlenimlerim

Şu'na ithafen


Geçenlerde bir arkadaşım oscar törenine çağırdı los angelesa, L.A(el ey) derler orda los angeles a tabi, dedim gideyim evde mario oynuyorum. Çok da severim L.A yi.
Neyse atladık uçağa indik, atladık taksiye "to the Kodak Arena " dedim. Yes sir dedi taksici. Los angelesta taksiciler öyle efendi adamlardır tabi. Neyse törene gittik Brad Pitt in arkasına, Helena Bonhem Carterla Tim burton ın arasına oturdum.Tim burton dedi " Bilader sen kay da hatunun yanına oturuyum" Tamam dedim geç. Neyse ödüller veriliyor ben muhabbet etmeye çalışıyorum bunlarla ama surat beş karış. Ödül alamadı gene Helena, ağlıyor. Öne eğildim dedim " Brad sana acayip haksızlık yapıyolar verseler ya ödülü " dedi " nabıcan başkan kıfsmet " neyse torpiller geçildi ödüller verildi ağlayan ağlayana, makyajları akıyor tazelemeye gidiyorlar WCye. Orda tuvaletlerde numaratör var tabi sıra olmuyo adamlar biliyor işi. Dışarı çıktım sigara içmeye. Baktım James Cameron, Christopher Nolan, Night Shyamalan sigara içiyorlar orda gittim ben de girdim muhabbete. James başladı aman da para var huzur var gülüyolar felan. Hemen atladım dedim nerde o eski Stanley Kubrickler, David Lynch ler. Hepsi oooo dedi yumuşak karnımıza vurdun(you hit our soft stomache) dedi. Ya dedim adam olun. Bir Christopher Nolan var şurda adam. Sonra Mel Gibson geldi, sinirli, kafayı yemiş. Adam anca paradan bahsediyor. Dedim " fuck this shit i'm going " Bozuldular tabi lafı koydum gittim.
 Karnım acıktı dedim bi melemenci yok ki memlekette. Neyse dedim klas bi yere gideyim. Hollywoodun batısında The Palm diye bi yer var biftek ağırlıklı. Dedim " steak steak diye ağlıyolar yiyim bakim " Mangalın gözünü seveyim bu ne? 220 dolar para bayıldım, içime oturdu dertten bi sigara daha yaktım. Yolda Lindsay Lohanla çarpıştık kafa güzel tabi çekmiş eroini burnu kırmızı anladım hemen. Dedim iş çıkar bu gece. " do you need a ride " dedim. Anlamadı gerizekalı. Bakıyo bön bön. " fuck you " dedim mal gibi duruyo. Başımıza kalmasın dedim kaçtım ordan.
 Bi starbucks a giriyim de ayılayım dedim uçağın kalkış saatine var daha. O da kim? Arnold Schwarzenegger. Orda bişeyler diyor kimse anlamıyor hebele hübele. Dedim " learn to talk hayvan " baktı, üstüme yürüdü anladı mı ne yaptıysa kaçtım hemen. Tekel buldum bi tane. Dedim bi kısa anadolu 2 de efes extra. verdi adam. bira ucuz tabi orda. Dönerci gördüm, dedim " gözünü seveyim türkiyenin. Neyse gittim yolda oturdum efesimi içiyorum. Bakıyo millet mal gibi. " go fuck yourself " diye bağırıyorum kafa güzel biraz.
 Baktım zencinin biri bana baka baka geliyor. Kim ula bu diyorum ufaktan da tırsıyorum tabi. Götüm götüm kaçıyorum ordan dedi " wait let's talk " dedim "bırak ya neyi talk sıçayım düzeninize " dedi " valla gardeş ben de tiksiniyorum burdan kaçıp gidecem " dedim bana bulaşma da ne bok yiyosan ye. Sonradan öğrendim Kobe Braynt ın dayısının oğluymuş. Kobe nin gölgesinde büyümüş. Evet lan doktor olduk yaranamadık felan diyodu.
 Neyse ne biçim memleket ula dedim gitmeden bi Central Park ı göreyim ama uzak geldi ta New York, gidemedim. Orda homeless vardı bi tane Anthony miş adı. Dedim benim adım da Fatih Altaylı. Dedi bak fatih; bu dünyada piç olucan yoksa başaramazsın felan. Ulan memleketin homeless ı bile geyik çeviriyo. Ne adamlarmışsınız hayvan herifler diye bağırarak taksiye bindim. L.A de otobüs dolmuş yok tabi taksi var sadece.Geldim türkiyeye bi buçuk iskender yedim dedim gözünü sevdiğimin memleketi.

paylaş:

Depo





Gece huzurla yattığı yatağından boğulma ve bulantı hissiyle soğuk bir depoda elleri ve ayakları, yere çivili sandalyeye bağlı bir şekilde uyandı. Gözleri zifiri karanlıkta hiç bir şeyi seçemese de ayaklarını oynattığında hissettiği acı ve soğuk metalden kelepçelenmiş olduğunu anladı. Ağzının içinde inanılmaz derecede mide bulandıracak bir çorap ve dudaklarının üstünde koli bandı vardı. Çorabı yutmamak için diliyle sürekli banda doğru ittiriyor, bu çaba için gerekli oksijeni ise kapalı burun deliğini saymazsak bir burun deliğinden güçlükle içine çekebiliyordu. ağzının içindeki çorabın midesindekileri dışarı çıkarma çabası ağzındaki bantla engelleniyor,yutulan mide sıvısı tekrar ağzına gelerek döngüsünü tamamlıyordu. Kolları saatlerdir arkaya kelepçelenmiş olduğundan uyuşmuş, yüzünü soğuktan hissedemez hale gelmişti ama şu an tek düşündüğü midesindekilere bulanmış çoraptı.  Dünyada kaçırılmak için hiç bir sebebi olmayan insanlardandı. Dünyaya geldiğinden beri kendi çemberinde yaşamış, asla çemberin dışına çıkmamıştı. Neden kaçırıldığını merak ediyordu. Hatta bulantısından sonra en şiddetli hissettiği duygu meraktı.  Allah'a hayatında hiç etmediği kadar dua ediyor, yalvarıyordu. İçindeki bunun rüya olma ihtimalini taze tutmaya çalışıyor ama bileklerinden akan kan ve yüzünde hissettiği soğuk bu ihtimali delicesine çürütüyordu.
  Yaklaşık bir saatlik çırpınmanın sonunda biri iki metre boyunda yaklaşık yüzaltmış kilo, diğeri ona nazaran daha küçük cüsseli iki adam girdi depoya. Onlar girer girmez çırpınmaya başladı. adamlar yanına gelip ağzındaki bandı çözdüler. Çocuk bir saattir içinde tuttuklarını kustuktan sonra " abi ne olur bırakın gideyim benim kimseye bir zararım olmadı bi yanlışlık olmalı vallaha abi yemin ederim polise şikayet etmem bırakın gideyim " diye yalvarmaya başladı. Daha küçük cüsseli olan konuştu " Neden burda olduğunu biliyor musun? "" Bilmiyorum abi vallaha bırakın gideyim benim babam da fakir zaten memur çocuğuyum abi nolur " diye yalvardı çocuk. Onun bu yalvarışları yumruk duvarının arkasından duyulmuyordu." Bence gayet iyi biliyorsun " diye cevapladı iri cüsseli olan ellerinden çocuğun yüzünden ödünç aldığı kanlar damlarken.
   "Abi allah belamı versin bilmiyorum ya benim kimseye zararım olmaz abi etliye sütlüye karışmam ben " diyerek ağlamaya başladı. Çocuğun ağlamalarından rahatsız olan iri cüsseli tekrar çoraba yönelince çocuk" Abi nolur çorabı tıkma ağzıma nolur abi vallaha ses çıkarmam, çıt çıkarırsam döv abi ama çorabı tıkma " derken iri cüsseli koca eliyle çorabı tıktı ağzına sonra da bantladı dudaklarını. artık çırpınma ve reddediş evresini geride bırakan çocuğun gözlerinden yaşlar önce yanaklarına doğru yavaşça, sonra bandın üzerinden hızlıca bacaklarına dökülüyordu.
   Ne kadar olduğunu bilmediği bir süreden sonra adamlar tekrar geldi.
   " Neden burdasın" diye tekrar sordular. Çocuk yalvarmayı kesip sessizce " bilmiyorum " dedi. Küçük cüsseli adam " burdasın çünkü yaşamak için hiç bir sebebin yok, dünyaya hiçbir şey vermedin, doğmasaydın hiçbir şey değişmiş olmazdı, senin gibi insanlardan tiksiniyorum " diye devam etti. Çocuk " Evet, en azından suçsuz insanları kaçırıp işkence edebilirdim değil mi? " diye cevap verdikten sonra iri cüsselinin kocaman yumruklarını beyninde hissetti.Ağzında birikmiş salya ve kan karışımını tükürüp " Beni niye kaçırıyorsunuz abi o zaman ya gidin katilleri kaçırın " dedi." Cinayet en doğal güdüdür. Habil ve kabilden de önce hayvanlar birbirlerini öldürüyordu. Sadece avlanmak için değil, bölgelerini korumak için, ben buranın hakimiyim demek için. Ama hiçlik, doğa kanunlarına aykırı ve bu doğaya en büyük saygısızlık " dedi küçük cüsseli, aynı anda çocuğun çıplak ayaklarına basarken.
   Artık neden kaçırıldığını bildiği için merak duygusunun yerini panik ve korku aldı. " Abi beni bırak, ama bu depodan çıkarma, yanına al bari yemin ederim kulun kölen olurum abi ne istersen yaparım nolur beni çöz " diye ağlamaya ve yalvarmaya başladı, iyice kontrolden çıkmıştı artık. Çırpınıyor, bağırarak ağlıyor aynı anda yalvarmaya devam ediyordu.
  " İnsanoğlunun ne kadar düşebileceğini gösteriyorsun bana. Sana baktıkça tiksiniyorum tüm insanlardan. Hiçbir amacı olmadan yaşayanlardan, tükettiğinin farkına bile varmayanlardan, hayatı sadece diğer insanlarla olan etkileşimlerinden ibaret sananlardan, yalancılardan, korkaklardan, et yığını haline gelmişlerden, ruhunun izini kaybedip aramaya bile gitmeyenlerden tiksiniyorum. Evrenin hakimi gibi davranmanızdan ama en küçük panik anında karıncadan bile aşağıda olmanızdan tiksiniyorum ve senin kaderin burada çürümek olacak "
 Artık hiç bir umudu kalmayan çocuk kalan son enerjisini de kelepçeleri çözmeye yardım çığlıkları atmaya, bağırmaya, önündeki adamlara kafa atmaya çalışarak harcadı.
  İri cüsselinin eli tekrar çoraba uzandığında çocuk ciğerlerini yırtarcasına bağırmaya başladı. Ağzını sıkı sıkı kapattı ama iri cüsselinin beşten sonrasını saymadığı yumruklarına dişleri dayanamadı ve ağzı açıldı, çorap içeri girdi, dudakları bantlandı. Elleri, ayakları kanıyordu, gözlerinden biri kapanmış, yüzü; gözyaşının kan üzerinde oluşturduğu izlerle çizgi çizgi görünüyordu. Vücudunun her gözeneğinden acı fışkırıyordu. Açık kalan tek burun deliğiyle nefes alırken açık kalan tek gözüyle yerdeki kana baktı, üşüdüğünü hissetti. Deponun soğuğundan mı yoksa kaybettiği kandan dolayı mı üşüdüğünü bilmese de en iyimser ihtimal kan kaybından üşümesiydi. Çok geçmeden kan kaybından ölürüm herhalde dedi kendi kendine. Rahatladı. En azından acının uzun sürmeyeceğini bilmek onu rahatlattı.
  Boş ve ölüm kadar sessiz deponun kapısı kapandı, sürgülendi. Her şey karardı. Ölüyor muydu yoksa sadece depo mu karanlıktı bilemedi.

paylaş:

Deli


Dünyanın en çok düşünen insanları delirmekte olanlardır. Zihinleri o kadar çok davranışa dönüşmeyen başıboş düşünceyle doludur ki bu düşüncelerin arasından toplumun öğretilerini seçemez hale gelirler.
 Sekiz saat süren katıksız düşünce seansından sonra ayakları tekrar betona, gözleri başka gözlere, ne kadar çaba sarfetse de eti başka etlere değdi.Kendi sesini dinlemeye o kadar alışmıştı ki insanların bağrışlarına anlam veremedi. Onların seslerini ağızlarında şekillendirip anlamlı öbekler çıkardıklarına emindi ama zihni algılamamakta ısrar ediyordu. İnsanların yaşam iniltilerine karşı tek savunması olan müzik ise sadece sağ kulağını örtmeye yetiyordu.
  Boşaltılamayan her düşünce zihinde kalır. Davranışa dönüşemeyecek düşünceler ise ebedi olarak zihnin merkezine yerleşir.Her düşüncenin yoğunluğu kadar çekim gücü vardır.Bu çekim gücüne kapılan daha zayıf yoğunluklu düşünceler bu kara deliğe girer ve kaybolur. Eğer merkeze yerleşen düşünce yeterince yoğunsa diğer tüm düşünceleri zihinde tek bir düşünce kalıncaya kadar yok eder. Delirmenin sebebi budur.
  İnsanların yoğunluğunun hat safhaya ulaştığı toplu taşıma araçlarından birine bindi. Kapının tam açılacağı yerde durduğundan araca ilk binen O oldu ve oturdu. Araç insanlarla dolmaya başladı. İnsan demek kaos demekti onun için. Oturduğu için yeterli alanı olmasına rağmen her insan onun dünyasına baskı yapan bir tümördü. Patlayacağını hissetti, kalbi deli gibi atmaya başladı, nefes alış verişleri düzensizleşti. Düzensizliğe karşı çok hassas olan insanların bakışlarının ona çevrilmesi son baskıydı ve patladı.
  Big bang denen şey tanrının sıkıntıdan patlamasıdır.saçılanlar atom değil ruhtur. ve tanrının ruhunun küçük parçalarının çamurla birleşmesine insan denir.
  Patlamasının ardından uzatılan peçetelerden ve iğrenmiş bakışlardan kustuğunu anladı.Çok kez içkinin dozunu kaçırıp midesindekileri dışarı savurmuştu ama bu seferkinin sebebi içkiden daha yararsız bir maddeden dolayıydı; İnsan. Bu yüzden her zamanki gibi özür dileyerek hastayım demedi. Peçeteleri aldı, üstünü sildi ve ilk durakta indi. İnsanların onun arkasından konuştuğunu biliyordu. Konuşacak konu bulmanın altın bulmaktan zor olduğu bir dönemde böylesi bir fırsatı hiçbir insan kaçırmayacak ve hakkında önyargının baş kahraman olduğu hikayeler anlatacaklardı birbirlerine.
 Davranış ve düşünce bir mıknatısın zıt kutupları gibidir. Bir anda ikisi aynı anda bulunamaz. Biraz sonra yapacağın hareketi düşünür,sonra uygularsın. Davranışından sonra davranışının sonuçlarını düşünmeye başlarsın. Bu kovalamaca davranman gerekmeyene kadar devam eder. Yalnız kaldığında aklına gelip harekete dönüşmeyen veya harekete dönüşme yeteneğinden yoksun düşünceler saklandıkları köşeden çıkıp aynı anda hücum ederler. Öncelik her zaman kişisel düşüncelerdedir. Aşık olduğun kadın hakkındaki planların, geleceğini çizdiğin tablolar önceliklidir. Çünkü sınırları keskindir ve sınırları olan şeyler her zaman daha caziptir. Bulanık sorunludur. Ne çıkacağı belli değildir bir anda seni alt üst edebilecek kapasiteye sahiptirler ve korkutucudurlar ve korku insanın kendiyle imtihanıdır.
  Dışarı çıktı, kalbi hala deli gibi atıyordu, bayılacağını sandı ama sonra ağzını sıkı sıkıya kapattığı için minik burun deliklerinden nefes aldığını ve vücudunun bu nefesi yeterli bulmadığını anladı. Ağzını açtı ama oksijenden önce dumanla doldurdu, sonra aldığı dumanı akciğerlerinde filtreleyip geri verdi. Sakinleşmeliydi. Bir kere başına gelmişti bu; geçmişti, bu da geçecekti. En azından öyle umuyordu.
  Başkalarının davranışları düşüncelerini,düşüncelerin davranışlarını oluşturur. Bu yüzden insanı delirten insandır.
  İnsanları dinledikçe içlerinde akan kötülüğü gördü. damarlarında dolaşan bu zehir akciğerlerine uğruyor,ordan da beynin kontrolünde cümleler halinde dışarı çıkıyordu. Hava bile kirlenmişti artık bu kötülükten soluyanın içini boğuyordu.
  İnsanları dinlemek istemiyordu bu yüzden bağırmaya kendi kendine konuşmaya başladı
  İnsanların küçülmüş ve bulanıklaşmış aşağılayan ve sorgulayan gözlerine bakmak istemiyordu bu yüzden yere bakmaya başladı
  İnsanların sahte güzellik çabaları,giyinişleri,kendilerini sergilemeleri midesini bulandırıyordu bu yüzden çıplak geziyordu
  Kontrollü bir yaşam döngüsü başını döndürüyordu bu yüzden belenmedik hareketler yapıyordu.
  Ve artık insanlar onun ismini ve benliğini aldılar. Yerine bir cins ismi koydular. Deli.
paylaş:

2012 nobel edebiyat ödülü


2012 Nobel Edebiyat Ödülü'nü Çinli yazar Mo Yan kazandı. Kariyeri boyunca sansüre maruz kalan Mo Yan, gelmiş geçmiş en ünlü Çinli yazar olarak biliniyor.
2012 Nobel Edebiyat Ödülü'nü Çinli yazar Mo Yan kazandı.

Nobel komitesi eserlerindeki "evham verici gerçeklik" nedeniyle Mo Yan'ın ödüle layık görüldüğünü belirtti.

Amerikalı yazar William Faulkner'den esinlendiğini kabul eden, roman ve kısa hikaye yazarı Mo Yan, 1,2 milyon dolar para ödülünün de sahibi oldu.
1955'te dünyaya gelen yazar, gelmiş geçmiş en ünlü Çinli yazar olarak anılıyor. Kariyeri boyunca sansüre maruz kalan Mo Yan'ın eserleri birçok kez korsan yollarla okurlara ulaştı.

1987 yapımı 'Red Sorghum' adlı filme ilham veren iki romanıyla Avrupa ve ABD'de ünlenen Mo Yan, Franz Kafka ve Joseph Heller'e Çin'in verdiği cevap olarak niteleniyor.

'Engel ve sansür edebi yaratım sürecini kamçılar'
Sabit Fikir'in haberine göre; Mo Yan, Granta dergisinden John Freeman ile yaptığı röportajda romanlarında yer verdiği güçlü kadınlardan, deyim kullanımları ve sözcük oyunlarından, sansürün bir yazar için ne anlama geldiğinden bahsetmişti Yan. Zaman içinde yazdıklarının temalarının değiştiğine de dikkat çeken yazar, Red Sorghum romanını yazdığında 30 yaşına bile gelmemiş olduğunu, bu nedenle geçmişine baktığında daha duygusal davrandığını, oysa 40'lı yaşlarında yazdığı Life and Death Are Wearing Me Off romanında önceden hissettiği duygusallığın, yerini daha mantıklı bir düşünce yapısına bıraktığını söylemişti.

Anavatanı Çin'in geliştiğini ve ilerlediğini, ancak bu esnada ahlaki değerlerdeki çöküşü ve doğaya verilen zararın da arttığını söylediği röportajda, son 30 yıldır ülkesinin geçirdiği değişimleri kitaplarında yazdığını ve edebiyatın önündeki engellerin ve sansürün edebi yaratım sürecini kamçıladığını da belirtmişti.

Çinliler Mo Yan hakkında ne düşünüyor?
Offbeatchina.com sitesinin görüşüne göre, Nobel Edebiyat Ödülü Çinliler için adeta bir takıntı haline gelmiş durumdaydı. Nobel'i ülkelerinden birinin mutlaka almasını istiyorlardı; ancak buna rağmen, Mo Yan'ın Nobel alma olasılığına karşı, negatif görüş bildiriyorlardı.

Mo Yan'ın Çin'de, hiç yoksa çok tartışmalı bir figür olduğu çok açık. Kendisi, ülkesinde yasaklı bir yazar. Ancak, öte yandan, baskıcı tutumuyla bilinen Çin aleyhinde tek bir kelime etmişliğini bile bulmak mümkün değil.

SabitFikir olarak, halk onu sevmiyor desek, abartmış olmayız herhalde. Nobel'i alma olasılığı kulaktan kulağa konuşulmaya başlandığında, internet üzerinden yapılan oylamalarda Çinlilerin çok büyük kısmı kendisine karşı oy kullandı. Hatta Nobel'i kazandıktan hemen dakikalar sonra Çin'den yayın yapan İngilizce kaynaklar, kendisinin Nobel'i almak için yeterli olup olmadığını tartışmaya ve elbette sonunda negatif görüş bildirmeye başladılar.

Oysa, söylediğimiz gibi, Mo Yan, Çin'e karşı hiçbir zaman hiçbir kötü söz etmedi. Weibo.com'un aktardığına göre, bir seferinde "Çin'de romancılar üzerinde hiçbir sansür ve baskı bulunmadığını" dahi açıklamıştı.

Frankfurt Kitap Fuarı'nda Çin'in konuk ülke olduğu sene, Mo Yan'ın muhalif yazarlar Dai Qing ve Bei Ling'in yanına oturmayı reddetmişliği de vardı. Kendisine, Çinli entellektüel ve insan hakları savunucusu Liu Xiaobo'nun 11 yıllık cezası sorulduğunda ise, bu konuyla ilgili çok şey bilmediğini ve söyleyecek hiçbir şeyi olmadığını belirtmişti.

Mo Yan, ayrıca Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurucusu Mao'nun 1942 yılında yaptığı ve Çin'de kültür ve sanatın nasıl olması gerektiğine dair görüşlerini bildirdiği ünlü Yan'an konuşmalarını elyazısı ile kağıda aktarmış ve bu tavrı "Bir 'diktatör'ün konuşmasını bu şekilde kopyalaması özgürlükçü biri olmadığını gösterir" yaklaşımıyla eleştirilmişti.

Geçen yılki Nobel Edebiyat Ödülü'nü İsveçli şair Tomas Transtromer kazanmıştı.

Favori Murakami'ydi
Dünyanın en büyük bahis şirketi Ladbrokes'un verdiği oranlara göre kazanması en muhtemel isim Haruki Murakami olarak görülüyordu. Ladbrokes'un bu yılki tahminleri arasında ayrıca Suriyeli şair Adonis, Hollandalı yazar Cees Nooteboom, Britanyalı yazar Ian McEwan ile söz yazarı Bob Dylan bulunuyordu.

paylaş: