vakamijin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
vakamijin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Paradoksal Edinimler ve Rasyonel Parametrelere Bağlı İnteraktif Çatışmalar 2 : Paralel Evren

Evimde oturmuş bir yandan viskimi yudumlayıp bir yandan armut yerken - viskiyle en iyi giden yiyecek armuttur - her gün yaptığım gibi üstün genel kültürümle cahillerin kalelerini başlarına yıktığım Bil ve Fethet oyununu oynamak için Facebook'a girdim.
Arka planda da Wagner'in Tannhausen uvertürünü açmış dinlerken Wagner ile Nietzche'nin de arkadaş olduğu, hatta Nietzche'nin Wagner'in karısına aşık olduğu aklıma geldi. Midnight in Paris filminden de gördüğümüz üzere " sanatçılar hep beraber takılıyorlarmış eskiden " diye düşündüm. Wagner, Wagner'in Karısı ve Nietzche veya Nazım Hikmet, Abidin Dino ve Nazım Hikmet'in karısı...
Düşüncelerim bittiğinde bir kızın " geçmişe dönüp babamı öldürsem ne olur acaba :D " yazan iletisine ve altına yapılan " paradoks olur, evren patlar ;) " yorumuna denk geldim. Cevap yazmam gerektiğini hissettiğim anda Deja vu yaşadım.
   Deja vu; benim teorime göre Paralel Evrenlerdeki bizlerin yaptıkları şeylerin çakışmasıyla oluşuyordu. Yani başka bir evrendeki ben de Facebookta böyle gerzekçe bir ileti görüp cevap verme gereği duymuştu. Hakkında binlerce sayfalık makaleler yazılan bir konuya, oto sanayinde elektrikçi olarak çalışan birinin dört kelime ile cevap verebileceğini düşünmesi beni cahil cesareti denilen şeyin varlığına tam anlamıyla ikna etti.
Ben de bilim adamlarının gururunu kurtarmak adına, elçi olarak katılmalıydım sohbete. Öncelikle yorum yazan arkadaşa cevap verip sonra kızın sorusunu cevaplayacaktım. 
   "Bak oğlan " yazdım. Sildim. Çünkü sadece kızlar erkeklerden bahsederken oğlan kelimesini kullanırlardı.
   "Bak oğlum " yazdım. Sildim. Boş yere cahilin gururuna dokunup hırçınlaştırmaya gerek yoktu. En son;
   " Kardeş, evren öd mü ki patlasın :D
Zamanda geriye gidip babanı öldürürsen sadece sen yok olursun. Başka bir şey olmaz. Çünkü evrenin hafızası vardır, her olayı kaydeder ve bu kayıtlar hiç bir şekilde değiştirilemez. Senin zaman makinesiyle geçmişe gitmiş olmanı da kaydetti. O yüzden istersen geçmişe gidip Dünya'nın yaratılışını engelle yine de bir paradoks olmayacaktır. Çünkü senin geleceğin, zaman makinesiyle geçmişe gittiğin an senin geçmişin oldu
Özetle geçmişe gidip babanı öldürürsen, o evrende yok olursun. Başka bir paralel evrende ise yaşamaya devam edersin. Evren'in hafızası değiştirilemez. Böylece paradoks da çözülmüş olur " yazdım.
   Uzun süre beklediysem de cevap vermediler.
Az önce dört kelime ile çürütülen zaman makinesi paradoksu gibi benim açıklamam da sessizlikle çürütülmüştü. Bilim adamlarının gururunu kurtarmak isterken kendi gururumu da teslim etmiştim. Cahillere elini versen kolunu kapıyorlardı zaten. Ama ben çabuk pes eden biri değildim. Yorumumu silip tekrar yazdım. Yine uzun süre bekledikten sonra cevap gelmedi.
Gururunu kurtarmak, poker oynamaya benziyordu. Bir miktar kaybettikten sonra kaybettiğini geri almak için hırs yapıyor, elinde kalan son gurur parçalarını da kaybediyordun.
Kararında bıraktım. Üstelemedim. Cahiller kendi bildikleriyle mutlulardı. Mutluluklarını bozacak bilgilere duvar örmüşlerdi. Bir atasözünü hatırlayıp gülümsedim;
ignorance is bliss
   Facebook'taki 16 arkadaşımdan birisi olan Her Gün Bir Yeni Bilgi; " Einstein hangi rüyayı göreceğini düşünmemek için her gün aynı rüyayı görürmüş " bilgisini paylaştı. Ben de cevap alamayacağımı bile bile ;
" Rüya; biyolojik olarak gün içinde yaşadıklarının bilinçaltına işlenirken beyninin hatırlayamadığı yerleri başka anılarla doldurmaya çalışması şeklinde açıklanabilir. O yüzdendir ki yatmadan önce düşündüğün şeylerle ilgili rüyalar gerçeğe çok yakın olur ve eğer göreceğin rüyayı kontrol etmek istiyorsan uyumadan önce görmek istediğin rüyayı düşünmeli ve REM Uykusu'na geçmeden uyanıp tekrar uyumalısın. Yani uykuyla uyanıklık arasında 2-3 dakikalık uykucuklar yaşayarak istediğin rüyayı görebilirsin. Benim teorime göre ise rüyalar paralel evrenlerdeki bizlerin yaptığı şeylerdir. " yazdım.
   Paralel evrenlere takmış vaziyetteydim. Çünkü bu evrende bir halt olamadığımı biliyor, en azından başka evrenlerde Wagner'in karısına aşık olduğumu veya Paris'te bir otelde kalıp şehre bakarken Abidin Dino'ya " bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin? " dediğimi hayal ederek biraz olsun yaşama tutunuyordum.










paylaş:

Boyutlar Arasında Doğrulmaya Çalışan Amaçsız Bir Yaşam

   Doğru nedir? 2 boyutlu bir cisimdir. peki bu 2 boyutlu cisme 3 boyutlu evrenden bakmaya çalışalım. nokta veya bir eğri göremeyeceğimiz nasıl bileceğiz?
   Şöyle anlatayım
http://sketchtoy.com/59582538
http://sketchtoy.com/59582490
   Bildiğiniz gibi zaman 4. boyuttur. Peki zaman 5. boyuttan baktığımızda bir eğri olduğunu göremez miyiz?
   Zaman, bükülebilen bir şeydir ve doğrular zamanla değişir.
   Bir insanın başka bir insanı öldürmesi doğru değildir. Ama eğer öldürdüğü insan bu insanın ailesini katletmişse çoğumuza göre doğru bir şey yapmıştır. Demek ki doğrular asla yeterli değildir. Her zaman daha doğru vardır. Peki öldürülen insan aslında öldürenin ailesini katletmemişse? İftira atılmış bir kurbansa?    Demek ki doğrular asla doğru değildir ve her zaman içlerinde yanlış taşırlar
   Dinler, insanlara doğruları öğretmek için gelmemiştir. İnsanlara, doğru kabul edilen şeyleri " dayatmak " için gelmiştir. Toplumsal düzeni sağlayabilmek için insan beynine set koymaya gelmişlerdir. Ne kadar içki içince sarhoş olacağını bilmeyenlerin düzeni bozmalarını engellemek için, sorun kökten çözülmeye çalışılmış ve içki tamamıyle yasaklanmıştır. Ancak içki içemeyeceği bir dine sıcak bakmayanların da olacağı düşünülerek, cennette şarap nehirleri vaad edilmiştir. Sık dişini bu dünyada içme, cennette içkinin nehri var denilerek din insanların beyinlerine kelepçelenmiştir. Din bir yere hareket etmediği sürece insanların beyni de hareketlenmeyecektir.
   Ne yazık ki insanlar her şeyi çürüttükleri gibi dini de çürütmüşlerdir. Beyinlerindeki kelepçe artık beyinleriyle bütünleşmiş, kendilerini Tanrı gibi hissetmelerine sebep olmuştur. Çünkü Tanrı gibi hissetmeyen kimse, inandığı dine inanmadığı için başkasına kötülük yapmaz. Tanrı gibi hissettiği halde kötülük yapması da aslında bilinçaltında Tanrı'nın kötülük yapabileceği inancını görmemize sebep olmuştur. 
   Tüccarın birine bahşedilen din ise anlaşılabileceği üzere bin yıllar sonra din tüccarlığına sebep olmuştur. Kelepçelerini gevşetmeyi öğrenen bazıları, dini kendilerine göre yorumlamış ve kelepçe ile beraber beyinleri de paslanmış olanları köleleri haline getirmiştir. Öyle köleler ki, köle olduklarının farkında olmayan, hizmet ettiği varlık için insanlığını bile satacak köleler. Yıllardır beyinleri köle tacirleri tarafından bir oraya bir buraya satılarak sahip olduğu güçler kullanılmış köleler satmayı öğrenmiş, buldukları ilk fırsatta insanlıklarını satmışlardır.
   Saçlarını savurarak güneş altında koşacak, denize girecek küçücük çocukların kafalarını örtmüş, inandığı dinin bunu emrettiği yalanıyla kendini rahatlatmıştır. Tıpkı inandığı din için oğlunu feda edecek peygamber gibi. Oğlunu feda etmesini emreden bir yaratıcıya itaat eden bir adam gibi. Asla bir baba gibi değil. Çünkü gerçek bir baba evladını korumak için Tanrıyı bile karşısına alır.
   Bu din tüccarlarının bazıları bazı ülkelerin başına geçmiş, ülkeyi uçurumun kenarına kadar getirmiştir. Bu din tüccarları dini insanları öldürme dediği halde eli silahsız gençlerin canına kıymıştır.
   Doğrular, insanların inandıkları şeylerin bilinçleri tarafından onaylanmasından ibarettir ve her zaman  doğru  ve  daha doğru  karşılaştığında doğru yanlıştır.
   Bir insanı 20 kişi döverek öldürmek yanlıştır. Ama o insan küçücük bir kıza tecavüz ettiyse doğrudur ve öfkeyle akıtılan kanın ve alınan canın değeri yoktur. Peki o insan gerçekten tecavüz etmediyse?  Kan beyninize sıçramadan önceki milisaniyelerde bu ihtimali düşünebilir misiniz? Hayır. O zaman sizi manipule etmeye çalışanlar için fiyatı en ucuz kölesiniz. 
   Peki herhangi bir insan duyduğu bu iğrenç şey karşısında soğukkanlı düşünebilir mi? Hayır.
   O zaman umarım cennet ve cehennem vardır.
   İnsanlar mantıkla yaşamazlar. Mantıkla yaşadıkları ilüzyonu kendini beğenmişliklerindendir. İnsan, duygularıyla yaşar.
   İnsan, zaman adlı nehirde akıntıya kapılmış ve akıntının götürdüğü yere gidene kadar çırpınan bir varlıktan başka bir şey değildir. 4 boyutlu bir akıntının içinde 2 boyutlu bir olguyu yaşam sandığı şeyin merkezine koymuş 3 boyutlu bir  varlık. Kendi vücudunun ürettiği hormonlara bile karşı gelemeyen ama kendini her zaman üstün gören bir varlık.
   İnsanı insan yapan nedir? Bir an için ruh diye bir şeyin olmadığını düşünün. Gerçekten insanı insan yapan nedir? Bir aslanın zihnini sizinkiyle değiştirsek yaşayabilir misiniz? Elbette yaşayabilirsiniz. Tanrı, yaşamını devam ettirme görevini insanın iradesine bırakmayacak kadar tanıyor insanı. O yüzden bedeninizi, işlevini siz olmasanız da yapabilecek şekilde tasarlamıştır. 
   O zaman düşünceyi neden verdi? Hiç bir işe yaramaycaksa neden verdi? Şu ana kadar ne işe yaradı düşünce? Yaşadığı çevreyi tahrip etmekten, bir virüs gibi her yere yayılmaktan, tembellik etmeyi kolaylaştırmaktan başka ne işe yaradı?
   İcatlar, keşifler, felsefi akımlar, okuduğunuz yazılar, izlediğiniz filmler, dinlediğiniz müzikler ne işe yaradı? Neden yaşıyorsunuz? 
   Buna sanırım herkesin bir cevabı var. Olmayanlar bile yaşamak için diye cevap verebilir. Haklılar da. Peki Tanrı'nın sizi yarattığı sebeple aynı mı yaşama amacınız? Tanrı sizi mutlu olun diye mi yarattı? Ya da dünyanın en güçlü insanı olun diye mi yarattı?
   Tanrı, sizi yarattı. Çünkü yaratabiliyor. Bir amacı yoktu yaratırken. Tanrı bir anlamda da yaratıcıdır değil mi? Yaratmaktır onun amacı. İnsanı, hayatı, evreni, tüm bu düzeni. 
   Tanrıyı kim yarattı peki? Tabi ki kendi. Yaratıcı olduğuna göre kendini de kendi yaratması gerekir değil mi?
   İnsanın yaşam amacı var olup, varlığını tamamlayana kadar istediğini yapmaktır. İşte bu yüzden bir şey yapmak zorunda hissedenler hep mutsuz, istediğini yapan veya yaptığı şeyi istediğini zanneden herkes mutlu.
paylaş:

Dijital Tanrı ve Mesih

Neresi olduğunu bilmediğim bir yerdeyim. Koşuyorum. Nereden, nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Tek bildiğim koşuyor olduğum. Soluklanmak için duruyorum. Çevreme bakıyorum, herhangi bir canlıdan eser yok. Binalar yıllardır terk edilmiş gibi. Şehrin tam ortasında kocaman, göklere uzanan bir bina var ve tek terk edilmemiş bina bu gibi. Binaya doğru yürüyorum. Kapısına geldiğimde dokunmatik bir ekran karşıma çıkıyor ve beni taramaya başlıyor.     Tarama bittikten sonra "giriş reddedildi" yazısı çıkıyor. Kırılabilecek bir kapı ya da benzeri bir şey yok. Sağ alt tarafta eski moda bir kapı açılıyor. Kapıdan içeri girip önüme çıkan merdivenlerden yukarı çıkıyorum. Yorulana kadar çıkıyorum.Karşıma tekrar dokunmatik ekran çıkıyor. "İzinsiz giriş" yazısı çıkıyor ve alarm çalmaya başlıyor. Tam o anda birisi geliyor ve dokunmatik ekranı devre dışı bırakıp alarmı kapatıyor. " Hoşgeldin, biz de seni bekliyorduk " diyor. Beni takip et manasında el işareti yapıp yürümeye başlıyor. Adamı takip ediyorum, bir odaya giriyoruz.Monitörlerde binlerce, uyuyan insan görünüyor.Adam;
     "Aklındaki tüm soruları cevaplayacağım, merak etme " diyor ve anlatmaya başlıyor.
     "Dünya, gördüğün üzere yaşamının sonuna geldi. Nüfus 3200 yılında 250 milyara ulaştı ve Dünyadaki tüm kaynaklar tükenme seviyesine geldi. Savaşlar çıkardık, etkili olmadı. Kimyasal silahlar denedik, işe yaramadı.Bilinçli olarak nükleer santral patlattık, nükleer bombalar attık nüfus yine de istediğimiz seviyeye inmedi. Dünya tükenmeye devam etti.
    Bu tüketimi durdurmak için tüm dünya liderleri bir karar aldık. Yeni geliştirdiğimiz teknoloji ile insanları uyutacak ve zihinlerinin canlı kalmasını sağlamak için hayat boyu sürecek, kendi yarattığımız ve kontrol edebildiğimiz rüyalar görmelerini sağlayacaktık. Uyuyan insan minimum ihtiyaçla yaşayacak ve Dünya'nın kendi kendini yenilemesini umacaktık.

   İnsanlar, şehir içme suyu şebekesine katılan uyku ilacıyla uyutulup  merkezlere getirildi. Merkezlerde bilim adamları onları bu makinelere bağlayıp yarattığımız rüya evreninde yaşamalarını sağladı. Rüyalarda rüyayı gören dışında her şeyi kontrol edebiliyoruz.
Bak mesela; bu, rüyasında Afrika'da bir çocuk. Sefillik çekiyor ve muhtemelen yakında ölecek"
   "Rüyada ölen insana ne oluyor?" diye soruyorum hızlıca. Anlattıklarını aklım almıyor gerçekten. Bunun bir rüya olduğuna inanmaya başlıyorum
   " Rüyada ölürse başka bir rüyaya sokuyoruz "
    " Neden rüyada sefillik çekiyor? Bu bir rüyaysa neden uçan insanlar veya ütopik bir dünya yaratmadınız? 
    " Eğer, gerçeklerden çok uzak bir rüyada uzun süre kalırsan rüya olduğunun farkına varırsın ve bu, bizim istemediğimiz bir şey. Bu yüzden gerçek dünyaya benzer bir dünya yaratmaya çalıştık."
    " Anlıyorum " diye cevap veriyorum. Bir kelimesini bile anlamıyorum.
    " Bak bu da Tanrı Afrika'daki çocuklara neden yardım etmiyor " diye soran 16 yaşında bir genç " diyor ve gülüyor. " Edeyim mi? " diye devam ediyor gülerek.
    " Tanrı olduğunu mu sanıyorsun? " 
    " Hayır, onlar tanrı olduğumu sanıyorlar. Bana dua ediyorlar. Bazılarının bana olan inancını tazelemek için dualarının gerçekleşmesini sağlıyorum "
    " Peki onların neler yapacağını kontrol edebiliyor musun Tanrı ?! " diye alaycı bir şekilde soruyorum.
    " Dediğim gibi, sadece değişkenleri kontrol edebiliyorum. Onların ne yapacağı sadece onların elinde. Ben onlara milyarlarca kombinasyondan oluşturduğumuz yolları sunuyorum, hangi yolu seçeceklerine onlar karar veriyorlar.  Kader diyorlar buna da.
    " Hiçbir şey anlamıyorum, bilmek de istemiyorum. Bilmek istediğim tek şey neden burda olduğum. "
    " Bizden nesiller önceki bilim adamları zaman makinesini icat ettiler. Biz de onu senin zamanının geçmişine gönderip geçmişten geleceğe yolculuk edecek ilk insanı beklemeye başladık. Sen de o makineden geçip buraya gönderilen seçilmiş kişisin. Ama görünen o ki hafızanı kaybetmişsin yolculuk sırasında. "
    " İyi de neden? "
    " Geleceği görüp geçmiştekilere mesaj vermen için. Dünyayı daha dikkatli kullanıp bu geleceği önlemek için. Bir çeşit Mesih gibi. Ben Tanrıyım, sen de de benin Mesihimsin. "
    " Bu geleceği yok ettiğimde zaman makinası da icad olmuş olmayacak "
    " Öyle bir paradoks var evet. Ama olan olmuştur, geri alınamaz.Zaman makinesinin icad olmamasının yarattığı hiçlik, herhangi bir değişkene etki edemez. Anlayacağın şekilde söylersem, gelecekte olmayacak olan, geçmişte olmuş olan şeye etki edemez.
    " Bana inanmazlar insanlar. Hem artık Din diye bir şey kalmadı. Nasıl ikna edeceğim, bana deli diyecekler. "
    " Seni bugünün teknolojisiyle donatacağız. Şu an zamana bile etki  edebilen buluşlar var ve bunlarla onları etkileyeceksin. Bir nevi Mucize. "
    Hiçbir şey anlamıyorum, düşünemiyorum. Kendimi tanrının kollarına bırakıyorum.
    " Şimdi seni bu makineye bağlayıp 2013 yılı geçmişine göndereceğiz. "
     Gerçekten 2013 yılındayım. Demek ki söyledikleri doğruydu. Ben artık Mesihim.
                                                                     ...........
    " Son zamanlarda bu tip kaçaklar artmaya başladı. Güvenlik önlemlerimizi arttırmamız lazım. Kendi ayaklarıyla bize gelmiş olmasa büyük sorun olacaktı."
    " Yıllardır rüyada olmak beynini pelteye çevirmiş, düşünemiyordu bile. Baksana geçmişe gittiğini sanıyordu. "
    " Yazık, gerçekten inandı Mesih olduğuna "
paylaş:

Gözlerim Doluyor Bazen Soğuktan Olsa Gerek

   2 sene önceydi sanırım. Eskişehirde çarşıda tramvaydan indim arkadaşlarımı bekliyordum. Hava kaban giymeyi gerektirecek kadar soğuktu. Karşıda bir giyim mağzasının önünde bir çocuk gördüm. Üstünde yeşil eski yırtık bi hırka vardı. En fazla 10 yaşındaydı. Çoraplarını pijamasının içine soktuğu pantolonun altındaki kabarıklıktan belliydi. Önünde eski bir baskül vardı. İnsanlara " tartıyım mı abi? " diyordu. Soğuktan ya da utançtan olsa gerek sesi çıkmıyordu doğru düzgün. 
   Gidip sıcak bi çorba alayım çocuğa dedim. Bardakta çorba satan bi yer yoktu, restorana girip çorba paket ettirecek kadar da vaktim yoktu. Yetişecek işlerim vardı çünkü dünyayı kurtaracaktım(!)
   Dükkanın birine girdim neyi sevdiğini bilmiyordum ama her çocuk çikolata sever diyip bir tane ülker çikolatalı gofret aldım, çocuğun yanına gittim. Bir şey demeden uzattım gofreti. O da bir şey demeden aldı. Arkadaşlarımı beklediğim yere döndüm. Çocuk çikolatayı cebine sıkıştırıyordu. Yemedi.
Kardeşine mi götürecekti yoksa birileri izliyordur diye mi düşündü bilmiyorum. Sonra çikolatayla eve gittiğinde ne diyeceklerini düşündüm.
" Nerden aldın lan bunu? Parayı bunlara mı harcıyorsun lan sen? "
" Yok vallahi baba abinin biri aldı yemin ederim "
" Yalan söyleme lan abi niye çikolata alsın sana manyak mı bu adam? "
ağlıyordu çocuk.
   İyilik yapayım derken kötülük mü yapmıştım çocuğa? Katıksız bir mal mıydım yoksa? Gözlerim yaşardı, soğuktanmış gibi davrandım.
   Arkadaşlarım geldi sonra. Çocuğa bakmadım tekrar. Yine gözlerim yaşarır diye. O da bana bakmıyordu eminim. Yürüdük.

   Ne kadar zaman önceydi hatırlamıyorum. Yıldız durağının ordaki bi esnaf lokantasına gittik arkadaşımla. Yemeğimizi yerken bir tane yaşlı dede girdi. En az 65 yaşında vardı. Ellerinde tesbih vardı. Tesbih satıyordu herhalde. Neyse oturdu, az çorba, az pilav söyledi. Yemeğini yedi hızlıca, kasaya gitti, parayı ödeyecekti. Kasadaki adam almadı parasını. Gençler ödedi yemeğini bey amca dedi. Adam " allah razı olsun onlardan, sağol evladım hayırlı işler " diyerek dükkandan mutlu mesut ayrıldı. 
   Ama yemeğinin parasını ödeyen kimse yoktu. Dükkan sahibi, adam karşısında mahçup olmasın diye böyle bir şey uydurmuştu. Ağlayacaktım utanmasam, utandım. 
paylaş:

Sınav

Aşağıdakilerden hangisi bir hiçlik belirtir?(0 puan)
a) Ben b) Hiçbiri c) Hepsi d) Pırasa
    Hocam soruda hata var. Pırasa havuçlu mu onu belirtmemişsiniz.
    Ne yazıyosa o.
İnsan neyden yaratılmıştır?(666 puan)
    İnsan kusmuktan yaratılmıştır. Tanrı başına bela olan şeytanı yemiş, sonra dayanamayıp kusmuştur.      Can bulan kusmuğa da insan demiş, cenneti kokutmasın diye dünyaya atmıştır. Bu yüzdendir ki insan içinde şeytanı ve tanrıyı hisseden başarısız bir karışımdan ibarettir. Bu yüzdendir ki insanlar, aklı başında insanların midesini bulandırır.
    " Hocam finale 1 vermişsiniz. Nolur geçirin hocam bu son dersin, okulu bitirecem " 
    " Okulu bitirecem diye kendini bitirdin be evladım. O 1 sana kendinden kalan "
    " Kendimi kendime bölsem 1 etmez, bu mukavemet bizi kandırıyor hocam "
    " Hoca camide "
    " Nabayım? Nafile namazı mı kılayım? "
∞ işareti ne anlama gelmektedir?(8 puan)
    Cehennem 6 katlı, cennet ise 7. Sonsuzluksa devrilmiş 8 ile ifade ediliyor. Çok ilginç biri bunu araştırsın lütfen. 
    Sonsuzluğun 0 olması lazım değil mi? Sonsuzluk dediğin hiçlikten başka bir şey değil çünkü. Ya da sonsuz o kadar çok hiçlik ki 0^0 ile ifade edilebilmiştir. Bu da zamanla ∞ a dönüşmüştür.
İnsan, beyninin % kaçını kullanır?(10 puan)
    %100ünü kullanır. Ama nedense %1 ini kullananları alkışlayacak hale geldik.
İnsan beyni sınırsız ve insan beyninin %100 ünü kullanabilecek kapasiteye sahip muhteşem bir canlı ise %1ini kullanmayı tercih etmesi onun aptal olduğunu kanıtlamaz mı hocam?( 50 yetiyo bu arada. Paradoksumun hatrına bi babalık yapın nolur ) 
    Eğer %1ini kullanabilen bir canlı olsaydı karşıdan karşıya geçerken karşıdan gelen araç ile arasındaki mesafeyi(X) ölçtükten sonra aracın hızına(V) bölüp, karşıya geçeceği mesafeyi ölçüp kendi hızına böldükten sonra çıkan sonuçları(t) karşılaştırıp karşıya geçip geçemeyeceğine karar vermesi imkansız olurdu. Öyleyse insan beyninin kullanımı kişiden kişiye değişiyor denilip şöyle formulize edilebilir.
Br : Beynin kullanılan yüzdesi 
x : kafaya sürülen jölenin hacmi
y : kafanın hacmi
a : aşık olunan kişi sayısı
b : aşkına karşılık veren kişi sayısı
n : okunulan kitap sayısı
z : hiç bir şey anlatmayan, popüler olduğu için okunan kitap sayısı
d : çitlenen çekirdek sayısı
t  : dış görünüşe harcanan vakit
T : düşünmeye harcanan vakit
Br/100 = (y/x).(a/b).(n/z).(d^1/3).(T/t)
Obezitenin sebepleri ve obez insanlar için ne yapmalı?(O puan)(Hesap makinasıyla çözüm kabul edilmez)
   Yemek yedikleri için. Ağız burun girilmeli.(Hastalıktan dolayı olanlar hariç)
Kendine acımayana ben de acımam. Kendimle barışığım ben diyerek yardımcı olmaya çalışanları terslesin, diyet yapanlara bok atsın, Kepçeyle nutella yiyip  spor yapmaya üşensin. Esra erol izleyip bi tencere dolmayı cebe atsın sonra da desin ki ben şişmanım ayakta duramıyorum ben diğerlerinden öncelikliyim. Bırak bu ayakları şişman, git evde nutella ye sen.
Son olarak söylemek istedikleriniz yazın.(söz 3-5 puan vericem)
    Uçurtma olsam, ipimi tutmasınlar ama ağaca bağlasınlar. O ağaç beni hiç bırakmaz. Ben de içim rahat halde göklerde süzüleyim. Kuşlara " Merhaba, naber kuş? " diyeyim. İnsanların suratlarından akan kirden ve kürden uzakta güneşe bakarak öleyim.
    İplerimi lütfen sıkı bi yere bağlayın. Yoksa güneşte yanıyorum. Green lantern miyim lan ben? İnsanım insan. Çamurum ben. Kuruyup yeryüzüne düşüyorum. Üstüme basıyosunuz sonra. 
    Suya atın beni. Ağlayamam o zaman.
    Yakın beni, n'olur. Hiç değilse bir kez olsun içimle dışım bir olur.
    ( Ölüm yetiyo hocam ;) )
paylaş:

Yaşamamak

   Senin gibi adamlara yer yok bu dünyada anlamıyo musun? Kimse seninle şehir dışına gelmek istemeyecek, kimse senin yanında kendini güvende hissedemeyecek, nereye gidersen git suratlarındaki memnuniyetsizliği göreceksin. Onlarla alakası yok tamamen seninle alakalı. Çünkü kimse arabasına bindiği adamın ordan mı girecektik ya diye telaşlanan bir ödlek olmasını istemez. Kimse trafikte gerildiği için boş yollara sapıp yolu uzatan ve kaybeden birine güvenmez.
Anla artık bunu. Seninle kimse sinemaya gelmek istemeyecek çünkü kimse yerine oturmuş adamla arasında gerilim olmasın diye yandaki boş koltuğa oturan birini istemez yanında. 
   Seninle kimse yolda yanyana bile yürümek istemeyecek. Çünkü sen yoldaki serseriler laf atacak diye yanlarından korkarak geçerken yanındaki suratını asacak. Çünkü sana, " şu adam bana bakıp duruyo yaa " dediğinde " bakmıyordur boşver " diyen birini yanında istemeyecek.
   Tramvaya bile binecek olsan bu kalabalıkmış, öbürüne binelim dersen suratlar gülmez, gittiğin barda seni kaldırıp başka yere oturtmak istediklerinde boyun eğdiğin an istersen dünyanın en komik şeyini anlar yine gülmeyecekler.
   Ne sanıyorsun? Sırf diğer insanlara göre onların ilgilerini çekmeyecek şeyleri bildiğin için senin yanında eğleneceklerini mi? Dans etmek istemeyip, hayatın sırrını anlatmaya çalıştığında memnuniyetle seni dinleyeceklerini mi?
   Sen hayatı ne sanıyorsun? Neden mutsuz olduğunu düşünüyorsun? Sen gelmiş geçmiş en korkak insan olduğun için mutsuzsun. Bu kadar korkak olmana rağmen sırf başklarının sikinde bile olmayacak şeyleri bildiğin için kendini üstün görmense senin yanında olmak istemeyenlere bir sebep daha veriyor.
   Sen kimsin ki normal bir hayat, normal bir şekilde mutluluk istiyorsun? 
   Sen farklı ve özel değilsin, asla olmadın. Sadece korkaksın.
   Diğer insanlar aptal değiller, sadece cesurlar. Aptal olmaktan korkmayacak cesur hem de. 
   O aptal dediğin insanlar yatağa yattıklarında hayata küfretmiyorlar, yastığa başını koyup kendini boğmaya çalışmıyorlar. Hayallerinde ölümcül bir hastalığa yakalanıp hastanede yaşamak yok. Zamanı durdurabilmek gibi gerzekçe hayalleri yok onların. Sırf sen onları kıskanıyorsun diye aptal dediğinin sen de farkındasın ve sen onların umurunda bile değilsin. Dünyanın bir yerinde, korkağın biri onlara aptal diyor diye hayatlarına küfretmiyorlar. Sen onları kıskanırken onlar her gün eğleniyor, mutlu oluyorlar.
   Yazdığını söylüyorsun. Hani bakayım ne yazdın? 18 yaşında bir ergenin günlüğünden farklı olmayan şeyler yazmışsın ve yine herkesi aptal yerine koyduğun için düşündüğün, buldum sandığın şeyler saçmalıktan başka bir şey değil. 
   Müzik yapıyorum dedin. Bu mu sence müzik? Kaç yıldır gitar çalıyorsun hiç düşündün mü neden hala tek başına çalıyorsun? Neden girdiğin gruplar seni atıyorlar? Aptallar değil mi? Kesin öyledir. Joe satriani de öyle diyordu zaten. Jeff beck de zaten evinde oturup çaldığı dandik şarkılara süper oldu diye övünüyordu. 
   Bu söylediklerimi de yaz. En azından bir kere olsun dürüst bir yazı yazmış olursun. Kendini kandırmadan, kendini tanrı gibi görmeden. 
   Sen, hastalıklı, asosyal, korkak bir veletten başka bir şey değilsin. Ne onlar aptal, ne sen zekisin. Ve hayat, hayattan korkanların ensesine yapışmış mutsuzluktan başka bir şey değildir.
   Hiç düşündün mü neden onlar gibi 5 yıllık sevgililerin yok? Sıkıldın değil mi? Kesin öyledir. Yoksa seni aldattılar da kimseye söyleyemiyor musun? Şu hayatta seni sen sevmeden seven bir tek insan oldu mu? 
   Neyin var senin bu dünyada? Ne kazanabildin 23 yıllık hayatında? 
   Niye yaşıyorsun sen? Bu çaba niye yaşayıp ne yapacaksın anlamıyorum ki. 
   Gözlerim var. Yağmuru seyrebildiğim. Kalbim var birine aşık olduğunda 5 yaşında bir çocuk gibi yerinde duramayan. Ayaklarım var. Rüzgarın sesini duyabilecek kadar hızlı koşabildiğim. Kulaklarım var müzik dinleyebildiğim. Beynim var. Hayal kurabildiğim.
   Bi siktirip git. Niye yaşıyorsun onu ben söyleyeyim bari. Annen var. Ölürsen üzülecek bir annen. Korkun var. O silahın tetiğine asla basamamanı sağlayacak korkun. 
   Şimdi git ve bu acıyı bitir.
   Mutlu musun şimdi?
   Üşüyorum.
   Biliyorum.
   Çok üşüyorum.
   Keşke kafana doğrultsaydın silahı. Kalbi tutturamamışsın ciğerlerini delmiş ama bekle biraz. Geçecek.
   Ölmek çok kötüymüş. Keşke ölmemek için yaşasaydım. Cevabı ölürken bulmam güzel olmadı değil mi? Yalnız ölüyorum. Niye öldü diye sorarlarsa yalnızlıktan öldü dersin.
   Kimsenin niye öldüğünü umursayacağını sanmıyorum mert. Gözlerini kapayabilirsin. Göreceklerinin çok da önemi yok artık.
   Hayatım gözlerimin önünde geçiyor onu seyrediyorum şu an.
   Artık yalnız değilsin en azından. Artık değilsin. Değilsin. Değil. Değ...
paylaş:

Nasreddin Hoca, Hamam Böceği ve Fil

 
Günlerden bir gün nasreddin hoca gölün kenarında oturmuş yoğurt yiyormuş. Hamam böceği hocanın yanına gelmiş, " nasreddin hoca nasreddin hoca napıyon? " demiş. Hoca elindeki yoğurt kasesiyle böceği ezecekken fil bağırmış " nasreddin hoca napıyon ne biçim hocasın sen allahın yarattığı mahlukatı ezmeye nasıl cüret edersin " nasreddin  hoca " haklısın fil " demiş. Hamam böceği file teşekkür etmek için yanına gitmiş, fil böceği görmemiş ve ezmiş.
   Böcek nere gitti diye sormuş nasreddin hocaya. Hoca da bilmem göle maya çalıyodum ben fil demiş. Fil de " hoca hoca göl hiç maya tutar mı ne adamsın ya " diyip hocaya gülmüş. Sonra gidip arkadaşlarına anlatmış yarıla yarıla gülmüş filler. Filler arasında alay konusu olduğunu düşünen nasreddin hoca fillerin yanına gidip " oğlum yanlış anladınız ben yoğurt yiyordum size şaka yaptım " demiş. Filler " bırak hoca kıvırma, gölün kenarında niye yoğurt yer bir insan manyak mısın sen basbaya maya çalmaya uğraşıyordun " diyip dalga geçmişler. Bunun üzerine hoca görürsünüz siz diyip bir alicengiz oyunu düşünmüş
   " Fil kardeşler hayatınızı heba etmeyin, orda burda ağaç yiyorsunuz böyle hayat olmaz, huzur kamuda, timurun ordusuna katılın istediğiniz kadar yiyin, için " demiş. " Adam doğru söylüyo beyler " diyen filler de takılmışlar hocanın peşine. Hoca timurun karşısına arkasında fillerle gitmiş, " Timurlenk naber kenk? " demiş. Espriye çok sinirlenen Timur, hocanın kellesini vurdurmuş. Filleri de zorla ordusuna katmış.
paylaş:

Ölümle Ölümden Sonraki Hayat Arasında Kısım 1 : Araf

   
   Öldüm. Kesin öldüm şu an bence. Çok kere rüyamda ölmüştüm ama bu sefer gerçek, eminim. Kapkaranlık burası.Tabutun içinde miyim yoksa ondan mı böyle? Yok ya ruhumun hemen çıkması lazım tabut sonraki iş. 
   E ölünce zaman ve mekan kavramı olmayacağına göre tabutumu felan göremem sanırım. Görmeyim zaten ya annemi ağlarken görürsem naparım? Ya babam? Güçlü durmaya çalışır ama içine ağladığını farkedersem çatlarım ruhumu yırtasım gelir nasıl olacaksa?
   Hep savunmuşumdur " beyaz renktir, siyah değildir " diye. Renklerin atası olan şey nasıl renk olmuyor da renksizlik ışıksızlık anlamına gelen siyah renk oluyor?    Ulan Beyaz ışık kırılıp renkleri oluşturmuyor mu? Biri de çıkıp demiyor ki aga bu nedir? Keşke arkadaşlarım görse de şurayı bozsam onları. Onlar da üzülmüş müdür acaba? Üzüldüler bence ama çok sürmez ölene kadar üzülecek halleri yok ya. Ben üzüldüm ama burda nerde bulacağım bir daha onları.
   Bu ne lan yeter içim kıyıldı. Nerden öğreniyoruz nereye gideceğimizi yol gösterici felan yok mu buralarda sonsuz kadar gezinip düşünecek miyim böyle? Öyleyse kötü valla.
   Tanrı varsa ve dinler doğruyu söylüyorsa ben sıçtım. Cehenneme giderim direkt. Yoksa da böyle mal mal dolanacak mıyım burda? Ama Tanrı olmasaydı ruhum olmazdı sanırım o zaman var ama nerde?
   Dur bakam uçayım biraz. Anlamıyorum ki uçuyor muyum yer yok gök yok bi bok yok gökyüzü olmadan uçtuğumun ne zevki kaldı ya?
   Aha ışık. Kesin Tanrı o. Tanrı değilse de melek felandır yoksa normal insana vermezler öyle nuru. 
   Oh be geldim sonunda ışığa bu sefer de her yer beyaz oldu gene bi şey yok. Ya arkadaşım bi şey olsun bu ne böyle?      Nerde diğer insanlar? Dayım nerde? Dedem nerde? Herkes 20li yaşlarında olacaksa dayımı tanırım da dedemi nası tanıyacam? 
   Üşüyorum, deli gibi. Çatlayacam üşümekten. İnsanın ruhu nasıl üşür ki? Hiç ısınmamışsa demek ki. Ankara soğuğundan beter bu soğuk valla. Kesti her yanımı. 
   Ölmedim değil mi? Rüyadayım şu an ve saat 6 felan sabah soğuğunu yiyorum. Atlet de giymedim. Bir an gerçekten öldüm sanmıştım.
   Ee hani uyanmadım kaç saat oldu?
   Tanrım lütfen çok üşüdüm cehennem sıcaktır şimdi oraya gideyim bari. Tövbe tövbe ya. Yapılacak iş mi bu Mert? 
   Ben sana iyi bir kul olmadım tanrım biliyorum. Ama iyi bir insan oldum. Koskoca Tanrısın senin ne kadar büyük olduğunu biliyorum bir de sana söyleme ihtiyacı hissetmedim. Var olduğundan da şüphe ettim doğrusu hala da ediyorum. Hayır nasıl emin olmamı bekliyorsun onu da anlamadım ki. Aklı verip sınırlayan sensin, mantığı koyan da sensin. Hiç görmediğim, varlığına dair tek bir kanıta rastlamadığım, kısacası var olduğunu bizim bu sınırlı aklımıza ve mantığımıza kabul ettiremediğim bir varlığın olduğuna nasıl yürekten inanmamı beklersin? İman önemli evet. Ama ne kadar iman edersem edeyim somut bir kanıt göstermezsen ben senin varlığına nasıl %100 inanayım? Aklım almıyor  gerçekten. Dua ettim o kadar. Eğer birini bile kabul etseydin sana inanırdım ve bir daha sorgulamazdım. Ama bir tanesi bile kabul olmadı. Halbuki piyangoyu kazanmak felan da istememiştim.
    Ama sonuçta senin yarattığın kullarız. İstersen hayat verdiğin gibi hayatımı da alabilirsin ama acı çektirmek niye? Onu anlamıyorum. Madem kötü bir adam olacağım büyüyünce, hiç yaratmasaydın. E yarattın kötü adam oldum niye beni cezalandırıyorsun tanrım?
   Neyse hikmetinden sual olunmaz tabi.
   Ve Tanrının sesini duydum. Ses demek doğru olmaz. Sanki tüm benliğim haykırıyormuş gibi hissetim. " Sen benim bir parçamsın, ne seni ne de başka bir kulumu  cezalandıracağım merak etme. Dünyadaki kötülüklerin de sebebi ben değilim. Ben kullarıma seçim hakkı ve akıl verdim ve en önemlisi güç ve cesaret verdim. Kötülükleri durdurabilirdiniz ama korktunuz. Korkalığınızın sorumlusu ben değilim. Bu dünya bir sınav ve kısacık ömrü var ölünce hiç bir şey kalmayacağına göre yapılan kötülükler de bir kabustan ibaret. Gördüğün kabus için uyandıktan sonra kendine kızıyor musun ya da kabustakileri cezalandırıyor musun? Onlar hiç yaşanmadı ve geçip gitti. Çekilen acılar gerçekten var olmadı bir hayaldi hepsi merak etme. 
   Dualarını kabul ettim ama sen fark etmedin. Varlığım kanıtlamaz. Kanıtlamaz bir varlığı kanıtlamaya çalışmak aptallık ve ben seni aptal ol diye yaratmadım Mert. Dünya üzerinde %100 inanabileceğin bir şey var mı da bana inanmak için %100 iman istiyorsun? Varlığını kanıtlayamadığın şey yoktur diye düşünmeyi sana yakıştıramadım. Varlığını kanıtlayamadığın şey ya yoktur, ya da sadece varlığını kanıtlayamamışsındır. Gördüğün üzere yokluğuma da %100 inanamazsın. O zaman neden benden kanıt istiyorsun ki? Bana inanmamayı seçebilirsin ki bu daha zor bir yoldur. Ama inanmamanı matematiksel verilerle doğru göstermeye çalışman ikiyüzlülük olur ve bilirsin ben ikiyüzlüleri sevmem.

   İnansaydın her şey daha kolay olacaktı ama sen mantığının ve diğer insanların seni aldatmasına göz yumdun, kendini gerçek sandığın şeylerle kandırdın. Sen benim olmadığıma inanmıyor değilsin sadece dualarını kabul etmediğimi düşündüğün için kızgınsın. Ve hissettiğin gibi varım. 
   Ben kullarım beni hissettikleri kadar varım " dedi. 
   Bi şey diyemedim, ne diyebilirdim ki? 
   Ve tekrar aynı his; " Cevabını istediğin soruların bunlar olduğunu sanmıyorum. Samimi ol ve cevabını gerçekten bilmek istediğin soruyu sor "dedi
paylaş:

Zihin Okuma Sanatı

   
Herkesin başına gelmiştir; 2-3 yıl önceki olayı hatırlarsın, karşındaki bir şey demiştir sen de ne ima ettiğini anlamayıp mal bir cevap vermişsindir. Annemgil evde yok gel kahve içeriz demiştir kız sen de kabız gibi kahve sevmiyom ben eve gitcem demişsindir de 3 yıl sonra " lan ya ne kadar salakmışım kafama sıçayım " demişsindir.
   Hatta hiç unutmam sene 2009 hoşlandığım, flörtleştiğim bir kız var. Hasta oluyor ben buna ilaç milaç götürüyorum felan. Kız gece mesaj attı
- Ya sen bana çok ilgi gösteriyorsun neden :)
--Sana çok değer veriyorum
- iyi de neden işte :)
--Ben sevdiklerime değer veririm :d
- Sen beni seviyor musun ki?
   Normal bir insan evladı ne der? Evet çok seviyorum hem de der, işi bitirir demi. Bak ben ne dedim?
--Seviyorum TABİ
  Lan amına koduğumun salağı. Neyse kendime sövmeyeyim durduk yere.
  İşte o an anlayabilseydim ne demek istediğini neyi ima ettiğini şimdi telefonuma gelen tek mesaj " gelirken patates al la götelek " olmazdı.
  Sonra insanların söyledikleri şeyleri neden söyledikleri üzerine kafa yorarak kendi zihin okuma yöntemimi geliştirdim. Denedim işe yarıyor.
  Şimdi efendim çok kolay bir yöntem bu. Yapmanız gereken tek şey gözlem ve tümevarım yöntemini birleştirmek. Örneklerle anlatayım
  Ben ehliyet sınavından trafikten kaldığım için baya taşak konusu olmuştum mal mısın felan diyorlardı bana.
  Bu muhabbetlerden bir kaç gün sonra arkadaşım ve onun arkadaşıyla yemek yiyoruz. Bi muhabbet oldu, sonunda malım galiba diyip bitirdim muhabbeti. Sonra arkadaşın arkadaşı " senin ehliyet ne oldu ya " dedi.
  Bu adam bu lafı niye dedi? Düşünelim. Biz ehliyet konusunda konuştuk önceden benim mal olduğum söylendi. Yani adamın zihninde şu düşünce var " bu mal ehliyet sınavından kalmıştı " ve bilinçli veya bilinçsiz olarak bu soruyu soruyor. Ve siz o adamın zihninde bunun olduğunu anlıyorsunuz. Bir örnek daha verelim
  Bir arkadaşımla oturuyorum ve o an bileklerime baktığını fark ediyorum. - bileklerim çok ince - yine kısa bir süre sonra arkadaşım başka bir arkadaşının diyet yaptığından bahsediyor. Yani zihninde " bilekleri ne kadar ince çok zayıf bu çocuk " düşüncesi geziyor. Bir örnek daha verecek olursak
  Hoşlandığım bir kızla okul öncesi alışverişe gidiyorum. Sonra yemek yerken diyor ki  " ayşe(arkadaşı) de ahmetle(arkadaşının sevgilisi) yapmış alışverişi " yani diyor ki " biz sevgili miyiz neyiz? sevgililer gider alışverişe beraber " 
  Bu şekilde gözlemlere bağlı tümevararak ulaşacağınız varsayımsal verileri kullanıp kişinin zihninde oluşan düşünceyi büyük bir doğruluk yüzdesiyle görebiliyoruz. Son bir örnek vereyim
  Zamanında hacettepesözlük sitesinde radyo programı yapıyordum. Laf hacettepe sözlükten açılıyor.
  Diyorum ki " hacettepe sözlük de ne kadar güzeldi lan " arkadaşım de katılıyor fikrime. Bir süre sonra last fm ile ilgili bişey soruyor. Şimdi last fm radyo sitesi benim de hacettepe sözlükte radyo programım vardı. Yani o adam ben hacettepe sözlükte bahsettiğim anda benim orda radyo programı yaptığımı düşündü büyük ihtimalle. Noktaları birleştirerek vardığım sonuç bu oluyor.
  Deneyin, memnun kalmazsanız paranız 30 gün içinde iade edilecek. Ürünlerimiz stoklarla sınırlı olup... 

  Deneyin, kendiniz göreceksiniz işe yaradığını. Yaramazsa da yaramasın napayım öleyim mi bunu mu istiyorsunuz?
  Nacizane bestemdir kendisi dinlerseniz çok güzel olur. öperim.
http://soundcloud.com/vakamijin/fucking-november-1
  Not : yöntemi deneyip işe yaradığını görenlerden feedback alırsak güzel olur. Denedim %100 çalışıyor tarzı bir yorum görürsem gidip Tübitaktan patentini alırım. Saygılar.
paylaş:

Türkiyede Cinsellik


  Türkiyede cinsellik hakkında yorum yapabilmek için öncelikle halkın içinden insanlarla röportaj yapmak gerektiğini düşünüp Ayça'yı aradım, sağolsun kabul etti. Kendisini seçme sebebim ortalama bir güzellikte olması ve türk kızlarını temsil etmesi. 1.63 boyunda, esmer, siyah saçlı normal bir kız Ayça.
  Ayçayla röportaj yapacağımız bara geliyoruz. Kendi evinde görüşmek istemedi. Evime çağırdım onu da istemedi. Topluma açık bi yerde röportaj yapmak istediğini söyledi. Neyi ima ediyor anlamadım doğrusu.
Hoşgeldin ayça nasılsın?
üff snne be slk
(gülüşmeler)
İyiyim mert sen nasılsın?
Ben de iyiyim teşekkür ederim. Ayçalar genelde sarışın olur aslında ama...
(gülüyor) Ben senin bildiğin ayçalara benzemem
(gülüşmeler)
Anlat nedir seni diğer sarışın ayçalardan farklı kılan?
Bir kere sevişmesini bilirim (gülüyor)
(Bu işin ucu bir yere gidiyor ama bakalım)
Görmeden inanmam
Gösteririm(gülüyor)
İyi sana gidelim o zaman
Sapık mısın sen be? iki yüz verdik götün kalktı. Hepiniz böylesiniz işte. Aklınız fikriniz 15 cmden büyük olmayan organınızda
Ama sen... şimdi... öyle diyince...
Tamam sus kalkıyorum ben
(hesabı kitledi)
  Ayçayla röportajımız pek iyi gitmedi. Neyse önce erkekle röportaj yapayım kıza bakarız.
  Süleyman 1.74 boyunda esmer, kirli sakallı, saçları jöleli ve üste doğru taranmış bir türk erkeği. 10 tane türk erkeğini yanına getirin hangisi olduğunu seçemezsiniz o derece normal. Onunla onun evinde buluşuyoruz.
Merhaba süleyman nasılsın?
İyiyim abi sen nasılsın?
İyi ya koşuşturuyoruz
Kola koyayım mı?
Kaç günlük?
Yeni abi 2 günlük daha
Koyma boşver. başlayalım artık. Anlat bakalım ne sorunların var cinsellikle ilgili?
Sorma abi. Porno kalmadı artık güzel ya. Hep aynı ya. Forumlara konulu yazıyorum çıkmıyor, aynı adamlar aynı kadınlar, aynı sahne. Anlatayım istersen önce saks..
Anlatma hayvan, bu mu lan cinsellik? Türk kızlarından ne çekiyorsun?
Nasıl ne çekiyorsun? Neye çekiyorsun mu demek istiyon? Valla abi ne görürsem işte bacak, göğ..
Kardeşim yok mu kız arkadaşın? Hoşlandığın biri veya? 
(cevap veremedi)
Neyse sen kola koy. Bi sigara yakıyom içiliyo demi burda.
İçiliyo abi rahat ol sen.
    Süleymanla da röportajımız umudğum gibi gitmedi. Yılmayacağım ama. Hasretle röportaj ayarladım. Hasret 1.80 boyunda, sarışın, mavi gözlü, güzel bir kız.
Hoşgeldin hasret nasılsın?
İyiyim mert sen nasılsın?
Ben de iyiyim
(kız acayip güzel)
Ne güzel
....
(çok güzel yeminle)
ee sormayacak mısın bişey?
...
(of eğildi az önce kendimi tutamayacağımdan korkuyorum)
Mert?
Çof çisal
Ne?
Buşka suman düvüm ödlüvüm
Neden böyle oluyor diye düşünürken karşıma Ayşe çıktı. Ayşe 1.70 boyunda esmer, ela gözlü güzelce bir kız.
Merhaba ayşe nasılsn?
İyiyim sen nasılsın?
Ben de iyiym. Evet; bir kız olarak ne düşünüyorsun türkiyede cinsellik hakkında?
Türk erkeği dünyada en çok cinsel boşluk içine düşen erkek. Türkiye doğu ile batı arasında bir köprü diyorlar ya, aslında türkiye doğu ile batı arasına sıkışmış, her geçen gün ezilmekte olan bir ülke. Gelişmemiş ülkelerde erkekler daha 20 yaşlarına gelmeden evlendiriliyorlar. Cinsel açlıkları zirveye ulaşmadan evlenmiş oluyorlar. Gelişmiş ülkelerde ise cinsellik ve seks bir tabu değil rahatlar. O yüzden erkekler yine cinsel açlık çekmiyorlar. Türkiyede ise durum çok farklı. Erkekler özellikle internet aracılığı ile cinselliği öğreniyorlar. Ve istek duyuyorlar. Kızların geneli ise " sekse tabu olarak bakmak " ile " bakireliğinden utanmak " arasında bir çizgide sallanıyorlar. Onların bu kararsızlıkları erkekleri değiştiriyor. Kızların kendi kendilerine bu çizgiyi aşıp hazır olunca cinsel ilişkiye girmesini beklemek yerine onları zorluyorlar. Eve film izlemeye çağırıp soymaya çalışmalar, elini sırtına atıp aşağıya inmeler, zorla öpmeye çalışmalar felan... Reizllik anlayacağın. Seks övünülecek bir kavram haline geldi. Seks yapmış olmaya milli olmak denilecek kadar benimsemişiz düşünsene. Erkeklerin bu zorlamaları ve seks için neredeyse ölecek olmaları kızların karakterini de değiştiriyor. Daha karakteri oturmamış kızlar öncelerde görmediği ilgiyi seks gibi bir olguyla kat kat elde edebileceğini görünce bunu kullanmak istiyor. Bunu kullanarak erkeklere hükmetmeye çalışıyor. Böylece bir döngüye giriliyor. Durumu kısaca özetlersek bu.
Çok güzel açıkladın aynen ben de öyle düşünüyorum. Peki senin başına gelen olaylar var mı? Anlatabilir misin?
Var tabi ya olmaz mı? Mesela toplu taşıma araçlarına binmekten nefret ediyorum artık. Kalabalığı fırsat bilen bazı erkekler ufacık bir temas için ne hallere düşüyorlar görmelisin. Öyle rahatsız oluyorum ki anlatamam. Düşünsene köşeye sıkışmış durumda aranda en fazla 10 cm olan bir adamla yarım saat gitmeyi ya da sürekli arkanda dönen bir hareketliliği. Rahatsız olduğumu belli eden hareketler yapsam da, sinirli bakışlar atsam da fayda etmiyor bazen. Bu da beni bir ikileme sürüklüyor. Ya bağırıp rezil edeceğim ki o zaman adım şirrete çıkacak ya da katlanacağım ki o zaman da " istiyor belli " olacak.
Bağır ya akıllanır bi daha yapmaz.
Artık öyle yapacağım yani yeter.
Peki hiç çıkma teklif eden felan olmuyor mu?
Olmaz mı ya. Facebooktan mesaj atıyorlar bazen. Çok güzelsin benimle çıkar mısın diyor. Neyin kafasını yaşıyor anlamıyorum. Bir de reddettikten sonra çirkefleşme var türk erkeğinde. Başta iltifatlar eden o romantik adam gidiyor, yerine " zaten dalga geçiyordum önce bi tipine bak " diyen bir adam geliyor. Bu gerçekten sosyolojik olarak incelenmeli. Böyle mi kurtarıyor onurunu anlamıyorum gerçekten ya. profilimi ve mesajlarımı kapatmadan önce günde 3 arkadaşlık isteği 2 mesaj geliyordu ortalama ya inanabiliyor musun? Zor yani türkiyede kadın olmak.
Peki çok teşekkür ediyorum Ayşe. 
Ben teşekkür ediyorum böyle bi konu hakkında yazı yazdığın için inşallah bi çözüm bulunabilir.
    Sonunda güzel bir röportaj yaptım. Diğer röportajım Melihle. Melih 1.82 boyunda, esmer, uzun saçlı, ela gözlü bir adam.
Merhaba Melih nasılsın?
İyiyim sen nasılsın?
Zaman kaybetmeden sorayım. Nedir abi bu kızlardan çektiğimiz?
(gülüşmeler)
Şimdi Mert, Türkiyede artık karşı cinsle olan doğal münasebet hali alkışla karşılanacak bir başarıya dönüştü. Sevgilisi olmak, hergün başka bir kadınla olmak toplumda kabul görebilmenin anahtarı haline geldi. kabul göremeyenler ise çareyi her gördüğü kıza asılmakta, hayatını kızların çevresine kurmakta buldu. Bu yanlış çok yanlış. Karakter gelişmesi diye bir şey yok. E bu adam her gördüğü kıza asılıyor. Bunun gibi binlerce adamın her gördüğü kıza asıldığını düşün. Kızlar haliyle egomanyak oluyor. Kendilerini olduklarından daha yüce görüyorlar. Erkekleri kendisinden daha aşağıda görüyorlar. Şahit olmuşsundur. Sevgilisiyle kavga eden kız diğer kız arkadaşından yardım istediğinde bırak burnu sürtülsün der kız haksız olsa bile. Yani bu aslında nasıl bir bokun içinde olduğumuzu gösteriyor. Burnu sürtülsün. Biraz burnu sürtülsün ki akıllansın, sözünden çıkmasın.
Aynısını sen yapsan 2 ay trip yersin
Aynen aga. Bir de şöyle birşey var. Erkekler için bahsettik bu sevgili bulma, seks yapma olayından ama kızlar için durum daha vahim. Erkekler sevgilisi olmayan veya hala bakir olan arkadaşlarına şakayla karışık " elizabeth " esprileri yaparlar. Ama kızlarda gerçekten bir dışlama söz konusu. Sevgilisi olmayan kız bazı ortamlara çağırılmaz. Bazı muhabbetlere dahil edilmez. Gerçekten bak. Arkasından konuşulur, dedikodular uydurulur. E bu kız ne yapacak? Az önce bahsettiğim herkese yazan adamı belli bir mesafede tutarak kenarda bekletecek. Bi süre bekleyecek daha iyisi çıkmazsa onunla olacak. Çıkarsa veya bu bekleyen beklemek istemezse ne olacak? O zaman kız adamı oyalanmış olacak ama oğlan saf durumuna düşecek. Ve bu adam bir daha kadınlara güvenmeyecek. Bir kızla flört ederken, beni oyalalıyor olabilir diyerek o da başka bir kızı bekletecek.
Türkiyedeki cinsel çarpıklığın nedeni aslında bu. Güvensizlik.
Hal böyle olunca da tabi ilişkiler kısa süreli ve bu kısa sürede istedğini almaya dayalı olacak. Erkek her fırsatta kıza seksi ima ederken kız da her fırsatta erkeği kendine bağlamaya çalışacak.
Bu yanlış. Çok yanlış.
Çok mükemmel röportajdı teşekkür ediyorum Melih.

Ben teşekkür ederim.
    Gerçekten başta çile çektim ama gerçekten değdi. Ben bu Ayşe'ye yazılırım yalnız hacım. Ya da Ayçadan özür dileyeyim en iyisi. O da fena değildi gider yani.
paylaş:

Paradoksal Edinimler ve Rasyonel Parametrelere Bağlı İnteraktif Çatışmalar


  " Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir " yazan bir ileti gördüm facebookta. Mozart'ın Requiem bestesini dinlerken karşı karşıya kaldığım bu iletiye yorum yazmak istedim.
  " Değişim rasyonel bir kavram olmadığından değişmesinin de mümkün olmadığı, değişim için bir değişim parametresinden söz etmenin anlamsız olduğu açıktır. bu sebeple değişim, değişmek kümesinin dışında kalır.
Tıpkı Tanrının soyut ve somut kavramlarının dışında kalması gibi. Sadece evrenin rasyonelliği içinde kalan parametrelerinin rasyonel olabileceği, irrasyonel evrenlerin içinde kalanların değişim kümesiyle ayrık küme olması Herakleitos un artislik yapma çabasında olan laf cambazı bir ergenden farklı olmadığını öne sürer. " yazdım
  " Hmm peki :) " yazdı kız.
  " Herakleitosun bu paradoksunun aynı nehirde iki kere yıkanılmaz diye devam eder. Ancak Zenonun Ok Paradoksunda söylediği üzere yaydan çıkmış bir ok belirli bir zamanda ve tek bir noktada durağandır. Bu durağanlıklar kümesi içinde ok, herhangi bir anda herhangi bir noktada durağandır. Öyle ise ok asla hareket etmemiştir. Ancak ve ancak Heraklitos un aynı nehirde iki kere yıkanılmaz paradoksunun parametresi nehrin durağan olmaması ise eğer - Zenon a göre nehir durağandır - aynı nehirde iki kere yıkanılamaz. Ama Herakleitos un dandik bir adam olması ve Zenon un über bir insan olmasına dayanarak aynı nehirde iki kere yıkanilabilceği öne sürülebilir " diye ikinci bir yorum yaptım.
  Cevab veremedi kız. İki dakika sonra baktım, gangam style apaçi versiyon paylaşmış. 
  Onun da altına, sosyal hayatın ve orijinalliğin bitiş noktasının aslında insanların tembellik zirvesine ulaşmış olması, tembel hayatlarında zihinlerini yormayacak ürünlerin çok cazip geliyor olmasının aslında interaktif sosyalliğin ve postmodern popülaritenin temeli olduğunu, tembelliğin bir tatlı bir bataklık olduğunu battıkça daha tatlı geldiğini ama sonunda nefes alamadığını fark ettiğinde çıkamayacağını anlatan bir yazı yazdım. 
  " bela mısın sen arkadaşım " dedi.
  Ulu orta topluma açık bir platformda bana arkadaşımlı ve atarlı konuşulması gururuma dokundu. ve ona 
  " Senin bana sataşman aslında evrimin gereğince alanına giren bir aslanın kendinden daha güçlü bir aslana saldırmasına benziyor. Bu interaktif alanda güç göstergesi entellektualite ve bilgi birikimi olduğundan - aslında bundan şüpheliyim - senden güçlü olduğum için bana saldırıyorsun. Bu çok doğal çünkü içinde hayvan tohumları taşıyorsun " yazdım
sonra benim iletimi silip özelden mesaj attı. Özelden mesaj geldiği için çok heyecanlandım. Kızdan geliyordu
  " Bana bak senin ağzına sıçarım, sensin hayvan, hayvanoğlu hayvan itin eniği ya. Sen ne demeye çalışıyorsun bana? Bi daha bişey yazarsan erkek arkadaşıma söylerim seni siktirtirim tamam mı gerizekalı? "
yazıyordu.
Böyle bir tepki beklemiyordum. Bu saldırı çok ağır gelmişti bana. Hemen mesajı sildim. Ama altta kalamazdım. Cevap vermeliydim. Ama bu cahil kız benim cevaplarımdan anlamıyordu anlaşılan. Ona anlayacağı dilde cevap vermeliydim. Cesur bir insandım ben. Yayaya yeşil yanarken geçen arabalara arkadan el kol yaparak yeşilin yandığı gösterir yanlışlarını anlamasını sağlardım.
  " Bak kızım(kızım diye hitap ediyordum ki anlasın benim ondan güçlü olduğumu ve istersem ona bir ek ile sahip olabileceğimi) senin cehalet sınırına inemem çünkü cebimde Charon'a verecek sikkem yok(eğer ki beynin de bir özür yoksa bu ağır hakaretimi anlayacaktı) olsaydı bile de senin gibi çürümüş bir ruh için harcamazdım emin ol. Eğer marx'ın ütopyası gerçek olsaydı seni iki kere öldürmüşlerdi(kıza hem sakat hem de cahil diyerek bilgisayar oyunu oynayan gençlern tabiriyle combo yaptım)bir daha bana mesaj atma bana " dedim.
Tırnaklarımı kemirerek cavabı beklemeye başladım. Sanki bir Boks müsabakasındaydık ve ben sayıyla kazanmayı bekleyen bir boksördüm. Sevgilisinden cevap geldi. Kızdan daha düşük seviyelerde olan biri varmış diye düşündüm. Facebook u kapattım. Zaten üç tane arkadaşım vardı. 
  Moralim bozulmuştu. Twitter a girip sigarayı yakan aslında ateş değil nefestir. yazdım. Kimse retweetlemedi. Altına can yücel yazdım. Yine kimse retweetlemedi. Havalar da iyi soğudu ha yazıp çıktım. Facebook u tekrar açıp hükümeti övdüm, beğeni almadı. Silip muhalefeti övdüm, beğeni almadı. Onu da silip hükümeti yerdim, oniki tane beğeni ve dört arkadaşlık isteği aldım.         
  Çok yerici bir toplummuşuz yazdım. Kimse anlamadı.
paylaş:

Los Angeles İzlenimlerim

Şu'na ithafen


Geçenlerde bir arkadaşım oscar törenine çağırdı los angelesa, L.A(el ey) derler orda los angeles a tabi, dedim gideyim evde mario oynuyorum. Çok da severim L.A yi.
Neyse atladık uçağa indik, atladık taksiye "to the Kodak Arena " dedim. Yes sir dedi taksici. Los angelesta taksiciler öyle efendi adamlardır tabi. Neyse törene gittik Brad Pitt in arkasına, Helena Bonhem Carterla Tim burton ın arasına oturdum.Tim burton dedi " Bilader sen kay da hatunun yanına oturuyum" Tamam dedim geç. Neyse ödüller veriliyor ben muhabbet etmeye çalışıyorum bunlarla ama surat beş karış. Ödül alamadı gene Helena, ağlıyor. Öne eğildim dedim " Brad sana acayip haksızlık yapıyolar verseler ya ödülü " dedi " nabıcan başkan kıfsmet " neyse torpiller geçildi ödüller verildi ağlayan ağlayana, makyajları akıyor tazelemeye gidiyorlar WCye. Orda tuvaletlerde numaratör var tabi sıra olmuyo adamlar biliyor işi. Dışarı çıktım sigara içmeye. Baktım James Cameron, Christopher Nolan, Night Shyamalan sigara içiyorlar orda gittim ben de girdim muhabbete. James başladı aman da para var huzur var gülüyolar felan. Hemen atladım dedim nerde o eski Stanley Kubrickler, David Lynch ler. Hepsi oooo dedi yumuşak karnımıza vurdun(you hit our soft stomache) dedi. Ya dedim adam olun. Bir Christopher Nolan var şurda adam. Sonra Mel Gibson geldi, sinirli, kafayı yemiş. Adam anca paradan bahsediyor. Dedim " fuck this shit i'm going " Bozuldular tabi lafı koydum gittim.
 Karnım acıktı dedim bi melemenci yok ki memlekette. Neyse dedim klas bi yere gideyim. Hollywoodun batısında The Palm diye bi yer var biftek ağırlıklı. Dedim " steak steak diye ağlıyolar yiyim bakim " Mangalın gözünü seveyim bu ne? 220 dolar para bayıldım, içime oturdu dertten bi sigara daha yaktım. Yolda Lindsay Lohanla çarpıştık kafa güzel tabi çekmiş eroini burnu kırmızı anladım hemen. Dedim iş çıkar bu gece. " do you need a ride " dedim. Anlamadı gerizekalı. Bakıyo bön bön. " fuck you " dedim mal gibi duruyo. Başımıza kalmasın dedim kaçtım ordan.
 Bi starbucks a giriyim de ayılayım dedim uçağın kalkış saatine var daha. O da kim? Arnold Schwarzenegger. Orda bişeyler diyor kimse anlamıyor hebele hübele. Dedim " learn to talk hayvan " baktı, üstüme yürüdü anladı mı ne yaptıysa kaçtım hemen. Tekel buldum bi tane. Dedim bi kısa anadolu 2 de efes extra. verdi adam. bira ucuz tabi orda. Dönerci gördüm, dedim " gözünü seveyim türkiyenin. Neyse gittim yolda oturdum efesimi içiyorum. Bakıyo millet mal gibi. " go fuck yourself " diye bağırıyorum kafa güzel biraz.
 Baktım zencinin biri bana baka baka geliyor. Kim ula bu diyorum ufaktan da tırsıyorum tabi. Götüm götüm kaçıyorum ordan dedi " wait let's talk " dedim "bırak ya neyi talk sıçayım düzeninize " dedi " valla gardeş ben de tiksiniyorum burdan kaçıp gidecem " dedim bana bulaşma da ne bok yiyosan ye. Sonradan öğrendim Kobe Braynt ın dayısının oğluymuş. Kobe nin gölgesinde büyümüş. Evet lan doktor olduk yaranamadık felan diyodu.
 Neyse ne biçim memleket ula dedim gitmeden bi Central Park ı göreyim ama uzak geldi ta New York, gidemedim. Orda homeless vardı bi tane Anthony miş adı. Dedim benim adım da Fatih Altaylı. Dedi bak fatih; bu dünyada piç olucan yoksa başaramazsın felan. Ulan memleketin homeless ı bile geyik çeviriyo. Ne adamlarmışsınız hayvan herifler diye bağırarak taksiye bindim. L.A de otobüs dolmuş yok tabi taksi var sadece.Geldim türkiyeye bi buçuk iskender yedim dedim gözünü sevdiğimin memleketi.

paylaş: