Yılın sonu yaklaştıkça dergilerde, bloglarda yılın
enleri yavaş yavaş paylaşılmaya başlandı. Flaworwire’da yayınlanan liste de tam
paylaşmalık olmuş. yılın en çok abartılmış albümleri karşınızda, -itiraf edin
abarttık-
albüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
albüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
en klas 50 albüm
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/03/2013 10:00:00 ÖÖ
etiket: albüm, en klas 50 albüm, liste
yorum:
Hiç yorum yok
Bazı
albümler vardır, tüm yönleriyle içeriğindeki bütün şarkılar ile akıllara
kazınır ve konu geçtiğinde akla ilk onlar gelir. ShortList bu konuya el atmış
ve klasikleşmiş isimlerden günümüz sanatçılarına kadar en klas 50 albümü
listelemiş.
FRANK
SINATRA: IN THE WEE SMALL HOURS (1955)
ELVIS
PRESLEY: ELVIS PRESLEY (1956)
ROBERT
JOHNSON: KING OF THE DELTA BLUES SINGERS (1961)
JAMES
BROWN: LIVE AT THE APOLLO (1963)
THE
BEATLES: REVOLVER (1966)
DUSTY
SPRINGFIELD: DUSTY IN MEMPHIS (1969)
JOHN
PHILLIPS: JOHN, THE WOLF KING OF LA (1969)
MILES
DAVIS: BITCHES BREW (1970)
CAN:
TAGO MAGO (1971)
SLY
& THE FAMILY STONE: THERE’S A RIOT GOIN’ ON (1971)
ARETHA
FRANKLIN: YOUNG, GIFTED AND BLACK (1971)
BIG
STAR: #1 RECORD (1972)
THE
ROLLING STONES: EXILE ON MAIN ST (1972)
IGGY
& THE STOOGES: RAW POWER (1973)
STEVIE
WONDER: INNERVISIONS (1973)
DION:
BORN TO BE WITH YOU (1975)
AUGUSTUS
PABLO: KING TUBBY MEETS ROCKERS UPTOWN (1976)
DAVID
BOWIE: LOW (1977)
KRAFTWERK:
TRANS EUROPE EXPRESS (1977)
TELEVISION:
MARQUEE MOON (1977)
JOHN
MARTYN: ONE WORLD (1977)
KATE
BUSH: THE KICK INSIDE (1978)
CHIC:
C’EST CHIC (1978)
BRIAN
ENO: MUSIC FOR FILMS (1978)
MICHAEL
JACKSON: OFF THE WALL (1979)
THE
CLASH: LONDON CALLING (1979)
DEXY’S
MIDNIGHT RUNNERS: SEARCHING FOR THE YOUNG SOUL REBELS (1980)
NEW
ORDER: POWER, CORRUPTION & LIES (1983)
ESG:
COME AWAY WITH ESG (1983)
THE
POGUES: RUM, SODOMY & THE LASH (1985)
PRINCE:
SIGN ‘O’ THE TIMES (1987)
PUBLIC
ENEMY: IT TAKES A NATION OF MILLIONS (1988)
TALK
TALK: SPIRIT OF EDEN (1988)
PIXIES:
DOOLITTLE (1989)
BEASTIE
BOYS: PAUL’S BOUTIQUE (1989)
MASSIVE
ATTACK: BLUE LINES (1991)
MY
BLOODY VALENTINE: LOVELESS (1991)
APHEX
TWIN: SELECTED AMBIENT WORKS 85-92 (1992)
ORBITAL:
ORBITAL (THE BROWN ALBUM) (1993)
AFGHAN
WHIGS: GENTLEMEN (1993)
A
TRIBE CALLED QUEST: MIDNIGHT MAURADERS (1993)
SABRES
OF PARADISE: HAUNTED DANCEHALL (1994)
DJ
SHADOW: ENDTRODUCING (1996)
SPIRITUALIZED:
LADIES AND GENTLEMAN WE ARE FLOATING IN SPACE (1997)
THE
FLAMING LIPS: THE SOFT BULLETIN (1999)
THE
STROKES: IS THIS IT (2001)
OUTKAST:
SPEAKERBOXXX/ THE LOVE BELOW (2003)
LCD
SOUNDSYSTEM: SOUND OF SILVER (2007)
BURIAL:
UNTRUE (2007)
THE
XX: XX (2009)
yağmurlu havalarda iyi giden albümler
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 9/01/2013 12:41:00 ÖS
etiket: akira yamaoka, albüm, daniel licht, depeche mode, katatonia, king cobb steelie, opeth, petter carlsen, porcupine tree, portishead, white willow, yağmur, yağmurda dinlenecek şarkılar
yorum:
2 yorum
White Willow – Terminal Twilight
Portishead – Dummy
Daniel Licht – Silent Hill: Downpour OST
Petter Carlsen – Clocks Don’t Count
Porcupine Tree – In Absentia
Depeche Mode – Playing The Angel
Opeth – Damnation
Katatonia – Night Is The New Day
King Cobb Steelie – Mayday
Akira Yamaoka – Silent Hill 2 OST
1 haftada 1 milyondan fazla satan albümler
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 10/14/2012 02:56:00 ÖS
etiket: albüm, en çok satan albümler
yorum:
Hiç yorum yok
Aşağıda
Complex Magazine tarafından hazırlanmış albümler listesi yer almakta. Bahsi geçen
albümler çıkış tarihlerinden ya da sonrasındaki zamanda bir hafta içinde
milyonlarca satmış.
Albümler,
çıkış tarihleri ve kaç adet sattıkları:
Whitney
Houston "The Bodyguard Soundtrack"
Çıkış
tarihi: Kasım 17, 1992
Satış
adeti: 1,061,000 - 9 Ocak haftası, 1993
Garth
Brooks "Double Live"
Çıkış
tarihi: Kasım 25, 1998
Satış
adeti: 1,085,000 - 5 Aralık haftası, 1998
Backstreet
Boys "Millennium"
Çıkış
tarihi: Mayıs 18, 1999
İlk
Hafta Satış adeti: 1,134,000
'N
Sync "No Strings Attached"
Çıkış
tarihi: Mart 21, 2000
İlk
Hafta Satış adeti: 2,416,000
Britney
Spears "Oops!...I Did It Again"
Çıkış
tarihi: Mayıs 16, 2000
İlk
Hafta Satış adeti: 1,319,000
Eminem
"The Marshall Mathers LP"
Çıkış
tarihi: Mayıs 23, 2000
İlk
Hafta Satış adeti: 1,760,000
Limp
Bizkit "Chocolate Starfish & the Hot Dog Flavored Water"
Çıkış
tarihi: Ekim 17, 2000
İlk
Hafta Satış adeti: 1,055,000
Backstreet
Boys "Black & Blue"
Çıkış
tarihi: Kasım 21, 2000
Satış
adeti: 1,591,000
The
Beatles "1"
Çıkış
tarihi: Kasım 13, 2000
Satış
adeti: 1,258,667 – 6 Ocak haftası, 2001
'N
Sync "Celebrity"
Çıkış
tarihi: Temmuz 24, 2001
İlk
Hafta Satış adeti: 1,879,955
Eminem
"The Eminem Show"
Çıkış
tarihi: Mayıs 28, 2002
Satış
adeti: 1,322,000 week of June 15, 2002
Norah
Jones "Feels Like Home"
Çıkış
tarihi: Şubat 10, 2004
İlk
Hafta Satış adeti: 1,022,000
Usher
"Confessions"
Çıkış
tarihi: Mart 24, 2004
İlk
Hafta Satış adeti: 1,096,000
50
Cent "The Massacre"
Çıkış
tarihi: Mart 3, 2005
İlk
Hafta Satış adeti: 1,141,000
Lil
Wayne "Tha Carter III"
Çıkış
tarihi: Haziran 10, 2008
İlk
Hafta Satış adeti: 1,006,000
Taylor
Swift "Speak Now"
Çıkış
tarihi: Ekim 25, 2010
İlk
Hafta Satış adeti: 1,047,000
Lady
Gaga "Born This Way"
Çıkış
tarihi: Mayıs 23, 2011
İlk
Hafta Satış adeti: 1,108,000
2012: ocak-mayıs analizi
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 5/31/2012 11:58:00 ÖS
etiket: albüm, andrew bird, aykut imer, blunderbuss, break it yourself, damon albarn, daniel rossen, dr. dee, first aid kit, in the belly of a brazen bull, jack white, konuk yazar, lion's roar, tennis, the cribs
yorum:
1 yorum
Normalde
sene sonunda topluca bir yazı yazarım ama hem boşluk hem de 2012 in daha ilk
yarısında çıkan olağanüstü albümler bizi bu yazıya yöneltti efendim. Şahsi
zevklerime göre (her zamanki gibi, altını çizerek) 2012 nin Mayısa kadar olan
ilk yarısında çıkan dikkat çekici işler:
Lion's
Roar - First Aid Kit (Wichita)
İsveçli
folk ikilisi hep işaret ettikleri Amerikan folk/country kültüründen aldıkları
ilhamı Avrupai bir dokunuşla harmanlayınca sonuç inanılmaz olmuş. Geçmişe
saygıyı esirgemeden progresif olabilmek belkide en zor şey günümüzün müziğinde,
ve folk (zaman zaman country) gibi belli dönemlere atfedilen bir müzik türüne
teknoloji çağında modern bir yorum katabilmek oldukça etkileyici. Country
müzikte artık unutulmaya yüz tutmuş karanlık temaları işleyen Lion's Roar
zengin enstrüman aranjmanları ile de dikkat çekiyor. Avrupai kökleri de albümün
her köşesindeki müzikal detaylarda bulmak mümkün..
Young
& Old - Tennis (Fat Possum)
Soğuk
Şubat günlerinde piyasaya çıkmasına rağmen Young & Old deyim yerindeyse
"easy listening/feel good" tadında, tam bir yaz albümü. Reggae ye
yaptığı ince dokunuşlar ve 'reverb' e bulanmış pop 'sound' uyla zaman zaman
2011 de çıkış yapan Cults'u da andırıyor Tennis 2. albümünde. Şahsen ilk
dinleyişten itibaren samimiyetine bayıldığım bu albümü ben güneşli yaz günleri
için dolapta tutuyordum bir süredir, şimdi tam zamanıdır, önümüzdeki bir kaç
ayın soundtrack i olmaya aday, eğlenceli bir albüm.
Silent
Hour/Golden Mile - Daniel Rossen (Warp)
Şanlı
Grizzly Bear'imizin üyesi, kendine has tarzıyla günümüzün önde gelen
gitaristlerinden Daniel Rossen, Grizzly Bear in 2012 sonunda beklenen yeni
albümünden önce ilk solo çalışması olan Silent Hour/Golden Mile ı çıkardı. 5
şarkıdan oluşan EP bu haliyle bile 2012 in en kaliteli müzikal çalışmalarından
biri olmaya aday. Bu EP nin internet üzerinde çeşitli sitelerde
karşılaşabileceğiniz analizleri (ki genelde aldığı yorumların çoğu övgülerle
dolu) hep Rossen'i bir nevi 70 lerin pop müziğini canlandırmaya çalışan modern
bir George Harrison olarak etiketlemeye çalışıyor. George Harrison etkileşimi -özellikle
'Silent Hour' da- çok açık olsada, Rossen i ve müziğini başka şeylere
benzetmeye çalışmak iyi anlamda olsa bile haksızlık olur. Bu EP yi ilk
dinleyşinizden itibaren anlayacaksınız, jenerasyonumuzun en etkili şarkı
yazarlarından biriyle karşı karşıya olduğunuzu. Adeta nefes alan, acelesi
olmadan örülen bir birine giren ama bütünlüğü sağlayan armoniler, yalın zaman
zaman abstrakt ama yürek burkan bir söz yazımı, ve duyduğunuz anda bu Daniel
Rossen diyebileceğiniz bir gitar tekniği.. Her anı kulaklar için bir şölen,
özellikle şarkıları cilalayan sonik detayları takip etmekten hoşlanıyorsanız..
Çıktığı gün dinleyebildiğim için kendimi şanslı hissettiğim, yaşasın 2012
dedirten bir albüm. Sağol var ol Daniel Rossen, yarattığın için, gerçek
anlamda.
Break
It Yourself - Andrew Bird (Bella Union)
Andrew
Bird hayran bırakmaya devam ediyor. Break It Yourself yavaşça gelişen
hikayeleri, geniş bir sonik kadraja yayılan atmosferi ve içgüdüsel bir şekilde
şekillenen temaları ile minimalizm le 'ambient' suların kıyılarında geziniyor.
Bu yönden punk'ın içgüdüsel, primitif yaklaşımını folk paletinde yorumlayan
Yann Tiersen'in 2010 çıkışlı Dust Lane ini de hatırlatıyor. 1 saati aşkın
süresiyle modern müzikte uzun soluklu sayılabilecek bir yapıya sahip olan Break
It Yourself, Bird ün acelesi olmadığını gösteriyor. Her yönüyle Amerikan
müziğinde folklör-ozan sinerjisini en etkili şekilde 2000 li yıllara taşıyan
sanatçı rolünü daha da pekiştiriyor Andrew Bird. 2009 un Noble Beast'ine göre
kesinilkle daha minimal, sade kurallar temel alınıyor. Sözler le doğru orantılı
olarak bahsettiği sahneleri enstrümanlarla neredeyse teatral bir ruhla
canlandırması, belkide Anrew Bird ün klasik eğitimine karşı bir saygı duruşu
yorumunu da yapabiliriz. Belli şarkılarda Bird ün daha önceki albümlerine
nazaran, Güney ABD nin müzik kültürüyle daha detaylı bir ilişki görmek de
mümkün.
Blunderbuss
- Jack White (Third Man / Columbia)
Blunderbuss,
son 20 yılda gerçek rock müziği ayakta tutan sayılı isimlerden Jack White'ın
kariyeri boyunca parçası olduğu projelerden tatlar sunmasının yanında,
sanatçının daha önce hiç görmediğimiz yanlarınıda paylaşıyor. White'ın
alışılmış kan ağlayan gitarlarının yanında, blues (ama old-school blues)
öğelerinin belli şarkılarda neredeyse takıntılı (iyi anlamda) bir şekilde takip
edilmesine White'ın hafiften retro prodüksiyon seçimleri eklenince ortaya
enteresan sonuçlar çıkıyor. Aynı zamanda burda Jack White'ı orkestrasyonu ve
aranjmanları yönetirken görmekte ayrı bir zevk: kendi yarattığı nostaljik
müzikal dünyada daha önce hiç olmadığı kadar ayrıntılara dikkat eder ve kişisel
buluyoruz White ı. Nashville, Tennessee de kaydedilen albüm bölgenin müzikal kültürü,
Chet Atkins, Johnny Cash gibi figürlerin meşalesini bir nevi taşıma görevini
üstlenirken, modern zamanlarda da bu kültürü geleceğe taşıyacak bir köprü
olarak da duruyor. Ama günün sonunda bu albümü açıklayacak tek şey: kelimenin
tam anlamıyla, rock'n roll.
Dr.
Dee - Damon Albarn (Parlophone)
Blur,
Gorillaz, The Good, The Bad & The Queen. Britpop, trip-hop, dünya müziği,
rock müzik, elektronik müzik. Müziğe bu kadar farklı kollardan inanılmaz sayıda
değerli eser bırakmış Damon Albarn, 2011'de sahnelenen, Ulusal İngiltere
Opera'sı tarafından komisyonu yapılan Dr. Dee ile klasik müziğe de adım attı.
Yaklaşık bir sene sonra ise Dr. Dee Operası'nın soundtracki, yani ana aria
ların daha sade stüdyo kayıtlarının bulunduğu bu albüm çıktı. Özellikle Henry
Purcell ve Handel in romantizminin izlerinin de görüldüğü klasik müziğin
yanında, İngiliz-folk türünün kaliteli bir örneği Dr. Dee. Damon Albarn'ın
'Apple Carts' da etkileyici bir şekilde enstrümentasyon a dahil ettiği ney
gibi, bazı parçalarda doğu elementlerinin cesur kullanımıda ('The Moon Exalted'
daki kanun) Albarn'ın geniş müzikal yelpazesini ustaca kullandığını gösteriyor.
Opera şan sanatçılarının yanında Albarn ın sigaradan pürüzlü bas sesini
duymakta hoş. 'Saturn' gibi bazı parçalarda Albarn'ın klasik müziğin
sınırlarınıda progresif bir yaklaşımla sorgulaması gerçekten gerçek
yaratıcılığı takdir eden müzik severleri heyecanlandıracak türden bir hareket.
Damon Albarn, Dr. Dee ile müzik dünyasına artık kalıcı izini bırmıştır
diyebilirz. 2012 nin Mart'ında çıkan bir başka albümde ise Albarn'ın iki diğer
efsane, Tonny Allen ve Flea ile birlikte Rocket Juice & the Moon adı
altında kaydettiği albüm yayınlandı. Adam durmuyor.
In
The Belly Of A Brazen Bull - The Cribs (Wichita)
Wakefield'lı
kardeşlerin senelerdir varmaları beklenen noktaydı bu. Potansiyelleri altın da
ezilen grupları çok gördük - özellikle 2002-2009 arası ingiliz rock ında- ama
sonunda bir grubun büyürken gelecek vaad eden statüsünden çıkıp vaad ettiği
büyüklüğü yaşayıp yaşattığını görmek, işte bu eğer senelerdir takip ettiğiniz
bir grupsa oldukça zevkli bir şey. İlk 2 albümü lo-fi garaj tınılarıyla geçirdi
Cribs. 3. albümde prodüktörlük koltuğuna oturan Alex Kapranos Jarman
kardeşlerden bir Franz Ferdinand yaratmaya çalıştı, 4. albüm Ignore the
Ignorant ise bir indie şaheseriydi ancak bu albüm sürecinde tarihin en iyi rock
gitaristlerinden efsanevi Johnny Marr'ın 4. eleman olarak gruba katılması yine
gerçek Cribs ruhunu perdeleyen bir faktördü. Geriye baktığımızda kötü bir albüm
yok, ancak In the Belly of a Brazen Bull, 3 kardeşi gerçek kimliklerini,
oldukça kaliteli bir prodüksiyonla bulurken yansıtıyor. Olgunluk dönemindeki
Cribs eskisi gibi sert hatta daha sert, sahaya hala ölüm-kalım mentalitesiyle
çıkıp kulaklarda marş tadında yankılanan oldukça fiziksel melodiler
bırakıyorlar. Ancak farklı olan, şarkı formlarındaki olgun seçimler,
melodilerde takip edilen yenilikçi yollar, ve artık hiç bir Cribs şarkısının
"daha önce bir yerlerden duymuştum" etkisi yaratmaması. The Cribs in
şu ana kadarki en sert albümü diyebiliriz. Ve her şeyden önce bu bir punk
albümü, vasat Amerikan sanatçıların tekeline düşen bir türün İngilterede
canlanmasına tanık oluyoruz.
Aykut İmer
(siz
de yazı/fikir/görsel/liste/deneme göndermek istiyorsanız iletişim bölümüne uğrayınız)
valtari | sigur rós
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 5/27/2012 05:43:00 ÖS
etiket: albüm, sigur ros, valtari
yorum:
Hiç yorum yok
“I
love Sigur Rós but occasionally they do sound like two cats fucking beside a
very encouraging orchestra” yazan tweeti retweet yapan ve bu hareketiyle
aslında yaptığı işte kendilerine ne kadar güvendiğini gösteren İzlandalı
post-rock grubu Sigur Rós, uzun bir aradan sonra hayranlarına yeni bir albüm
sundu.
Her
albümüyle büyük ilgi toplayan grubun son albümü Valtari, kendi içlerinde birer
başyapıt olarak sıfatlandırabileceğimiz albümlerinde olduğu gibi farklı bir
türe kendi çizgilerinden hiç sapmadan yoğunlaşıldığının kanıtı.
Ambient
müziğe yeni bir ifade katan grup, diğer albümlerinde olduğu gibi klasik ve
minimal öğeleriyle atmosferin durağanlığında her tınının yedirilerek
benimsetildiği bir iş ortaya çıkarmış.
Sert
tonları beklemediğimiz gruptan bu kez olabildiğince ağır hareketlerle ilerleyen
bir albümün gelmesi değişik yorumların yapılmasına neden olabilir. Çünkü diğer
albümlerine göre ciddi anlamda “yavaş” bir albüm Valtari. Tabii bu durum
albümün kalitesini çok etkiler mi, pek öyle olacağını düşünmüyoruz.
Daha
önce Sigur Ros parçalarını çok dinlememiş kişiler bu albümden muhakkak uzak
duracaklardır lakin grubu benimsemiş ve üzerine de ambient müzikten hoşlananlar
albümü taçlandıracaklardır.
Albüm
Ég Anda ile başlıyor. Fjögur Píanó ile bitene kadar da
temposundan hiçbir şey kaybetmeden ilerliyor. Albümde yer alan parçaların kendi
başlarına bir şeyler ifade etmesinden çok sanki tüm albüm bir bütünmüş gibi
belirli bir olayı anlatıyormuşçasına ilerliyor.
Tabii
yine de en beğenilen yahut “buradayım” diyen parçalar sorulacak olursa da Varúð, Dauðalogn, Varðeldur
söylenebilir.
Albümde
yer alan parçalar şu şekilde:
1.
Ég Anda
2.
Ekki Múkk
3.
Varúð
4.
Rembihnútur
5.
Dauðalogn
6.
Varðeldur
7.
Valtari
8.
Fjögur Píanó
Nefes
almanın öneminin vurgulandığı bir klip de aşağıda:
young mountain | this will destroy you
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 4/14/2012 08:00:00 ÖS
etiket: albüm, this will destroy you, young mountain
yorum:
Hiç yorum yok
2005
yılında Teksas’ta kurulan This Will Destroy You, dinlemekten keyif aldığımız
bir post-rock grubu. İcra ettikleri işi başarıyla yerine getirdikleri de bir
gerçek. Parçalarında enstrümantal bir atmosferin yanında ara ara sert bir
dinamizmi kullanmalarıyla da “eargasm” yaşamamıza sebep oluyor. Gitarda Jeremy
Galindo ve Chris King, basgitarda Raymond Brown, bataride Andrew Miller’ın
bulunduğu This Will Destroy You, başlangıçta Galindo’nun vokalde bulunmasıyla
müzik yapmaya başlamış fakat elde ettikleri şarkıların “berbat” olduğunun
farkına varmışlar ve yaptıkları müzikle pek bağdaştıramamışlar. Ardından enstrümantal
yapmaya karar vermişler.
Young
Mountain, grubun kendi imkânlarıyla kaydettiği ilk EP. Demolarını CD-R olarak
kaydedip küçük çaplı konserlerinden sonra satıyorlarmış. Bir süre sonra
eleştirmenlerce fark edilip 2005 yılının en iyi enstrümantal yapan grupları
arasında gösterilip The Silent Ballad tarafından 50 grup arasında beşinci
gösterilmiş. Böylelikle yaptıkları işin daha da farkına varıp albüm şirketiyle
anlaşma yoluna gidilmiş ve ortaya Young Mountain çıkmış.
Daha
iyisi olabilir miydi diye düşünmemize bile izin vermeyen bir eser Young
Mountain, olabildiğince sıcak, olması gerektiği kadar soğuk. Düşük tonlamaları
yavaşça süzülen irinli gözyaşları gibi, yüksek sesleri ise bütünüyle acımasız…
Albümünde
yer alan altı parçanın altısı da farklı duyguları barındırıyor. Ama bir şarkı
var ki yaz gününde iliklerinizi donduracak nitelikte bir karamsarlıkla tüm
hislerinizi alt üst ediyor. There Are Some Remedies Worse Than The Disease,
albümdeki son parça ve bitişi öyle bir anlatıyor ki defalarca dinlemek
istiyorsunuz. Diğer parçaların da hakkını yemeyelim.
This
Will Destroy You aslında bu EP ile bir parça inşa etmek için 15 dakikaya gerek olmadığını
gösteriyor. Neticede çoğu post-rock türündeki parçalar upuzun oluyor lakin
Young Mountain’deki en uzun parça 8 buçuk dakika. Bu sebeple çoğu dinleyici
tarafından da sevileceğini düşünüyorum.
Parçaların
genel özelliği ise başlangıçta yavaş bir tınının üzerine bindirilen sert
ritimler. Bu da klasik post-rock parçaların bir özelliği, tabii bu bir negatif
yön mü, hiç de değil. Grup olması gerektiği gibi iyi bir iş gerçekleştirip iyi
bir ürün veriyor.
Toplamda
36 dakika uzunluğundaki Young Mountain’de yer alan 6 parça ise şu şekilde:
Quiet 4:52
The World Is Our ___ 7:10
I Believe In Your
Victory 6:30
Grandfather Clock 2:37
Happiness: We’re All
In It Together 8:32
There Are Some
Remedies Worse Than The Disease 6:16
Young
Mountain’in last.fm sayfasına şu bağlantıyı kullanarak ulaşabilirsiniz.
İyi
dinlemeler.
hardcore will never die, but you will | mogwai
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 4/04/2012 05:39:00 ÖS
etiket: albüm, hardcore will never die but you will, mogwai
yorum:
Hiç yorum yok
“Bence
insanların çoğu, odaklanacak şarkı sözüyle karşılaşmamaya alışık değiller. Şarkı
sözleri bazı insanları gerçekten rahatlatıyor. Bana kalırsa bu kimseler şarkıya
eşlik etmeyi seviyorlar ve bu işi bizim şarkılarımızla yapamayınca da biraz
canları sıkılıyor” diyerek müzik olgusunun kendilerine göre nasıl olması
gerektiğini alttan alta dinleyiciye söylemeye çalışan Stuart Braithwaite,
Glasgow İskoçya’da kurulmuş, enstrümanların derin tınılarının içe işlediği
müzik türü Post-Rock’ın en tanınmış ve bu türü en iyi işleyen müzik grubu
Mogwai’nin kurucularından biri, diğeri ise Dominic Aitchison.
2011
yılında piyasaya sürülen ve düşündüğüm kadarıyla en iyi albüm isimleri
listesinde üst sıralarda olması kaçınılmaz olan bir isme sahip olan albüm grubun
7. albümü.
Üzerinde
çok konuşulması gereken bir albüm niteliği taşımakta, mevzu bahis post-rock
olunca -ki yanlış hatırlamıyorsam röportajın birinde kendilerinin post-rock
etiketi altında görmediklerini belirten cümleler kullanmışlar, çok okuyup çok
dinlemek mi gerekli, üzerinde beyin fırtınaları mı koparmak lazım yoksa bilgi
sahibi olmak/eleştirmek adına işin ehli mi olmak gerekli pek bilemiyorum, işin
aslı Mogwai eleştirisi yapmak ya da konuyu daha da genişletirsek post-rock
eleştirisi yapmak işin “iyi” anlamak lazım. Yerinde kullanılacak sözcüklerin
seçimi bile zorken albüm eleştirisi hele hele böyle bir grubun eleştirisini
yapmak zor geliyor. Ama kısaca diyebiliriz ki Mogwai’nin belki de en iyi
albümü, söylemek çok kolay olmuyor takdir edersiniz, en azından diğer
albümlerine kıyasla en farklı albümü olduğunu rahatlıkla vurgulayabiliriz.
Albümde
yer alan parçaları dinlerken şayet düz mantıkla şarkı kendi içine dinleyici
çekebiliyorsa -ki bu albümdeki tüm parçalar bu özelliğe sahip, parçaların
iyiliğinden söz etmek kolay oluyor. Bir defa gitar tonlamalarını hissetmek
insana hiç bu kadar mutluluk getirmemişti. Bahsi geçen mutluluk yamacında hüznü
de barındırmıyor değil, demek istediğim anlaşılmıştır umuyorum.
Yerinde
sekmediğin bir kez daha gösteren Mogwai, dinlemekten bıkılmayan bir grup, hem
neden bıkılsın ki?
Bir
süre önce grup adına bir top 10 listesi hazırlamıştık, uğrayıp bakabiliriniz. Albümün
last.fm sayfasına da buradan ulaşabilirsiniz. Aşağıda albümde bulunan parçalar
mevcut, belki defalarca San Pedro’yu dinledik durduk, facebook sayfamızda
paylaştık. Bu kez ise albümden farklı bir parçayı paylaşmaktan mutluluk
duyuyoruz. İyi dinlemeler.
1.
White Noise
2.
Mexican Grand Prix
3.
Rano Pano
4.
Death Rays
5.
San Pedro
6.
Letters To The Metro
7.
George Square Thatcher Death Party
8.
How To Be A Werewolf
9.
Too Raging To Cheers
10.
You’re Lionel Richie
animals | pink floyd
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 1/14/2012 08:00:00 ÖS
etiket: albüm, animals, pink floyd
yorum:
Hiç yorum yok
İngiliz
progressive rock grubu Pink Floyd’un 1977 yılı çıkışlı, onuncu stüdyo albümü
olan Animals, konusunu George Orwell’ın politik fablı olan Hayvan Çiftliği’nden
alıyor.
to lose my life... | white lies
yazan: tunalızade gürkan efendi
tarih: 1/01/2012 08:00:00 ÖS
etiket: albüm, indie, post-punk, to lose my life, white lies
yorum:
Hiç yorum yok
Kimilerine
göre 2009 yılının en iyi albümlerinden biri, kimilerine göre ise orijinallikten
yoksun, üzerinde fazla uğraşılmamış vasat bir albüm. White Lies’ın ilk albümü
olan To Lose My Life… çok farklı yorumlar alsa da göreceli kavramlara çok
takılmazsak başlı başına ayakları yere basan bir albüm.