sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

interstellar: yeni fragman


  Christopher Nolan’ın 7 Kasım 2014’de vizyona girecek olan yeni filmi İnterstellar’dan resmi ilk fragman yayınlandı. Karadelikler, zamanda yolculuk, solucan deliği gibi kafa karıştırıcı konuların da için de barındırdığını gördüğümüz fragman oldukça heyecan verici. Soundtrack kısmında Hans Zimmer'ın imzasını barındıran ve senaryosunda Jonathan Nolan ile beraber yazan Christopher N. beklentilerimizi üst düzeye çıkarttı diyebiliriz.

paylaş:

Marvel'da yeni dönem: Ant-Man


  Temmuz 2015’de vizyona girecek olan ve Marvel’da yeni bir dönemi başlatacak olan Ant-Man, yönetmen koltuğunda Shaun of the Dead filmiyle tanıdığımız Edgar Wright bulunmakta. Filmin başrol oyuncusu henüz açıklanmamış olsa da,  Simon Pegg isminin başrol için bir adım daha önde olduğunu düşünüyoruz.


paylaş:

İnsan Nasıl Aptallaştırıldı


   Konudan çok uzaklaşmadan kısaca insanın mitolojik tarihine, nasıl var olduğuna bir bakalım
   Dini kitaplara göre insan Tanrının meleklerden sonraki yaratısıdır. Tanrı siyah çamura şekil vermiş sonra da içine kendi ruhundan bir parça üflemiş ve kurumaya bırakmıştır. İnsanı kıskanan iblis - bu konuda meleklerin hür iradesi olup olmadığı, insanın var oluş amacının Tanrının hür iradeli bir varlık yaratma ihtiyacı olduğu konusunda çelişkiye düşülmüşse de yeterli bilgim olmadığı için bu konuyu deşmeyeyim - kurumakta olan insanın burun deliklerinden girip çıkmış, tekme atmıştır - yine bu kaynakların güvenilirliği tartışılır,Tanrının buna izin vermesi saçmadır aslında - sonuç olarak insan içinde Tanrı ruhu olan ama İblisin de ruhunu biraz da olsa barındıran bir varlık olarak var olmuştur.
Sonra Ademin yalnız kalmasından dolayı tanrı Ademin kaburga kemiğinden Havvayı yaratmıştır.
   Tasavvuf felsefesine göre ise Tanrı 3 iyi özelliğini ve bunların tam zıttı olan 3 kötü özelliğini insana üflemiştir. İnsan tasavvuf a göre de içinde çatışmalar yaşayan bir canlı olarak var olmuştur.
   Yunan mitolojisine göre ise insan Prometheus tarafından Tanrılardan öç almak için yaratılmıştır. Daha sonra Zeus insanı dizginlemek için insana benzeyen bir varlık yapmış sonra da Hermese bu varlığın içine kurnazlığı ve kindarlığı koymasını, Afrodite ise şehveti ve baştan çıkarıcılığı koymasını söylemiş ve bir kutuya koyup Prometheus un fazla zeki olmayan kardeşine yollamıştır hediye olarak. Epimetheus bu kutuyu açmıştır ve içinden ilk kadın olan Pandora çıkmıştır. Hatta Zeus şöyle der " insana öyle bir hediye vereceğim ki onlara zarar verdiğini hayatını mahvettiğini bilse de ondan vazgeçemeyecek " 
   Özet olarak çeşitli kaynaklara göre insan bu şekilde yaratılmıştır.
   Şimdi bu kaynakların doğruluğu tartışılır. Peki biraz düşünürsek insanın pek de zeki olmadığı sonucu rahatça çıkarılabilir. Peki hiç sorguladınız mı neden insan zeki olarak tasvir edilmedi? Adem neden Havvaya, Havva neden İblise kandı? Neden İblis insandan zeki gösterildi? Sen zaten böyle yaratıldın istesen de zeki olamazsın demek için, insanın bir şeyleri kabullenmesini sağlamak için olabilir mi? Çok zorlama bir mantık diye düşünebilirsiniz evet. Ama size dışarı çıkıp biraz bakınmanızı insanları dinlemenizi öneririm. Ya da çıkamayacaksanız bile biraz düşünün. İnsanın giderek aptallaşmaya başladığını göreceksiniz ve eğer beyniniz hala uyuşmadıysa neden böyle oldu diye sorgulamaya başlayacaksınız. Eğer başlamadıysanız hiç boşuna vakit kaybetmeyin. Ne yapıyorsanız onu yapmaya devam edin.
    Neden böyle oldu? Neden düşünmek yorucu bir hal aldı artık? Ne zaman düşünmekten korkar hale geldik? Ne zaman çok düşünme kafayı yersin der olduk birbirimize?
    Felsefi açıdan yaklaşmayacağım. Hem içinden çıkamayız hem de pek derinlikle bilmediğim bir konu felsefe. Ben size elimden geldiğince popüler kültürün insanı aptallaştırma öyküsünü anlatacağım.
    Hatırlamayacağınız üzere sessiz sinema döneminde yapılan filmlerin para dışında amaçları vardı. Modern Times, Gold Rush, Citizen Kane vb. sistemi eleştirmekti amaçları. Bunları yaparken de Şarloya gülüyordu insanlar. Bu filmlerden sadece gülüp çıkanlar vardı elbet ama az da olsa bazılarının aklında soru işaretleri kalıyordu. Evine gidince düşünmeye başlıyordu.
   Yıl 1975. Steven Spielberg un filmi Jaws vizyona girdi. Özel efekler havada uçuşuyor insanlar çok aşina olmadıkları bu " sanat " karşısında büyüleniyorlardı. Ama Jawsın bir özelliği daha vardı. Hiçbir şey anlatmıyordu film. Anlatmıyordudan ziyade düşündürmüyordu. Bomboş ama eğlenceyle geçen iki saat...
   Ve 8 milyon dolara mal olan film 260 milyon dolar gibi devasa bir kazanç ve şöhret getirmişti. Steven Spielberg insanın zayıf karnını, açığını bulmuştu. Beyne değil sadece göze hitap eden bir sinemacılık doğuyordu. Jawsı E.T ler, İndiana Joneslar takip etti. İnsanlar bu kolay eğlenceye tapmaya başladılar. Kolay ve eğlencelinin yanında zor ama düşündüren filmlerin tutunma şansı kalmadı. İnsan yasak elmanın tadına bakmıştı bir kere. Ve böylece popüler kültürün can damarı popüler sinema, aydınlık maskeli karanlık doğdu. Bu noktadan sonra yapılan tüm filmlerde de düşünen karakterler gereksiz ve can sıkıcı olarak gösterildi. Genellikle hippi ve kafası uçmuş komplo teorisi üretip duran karakterler olarak gözümüze sokuldu ve başlarına hep kötü şeyler geldi. Ben hatırlamıyorum ki bu tip karakterlerden biri bile mutlu sona ulaşsın. Hepsi dışlandı veya öldürüldü. Bunları ağzı açık beyni kapalı halde izleyen gençlerin de bilinçaltına düşünürseniz sonu bu olur mesajı işlendi. Sonuç ise ortada. Düşünenlerin nerd, freak olarak dışlandığı, aklını hiç kullanmayan futbol takımı kaptanının en popüler çocuk olduğu bir genç nesil...
   Aynı dönemde müzik de Jazz ve Bluesdan Rocka, Hard Rocka kaydı. Pink Floyd, Led Zeppelin, Deep Purple gibi gruplar Blues ritimlerini ve akorlarını değiştirerek yeni bir akım oluşturdular. Şarkıları bir şeyler anlatma derdindeydi. Her ne kadar hiçbir şey anlatmayan, sadece göze hitap eden Alice Cooperlar, Venomlar piyasada olsa da o dönemin zihinleri hala kullanılabilir gençleri bu grupların peşlerini bırakmadı. Ta ki düşünmekten yorulana kadar. Artık müzikal değer, anlamdan çok daha önemliydi. Çünkü bir yandan esrar içip bir yandan da sözlere kafa yoramazlardı. Ve müzik artık göze değil kulağa hitap ediyordu...
   Düşünen insanın neler yapabileceğini bilenler gençleri zehirlemeye karar verdi. Ve hala da kullanılan Sex,Drugs and Rock'n Roll furyası başlatıldı. Sinemayla zaten beyni tembelleştirilmiş genç nesil bu mottoyla bataklığın içine çekildi.
Sex beyni durduran yegane olgu, artık gençler için vazgeçilmez halini alan bir uyuşturucuya dönüştü. Uyuşturucu, azıcık da olsa kalan beyin kırıntılarını sildi süpürdü. Rock'n Roll da günah keçisi...
   Kurulan düzen hala işliyor. Yıl 2013;
   Sinema : American Pastası ve türkiye versiyonu Çılgın Dershane
   Müzik : Justin bieber, Nicki Minaj ve benzeri tekno ve pop şarkıları
   Ama neyse ki internetin icadı ile globalleşen dünya kurtarılmak isteyen,potansiyeli olan hala çürümemiş taze yerleri kalan beyinleri aydınlığa çıkarabiliyor. Her ne kadar sosyal medya denen popüler kültürün yeni kolu sinemanın, müziğin yaptığını 5 kat hızlı da yapsa hala umut var.
   Sinema : Bağımsız sinemanın yükselişi ile popüler, akılsız sinemaya karşı durulabiliyor
   Müzik : Hala Anathema, Tool gibi bir şeyler anlatmaya çalışan gruplar var
   Hala umut var. Düşünmek için. Sadece birazcık akıl. İnsan düştüğü bu bataklıktan ancak akıl yardımıyla kurtulabilir. Düşünmeye hep vakit var. 
   Sizden ricam kafeslerinizden çıkın. Dışarı çıktığınızda elinizdeki teknolojik aygıtlara bakmak yerine gökyüzüne bir bakın. Arkadaşlarınızla yüzyüze, gözlerinin içine baka baka konuşun. Havadan sudan konuşun, saçma da olsa bir şeyler anlatın. Analtılmış hikayeleri, yapılmış televizyon programlarını konuşmayın. Bir gözünüz telefonunuzda bir gözünüz arkadaşınızda olmasın. Geceleri en azından balkona çıkıp yıldızlara bakmaya çalışın. Evrenin ne kadar büyük, insanın ne kadar küçük olduğunu anlamaya çalışın. Yalvarıyorum size, kalkın artık. Bilmediğiniz sokaklarda korkusuzca yürüyün. Keşfedin. Korkarak yaşamaktansa cesurca ölün. Emin olun bu yaşamak değil. Yaşamak bunlardan çok daha falzası.
    Nasıl değil, neden diye sorun kendinize.

   Korkmayın. Kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi başkasına yapmayın, sizden başkasına yapılmasına da izin vermeyin, karşı çıkın. Savaşın. Çürüyoruz. Yaşam kafesi içinde ölüyoruz.
   Gökyüzüne bakın. Dünyanın döndüğünü görün. Hayatın geçtiğini anlayın.
paylaş:

Los Angeles İzlenimlerim

Şu'na ithafen


Geçenlerde bir arkadaşım oscar törenine çağırdı los angelesa, L.A(el ey) derler orda los angeles a tabi, dedim gideyim evde mario oynuyorum. Çok da severim L.A yi.
Neyse atladık uçağa indik, atladık taksiye "to the Kodak Arena " dedim. Yes sir dedi taksici. Los angelesta taksiciler öyle efendi adamlardır tabi. Neyse törene gittik Brad Pitt in arkasına, Helena Bonhem Carterla Tim burton ın arasına oturdum.Tim burton dedi " Bilader sen kay da hatunun yanına oturuyum" Tamam dedim geç. Neyse ödüller veriliyor ben muhabbet etmeye çalışıyorum bunlarla ama surat beş karış. Ödül alamadı gene Helena, ağlıyor. Öne eğildim dedim " Brad sana acayip haksızlık yapıyolar verseler ya ödülü " dedi " nabıcan başkan kıfsmet " neyse torpiller geçildi ödüller verildi ağlayan ağlayana, makyajları akıyor tazelemeye gidiyorlar WCye. Orda tuvaletlerde numaratör var tabi sıra olmuyo adamlar biliyor işi. Dışarı çıktım sigara içmeye. Baktım James Cameron, Christopher Nolan, Night Shyamalan sigara içiyorlar orda gittim ben de girdim muhabbete. James başladı aman da para var huzur var gülüyolar felan. Hemen atladım dedim nerde o eski Stanley Kubrickler, David Lynch ler. Hepsi oooo dedi yumuşak karnımıza vurdun(you hit our soft stomache) dedi. Ya dedim adam olun. Bir Christopher Nolan var şurda adam. Sonra Mel Gibson geldi, sinirli, kafayı yemiş. Adam anca paradan bahsediyor. Dedim " fuck this shit i'm going " Bozuldular tabi lafı koydum gittim.
 Karnım acıktı dedim bi melemenci yok ki memlekette. Neyse dedim klas bi yere gideyim. Hollywoodun batısında The Palm diye bi yer var biftek ağırlıklı. Dedim " steak steak diye ağlıyolar yiyim bakim " Mangalın gözünü seveyim bu ne? 220 dolar para bayıldım, içime oturdu dertten bi sigara daha yaktım. Yolda Lindsay Lohanla çarpıştık kafa güzel tabi çekmiş eroini burnu kırmızı anladım hemen. Dedim iş çıkar bu gece. " do you need a ride " dedim. Anlamadı gerizekalı. Bakıyo bön bön. " fuck you " dedim mal gibi duruyo. Başımıza kalmasın dedim kaçtım ordan.
 Bi starbucks a giriyim de ayılayım dedim uçağın kalkış saatine var daha. O da kim? Arnold Schwarzenegger. Orda bişeyler diyor kimse anlamıyor hebele hübele. Dedim " learn to talk hayvan " baktı, üstüme yürüdü anladı mı ne yaptıysa kaçtım hemen. Tekel buldum bi tane. Dedim bi kısa anadolu 2 de efes extra. verdi adam. bira ucuz tabi orda. Dönerci gördüm, dedim " gözünü seveyim türkiyenin. Neyse gittim yolda oturdum efesimi içiyorum. Bakıyo millet mal gibi. " go fuck yourself " diye bağırıyorum kafa güzel biraz.
 Baktım zencinin biri bana baka baka geliyor. Kim ula bu diyorum ufaktan da tırsıyorum tabi. Götüm götüm kaçıyorum ordan dedi " wait let's talk " dedim "bırak ya neyi talk sıçayım düzeninize " dedi " valla gardeş ben de tiksiniyorum burdan kaçıp gidecem " dedim bana bulaşma da ne bok yiyosan ye. Sonradan öğrendim Kobe Braynt ın dayısının oğluymuş. Kobe nin gölgesinde büyümüş. Evet lan doktor olduk yaranamadık felan diyodu.
 Neyse ne biçim memleket ula dedim gitmeden bi Central Park ı göreyim ama uzak geldi ta New York, gidemedim. Orda homeless vardı bi tane Anthony miş adı. Dedim benim adım da Fatih Altaylı. Dedi bak fatih; bu dünyada piç olucan yoksa başaramazsın felan. Ulan memleketin homeless ı bile geyik çeviriyo. Ne adamlarmışsınız hayvan herifler diye bağırarak taksiye bindim. L.A de otobüs dolmuş yok tabi taksi var sadece.Geldim türkiyeye bi buçuk iskender yedim dedim gözünü sevdiğimin memleketi.

paylaş: