Şu'na
ithafen
Geçenlerde
bir arkadaşım oscar törenine çağırdı los angelesa, L.A(el ey) derler orda los
angeles a tabi, dedim gideyim evde mario oynuyorum. Çok da severim L.A yi.
Neyse
atladık uçağa indik, atladık taksiye "to the Kodak Arena " dedim. Yes
sir dedi taksici. Los angelesta taksiciler öyle efendi adamlardır tabi. Neyse
törene gittik Brad Pitt in arkasına, Helena Bonhem Carterla Tim burton ın
arasına oturdum.Tim burton dedi " Bilader sen kay da hatunun yanına
oturuyum" Tamam dedim geç. Neyse ödüller veriliyor ben muhabbet etmeye
çalışıyorum bunlarla ama surat beş karış. Ödül alamadı gene Helena, ağlıyor.
Öne eğildim dedim " Brad sana acayip haksızlık yapıyolar verseler ya ödülü
" dedi " nabıcan başkan kıfsmet " neyse torpiller geçildi
ödüller verildi ağlayan ağlayana, makyajları akıyor tazelemeye gidiyorlar WCye.
Orda tuvaletlerde numaratör var tabi sıra olmuyo adamlar biliyor işi. Dışarı
çıktım sigara içmeye. Baktım James Cameron, Christopher Nolan, Night Shyamalan
sigara içiyorlar orda gittim ben de girdim muhabbete. James başladı aman da
para var huzur var gülüyolar felan. Hemen atladım dedim nerde o eski Stanley
Kubrickler, David Lynch ler. Hepsi oooo dedi yumuşak karnımıza vurdun(you hit
our soft stomache) dedi. Ya dedim adam olun. Bir Christopher Nolan var şurda
adam. Sonra Mel Gibson geldi, sinirli, kafayı yemiş. Adam anca paradan
bahsediyor. Dedim " fuck this shit i'm going " Bozuldular tabi lafı
koydum gittim.
Karnım acıktı dedim bi melemenci yok ki
memlekette. Neyse dedim klas bi yere gideyim. Hollywoodun batısında The Palm
diye bi yer var biftek ağırlıklı. Dedim " steak steak diye ağlıyolar yiyim
bakim " Mangalın gözünü seveyim bu ne? 220 dolar para bayıldım, içime
oturdu dertten bi sigara daha yaktım. Yolda Lindsay Lohanla çarpıştık kafa
güzel tabi çekmiş eroini burnu kırmızı anladım hemen. Dedim iş çıkar bu gece.
" do you need a ride " dedim. Anlamadı gerizekalı. Bakıyo bön bön.
" fuck you " dedim mal gibi duruyo. Başımıza kalmasın dedim kaçtım
ordan.
Bi starbucks a giriyim de ayılayım dedim
uçağın kalkış saatine var daha. O da kim? Arnold Schwarzenegger. Orda bişeyler
diyor kimse anlamıyor hebele hübele. Dedim " learn to talk hayvan "
baktı, üstüme yürüdü anladı mı ne yaptıysa kaçtım hemen. Tekel buldum bi tane.
Dedim bi kısa anadolu 2 de efes extra. verdi adam. bira ucuz tabi orda. Dönerci
gördüm, dedim " gözünü seveyim türkiyenin. Neyse gittim yolda oturdum
efesimi içiyorum. Bakıyo millet mal gibi. " go fuck yourself " diye
bağırıyorum kafa güzel biraz.
Baktım zencinin biri bana baka baka geliyor.
Kim ula bu diyorum ufaktan da tırsıyorum tabi. Götüm götüm kaçıyorum ordan dedi
" wait let's talk " dedim "bırak ya neyi talk sıçayım düzeninize
" dedi " valla gardeş ben de tiksiniyorum burdan kaçıp gidecem "
dedim bana bulaşma da ne bok yiyosan ye. Sonradan öğrendim Kobe Braynt ın
dayısının oğluymuş. Kobe nin gölgesinde büyümüş. Evet lan doktor olduk
yaranamadık felan diyodu.
Neyse ne biçim memleket ula dedim gitmeden bi
Central Park ı göreyim ama uzak geldi ta New York, gidemedim. Orda homeless
vardı bi tane Anthony miş adı. Dedim benim adım da Fatih Altaylı. Dedi bak
fatih; bu dünyada piç olucan yoksa başaramazsın felan. Ulan memleketin homeless
ı bile geyik çeviriyo. Ne adamlarmışsınız hayvan herifler diye bağırarak
taksiye bindim. L.A de otobüs dolmuş yok tabi taksi var sadece.Geldim türkiyeye
bi buçuk iskender yedim dedim gözünü sevdiğimin memleketi.