Birkaç
sayfa yahut paragrafla bir olayı anlatmak yetersiz kalabiliyor bazen, atmosferi
öyle ayarlamak gerekiyor ki hem okuru olayın derinliklerine acımadan sürüklemek
hem de onu oraya hapsedip can çekişmesini izlemek amaç çünkü. Etgar Keret bu
işi ustalıkla yapan yazarlardan biri, değişik bir beyni olduğunu düşünüyorum,
adam bir defa uçuk, genel geçer kanıların dışında gezinmeyi seviyor, dalga
geçerken sövmesini de çok iyi biliyor, kara mizah duygusunun dizginlerini de
sıkı sıkıya yakalamış. Sadece yazar kişiliğiyle de değil İsrailli olması
sebebiyle dünyanın saçma sapan oyunlarına başkaldırmasıyla da ayakta
alkışlanacak bir zat.
Etgar
Keret’ın okuduğum ilk kitabı Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü, yine burada
paylaşımda bulunulmuştu, kitabı okuduktan sonra damakta bıraktığı tat ardından
diğer kitaplarını okuma gereksinimi duymamıza sebep oluyor. Buzdolabının
Üstündeki Kız, aslında ilk başta insanda garip duygular oluşturuyor, kitaba
adını veren ilk öyküyü okuduktan sonra ise yanıldığımızı ve kafamızda
canlandırmaya çalıştığımız imgelerin aslında hiç de düşündüğümüz gibi
olmadığını anlıyoruz. Bu da hiçbir şey göründüğü gibi değildir savının bir
kanıtı olsa gerek.
Kısacık,
kısa olduğu kadar derin bir sürü öyküyü içeren bir kitap, zor yanı da yok değil
aslında. Neticede su içmek için mutfağa gitmek de zor gelebiliyor insana,
neyse.
Öykülerin
bu kadar içe işlemesinin yanında kısa oluşlarıyla da şehir içi minibüslerinde
okumak için o kısa ama çekilmez zamanı eğlenceli hale dönüştürmeyi
başarabiliyor, hele ki kitap okumak için zaman ayıramayıp bu duruma canı
sıkılanlar için. Ama sakin kafayla oturup üzerinde düşünüldüğünde aslında
öykülerin ne kadar da uç yerlere işaret ettiğini anlıyor okuyucu, imgelerin
gölgelerinden çok ona ışık tutanın kaynağına doğru seyre dalıyor adeta. Kitap bitince
de apışıp kalıyorsunuz.
Avi
Pardo çevirisiyle Siren Yayınları’ndan çıkan 156 sayfalık bu samimi kitap, her
kitaplıkta olmayı hak ediyor.
“Kent merkezinde
kendine bir daire kiraladı, bütün gün postacının yolunu gözlüyor. Benim postayla
bir işim yok, başka ülkelerden bana bir şey gönderecek arkadaşlarım da yok. Olsaydı
çoktan yanlarına giderdim. Onlarla içmeye çıkardım, dert yanardım. Onlara sık
sık sarılır, yanlarında ağlamaktan utanmazdım. Yıllarımızı geçirebilirdik bu
şekilde, ömrümüzü. Yüzde yüz doğal, damlalardan çok daha iyi.” –Damlalar/sayfa 26
Tramvay
Durağı Etgar Keret ile hoş bir röportaj yapmış, buradan okuyabilirsiniz, Siren
Yayınları’nın okumaktan zevk aldığımız blogunda Etgar Keret üzerine yazılmış
tüm yazıları ise şurada bulabilirsiniz. Yazarın internet sitesi ise bu
bağlantıda.
0 YORUM:
Yorum Gönder