Çok
çok uzun süredir istememiştim bunu... Telefonumu bile yanıma almadan, 2 tişört,
1 şort, her ihtimale karşı yanına bir bikini, birkaç yedek iç çamaşırı bir de
diş fırçamdan oluşan bir çantayı sırtıma atıp koşarak gitmek bildiğim,
tanıdığım yerlerden. Daha önce hiç görmediğim sokaklar görmek, gördüğüm yeni
yüzleri ise hatırlamayı bırak algılamaya tenezzül etmediğim bir yerlerde
gezinmekti istediğim. Nasıl göründüğümü de umursamadan sadece öyle zamanın
geçmesini beklemek tanımadığım yerlerde. Tek kişilik yemeğimi hazırlamak için
marketten aldıklarımla eve dönerken farkında olmadan düşündüğüm şey buydu.
Deniz
görmek istemiştim biraz, biraz yalnız kalmak. Daha önce hiç karşılaşmadığım
manzaralarla karşılaşmak ki eskilere aklım gitmesin. Geçmişim olmasın,
hatırlamayayım hatırlanmaması gereken zamanları. Bütün sorumluluklarımı
unutayım, uzak olayım her şeyden. Tek bağım sırt çantam, önemsediğim tek şey
dayanamadığım güneşi uzakta tutan gözlüğüm olsun bir de kendimi dış dünyadan
soyutlamamın vazgeçilmez parçası olan müzik çalarım.
Uyandığım
saat, uyuduğum saat, yediğim yemek kimsenin umurunda olmasın. Bıraksınlar beni
tek başıma kalayım, görünmez olayım, görmesinler… Ve sen, özellikle sen, hiç
var olmamışsın gibi olsun. Ben hiç inanmamış olayım, tekrar “bu sefer farklı”
demeyeyim, hadi dedim inanmayayım buna! Öğreneyim artık hiçbir zaman farklı
olmaz, bütün hikâyeler birbirine benzer. Her hikâyenin sonu tahmin edilebilir,
bazı hikâyeleri çok sevmemiz anlatıcıdan kaynaklanır hikâyenin kendisinden ya
da farkından değil. Hepsi aynı biter, hadi biri farklı diyelim, farklı olsa da
biter…
Seni
seviyormuşum… Bırak seveyim, ne fark eder ki? Sen beni seviyormuşsun, sev, ne
fark eder ki? Bitmeyecek miyiz? Sona koşar adımlarla yaklaşmıyor muyuz? Göze
aldıklarımızı değil, alamadıklarımızı hatırlatıp durmuyor muyuz birbirimize?
Hani der ya Nazım, en güzel söz henüz söylemediğimdir diye, biz de ah ne güzel
ne romantik deriz… Değil efendim, güzel de değil romantik de değil! Şair
bayrağa seslenmiş sanki, hepimiz “Okuduğumuzu Anladık mı?” kısmındaki soruyu
aynı cevaplamalıymışız gibi aynı sonuca varmışız aynı şiirden… Hiçbir yapılan
hiçbir söylenen yeterli değil ilerde daha fazlasını yapacağın için beklentimi
yükselttikçe yükselteceğim ve eninde sonunda bana yetmeyeceksin mutsuz olacağım
demek bu! Hep daha iyisi olacağına inanacağız çünkü. Romantik değil yani, güzel
de değil. Hem terk etmedi mi Piraye’yi… Ellerinde bir tek tahta bavulda
saklanan mektuplar kaldı.
Üstelik
denizi de seviyorum ben ama Ankara’da yaşıyorum. Yani sevmek değiştirmiyor
olacakları bazen. Küçüklüğünü bandırma sahillerinde her gün deniz kıyısında
geçirmiş olan ben nasıl Ankara’da deniz olmadan yaşayabiliyorsam sensiz de
yaşayabilirim. Kaçıp gidebilirim, tek bir sırt çantasıyla. Anneme bile haber
vermeden kendimi hiç tanımadığım bir şehirde bulabilirim. Hafızamı kaybettiğimi
iddia edebilirim kolaylıkla… Ama dur, önce eve gidip yemek yiyeyim tek başıma,
sonra kardeşim gelecek merak etmesinler beni, sonra giderim. Hem belki
arayacaksın beni birkaç gün sonra, telefonumu yanımdan ayırmamalıyım, belki her
şeyi anladığını söyleyeceksin, mutlu olacağız tekrar.
Gitmek
mi diyordum ben? Ben mi bahsediyordum gitmekten! Sesinizi duyar gibiyim: “Sen
mi gideceksin, her şeyi bırakıp gideceksin üstelik? Dön ve aynaya bak! Kabullen
sen bir korkaksın, gidemezsin…” Evet, böyle dediğinizi duyar gibiyim. Savunmamı
mı bekliyorsunuz? Söyleyecek şeyim yok, ben artık susmayı öğrendim. Susmayı ve
çekip gitmeyi…