özlemek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
özlemek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

çöp kutusuna attığımız oyuncaktır hayat

Sobanın üzerindeki kestaneleri ev bireylerine emekleyerek taşımaktan diz yapmış eşofman. Aslında sıcak olan ne soba ne de kestane. Aile denen kavram içimizi ısıtan.
Dışarıda kar tanelerinin savaşı sürüyor sokak lambası meydanında. Koşturdukça hızlanıyorlar. Eve tıkılıp kalan çocuklar, bir an önce kartopu oynama isteğine bürünmüşler.
Sarı lamba gözümü kamaştırıyor. Biraz daha baksam gözümden yaşlar süzülecek. Yazları komşu hanımın bahçesi. Çocukluk heyecanlarla hırsızlık yaptığımız meyve bahçesi. Dirseklere kadar süzülmüş karpuz suyu, yağmurun altında oynanan oyunlar, yerden yüksek, ortada sıçan, siyah beyaz ekranda kara şimşek.
Gökkuşağını yakalama merakı, koştukça senden kaçmacalar. Bilmeden kirlettiğimiz paçalarımız ve eve elince işitilen bir ton azar. Sırt çantamız elimizde, elim sende oyunu, ebe kişinin isyanı, kahkahalarda boğulmalar.
İnsan ne garip bir varlık. Küçükken büyümek istiyor, büyükken küçük olmak.
Ne de güzel yaşardık oysa. Tek derdimiz pazar banyolarıydı. Ütülü mavi önlüklerimiz ve bir de beyaz yakalıklarımız vardı. Gri pantolonun içinde memleketi kurtarırdık. Yalan denen şey henüz girmemişti hayatımıza, biz daha henüz kimseyi üzmemiştik. Kırık kalp olayını bilmezdik, ödev yapmaktan nefret eder, okuldayken sevdiğimiz tek şey teneffüslerdi. Zil çaldı mı birbirimizi ezerdik. Birdir birler başlıyor.
Okulda en korktuğumuz şey bitlenmekti. Saçına gaz sürenler bile vardı ve onlarla dalga geçerdik, alev alacak diye de fazla yaklaşmazdık yanlarına. Sıra sopası denen kavram vardı bir de. Eller açılmış, sıranın bir an önce size gelmesini,  kurtulmayı dilerdiniz. Tahtaya konuşanlar yazılırdı, azar üzerine azar işitirdiniz. Başkan yardımcısının koltuk kavgası da bırakmazdı yakanızı.
Taso biriktirmeye bayılırdık, dedelerden alınan harçlık çereze giderdi, mahalle arası mücadele ederdik.
Müşterinin üzerine bir kova su döken berber fil vardı, hayatı tek çizgilerle yaşardık.
“seni öretmene dicem”  nefret dolu bir laftı, en sevilen laf da “benim babam senin babanı döver”.
Çocukluğa duyulan özlem bu, babaların kavga edeceğinden değil de, çocuk saflığında pamuk şeker, pembesinden. Şimdiki zamanda çöp kutusuna atılan bir oyuncak, hayat. Bilerek bozduğumuz.

paylaş:

Sıkılan Kulun Duası

Çok Sevgili Tanrım;

Şu an dünyadaki pek çok insan sana sesleniyor olmalı. Ben bir değişiklik yapıp yazarak sesleneyim dedim. Umarım çoğunluk dikkate alındığında farklı olan bu değişik hitap biçimi hoşuna gitmiştir. Hoşuma giden şeylerden bahsetmeyeceğim için, sana da bulaştıracağım can sıkınıtısını asgari düzeye indirgemek adına, bu yolu uygun gördüm aslında.

‘Sorunun ne ey kulum?!’ mu dedin, bana mı öyle geldi tanrım?

Ortalık bu denli kalabalıkken hemen cevaplıyorum sorunumu tanrım: Sıkıldım. Beni kurtar. Amin.

‘İyi ama neden sıkıldın?’ mı dedin, bana mı öyle geldi tanrım?

Peki ortalık hala çok kalabalık, kulların senden bir sürü şey istiyor. Ama madem uzun zaman sonra ben mecbur kaldığımdan da olsa sana geldim ve sen bir değişiklik yapıp benimle ilgilendin, hemen sıralıyorum nelerden sıkıldığımı.

Şu an milyonlarca insan birilerini arıyor, birbiriyle konuşuyorken onun beni aramamasından sıkıldım.

Mucize denilemeyecek kadar sıradan şeyler için günlerce sana yalvarmaktan ve boş yere beklemekten sıkıldım.

Yeni anayasa tasarısı, hapse atılan çocuklar, BP’nin Meksika Körfezi’nde neden olduğu felaket, bu yıl buğday veriminin az olması, tüm mücadeleme rağmen her yanımı ısırmaya devam eden ölümsüz sivrisinekler vs. gibi üzülmeye değer onca sorun varken; kendimi sürekli onun için üzülürken bulmaktan sıkıldım.

Herkesin mutluluğun ve mutsuzluğun merkezine aşk dedikleri bir şeyleri koymasına içten içe öfkelenirken, bu güruha dahil olmamak için harcadığım çabaların boşa gitmesinden de sıkıldım.

Şimdi bana içinden ‘Hadi len!’ diyeceksin belki ama Tutunamayanlar’ı okumaktan bile sıkıldım.

Ayna karşısında çalışılarak edinilmiş pozlardan sıkıldım.

Olay akışı klişe hikayelerden sıkıldım.

Mutlu son saçmalığından sıkıldım.

Hayat derslerine dair nutuklardan sıkıldım.

Tecrübelerimizden yola çıkıp kendimize sınırlar, tanımlar ve staratejiler belirleyip; sonrasında ‘Ben feleğin çemberinden geçtim.’ edasıyla kendi yanlışlarımızı/doğrularımızı başkalarına anlatmalarımızdan sıkıldım.

Kullarının hayata dair bir bok bilmediklerini kabul edecek cesarete sahip olamamasından sıkıldım.

Ninemin duymayan kulaklarından sıkıldım.

Babamın doymayan karnından sıkıldım.

Kardeşimin yaptığımız güreş turnuvalarında her defasında beni yenmesinden sıkıldım.

Pembe dizilere taş çıkartacak cinsten bol atraksiyonlu günlerden sonra tek heyecanımın sigara içerken babama yakalanmak olmasından sıkıldım.

Astım krizlerinden sıkıldım.

Ayrılık tiradlarından sıkıldım.

Hobi olsun diye mutsuz olan insanlardan sıkıldım.

En büyük acı benim acım sendromundan sıkıldım.

Esas oğlan-esas kız ikilisinden sıkıldım.

Herkes yakınırken onlardan beni ayıracak bir yol bulamamaktan sıkıldım.

Narsistçe gelecek ama kendimden bile sıkıldım.

Gel gör ki; onu özlemekten sıkılmadım.

Acilen şaşırmaya ihtiyacım var tanrım.
Amin.
paylaş: