Merhaba sevgili okuyucu,
Muhtemelen karışık duygular içinde bir hafta geçirdin
ve büyük ihtimalle cumartesi günü de çalışacaksın, hayatta bundan daha kaka
olaylar da mevcut tabii ama bu da çok kaka, pis.
Pazar gününü çok güzel değerlendir, kendine vakit ayır.
Düşünsene, zaten hayatının neredeyse tamamını yaşayabilmek için işte, otobüste
ya da uyuyarak geçiriyorsun, eline sadece Pazar, iyi ihtimalle hafta sonun
kalıyor. Sürekli olarak arkadaşlarınla yahut ailenle de vakit geçiriyorsun,
güzel bir şey vesselam lakin ara ara bir soluklan, şöyle sadece kendinle
olabileceğin bir vakit ayır, senin hayatın için kendini bir gün olsun merkeze
benliğini koy. Zor değil, yapabilirsin.
Erken yat, erken kalk, duş al, kahve iç, güzel bir
kahvaltı yap, dilediğini yap.
Bir film izleyeyim diyorsan şayet sinemaya gitme, bu
hafta öyle sinemaya gidilecek bir film de yok zaten, ama gitmek istiyorsan
kimse durdurmuyor seni, hayat senin hayatın.
Yol göstermelik bir şeyler hazırladık, sevmezsen kapat
gitsin.
Ne izlesem?
Dedim ya sinemayı boş ver, evinde tek başına bir film
izle diye. Bazı filmler vardır hani, hem saçma gelir hem onlara karşı garip
duygular beslersiniz, okuyup çizdikçe, biraz da zaman geçtikçe aslında onların iyi
oldukları kanaatine varırsınız. İşte ta bu kalıba uyan bir film Spring
Breakers, kalıplara da sığmayan özelliği ile.
Ne dinlesem?
İlk önce kendini dinle. Senin sana söylemek istediği
çok şey var aslında, aynanın karşısına geçmene de gerek yok, neticede gözlerini
kaçırmak istediğinde başını döndürmek yetiyorsa anlatmak istediklerini
söylerken yüzünü görmek zorunda değilsin.
Arda kalan zaman varsa bunu dinleyebilirsin.
Ne okusam?
Yeni yeni kitaplar basılıyor her geçen gün, liste
halinde burada var. Ama hiç zorlanmadan rafından uzandığın bir kitap olursa ve
dilediğin sayfayı açıp okursan belki de yapmak istediğinin bu olduğunu
anlayabilirsin. Çok seversen en başından başlar devamını getirirsin.
Nereye gitsem?
Daha önce de söylediğim gibi, alın başınızı gidin, bu
ülke pek yaşanılacak yer değil. Her geçen gün daha da zorlaşıyor yaşamak
burada. Ama mecbursanız, bir eviniz, bir bağlılığınız, bir işiniz varsa,
alışmışsanız belki de bir yere gitmenize gerek yok. Soğuk havalar, küçük bir
kafeye gidip kış çayı içebilirsiniz pekâlâ.
İş-güç derken o kadar uzak kaldım ki ben de her şeyden,
taşınma derdi, ailevi sıkıntılar, halımın ve perdemin eksikliği, kutusundan
çıkmayı bekleyen beyaz eşyalar, su bardağında içilen kahve… benim de bir
kendimle baş başa kalmaya ihtiyacım vardı, sonunda oldu. Fincan alayım, kahve
içmeye beklerim.