the cabin in the woods (2011)


Yönetmen: Drew Goddard
Senaryo: Drew Goddard, Joss Whedon
Oyuncular: Kristen Connolly, Chris Hemsworth, Anna Hutchison, Fran Kranz, Jesse Williams
Tür: Korku | Gerilim
Yıl: 2011
Süre: 95 dakika
Ülke: ABD
Dil: İngilizce

Bildiğimiz teen-slasher filmlerindeki karakterlere benzeyen beş genç, bildiğimiz korku filmlerindeki gibi karanlık bir ormanın içindeki kulübede birkaç gününü geçirmek için yola çıkar, yolda bildiğimiz ve klişeleşmiş bir terk edilmiş ya da kapanmış bir benzin istasyonundan benzin almak için durduklarında ansızın ortaya çıkan kendini bilmez ama bizim çok iyi bildiğimiz korkunç suratlı bir adam öleceklerine dair kötü laflar, gittikleri yer hakkında da amansız hikâyeler anlatır ve ardından kulübeye ulaşan gençlerimiz bildiğimiz korku-gerilim filmlerindeki başlangıç olan müzik eşliğinde kopuş hareketleriyle sevişmeye başlarlar. İlk yarım saatinde derinliklere inmektense klasikleşmiş tekdüze korku-gerilim filmlerindeki atmosferi sonuna kadar yakalayan film, iyi bir dalga geçme yöntemiyle kendi çizgisini oluşturup izleyicinin beklentisini filmin sonu için minimum düzeye indirirken, alışılagelmiş “herkes ölecek” mantığıyla çok güzel beyinleri sıvıyor ve devamında da araya serpiştirilen mizah sözcükleriyle kişilerin atmosfere daha farklı bakmasına neden oluyor.
Film, diğer filmlere nazaran çarpık bir konuyu da içinde barındırmasıyla, ilerleyen dakikalarda minimum düzeye inmiş beklentinin ani bir patlamayla kendisine hayran bırakacak yapısını gümüş tepsiyle servis ediyor.

Ta filmin en başından beri klişelerle hafiften dalga geçmesi, muhabbetlerin sıradanlığı, yan konunun ortaya çıkmasıyla bir anda başka yöne seyretmemize sebep oluyor. Asıl komedinin başlaması da kılık kıyafetiyle bu ateşli gençlerden biraz daha resmi duran ve ölümlerine dakikalar kalan gençlerimiz kendi cellâtlarını seçerken bunun için bahis oynayıp kafa dağıtan ve tüm bu olanların altyapısını hazırlayan bir ekiple karşı karşıya kalıyoruz. Bildiğimiz korku-gerilim filmlerindeki neredeyse tüm kötülüklerin bir filmde toplandığını düşünsenize; zombiler, vampirler, kurt adamlar, hayaletler, yavaş hareketleriyle korkutan küçük kızlar, dehşet saçan balerinler, güldürmeyip süründüren palyaçolar, dev yılanlar, dev yarasa benzeri yaratıklar, uzaylılar, deniz canavarları, tek boynuzlu atlar, cadılar ve özel adlarını bilmediğimiz onlarcası daha.
Kulübenin dışına da taşan yapısıyla aslında geniş çevreden bakmamız gerektiği de ortada. Dünyadaki kötülükleri kontrol altına alan ve eski tanrıların köpürüp dünyayı yok etmemeleri için onlara oyuncak sunan bu düzgün giyimli insanlar tekilalarını gösteri başladıktan sonra yudumlayadursun çok da belli bir sıraya göre ölmeyen gençlerimiz çırpınarak seçtikleri ölümcül yaratıkların ellerinden kurtulmaya çalışırlar.

Ezber bozan yapı da aslında filmin son yirmi dakikasında ortaya çıkmış oluyor. Tüm geçilen dalgalar, bir ortama bağlı kalmalar vs. tamamının farklılaşmasıyla ortaya dört dörtlük bir film çıkmış oluyor. Belirli bir süre belli başlı sebepler yüzünden birkaç yıl gösterime giremeyen, her geçen gün ilginin artmasıyla izleyici kitlesinin oluşması ve bu kitleyle doğan hayranlık, daha film gösterilmeden zaten sevenlerinin oluşmuş olmasıyla da sosyal ortamlarda ve IMDb gibi oylama yapılabilen sitelerde filmin korku-gerilim kategorisine göre oldukça yüksek bir puan almasına sebep oluyor. Artık izleyenlerin “sağlam” bir korku-gerilim filmine hasret kalışlarını yerinde mizah anlayışı, yerinde gerilim ve korku öğeleriyle The Cabin in the Woods yeteri kadardan biraz daha fazla karşılıyor.
Aslında yüzeysel bakıldığında çoğu izleyicinin saçma bile bulacağı bir yapısı olsa da günümüz filmlerinden kült bir filmin doğuşunu seyretmek, hele hele korku-gerilim kategorisinde bunu görebilmek, insanı mutlu etmiyor değil.
Karakterlerin değil de dünyanın her ne olursa olsun eninde sonunda belirli yöntemlerle zor da olsa kurtulduğu bir film bekliyorsanız bu film hiç size göre değil, son olarak da bunu söyleyelim.
İyi seyirler.

paylaş:

2011 yılının en iyi 50 filmi


2011 yılını çoktan geride bıraktık hatta 2012 yılının üçte birlik kısmını bitirdik bile fakat 2011 yılından izlemediğimiz onlarca fil var. Aşağıdaki liste en azından hepsi izlenmese bile hangi filmlerin daha erken izlenmesi gerektiği hakkında bilgi verebilir lakin siz yine de sıralamaya pek takılmayın.

50. The Girl With The Dragon Tattoo
49. The Lincoln Lawyer
48. Essential Killing
47. Project Nim
46. Weekend
45. 50/50
44. The Help
43. The Ides Of March
42. 13 Assassins
41. Crazy, Stupid, Love.
40. How I Ended This Summer
39. Warrior
38. Contagion
37. Meek's Cutoff
36. X-Men: First Class
35. The Interrupters
34. Arrietty
33. Thor
32. The Adventures Of Tintin: The Secret Of The Unicorn
31. Moneyball
30. Attack The Block
29. Rise Of The Planet Of The Apes
28. Melancholia
27. 127 Hours
26. Harry Potter And The Deathly Hallows Part 2
25. Snowtown
24. Submarine
23. Hugo
22. The Artist
21. Senna
20. Take Shelter
19. Super 8
18. Tyrannosaur
17. The Skin I Live In
16. The King's Speech
15. The Fighter
14. Neds
13. True Grit
12. Source Code
11. The Guard
10. We Need To Talk About Kevin
9. Bridesmaids
8. A Separation
7. Animal Kingdom
6. Kill List
5. Tinker, Tailor, Soldier, Spy
4. Blue Valentine
3. Black Swan
2. The Tree Of Life
1. Drive

(Via Total Film)
paylaş:

yeraltı


Yönetmen: Zeki Demirkubuz
Senaryo: Zeki Demirkubuz, Dostoyevski (kitap)
Oyuncular: Engin Günaydın, Nihal Yalçın, Serhat Tutumluer, Nergis Öztürk
Tür: Dram
Yıl: 2012
Süre: 107 dak.
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe

Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar adlı kitabının uyarlanması değil, kitaptan esinlenilerek çekilmiş, yine de bir “uyarlama” sözcüğü kullanmak gerekliyse “serbest uyarlama” diyebileceğimiz bir film Yeraltı. Yazılanlardan okuduğum kadarıyla ilk olarak Ankara Sıkıntısı olarak düşünülmüş ama Yeraltı’nda karar kılınmış. Ankara Sıkıntısı demişken Nuri Bilge Ceylan ile ilgili söylentilerden hiç bahsetmeyeceğim bu yazıda, onu da baştan belirteyim zira saçma sapan işler olduğunu düşünüyorum, eğer gerçekse diyeceğim ise şudur. Kimse kusura bakmasın ama bir Nuri Bilge Ceylan filmi değil.
Kızışmalı söylemlerden sonra asıl konuya dönecek olursam, Yeraltı Demirkubuz’un şimdilik son filmi. Tam filme girmeden şunu da belirtmek isterim, bu film gösterime girdiği kaç gün oldu hâlâ çoğu şehirde sinemalarda değil, sinema salonlarının nasıl bir anlayışı vardır bilemiyorum ama sinemalardaki filmleri düşündüğümüzde işin çoktan ticaret kafasına döküldüğü belli oluyor, neyse.
Daha önce hiç Zeki Demirkubuz filmi seyretmemiş biri olarak Yeraltı için fazla söyleyeceğim bir şey yok aslında. Bu film çoğu kişi tarafından sevilebilir, benim de sevmemi sağlayan noktaları var. Özellikle Ankara’da geçmesi bile sempati duymama sebep olabilir, onun haricinde Engin Günaydın’ın oyunculuğu her yönüyle takdir edilesi, durağan sahnelerin işleyişi örneğin, çoğu zaman bunu içeren filmler için genel görüş filmin sıkıcılığı yönünde olsa da bu tip filmler daha çekici gelmiştir, öte yandan filmin görüntü yönetmeninin filme kattıkları, Güvenpark’ın orada karşıdan karşıya geçen insanların yola yansıyan gölgelerinden tutun da, filmin en ilgi uyandırıcı, oda sahnelerinde kullanılan gölge oyunlarına kadar her şey ama her şey güzel. Lakin bunların hiçbiri okuduğum yorumlardaki gibi Türk sinemasını oradan oraya fırlatan özellikler değil, bunlar zaten kullanılıyordu. Demek istediğim saydıklarımın filmde yer alması filmi “sağlam” bir film yapabilir fakat sinemada fark yaratacak işler değil.

Hakkının yenmemesi gereken sahnelerden biri ise yemek masasında kozların paylaşıldığı dakikalar. Her ne kadar yan oyuncular hafif de olsa kopukluk yaşasalar da geçişin tutturulup olmuş gibi göstermek kimin aklından çıkmışsa elini öpmek gerekli, tadından yenmiyor adeta.
Filmde olmasaydı çok daha iyi olurdu dediğim yerler/davranışlar ise belli başlı, spor salonu sahnesi, ne alaka demek geliyor içimden, o sahnenin filme konmasının ne gibi bir getirisi oldu ya da nasıl düşünüldü bilemiyorum fakat hiç olmamasını dilerdim, diğer taraftan düzgün Türkçe kullanmaya özen gösterme çabasını yersiz buldum. Engin Günaydın için söylemiyorum bunu, diğer yan karakterler için, sanki elindeki kâğıttan noktasına virgülüne dikkat eden bireyin bir şeyler okuması gibiydi, itici geldi, kulak tırmalıyor demek daha doğru olur kanımca. Diğer konu ise “yaşlı/bunak/öküz” olarak bahsedilen adamın diafondan gelen sesini keşke “yaşlı/bunak/öküz” sıfatlarına uyan bir adamın sesiymiş gibi gösterilseydi zira duyduğum hiç de bu sıfatlara uygun bir ses değildi.

Bir de filmi izledikten sonra kişilerin nesnelere anlamlar yükleme olayı gerçekten yersiz, sahnelerde var olan patatesin bana göre herhangi bir anlamı yok, hatta eminim Demirkubuz da o patatese bir anlam yüklemeye çalışmadı, öyle bir amacı varsa bilemiyorum ama izleyicilerin bunlara fazlaca takmış olması garip geliyor. Eğer gerçekten takılacak bir nesne varsa bence bu yumurta olmalı zira patatesten daha çok adı, sanı ve görüntüsü kullanılmış. Kahvaltıdan tutun da cam kırmakta beceriksiz bir nesne olarak lanse edilmesine kadar patatesten daha önemli bir görevi üstleniyor bence.

Görülmesi/izlenilmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum Yeraltı için, muhteşem bir yapım demek büyük bir yalan olacağından film hakkında “iyi” demekle yetiniyorum.
Öncesinde hiç Demirkubuz filmi izlemediğimi belirtmiştim ve filme yapılan yorumlara karşı bu filmin yönetmenin en iyi filmi olduğunu düşünmüyorum, öyle olmadığını umuyorum. Bunu diğer filmlerini izledikten sonra göreceğim.


paylaş:

adolf hitler'in ilginç oy pusulası


Adolf Hitler’in 10 Mart1938’de yaptığı seçimde kullanılan oy pusulası her yönüyle oldukça ilginç. Oy pusulasının üzerinde şöyle yazıyor: “Avusturya’nın Alman İmparatorluğu ile tekrar birleşmesini ve liderimiz Adolf Hitler’in partisine oy vermeyi kabul ediyor musunuz?”
İfadelerden daha ilginç olan ise oy pusulasındaki “evet” ve “hayır” bölümü. Fotoğrafta da görüldüğü gibi evet haznesi hayır'a göre daha büyük ve tam ortada.
Oy sonucu ise tahmin edildiği gibi, %99.73 oranında evet.

paylaş:

gösterime giren filmler | 27 nisan


Dehşet Kapanı
The Cabin in the Woods
Yapım yılı : 2011
Gösterim Tarihi : 27 Nisan 2012
Filmin Türü : Korku,Gerilim

5 kafadar arkadaş tatile çıkar ve ormanın derinliklerinde terk edilmiş kulübe bulur. Başta her şey normal gibi görünür, göle girer, parti yapar ve eğlenirler. Fakat bu kulübede ters giden bir şeyler olduğunu fark etmeleri uzun sürmeyecektir...





Kuzgun
The Raven
Yapım yılı : 2012
Gösterim Tarihi : 27 Nisan 2012
Filmin Türü : Gizem,Gerilim

Delinin biri, Amerikalı yazar Edgar Allan Poe’nun yazdığı en dehşetengiz öykülerden esinlenerek korkunç cinayetler işlemeye başlar. Baltimor’lu genç bir dedektif ve Edgar Allah Poe elele vererek, yazarın şiddet dolu öykülerinin birer birer gerçeğe dönüşmesini önlemek için katilin peşine düşerler. Yaşanan ölümcül kedi-fare oyunu, Poe’nun sevgilisi katilin hedefi haline geldiğinde zirveye ulaşır.




Aşkın Renkleri
La délicatesse
Yapım yılı : 2011
Gösterim Tarihi : 27 Nisan 2012
Filmin Türü : Romantik,Komedi

Nathalie hayatının aşkıyla harika bir evlilik yapmıştır. Eşini bir kazada kaybedince hayatı altüst olur, içine kapanık birine dönüşür. Bir gün hiç hesapta yokken kendini çalışma arkadaşlarından biri olan Markus’la öpüşürken bulur. Kimsenin çekici diyemeyeceği bir adam olan Markus’la bir geleceği olabilecek midir?





Ölümün Sesi
Babycall
Yapım yılı : 2011
Gösterim Tarihi : 27 Nisan 2012
Filmin Türü : Korku,Gerilim

Anna, oğlu Anders’i şiddete eğilimli babasından kaçırarak adresini gizli tuttukları bir yere taşınır. Eski kocasının onları bulacağından çok korkmaktadır. Oğlunun güvenliği için uyumadan önce başucuna koyabileceği bir bebek telsizi almaya karar verir. Ancak zamanla bu telsizden garip sesler gelmeye başlar. Duyduğu sesler bu dünyaya mı aittir?



Pazarları Hiç Sevmem
Pazarları Hiç Sevmem
Yapım yılı : 2011
Gösterim Tarihi : 27 Nisan 2012
Filmin Türü : Dram

Hasta babasının vasiyetini yerine getirmeye çalışan Oğuz’un hayatına, birden Deniz dahil olur. Deniz’in de işi, aşkı ve tadı yoktur.Her ikisi için de işler iyi gitmemektedir. Belki bir yolculuk herkese iyi gelir.






Hayatımın Tatili
The Best Exotic Marigold Hotel
Yapım yılı : 2011
Gösterim Tarihi : 27 Nisan 2012
Filmin Türü : Komedi,Dram

İngiliz bir grup emekli arkadaş emekliliklerinde lüks ama daha ekonomik bir tatil geçirmek isterler. Reklam broşürlerinden Hindistan'daki Marigold Hotel'i keşfeden arkadaşlar, uzak doğuya yaptıkları bu seyahatlerinde beklediklerinden çok daha farklı deneyimlerle karşılaşacaklardır. Zira Marigold Hotel sandıkları kadar lüks değildir ama Hindistan insanlarının sıcaklığı, misafirperverliği ve bu renkli ülkenin sevecen egzotikliği Amerikalı turistlerin yepyeni duygularla tanışmasına aracı olacaktır.


Kara Altın
Black Gold
Yapım yılı :
Gösterim Tarihi : 27 Nisan 2012
Filmin Türü : Dram

1930 yılında Arabistan'da geçen petrol merkezli bir hikayeyi anlatacak olan Black Gold; petrolün bulunmasını ve ardından yavaş yavaş altın değerinde önem kazanmasını, petrolün yol açtığı rekabeti yeni bir boyuta taşıyan genç bir prensin gözünden anlatacak.

sinema.mynet.com
paylaş:

zombi | joyce carol oates


Kitabı elimize alıp arka kapağı okuduğumuzda Jeffrey Dahmer adındaki seri katilin gerçek yaşam öyküsünden esinlenildiğini okuyoruz. Biraz araştırma yaptığımızda Jeffrey Dahmer’ın hiç de parlak karakterli bir birey olmadığını görüyoruz. 17 kişiyi öldüren Dahmer, öldürdüğü kişilerin sayısı diğer seri katillere göre az(!) olsa da en az onlar kadar ilgi çekici. Genellikle diğer seri katiller kurbanlarına işkence, tecavüz edip ardından onları öldürseler de Jeffrey Dahmer’in stili onlardan biraz farklı. Zira kendisi kurbanlarını öldürdükten sonra onlarla ilişkiye giren bir homoseksüel. Bu özelliği aslında çocukluk yaşta kendini belli eder yapıda. Çocukken evlerinin bahçesinde ölü bir köpekle uğraşırken bulunmuş, çoğu zaman da benzer bir eylemi gerçekleştiriyormuş lakin hayvanlara karşı herhangi bir nefret beslemediği düşünülüyor, çünkü kendisinin de evcil hayvanları varmış. Durum parçalara böldüğü hayvanların ölü olması, yani hayvanları o öldürmüyormuş.
18 yaşındayken ilk cinayetini işleyen katil, bir süre sonra bu işi alışkanlık haline getirmiş ki bu durum yakalanana kadar devam etmiş. Kurbanlarının kafalarına delik açtıktan sonra asit damlatarak öldürme yöntemi seçen Dahmer, kurbanlarını bir makineye adeta bir zombiye dönüştürme çabası güdüyormuş, hatta bir kurbanı bu olay gerçekleştikten sonra üç gün daha hayatta kalmış. Kurbanlarının bazı bölgelerinden kestiği etleri de yiyen Dahmer, onların bu sayede içinde yeniden hayat bulacaklarını söylemiş. Kanlarını da içmeyi deneyen katil, kanın tadını iyi bulmadığından bunu yinelememiş. Jeffrey Dahmer hakkında daha ayrıntılı bilgi için şuraya bakabilirsiniz.
Durum böyle olunca kitabın ne kadar ekstrem olayları anlatacağı hakkında bilgi sahibi olunabiliyor. Asıl merak edilen ise bu olayların nasıl anlatıldığı ile ilgili. Katilin bu soğukkanlılığı içimizi doldururken bu olaydan esinlenilerek yazılmış bir kitabın anlatım şeklinin de aynı bu doğrultuda olması isteniyor zira. Okunduğunda ise çok daha fazlasıyla karşılaşılıyor.
Kendini bilmez sorunlu karakterimiz Q_ P_, yahut Quentine, tahmin ettiğimizden de manyak bir vatandaş olarak karşımıza çıkıyor ve yazar Joyce Carol Oates, soluğumuzu keserek okumamızı sağlayan bir yapıtı ortaya çıkarmış oluyor. Karakterin nefes alışlarını her sayfayı çevirişimizde hissediyoruz adeta. Kendinden üçüncü bir şahısmış gibi bahsedilen satırlarda, bir anda konuşmaya başladığında önümüzde giden bir adamın bir anda bize dönüp bağırması gibi hissedip, irkiliyoruz.
Karakter öyle çılgın ki, özenle seçtiği her erkek kurbanı için düşlerini anlatıyor, kendini bu uğura adıyor ve sonunda boşalacak kadar da zevk alıyor yaptığı işten. Kurbanları için kötü planları olmasına rağmen “çan seslerini sayacaktık, ta ki ikimiz de tam olarak aynı anda uykuya dalana de” diyerek de aslında kurbanlarına olan bağlılığını anlatmaktan da çekinmiyor. Ve giderek yaratmak istediği zombiye daha çok yaklaşıyor.
Bram Stoker Ödülü sahibi kitap, Siren Yayınları’ndan çıkma ve Merve Sevtap Ilgın tarafından dilimize kazandırılmış.
Kitap her Siren kitabı gibi okumaya değer, arka kapağında ise şöyle yazıyor:
“Dehşetiyle ruhlara ve midelere dokunacak denli sert ve hazmı güç bir roman.”
İyi okumalar.
paylaş:

2012 bafta televizyon ödülleri için adaylar açıklandı


27 Mayıs Pazar akşamı düzenlenecek törenle sahiplerini bulacak ödüller için 2012 yılının adayları açıklandı.

En İyi Drama
The Fades
Misfits
Scott and Bailey
Spooks

En İyi Sitcom
Fresh Meat
Mrs Brown's Boys
Friday Night Dinner
Rev.

En İyi Mini-Seri
Appropriate Adult
The Crimson Petal and the White
This is England '88
Top Boy

En İyi Uluslararası Dizi
Borgen
Forbrydelsen (The Killing)
Modern Family
The Slap

En İyi Erkek Oyuncu:
Benedict Cumberbatch (Sherlock)
Dominic West (Appropriate Adult)
John Simm (Exile)
Joseph Gilgun (This Is England '88)

En İyi Kadın Oyuncu:
Emily Watson (Appropriate Adult)
Nadine Marshall (Random)
Romola Garai (The Crimson Petal and the White)
Vicky McClure (This Is England '88)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu:
Andrew Scott (Sherlock)
Joseph Mawle (Birdsong)
Martin Freeman (Sherlock)
Stephen Rea (The Shadow Line)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:
Anna Chancellor (The Hour)
Maggie Smith (Downton Abbey)
Miranda Hart (Call the Midwife)
Monica Dolan (Appropriate Adult)

En İyi Eğlence Programı Performansı
Alan Carr (Alan Carr: Chatty Man)
Dara O'Briain (Mock The Week)
Graham Norton (The Graham Norton Show)
Harry Hill (Harry Hill's TV Burp)

En İyi Kadın Komedi Performansı
Jennifer Saunders (Absolutely Fabulous)
Olivia Colman (Twenty Twelve)
Ruth Jones (Stella)
Tamsin Greig (Friday Night Dinner)

En İyi Erkek Komedi Performansı
Brendan O'Carroll (Mrs Brown's Boys)
Darren Boyd (Spy)
Hugh Bonneville (Twenty Twelve)
Tom Hollander (Rev.)

Youtube İzleyici Ödülü
Celebrity Juice
Educating Essex
Fresh Meat
Frozen Planet
Sherlock
The Great British Bake Off
paylaş:

junky ön siparişte!


Bir süre önce William S. Burroughs’un ilk kitabı Junky’nin 1 hafta içinde ön siparişte olacağının haberini vermiştik.
Bugün Junky ön siparişte, üstelik %45 indirimle birlikte.
6:45Dükkan’da kitap için şunlar yazıyor:

Junky, William S. Burroughs'un ilk eseri. Altıkırkbeş Yayının Türkçeye kazandırdığı eserin çevirisinde kitaba önemli tarihsel bir giriş de yazan Oliver Harris'in edit ettiği 50. Yıl Özel Baskısı baz alındı. Ek olarak Burroughs'un kitabın orijinal halinde yer verdiği lakin bu baskıya dek kitaba eklenmeyen "çıkartılmış" bölümler ile birlikte; Burroughs'un ilk basımına yazdığı ve yayımlanmayan önsözü, A.A Wyn'e mektubu ile 1952'de Allen Ginsberg'in "teşekkür" yazısı ve Carl Solomon'un yayıncısı olarak kitabın '53 ile '64 baskılarına yazdığı "önsöz" de yer alıyor.
Burroughs’un da alt başlığında belirttiği gibi, JUNKY: "Eroin için eksiksiz bir metin."

Ön sipariş vermek isteyenleri şöyle alalım!


paylaş:

good books - metamorphosis

Aşağıda izleyeceğiniz, gelirlerini,  uluslararası yardım kuruluşu olan Oxfam’a aktaran, Use Good Books adlı internet sitesi için hazırlanmış harika bir video. Videoyu hazırlayan ise Sundance Film Festival, Honda, Google gibi isimlere animasyonlar hazırlayan BUCK firması.
İyi seyirler.

paylaş:

küçüktük büyüdük


Zaman su gibi akıp gidiyor, çok çabuk büyüyoruz. Büyük olmanın mükemmel olmadığını ise büyüdüğümüzde anlıyoruz ve çocukluğa özlem işte o zaman başlıyor.
Aşağıda pek sevimli fotoğraflar bulunuyor. Geçmişteki ve şimdiki ben temalı fotoğraflar suratımaza kocaman bir gülümsemeyi yerleştiriyor.









(via ivillage)
paylaş: