Kitabı
elimize alıp arka kapağı okuduğumuzda Jeffrey Dahmer adındaki seri katilin gerçek
yaşam öyküsünden esinlenildiğini okuyoruz. Biraz araştırma yaptığımızda Jeffrey
Dahmer’ın hiç de parlak karakterli bir birey olmadığını görüyoruz. 17 kişiyi
öldüren Dahmer, öldürdüğü kişilerin sayısı diğer seri katillere göre az(!) olsa
da en az onlar kadar ilgi çekici. Genellikle diğer seri katiller kurbanlarına
işkence, tecavüz edip ardından onları öldürseler de Jeffrey Dahmer’in stili
onlardan biraz farklı. Zira kendisi kurbanlarını öldürdükten sonra onlarla
ilişkiye giren bir homoseksüel. Bu özelliği aslında çocukluk yaşta kendini
belli eder yapıda. Çocukken evlerinin bahçesinde ölü bir köpekle uğraşırken
bulunmuş, çoğu zaman da benzer bir eylemi gerçekleştiriyormuş lakin hayvanlara
karşı herhangi bir nefret beslemediği düşünülüyor, çünkü kendisinin de evcil
hayvanları varmış. Durum parçalara böldüğü hayvanların ölü olması, yani
hayvanları o öldürmüyormuş.
18
yaşındayken ilk cinayetini işleyen katil, bir süre sonra bu işi alışkanlık
haline getirmiş ki bu durum yakalanana kadar devam etmiş. Kurbanlarının kafalarına
delik açtıktan sonra asit damlatarak öldürme yöntemi seçen Dahmer, kurbanlarını
bir makineye adeta bir zombiye dönüştürme çabası güdüyormuş, hatta bir kurbanı
bu olay gerçekleştikten sonra üç gün daha hayatta kalmış. Kurbanlarının bazı
bölgelerinden kestiği etleri de yiyen Dahmer, onların bu sayede içinde yeniden
hayat bulacaklarını söylemiş. Kanlarını da içmeyi deneyen katil, kanın tadını
iyi bulmadığından bunu yinelememiş. Jeffrey Dahmer hakkında daha ayrıntılı
bilgi için şuraya bakabilirsiniz.
Durum
böyle olunca kitabın ne kadar ekstrem olayları anlatacağı hakkında bilgi sahibi
olunabiliyor. Asıl merak edilen ise bu olayların nasıl anlatıldığı ile ilgili. Katilin
bu soğukkanlılığı içimizi doldururken bu olaydan esinlenilerek yazılmış bir
kitabın anlatım şeklinin de aynı bu doğrultuda olması isteniyor zira. Okunduğunda
ise çok daha fazlasıyla karşılaşılıyor.
Kendini
bilmez sorunlu karakterimiz Q_ P_, yahut Quentine, tahmin ettiğimizden de
manyak bir vatandaş olarak karşımıza çıkıyor ve yazar Joyce Carol Oates,
soluğumuzu keserek okumamızı sağlayan bir yapıtı ortaya çıkarmış oluyor. Karakterin
nefes alışlarını her sayfayı çevirişimizde hissediyoruz adeta. Kendinden üçüncü
bir şahısmış gibi bahsedilen satırlarda, bir anda konuşmaya başladığında
önümüzde giden bir adamın bir anda bize dönüp bağırması gibi hissedip,
irkiliyoruz.
Karakter
öyle çılgın ki, özenle seçtiği her erkek kurbanı için düşlerini anlatıyor,
kendini bu uğura adıyor ve sonunda boşalacak kadar da zevk alıyor yaptığı
işten. Kurbanları için kötü planları olmasına rağmen “çan seslerini sayacaktık,
ta ki ikimiz de tam olarak aynı anda uykuya dalana de” diyerek de aslında
kurbanlarına olan bağlılığını anlatmaktan da çekinmiyor. Ve giderek yaratmak
istediği zombiye daha çok yaklaşıyor.
Bram
Stoker Ödülü sahibi kitap, Siren Yayınları’ndan çıkma ve Merve Sevtap Ilgın
tarafından dilimize kazandırılmış.
Kitap
her Siren kitabı gibi okumaya değer, arka kapağında ise şöyle yazıyor:
“Dehşetiyle
ruhlara ve midelere dokunacak denli sert ve hazmı güç bir roman.”
İyi
okumalar.