Karanlığın içindeki aydınlanan tek gözümün akına inat her yer siyah, her yer buğulu ve saat gece yarısını çoktan geçmiş. Şeytan saatinden uzaklaşırken anbean yokluğumdan dem vurmaya kalkıştıkça belki de bu olanlar, belki de sadece beynimin oyunlarından en zoru, en korkuncu.
Ortalıkta hiç ses yok, ortalık çoktan kaçmış…
Flaş.
İliklerim bile titrerken gözümü alan tek yansıma, tek varoluş, tek…
Yüzüme gelen kan fışkırması gibi, sıcaklığını hissedebiliyorum yanan tenimin. Bir sonraki kurbanın kim olduğunu düşündükçe, beynim midemi kemiriyor ve fareler gezindikçe karnımda, ayak parmaklarım tırnaklarını ittiriyor, sırf bana acı çektirmek, sırf durumun ciddiyetini hemen kavrayabilmem için. Zaman hiç olmadığı kadar hızlı akıyor.
Oluklarıma dolan hisler, balonlaşırcasına sıkıştırıyor ruhumu kendi giysisinde, derim çatlayacakmış gibi, her yerdeler ve gittikçe yaklaşıyorlar.
Yere düşen metalin zeminde çıkardığı ses.
Flaş.
Kaçacak delik arıyorum, pencerenin kenarında beyin fırtınalarına susuyorum, zaman daraldıkça, içime sığmayan yüreğimden başka ses çıkaran yok, sessizlikte kendimi kaybediyorum.
Sokak lambasından süzülen ışık tek umudum, kaybolmak için karanlığa saklanmak yetiyor.
Ayak seslerinden tiksiniyorum, kusasım geliyor, her yerdeler ve yaklaşıyorlar.
Gecenin bir vakti, ayaklarım yürümekten vazgeçmiş vaziyette, pencerenin kenarına çakılmış gibi, olanları gördüğüm için kendime küfrediyorum.
Karşı apartman yıllanmış, eskimiş, kararmış, barındırdığı pisliklerden yıpranmış, üzgün ve kahroluyor. Apartman hiç olmadığı kadar yorgun, hiç olmadığı kadar acımasız… İçine düşülen kara delikten farksız.
Flaş.
Dakikada bir aydınlanan karşı pencereden gördüklerim için her an, her saniye kendimi suçluyorum. Siyah odanın aydınlanması, çıplaklık, soğukluk, tere karışan kanlar, kırmızılık, şiddet ve acı.
Ağzı bağlanan birinin gözlerindeki keskinlik, yardım dilenme, korku ve bitmişlik.
Her darbede çekilen matlaşan bir beden, kaydedilen fotoğraflar, siyah-beyazlığa püsküren kırmızılık.
Onun bedeninden akan kanın sıcaklığını kendi vücudumda hissediyorum, sanki benim ağzım bağlı, sanki her kesik benim tenimi yarıyor, sanki her yaradan süzülen kan benim kalbimden pompalanıyor.
Acıdan çiğnenen bir dil ve ıslanmış kirpikler, göğüs arasından süzülen ter damlaları, gözbebeklerindeki derinlik, fotoğraflar, zevk alan beyinler bütünlüğü, orgazm olan bedenlerdeki organların büyümesi ve boşalmalar.
Flaş.
Durmayacaklar, sırf gördüklerim için peşime düşecekler, her dakikaya lanet okuyorum.
Flaş.
Durmayacaklar.
Flaş.
Bunu biliyorum.
Flaş.
Beynim uyuşuyor, gözlerim ağırlaşıyor, yutkunamıyorum, ellerim titriyor, düşüyorum, başımda keskin bir ağrı, bilincim gidiyor.
Durgunluk, her şeyi boşlama, zaman akıp gidiyor, her yerde olanlar her yerde, dur durak bilmiyorlar, fareler de var, peynirler de, kemirgenler, sinekler, her an her dakika, bedenim katılaşmış gibi, hareket kabiliyetimi yitirdim sanki, kalkamıyorum, beynim yerinde kaynıyor, hiçbir yerde ışık yok, gözlerimi açıyorum, göremiyorum, gözlerimin açık olduğuna eminim, kalmak istiyorum, ellerim bir şeylerle bağlanmış, üşüyorum, çıplak olduğumu fark ediyorum, beynime her şey, tüm gerçekliğiyle, en acımasız bir şekilde çivileniyor.
Kaçamayacağımı biliyordum.
Nefeslerini hissediyorum, orada, karanlığın içindeler, duyuyorum.
Bekliyorum, ilk darbenin, ilk bıçak sertliğinin ne zaman vücuduma ineceğini merak ediyorum. Gözlerim açık. Nefesimi tutuyorum.
Flaş.